Black Thos, Xylora Nebulası'nın loş ışıkları altında sessizce süzülüyordu. Gemi, yalnızlığıyla uzayın karanlık köşesinde bir nokta kadar küçüktü, ama içinde sakladığı hikâye, evrenin uçsuz bucaksız boşluğuna meydan okuyacak kadar büyüktü. Kontrol odasındaki holografik yansıtıcılar, geminin dışındaki manzarayı birebir içeri taşıyordu; bu da sanki Zhain'i yıldızlar arasında çıplak gözle duruyormuş gibi hissettiriyordu. Ancak bu yalnızca bir yanılsamaydı. Zhain, yavaşça kontrol paneline doğru ilerlerken, yüzündeki dikkatli ifade geminin sessizliğini paylaşır gibiydi. Hava, gemideki yaşam destek sistemlerinin yarattığı suni oksijenle doluydu, ama bir tür durgunluk hissi ortamı ele geçiriyordu.
Zhain, kontrol panelinin önündeki koltuğa oturdu ve holografik bir ekranı aktif hale getirdi. Ekranda, geminin tüm sistemlerine dair bir dizi bilgi akıyordu. Motorlar, enerji çekirdeği, yaşam destek sistemleri… Her şey mükemmel çalışıyordu. Fakat Black Thos'un hareketsizliği, Zhain'in içinde derin bir huzursuzluk uyandırıyordu. Gemi, bir zamanlar büyülü geçitler arasında akıp giderken sarsılmaz bir güç ve özgürlük hissi verirdi. Ama şimdi, bilinmeyen bir bölgenin karanlık köşesinde, sadece bir gölge gibi duruyordu.
Zhain, belindeki kristali eline aldı ve hafifçe çevirmeye başladı. Kristal, avuçlarında parıldayarak mor ışık hüzmeleri yayıyordu. Onun için bu, yalnızca bir güç kaynağı değil, aynı zamanda kendini bulduğu sayısız tehlikeden kurtulmasını sağlayan bir yol arkadaşıydı. Fakat şu an, kristalin yaydığı huzur bile içinde büyüyen şüpheyi bastıramıyordu. Bu bölgeye gelişini hatırlıyordu, fakat Black Thos'un neden durduğuna dair bir açıklaması yoktu. Sistemde bir sorun olmasa da, gemi kendi kendine durmuştu. Daha kötüsü, tüm rotalar bulanık görünüyordu; sanki uzay kendi üzerine kapanmış ve Zhain'i bu noktada kilitli bırakmıştı.
"Hadi, ne yapıyoruz burada?" dedi Zhain, kendi kendine mırıldanarak. Sesinin, geminin sessizliği içinde yankılanması tuhaf bir yankı yarattı. Black Thos, her zamanki gibi cevap vermedi. Bu sessizlik, bir zamanlar ona güven veren bir özelliktir; Zhain, geminin kendi sessiz iletişim tarzına alışkındı. Ancak şu an bu sessizlik, rahatsız edici bir bilinmezlik gibi hissediliyordu.
Zhain, ayağa kalktı ve geminin enerji odasına doğru yürümeye başladı. Dar koridorlardan geçerken adımları yankılandı. Koridorların soğuk metal yüzeyleri, soluk mavi ışıklarla aydınlatılmıştı. Her şey, bir saat mekanizması kadar kusursuz görünüyordu, ama Zhain'in içindeki huzursuzluk daha da büyüyordu. Enerji odasına yaklaştıkça ışıklar kırmızıya dönmeye başladı; bu, geminin enerji çekirdeğinin bulunduğu odanın bir özelliğiydi. Zhain, odaya girdiğinde, spiral enerji çekirdeğinin dönen hareketlerini izledi. Çekirdek, geminin tüm sistemlerini besleyen muazzam bir enerji yayarak dönerken, çevresindeki runik semboller, sanki bir büyücü tarafından yeni çizilmiş gibi canlı bir şekilde parlıyordu.
Zhain, enerji çekirdeğinin karşısında durdu ve derin bir nefes aldı. Ellerini yanlarına bıraktı, parmak uçlarındaki büyü dövmeleri hafifçe parıldamaya başladı. Kristali yeniden eline aldı ve çekirdeğe doğru tuttu. "Bana bir şeyler göster," diye fısıldadı. Kristal, bir anlığına parlak bir ışık yaydı, ardından sönükleşti. Çekirdek ise döngüsüne devam ediyordu. Ancak bu sırada, odanın içindeki ışıklar bir anda titredi. Zhain, dikkatle etrafına bakarken geminin titreşimleri değişti. Daha önce fark edemediği bir frekans, geminin gövdesinden yayılarak sessizliği bozdu. Bu bir ses değildi, bir tür enerji dalgasıydı; Zhain bunu hissedebiliyordu.
"Bu da neydi?" dedi Zhain, endişeli bir tonla. Çekirdeğin üzerindeki runik semboller daha hızlı parlamaya başladı. Gemi, sanki bir uyarı vermek istiyor gibiydi, ama bu mesajın anlamını çözmek kolay değildi. Zhain, kristali çekirdeğe doğru yaklaştırdı ve gözlerini kapatarak odaklandı. Parmak uçlarındaki büyü sembolleri, kristalin içindeki enerjiyi harekete geçirerek çekirdekle uyumlu bir hale getirdi.
Bir anda, zihninde bir görüntü belirdi. Bu görüntü, uzayın karanlık boşluğunda bir noktayı işaret ediyordu. Xylora Nebulası'nın hemen ötesinde, bir enerji patlaması gibi görünen, ama daha çok bir geçide benzeyen bir şey vardı. Fakat bu yalnızca bir vizyondu. Zhain, kristali geri çektiğinde görüntü kayboldu, ama içindeki huzursuzluk yerini bir kararlılığa bırakmıştı.
Zhain, hızla kontrol odasına geri döndü ve geminin navigasyon sistemlerini aktif hale getirdi. Holografik ekranlarda, Xylora Nebulası'nın haritası belirginleşti. Görüntüde, nebulanın sınırları ve ötesindeki boşluk detaylandırılmıştı, ancak Zhain'in vizyonunda gördüğü geçit burada görünmüyordu. "Neredesin?" diye mırıldandı Zhain, haritayı daha detaylı inceleyerek.
Navigasyon sistemi, Zhain'in komutlarını beklerken sönük mavi bir ışık yaymaya başladı. Zhain, bu sırada bir şey fark etti: Geminin enerji seviyeleri, fark edilmeyecek kadar küçük bir hızla ama düzenli olarak azalıyordu. Bu, boyutlar arası enerji sistemlerinde nadiren görülen bir durumdu ve genellikle geminin çevresinde bir enerji kaynağının varlığını işaret ederdi. Bu bölgede böyle bir şeyin mümkün olması, Zhain'in aklına yalnızca bir ihtimali getirdi.
"Birileri burada," dedi, hafif bir gülümsemeyle. Bu yalnızlık hissi, yerini heyecana bırakmıştı. Tehlike veya müttefik fark etmezdi; Zhain için bir şeylerin hareket ediyor olması yeterliydi. Enerji seviyelerini izlemeye devam ederek geminin motorlarını yeniden çalıştırdı. Black Thos, derin bir uğultuyla harekete geçti. Uzayın sessizliğini bozan bu ses, sanki geminin de uzun bir uykudan uyandığını hissettiriyordu.
Geminin navigasyon sistemleri, Zhain'in vizyonundaki geçide doğru bir rota çizmeye başladı. Fakat rota boyunca, küçük ama belirgin bir enerji izi vardı. Zhain, bu izleri takip etmek için rotayı biraz daha genişletti. Gemi, nebulanın yoğun gaz kümeleri arasından geçerken, dış yüzeyindeki ışıklar neredeyse görünmez hale geliyordu. Black Thos, bir avcı gibi sessiz ve hızlıydı.
Zhain, bir yandan kontrol paneline odaklanmışken bir yandan da zihnindeki soruları bastırmaya çalışıyordu. Geçit neydi? Neden tam da burada belirmişti? Ve en önemlisi, oraya ulaştığında neyle karşılaşacaktı? Parmak uçlarındaki büyü sembollerinin hafif parlaması, zihnindeki huzursuzluğu bir nebze olsun yatıştırıyordu. Bu semboller, ona gücünü ve kim olduğunu hatırlatıyordu.
Sonunda, Black Thos, nebulanın sınırlarına ulaştı. Gemi, Xylora Nebulası'nın son gaz kümelerini geride bırakırken, uzayın karanlık boşluğunda bir şey belirdi. Zhain, ekrana doğru eğildi ve gözlerini kısarak baktı. Uzaktaki bir noktada, soluk bir parıltı görülebiliyordu. Bu, onun vizyonundaki geçidin aynısıydı. Ama bu geçidin çevresinde, loş ışıkların arasına gizlenmiş bir hareket vardı. Bir gemi ya da bir canlı olabilirdi. Black Thos'un sistemleri, bu hareketi hemen algılayarak bir uyarı gönderdi.
Zhain, geminin silah sistemlerini devreye soktu ve bir an için derin bir nefes aldı. Yüzüne yerleşen ciddi ifade, onun bu anın gelmesini beklediğini gösteriyordu. Parıltının yakınlarında ne olduğunu görmek için Black Thos'u yavaşça yaklaştırdı. Uzayın sessizliği, yaklaşan bir fırtınanın habercisi gibiydi. Her an her şey olabilirdi.
Zhain, belindeki enerji tabancasını kontrol etti ve sağ bileğindeki holografik ekranı aktif hale getirdi. Parmak uçlarındaki dövmeler hafifçe parladı. "Hazırım," dedi kendi kendine, karanlığa bakarak. Black Thos, geçide doğru ilerlemeye devam ederken, Zhain yeni bir maceranın başlangıcına doğru adım attığının farkındaydı.
Zhain, Black Thos'un kontrol paneline gelen uyarı sinyallerine göz atarken bir an durakladı. Harita, tanıdık bir şekilde etrafında ışıldayan noktalarla doluydu; her biri farklı bir yerden gelen yardım çağrısını temsil ediyordu. Bu sinyallerden bazıları aciliyetle yanıp sönerken diğerleri, Zhain'in dikkatini çekmek için sessizce bekliyordu. Kimi koloniler yiyecek ya da tıbbi yardım talep ediyor, kimileri korsan saldırılarından korunmak için savunma desteği istiyordu. Ancak, Zhain bu görevlerin hiçbirini aceleyle üstlenmezdi. Önceliklerini belirlerken sezgilerini dinler, genellikle en karmaşık ya da kendisine en uygun gelen görevi seçerdi.
Gelen sinyalleri incelerken bir tanesi, diğerlerinden belirgin bir şekilde sıyrıldı. Bu çağrı, Shard isimli gezegenden geliyordu; Xylora Nebulası'ndan çok da uzakta olmayan, kristalimsi yüzeyi ve büyüleyici doğal yapılarıyla bilinen bir yer. Çağrının kaynağı, gezegenin yerli halkı Illionlardı. Bu varlıklar, evrenin her yerinde nadir görülen bir ırktı ve hem fiziksel hem de kültürel özellikleriyle dikkat çekiyorlardı. Zhain, bu ilginç halkı bir süredir araştırmak istiyordu; ancak Illionlar, dış dünyadan gelen ziyaretçilerle genelde temkinli bir ilişki kurar, gereksiz temaslardan kaçınırlardı. Bu yüzden gelen yardım çağrısı, bir tesadüf değil, ciddi bir sorun olduğunu işaret ediyordu.
"Shard mı?" diye düşündü Zhain, haritanın o bölgesini büyüterek detaylıca inceledi. Gezegenin yüzeyi holografik projeksiyonda belirdiğinde, kristallerle kaplı dağlar ve ışıldayan ormanlar bir sanat eseri gibi parladı. Bu görüntü, Black Thos'un soğuk ve işlevsel iç mekanının zıtlığıyla büyüleyiciydi. Zhain, gelen sinyaldeki detayları kontrol etti. Illionların mesajı kısa ve özdü: "Denge bozuluyor. Yardım gerek." Mesaj, Illionların genelde kullandığı iletişim yöntemine kıyasla oldukça direkt ve acil bir ton taşıyordu. Onlar, normalde görsel ve hareket temelli iletişim kullanan, soyut bir algıya sahip bir halktı. Böylesine net bir yardım çağrısı, durumun ciddiyetini açıkça ortaya koyuyordu.
Zhain, sinyali doğruladı ve Black Thos'un sistemlerine Shard'a gidecek bir rota çizmesini söyledi. Navigasyon ekranı, yıldızlar arasındaki en kısa yolu hesapladı. Motorlar yeniden derin bir uğultuyla çalışmaya başladı ve gemi, nebulanın ışıldayan gaz bulutlarını ardında bırakarak harekete geçti. Yolculuk sırasında Zhain, Illionlarla ilgili bildiklerini gözden geçirdi. Kristalimsi cilt yapıları ve ışıkla uyumlu hareketleri, onların çevreleriyle eşsiz bir bağ kurmasını sağlıyordu. Ancak bu bağ, aynı zamanda kırılgandı. Gezegenlerinin ekosisteminde meydana gelen bir dengesizlik, Illionlar için felaket anlamına gelebilirdi. Zhain, çağrının bu dengeye dair bir sorunla ilgili olduğundan emindi.
Black Thos, Shard'ın yörüngesine ulaştığında gezegenin atmosferi geminin dışındaki manzarayı anında değiştirdi. Kristallerle kaplı dağların yüzeyi, yıldızların ışığını yansıtarak sanki gökyüzüyle dans ediyordu. Gezegenin yoğun mineral gazlarından oluşan ince atmosferi, geminin sensörlerine narin bir mırıltı gibi yansıyordu. Zhain, bu garip ama huzur verici sesi dinlerken bir an duraksadı. Burası, evrenin kaotik karanlığında nadir bulunan bir denge adası gibiydi. Ancak bu güzellik, Illionların çağrısındaki rahatsız edici tonun arkasında bir tehdit barındırıyor olabileceğini hatırlattı.
Zhain, geminin iniş modunu aktif hale getirdi. Black Thos, gezegenin kristalimsi zeminine yavaşça yaklaşırken, dışarıdaki manzara daha da büyüleyici bir hal aldı. Devasa kristal sütunlar, göğe doğru uzanıyordu ve yüzeyleri, gezegenin sert ışığını binlerce farklı renk tonuna kırarak çevreye yayıyordu. Kristal ormanlar arasında ince, dalgalı yollar görülüyordu; bu yollar, Illionların ışık ve hareket temelli yaşam tarzlarının bir uzantısıydı. Gemi inişini tamamladığında, Zhain hızla hazırlıklarını yaptı. Ceketi omuzlarına yerleştirirken belindeki enerji tabancasını kontrol etti ve bileğindeki holografik ekrana birkaç komut girdi. Parmak uçlarındaki dövmeler, her zamanki gibi hafifçe parladı; bu, onun büyü yeteneklerinin devreye girmeye hazır olduğunu gösteriyordu.
Geminin rampası açıldığında, Shard'ın atmosferi içeri doldu. Mineral gazlarla dolu bu ince hava, Zhain'in ciğerlerini yakmadan içini doldurdu; kristalimsi parlaklık taşıyan hafif, tuzlu bir kokusu vardı. Zhain, rampadan aşağı inerken gözlerini çevredeki kristal yapılara odakladı. Etrafında bir hareket vardı, ama bu hareket, bir insan ya da başka bir canlıdan ziyade çevrenin kendisine aitti. Kristaller, belli belirsiz bir titreşimle dalgalanıyor, birbirleriyle sanki sessiz bir şekilde konuşuyorlardı. Zhain, Illionların varlığını hissetmek için odaklandı. Onların bedenlerinden yayılan ışık, etrafla uyum içinde olmalıydı, fakat henüz birini görememişti.
Zhain, ilerledikçe havada bir değişim fark etti. Atmosferdeki gazlar, bir noktada daha yoğun bir enerji taşıyor gibiydi. Burası, Illionların toplandığı ana yerleşim alanlarından biri olmalıydı. Ve gerçekten de, kısa süre sonra devasa bir kristal yapının gölgesinde beliren ilk Illionları gördü. İnce ve zarif yapıları, uzaktan bile tanınabiliyordu. Metalik saçları ve kristalimsi ciltleri, çevrenin ışık oyunlarıyla uyum içinde parıldıyordu. Grubun lideri gibi görünen bir Illion, Zhain'e doğru ilerledi. Gözleri, düz beyaz bir opal gibi durgun görünüyordu, ama yüzündeki ince ifadeler ve vücudunun hafif hareketleri, onun derin bir mesaj ilettiğini işaret ediyordu.
Zhain, Illionların iletişim sistemine aşina olmasa da, beden dili ve hareketlerin ritmini izleyerek bir anlam çıkarmaya çalıştı. Grup lideri, ellerini yavaşça kaldırarak bir işaret yaptı. Hareketler, bir dans gibi yumuşak ve ritmikti. Aynı anda, diğer Illionlar gözlerinde beliren ışık tonlarıyla bu hareketlere uyum sağladı. Zhain, bileğindeki holografik ekranı etkinleştirerek tercüme sistemiyle mesajı anlamaya çalıştı. Sistem, hareket ve ışıkların frekanslarını analiz ederek bir çeviri sağladı: "Denge bozuldu. Kaynağı bulmalıyız. Bizimle gel."
Zhain, başını sallayarak mesajı onayladı. Elleriyle nazik bir hareket yaparak dostça bir tavır sergilemeye çalıştı; bu, Illionların anlayacağı bir selam işaretiydi. Lider Illion, Zhain'in bu çabasını anlamış gibi, hafifçe parladı. Grup, sessizce kristal ormanların derinliklerine doğru ilerlemeye başladı. Zhain, onlarla birlikte yürürken çevresini dikkatle inceliyordu. Ormanın kristalimsi ağaçları, her adımda yeni bir ışık ve ses örüntüsü sunuyordu. Ancak bir süre sonra bu örüntülerde bir değişiklik fark etti. Çevredeki ışıklar, bir noktada solmaya başlamıştı. Kristaller, eskisi kadar parlak görünmüyordu ve etrafa yayılan titreşimler düzensiz bir hal almıştı.
"Sanırım sorun burada başlıyor," diye mırıldandı Zhain, kristal bir ağacın soluk yüzeyine bakarak. Illion lideri, Zhain'e doğru dönerek gözlerindeki opal ışığı parlattı. Bu, bir tür onaylama ya da ikaz işaretiydi. Zhain, çevresine bakınarak enerji kaynağını hissetmeye çalıştı. Parmak uçlarındaki dövmeler, büyü gücünün akışını harekete geçirerek çevredeki enerjiye uyum sağlamaya başladı. Bir süre sonra, belli belirsiz ama güçlü bir enerji kaynağını hissetti. Bu enerji, Illionların doğal düzenine aykırı bir titreşim yayıyordu.
Zhain, grubun liderine dönerek elini ilerideki bir noktaya doğru kaldırdı. "Orada bir şey var," dedi. Illion lideri, bu işareti anlamış gibi hızla hareket etti. Grup, Zhain'i takip ederek kristal ormanın derinliklerine doğru ilerledi. Atmosfer daha da yoğunlaşırken, ormanın titreşimleri ve sesleri tamamen değişmişti. Zhain, tehlikenin yaklaştığını hissetti. Her şey, burada bir şeylerin doğal dengeyi bozduğunu işaret ediyordu. Ve Zhain, bunun kaynağını bulup durdurmaya kararlıydı.
Zhain, kristal ormanın en derin köşesinde, doğal ritmi bozan o garip enerjinin kaynağına ulaştığında karşısında bulduğu manzara karşısında şaşkınlık yerine bir tür merakla doldu. Enerji kaynağı, bir kristal ağacın köklerine yapışmış, parıldayan bir diskti. Bu disk, yoğun bir şekilde titreşerek çevresindeki ışık ve seslerin doğal düzenini alt üst ediyordu. Zhain, diskin karadeliklerin ölümleri sırasında dışarı fışkıran ve milyonda bir ihtimalle bu şekilde bir disk formunu alabilen nadir bir enerji parçası olduğunu hemen anladı. Bu tür diskler, evrenin en çılgın enerjisel anomali örneklerinden biriydi ve tamamen rastgele bir şekilde bir yere düşerdi. Ancak bunun burada, Illionların gezegeninde ne işi olduğunu anlamak zordu.
Diskin çevresindeki enerji öylesine yoğundu ki, Zhain'in parmak uçlarındaki büyü dövmeleri kendi kendine titremeye başlamıştı. Elleriyle kristal ağacın yakınındaki enerji dalgalarını hissederek bir süre sessizce durdu. Gözleri, buz mavisi parlaklığıyla diske odaklanırken kendi kendine mırıldandı: "Buraya nasıl geldin ve neden bu kadar rahatsızlık veriyorsun?"
Illion lideri ve ekibi, Zhain'in etrafında sessiz bir şekilde toplanmıştı. Gözlerindeki opal beyaz ışıklar, diskin yaydığı titreşimlerle ritmik olarak yanıp sönüyordu. Onların bu enerji karşısında hem hayranlık hem de korkuyla dolu oldukları belliydi. Zhain, diskin yaydığı enerjinin onların algısına nasıl bir etki yaptığını anlayabiliyordu. Bu anomali, Illionların çevreyle olan uyumunu tamamen bozmuştu. Lider, kristalimsi ellerini yavaşça havada hareket ettirerek Zhain'e doğru bir mesaj gönderdi. Holografik tercüme sistemi bu hareketleri yorumladı: "Bu şey gezegenimize zarar veriyor. Uzaklaştırılması gerek."
Zhain, başıyla onayladı ve ellerini ceketinin ceplerine koyarak sakince konuştu. "Bunu halledebilirim, ama biraz zaman ve ekipmana ihtiyacım var." Elleriyle kısa bir hareket yaparak liderle iletişimini güçlendirdi; bu, onun yardım etmeye kararlı olduğunu gösteren basit ama etkili bir işaretti. Illion lideri, vücuduyla uyumlu bir selam vererek geri çekildi ve ekibiyle birlikte çevreyi güvenli hale getirmek için bir çember oluşturdu.
Zhain, hızlı adımlarla Black Thos'a döndü. Gemiye vardığında, ekipman odasına girip doğru araçları seçti. Kristal disk, yalnızca fiziksel bir müdahaleyle taşınamayacak kadar hassastı. Zhain, bir enerji koruma kapsülü aldı; bu kapsül, uzayda tehlikeli materyalleri güvenli bir şekilde muhafaza etmek için tasarlanmış özel bir cihazdı. Ayrıca, büyü gücünü bu kapsülle uyumlu bir şekilde kullanmasını sağlayacak bir odaklayıcı kristal de seçti. Ellerindeki dövmeler hafifçe parladı; bu, enerjisinin dışarı sızmaya ve büyüsünü devreye sokmaya hazır olduğunu gösteriyordu.