Chereads / ZEVK SARAYI / Chapter 29 - 6

Chapter 29 - 6

Adımlarını yeniden ormanın içine çevirdi. Ancak bu kez daha dikkatliydi. Her an saldırıya hazır bir avcı gibi tetikteydi. Adımları dikkatlice atıyor, her tıkırtı ve her fısıltıyı duyacak şekilde duyularını keskinleştiriyordu.

Kendi kendine hafifçe fısıldadı, ama bu yalnızca bir alay ve kararlılıkla karışmış bir cümleydi. "Gölgelerin arkasına saklanmaya devam et. Ama bir daha yoluma çıkarsan, seni bu toprağın altına gömmek zorunda kalacağım."

Orman ilerledikçe daha sık ve daha karanlık bir hale geliyordu. Toprak, hafifçe nemli bir hal almış, ağaçların gövdeleri kalınlaşmıştı. Vladis, yolun bu kısmının daha eski ve daha az bilinen bir geçit olduğunu hissedebiliyordu. Ancak bu geçit, Kara Elmas'ın yasak kalıntılarına doğru atacağı bir sonraki adımın habercisiydi.

Fakat gölün yankıları ve arkasındaki o tok sesin kaynağı, Vladis'in zihninde bir soru işareti olarak kalmaya devam etti. Bu yalnızca bir tehdit mi, yoksa Kara Elmas Kovanı'nın kalıntılarına ulaşmadan önce karşılaşacağı daha büyük bir gücün habercisi miydi? Vladis, her adımda bu sorulara cevap arayacak, ancak hiçbir şeyin onu yolundan çevirmesine izin vermeyecekti.

Vladis Drakovan, ormanda ilerlerken karanlık gökyüzü yavaşça yerini sabaha doğru solgun bir griliğe bırakıyordu. Ufukta beliren ilk ışıklar, vampir doğasının en büyük düşmanlarından birini işaret ediyordu. Geceyi hakimiyeti altında tutan ölümsüz bir avcı için şafak, bir mola zamanıydı. Ancak Vladis için bu yalnızca bir engeldi. Kara Elmas Kovanı'na ulaşmak için yolu hâlâ uzundu ve gece onun en büyük müttefikiydi.

Etrafını dikkatlice tarayarak adımlarını hızlandırdı. Ormanın nemli kokusu, çürümüş yaprakların ağır aromasıyla birleşmişti. Her ağacın gövdesi, Vladis'in geçişini izleyen sessiz tanıklar gibiydi. Yorgun değildi, ama bedeninin ışıkla uyumsuz doğası onu güvenli bir sığınak aramaya zorluyordu.

Kısa bir süre sonra, devasa bir ağacın köklerinin çevrelediği bir mağara girişine rastladı. Ağaç, yıllar boyunca toprakla bütünleşerek mağaranın girişini sarmış ve burayı dışarıdan neredeyse görünmez hale getirmişti. Mağara, ona hem koruma sağlayacak hem de gölgeler içinde huzurlu bir sığınak olacaktı.

Vladis, mağara girişine doğru ilerledi. Köklerin ve taşların arasında sıkışmış olan bu açıklıktan içeri girdiğinde, içerideki havanın dışarıdan daha soğuk olduğunu fark etti. Yeraltı havası, ona tanıdık bir hissiyat veriyordu. Vampirlerin sıkça tercih ettiği bu tür yerler, hem geçmişteki kovan yaşamının hem de yalnız bir avcının doğasının bir parçasıydı.

Mağaranın içine birkaç adım attı. Yüzeyi nemli taşlardan oluşan bu alan, yavaşça genişleyen bir odaya açılıyordu. Tavandaki damlalar sessizce zemine düşüyor, yankılanan bir ritim yaratıyordu. Vladis, sırtındaki kılıcı bir kenara yaslayarak pelerininin bir kısmını savurdu ve taş zemine oturdu. Sessizliğin içinde derin bir nefes aldı.

Ancak gözlerini kapattığı anda, bir şeylerin doğru olmadığını hissetti. Mağara, her ne kadar sessiz ve terk edilmiş gibi görünse de, onun duyularına yansıyan bir huzursuzluk vardı. Hava ağırlaşmış, sessizlik daha da boğucu hale gelmişti.

Tam o sırada, mağaranın içindeki gölgeler hareket etmeye başladı. Vladis, gözlerini açarak etrafına baktı. Ancak gölgeler, doğal bir ışık oyunundan çok daha fazlasıydı. Onların, karanlığın içinden doğmuş ve geçmişin hatıralarını taşıyan birer ilizyon olduğunu hemen anladı.

Bir anda mağaranın taş duvarlarında yankılanan bir ses duyuldu. Bu ses, Vladis'in tanıdığı bir sesti. Derin, otoriter ama aynı zamanda soğuk bir ses... Kendi kovanı olan Zincir Kıranlar'ın lideri Malakian'ın sesiydi.

"Vladis…"

Bu tek kelime mağaranın içinde yankılanırken, Vladis'in içgüdüleri harekete geçti. Altın sarısı gözleri karanlığın içinde bir hedef ararken, geçmişten gelen bu sesin kaynağını anlamaya çalıştı. "Malakian mı?" diye fısıldadı, sesi hem şaşkın hem de tehditkardı. Ancak hemen ardından kendini toparladı. "Hayır. Bu yalnızca bir ilizyon. Gerçek olamaz."

Gölgeler hareket etmeye devam etti ve mağaranın bir köşesinden bir figür belirdi. Bu figür, Zincir Kıranlar'ın liderine ait bir yansıma gibiydi. Siyah zırhı, kovanın sembollerini taşıyan pelerini ve keskin yüz hatlarıyla, Malakian'ın hayaleti Vladis'e doğru yavaşça ilerliyordu.

"Beni nasıl unuttun, Vladis?" dedi hayalet figür, sesi mağaranın taşlarında yankılanarak derin bir uğultuya dönüştü. "Beni, kovanımızı ve lanetini. Hepsi senin yüzünden olmadı mı?"

Vladis, ayağa kalkarak figüre doğru bir adım attı. Zihni, bu görüntünün gerçek olmadığını biliyordu, ama bu sesin ve figürün etkisi, anılarını sarsıyordu. "Ben hiçbir zaman kovanıma ihanet etmedim," dedi sert bir sesle. "Zincir Kıranlar'ın yok edilmesinin ardında başka güçler vardı. Ve sen bunu biliyorsun, Malakian."

Hayalet figür bir kahkaha attı, ancak bu kahkaha mağaranın içindeki yankılarla birlikte ürkütücü bir gürültüye dönüştü. "Senin sürgünün, bizim yok oluşumuzun başlangıcıydı. Sen gidince, bizi zayıflattılar. Bizim sonumuz, seninle başladı."

Vladis, dişlerini sıkarak figüre doğru bir adım daha attı. "Bunlar benim suçum değildi! Ben kovandan sürüldüm, geride bırakıldım. Siz beni terk ettiniz."

Hayalet figür, Vladis'in yüzüne doğru daha da yaklaştı. Soğuk bir gölge gibiydi, ama gözlerindeki parıltı tuhaf bir şekilde canlıydı. "Ama yine de lanet senin üzerindeydi, Vladis. Kara Elmas'ın gölgesi hep bizim üzerimizdeydi. Şimdi o laneti taşıyan sensin. Ve onların feda ettiği şeyin bedelini de sen ödeyeceksin."

Vladis, figürün söylediklerini bir anlığına düşünürken, öfkesine yenik düşerek elini kılıcına attı. "Bu oyunları bırak!" diye kükredi. "Kim ya da neysen, benim zihnimle oynamaktan vazgeç! Eğer benimle yüzleşmek istiyorsan, bunu gölgelerin ardında saklanarak yapma!"

Hayalet figür bir anda dağılarak gölgelerin içine geri çekildi. Ancak mağara hâlâ sessiz değildi. Vladis'in zihni, geçmişin yankılarıyla dolmuştu. Bu ilizyon, yalnızca bir tehdit değil, aynı zamanda bir uyarı gibiydi. Zincir Kıranlar, Kara Elmas ve Nytheria'nın gölgesi… Hepsi birbirine bağlıydı.

Vladis, derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Mağaranın karanlık köşelerine son bir kez daha bakıp gözlerini kapadı. Güneşin ışıklarının tamamen çekileceği ana kadar burada dinlenmesi gerekiyordu. Ancak bu huzursuz gece, yolculuğunun daha ne kadar zorlaşacağını bir kez daha göstermişti.

Vladis Drakovan, mağaranın serin ve loş atmosferinde taş zemine yaslanmış halde düşüncelere dalmıştı. Gözleri kapalıydı, ama zihni sessiz kalmıyordu. Kara Elmas… Bu lanetli kovanın gölgesi, onun kaderinin her köşesine işlemişti. Fakat şimdi, bir soru zihninde yankılanıyordu: Neden Zincir Kıranlar?

Kara Elmas bir zamanlar ölümsüzler arasında efsane olmuş bir kovan olarak biliniyordu. Nytheria'nın bu karanlık kovanın lideri olduğu zamanlarda, Kara Elmas hem gücüyle hem de büyüsüyle diğer tüm kovanları gölgede bırakmıştı. Ama Kara Elmas, tüm gücüne rağmen neden özellikle Zincir Kıranlar'ı hedef almıştı?

Vladis'in altın sarısı gözleri, mağaranın karanlık duvarlarına çevrildi. Zihnindeki düşünceler gitgide yoğunlaşırken, Zincir Kıranlar'ın hikayesi aklında yeniden şekillenmeye başladı. Zincir Kıranlar, adlarını haklı çıkaracak şekilde, vampir kovanlarının sıkı hiyerarşisine başkaldıran ve özgürlüğü savunan bir topluluktu. Onlar, vampirler arasındaki eski bağları ve kontrol mekanizmalarını reddediyor, ölümsüzlerin kendi yollarını seçme hakkını savunuyorlardı.

Ancak bu ideal, Kara Elmas gibi otoriteye dayalı kovanlar için bir tehdit oluşturuyordu. Nytheria'nın hâkimiyeti, yalnızca kanla değil, vampir toplulukları üzerindeki kontrolle güçleniyordu. Zincir Kıranlar gibi bağımsızlık savunucuları, onun bu kontrol sistemine meydan okumuştu.

Vladis, kaşlarını çatarak derin bir nefes aldı. "Ama yine de…" diye mırıldandı kendi kendine. "Bunca kovan varken, neden tüm öfke Zincir Kıranlar'a yöneldi? Hala hayatta olan kovanlar var, Kara Elmas onların peşine neden düşmedi?"

Zihninde, Zincir Kıranlar'ın yok oluşuyla ilgili parçalar birbirine bağlanmaya çalışıyordu. Kara Elmas, yalnızca bir tehdit gördüğü için mi Zincir Kıranlar'ı hedef almıştı, yoksa bu nefretin altında daha derin bir sebep mi yatıyordu? Vladis, geçmişin bu karanlık noktalarını anlamaya çalışırken, aklına bir ihtimal geldi.

Feda edilen şey…

Kael'in söyledikleri, Vladis'in zihninde yankılandı. Nytheria, Kara Elmas'ın gücünü artırmak için bir ritüel gerçekleştirmiş ve bu ritüelde bir şey feda edilmişti. Ancak neyin feda edildiği bilinmiyordu. Vladis, içgüdüsel olarak bu fedanın Zincir Kıranlar'la bir bağlantısı olabileceğini hissetti. Belki de Zincir Kıranlar, yalnızca bir tehdit değil, ritüelin bir parçasıydı.

"Ya Zincir Kıranlar, Kara Elmas'ın büyüsü için bir kaynak olarak kullanıldıysa?" diye düşündü. Bu düşünce, bir anda Vladis'in zihninde yankılandı. Zincir Kıranlar'ın bağımsızlık arayışı, belki de Kara Elmas'ın büyüyle kurduğu kontrol sistemini zayıflatmıştı. Nytheria, bu durumu düzeltmek ve kendi gücünü artırmak için Zincir Kıranlar'ı ritüelinin bir parçası olarak hedef almış olabilirdi.

"Bu yüzden mi sürgün edildim?" diye mırıldandı Vladis, kendi kendine konuşurken sesi mağaranın taş duvarlarında yankılandı. "Zincir Kıranlar'ı zayıflatmanın bir yolu muydum? Beni uzaklaştırarak ritüel için gereken düzeni mi sağladılar?"

Vladis, yumruklarını sıkarak başını hafifçe eğdi. Zihnindeki bu düşünceler, öfkesini yeniden alevlendiriyordu. Eğer gerçekten böyle bir planın parçası olmuşsa, bu yalnızca Zincir Kıranlar'ın yok oluşu değil, onun on yıllardır taşıdığı lanetin de bir açıklamasıydı.

Ama tüm bunlar yalnızca tahminlerden ibaretti. Nytheria'nın gerçek planı, Kara Elmas'ın ritüeli ve bu ritüelde feda edilen şeyin ne olduğu, hala karanlıkta kalan bir sırdı. Vladis, bu soruların cevaplarını yalnızca Kara Elmas'ın kalıntılarında bulabileceğini biliyordu.

Bir an için gözlerini kapatarak zihnini sakinleştirmeye çalıştı. Mağaranın içindeki sessizlik, bu çalkantılı düşünceler arasında ona kısa bir huzur sundu. Fakat Vladis, huzurun yalnızca geçici olduğunu biliyordu. Bu yolculukta, geçmişinin gölgeleri her an karşısına çıkmaya devam edecekti.

"Nytheria…" diye fısıldadı, sesi bir yemin gibi taş duvarlarda yankılandı. "Eğer Zincir Kıranlar'ın yok oluşunun arkasında senin parmakların varsa, yalnızca lanetini değil, tahtını da yıkacağım."

Vladis, peleriniyle kendini karanlığa daha da sararak, mağaranın taş zemininde biraz daha dinlenmek için sırtını duvara yasladı. Ancak içindeki öfke ve kararlılık, uykuya geçmesine izin vermiyordu. Şafak saatleri geçip gece bir kez daha gökyüzüne hâkim olduğunda, bu soruların cevabını bulmak için yeniden yola çıkmaya hazır olacaktı.