Black Thos'un karanlık gövdesi, uzayın engin boşluğunda bir gölge gibi süzülürken Zhain kontrol paneline odaklanmıştı. Geminin karanlık madde panellerini aktifleştiren düğmeye bastı ve sistemlerin derin uğultusunu duydu. Karanlık madde panelleri, geminin dış yüzeyindeki pürüzsüz ve mat bölümleri harekete geçirerek, evrenin karanlık enerjisini toplayan bir alan oluşturmaya başladı. Panellerin ışığı emen yüzeyi, uzayın derinliklerinden gelen karanlık maddeyi filtreleyip depoluyordu. Bu süreç, Black Thos'un enerji gereksinimlerini karşılayan ve aynı zamanda geminin boyutlar arası hızlarını mümkün kılan bir temel teknolojiydi.
Zhain, bir düğmeye daha bastı. Qualiz Tetikleyicisi, geminin çevresinde bir enerji alanı oluşturarak kütlesini tamamen sıfıra indiren, böylece istenilen hıza anında ulaşmayı sağlayan bir mekanizmayı devreye soktu. Paneldeki göstergeler, bu karmaşık sürecin başlayışını işaret ediyordu. Geminin motorları, karanlık maddenin enerjisiyle birleşip bir yankı gibi titreşirken, Zhain'in kontrolüne büyük bir dikkatle ihtiyaç duyuluyordu. Bu hızlanma teknolojisi, her ne kadar etkileyici olsa da, yanlış bir rota ayarlaması gemiyi kolayca bir yıldızın ya da bir kara deliğin içine fırlatabilirdi.
Haritayı hızla büyüterek önündeki potansiyel alanları inceledi. Göze benzeyen yapının enerjisel izlerini takip etmek için bir yol seçmesi gerekiyordu. Harita, birkaç farklı rota öneriyordu, ancak Zhain, neredeyse tüm galaksiyi kapsayan devasa bir nebulanın içinden geçmesi gereken yolu tercih etti. Nebulalar, her zaman bilinmezliklerle doluydu ve Zhain bunun risklerini biliyordu. Ancak böyle büyük bir nebulada, aradığı enerji anomalisini bulma şansı daha yüksekti. "Tamam," diye mırıldandı kendi kendine, rota işaretini seçerken. "Qualiz'i devreye sokuyoruz."
Geminin çevresinde oluşan enerji alanı, Black Thos'u bir anlığına tamamen sessizliğe gömdü. Uzayın doğal direnci yok olmuş, gemi ağırlıksız bir halde sanki bir boşlukta süzülüyormuş gibi hissettiriyordu. Bu, geminin inanılmaz hızlara ulaşmasına olanak tanıyan teknolojinin bir parçasıydı. Zhain, rota çizgisini takip ederek hızlanma işlemini başlattı ve gemi bir anda yıldızların arasında bir iz gibi kayboldu. Uzayın rengi, karanlık bir boşluk olmaktan çıkarak hızın yarattığı ışık akımlarıyla doldu; mavi, beyaz ve altın renklerin karışımı, bir ışık fırtınası gibi geminin çevresinde dans ediyordu.
Hız noktası kapandığında, gemi nebulanın sınırlarına ulaşmıştı. Nebula, uzayın diğer bölgelerinden tamamen farklıydı. Devasa gaz bulutları, mor, turuncu ve kırmızı tonlarında yoğun bir şekilde hareket ediyordu. Bu bölgede her şey sürekli bir devinim halindeydi; Zhain'in alışkın olduğu sessiz uzayın aksine, burası adeta bir fırtınanın ortasıydı. Zhain, nebulanın içine girmeden önce geminin minik dronlarını hazırladı. Bu dronlar, çevredeki maddenin yoğunluğunu, manyetik alanları ve enerji dalgalarını ölçerek bilgi toplayabiliyordu. "Hadi bakalım, ne bulacaksınız?" dedi, dronları nebulanın içine fırlatırken.
Dronlar, nebulanın derinliklerinde hareket etmeye başladı. İlk başta, gaz bulutlarının yoğunluğu ve sıcaklığı gibi standart veriler geliyordu. Ancak birkaç dakika sonra, dronlardan biri alışılmadık bir enerji tespit etti. Zhain, gelen raporları incelediğinde, nebulanın manyetik alanlarının olağandışı bir şekilde yoğunlaştığını fark etti. "Bu iyiye işaret değil," diye mırıldandı. Nebulalarda böyle bir durum genellikle tehlikeli parçacıkların varlığına işaret ederdi; bu parçacıklar, geminin sistemlerine ciddi zararlar verebilirdi. Zhain, tedirgin olmasına rağmen, nebulanın daha derinlerine ilerlemeye karar verdi. Daha önce de böyle anomalilerle karşılaşmıştı ve kontrolsüz bir şekilde savrulmayı göze almak zorunda kalacağını biliyordu.
Nebulanın yoğun noktalarına doğru ilerlerken gemi sarsılmaya başladı. Black Thos'un sistemi, dışarıdan gelen manyetik baskıyı dengelemeye çalışıyordu, ancak Zhain'in bu kontrolsüz savrulmalar sırasında tamamen dikkatini geminin yönetimine vermesi gerekiyordu. Ekranlardan biri, dronların pozisyonlarını ve gönderdiği görüntüleri gösteriyordu. Dronlardan biri, bir anlığına nebulanın içinde, tam olarak göze benzeyen bir şekli yakaladı. Ancak bu sadece bir an sürdü; görüntü bulanıktı ve net bir bilgi sağlayamıyordu. Zhain, gözlerini ekrandan ayırmadan "Bir şey var orada," diye düşündü, ama o anda gemi şiddetle sarsıldı ve kontrolünü yeniden sağlamak için geminin dengeliyici sistemlerini etkinleştirmek zorunda kaldı.
Yoğun nokta geride kaldığında, Zhain gemiyi yeniden stabil bir hale getirdi. Ancak hala nebulanın içindeydi ve bu kez daha farklı bir bölgeye ulaşmıştı. Burada, devasa ışık patlamaları gözlerini kamaştırıyordu. Bu patlamalar, nebulanın içinde bir tür enerji döngüsüne benziyordu ve geminin sensörleri, bu bölgede ciddi enerji anomalileri tespit ediyordu. Zhain, bu patlamaların gemiye zarar vermesini önlemek için, geminin çevresinde bir alan oluşturan tuşa bastı. Bu alan, nebuladan gelen partikülleri gemiden uzaklaştırıyor ve etkisiz hale getiriyordu. Ancak bu, dronlar için aynı korumayı sağlayamıyordu.
Işık patlamaları arasında, dronlardan biri arızalanarak bağlantıyı kaybetti. Diğer dronlar hâlâ veri topluyor olsa da, sistemlerinin bu yoğunlukta ne kadar dayanabileceği belirsizdi. Zhain, bir anda ekrandaki başka bir dronun gönderdiği görüntüyle irkildi. Bu dron, ışık patlamalarının arasında kraliçenin tarif ettiği göze çok benzeyen bir nesneyi yakalamıştı. Göz, mavi bir göz bebeği ya da vizör gibi bir merkezle etrafında kırmızı bir halka barındırıyordu. Çevresinde ise sürekli hareket eden siyah bir sis vardı. Zhain, görüntüye odaklandığı anda dronun bağlantısı kesildi ve ekran birden karardı.
"Lanet olsun," dedi Zhain, gözlerini hızla diğer ekranlara çevirerek. Gözle ilgili yakaladığı görüntü, birkaç saniyeden fazla sürmemişti, ancak bu kısa süre bile yeterince çarpıcıydı. Dronların bağlantısı tek tek kopmaya başladığında, Zhain daha fazla veri kaybetmeden dronları geri çağırmaya karar verdi. Elindeki bilgilerin yeterli olup olmadığını bilmiyordu, ama nebulanın bu bölgesinde daha uzun süre kalmak gereksiz bir risk almayı temsil ediyordu. Black Thos'un sistemi, kalan dronları hızla geri çekti ve Zhain, nebuladan çıkmak için rota belirlemeye başladı.
Nebulanın yoğun gazlarının ve manyetik fırtınalarının arasından çıkmaya çalışırken, Zhain'in zihni gördüğü görüntünün anlamını çözmeye çalışıyordu. Göz, yalnızca bir enerji anomalisinden mi ibaretti, yoksa aradığı yapının ta kendisi miydi? Bunun kesin cevabını bilmek için daha fazla bilgiye ihtiyacı vardı. Ancak bir şey kesindi: Bu yolculuk, düşündüğünden çok daha karmaşık bir hal alıyordu.
Black Thos, nebulanın yoğun gaz bulutları ve parlayan enerji patlamaları arasında yavaşça ilerlerken, Zhain kararını vermişti. Nebulanın karmaşası, dronların gönderdiği son görüntüler ve kısa süreliğine yakaladığı gözle ilgili izler, tek başına yeterli değildi. İşini sağlama almak ve bölgedeki anomalileri daha geniş bir alanda tarayabilmek için geminin sarkaç sistemini devreye sokmaya karar verdi. Sarkacın gücü, Zhain'in en çok ihtiyaç duyduğu şeydi, çünkü bu sistem büyü, uzay maddesi ve teknolojinin mükemmel bir birleşimiydi. Ancak kullanımı da bir o kadar hassastı ve doğru ayarlamalar yapılmazsa gemi için ciddi riskler oluşturabilirdi.
Zhain, kontrol koltuğuna oturdu ve panelin sağ tarafındaki oval ekranı aktif hale getirdi. Ekranda, sarkaç sisteminin durumu ve parametreleri belirdi. Sistemi çalıştırmak için gereken tüm komutları sırayla girdi; her bir komut, geminin sistemlerinde yankılanan mekanik bir tıkırtıya neden oluyordu. Son olarak, kapalı yeşil renkte bir çubuğa sarılı olan düğmeye parmağını bastırdı ve derin bir nefes aldı. Paneldeki göstergeler hareketlenirken, gemi hafifçe titreşti. Zhain, sistemin çalışmaya başlamasıyla ilgili işaretleri görüyordu; ancak bu, yalnızca başlangıçtı.
Zhain, oval ekranda sarkaç sisteminin detaylarını inceledi. Dramatik bir ışık gösterisi eşliğinde etrafa yayılan nebulanın, gözü bir yerlere fırlatmamış ya da ışık hızında hareket eden bir nesne haline getirmemiş olmasını umuyordu. "Eğer bu şey sabit bir yerde duruyorsa, ya da çok uzaklaşmadıysa benden kaçamaz," diye düşündü. Bu düşünce, onun kendine olan güvenini artırırken, etraftaki tehlikeli manyetik alanların yarattığı baskıyı daha az önemsemesine neden oluyordu. Yine de işi ciddiyetle ele almak zorundaydı.
Gemiden, hafif ama sürekli bir uğultuyla karışan, dönen bir pervane sesine benzer bir ses yükselmeye başladı. Geminin üst ve alt noktalarından, parlak kırmızı ışıklarla yanıp sönen plazmatik çubuklar uzadı. Bu çubuklar, sarkaç sisteminin ana parçalarıydı ve geminin dışına doğru uzanarak çevrede geniş bir alanı tarayabilecek şekilde tasarlanmışlardı. Çubuklardan etrafa yayılan sicim gibi uzayan, parlayan ip benzeri yapılar, büyü ve uzay maddesi karışımından oluşuyordu. Bu sicimler, bölgedeki enerji dalgalarını ve maddeleri algılayarak onları sistemin merkezine yönlendirme görevindeydi. Ancak bu sicimler yalnızca tarama için değildi. Zhain, sarkaç sisteminin bir özelliğini daha etkinleştirebileceğini biliyordu: İpler, algılanan obje dokunulabilir bir yapıya sahipse, üst ve alt noktada birleşip o nesneyi kancalayabilirdi. Bu özellik, büyük riskler taşıyan durumlarda, tespit edilen bir objeyi doğrudan gemiye bağlamak ya da onu taşımak için tasarlanmıştı.
Düğmeye bastıktan kısa bir süre sonra, Zhain'in yanında bulunan daire şeklindeki kırmızı bir düğme parıldamaya başladı. Bu düğme, sarkaçların dönme prosedürünü başlatacak komuttu. Zhain, gözlerini ekranlardan ayırmadan elini düğmeye götürdü ve hafifçe bastı. Bir anlık sessizlik, ardından gemi içinde derin bir titreşim hissi yayıldı. Plazmatik çubuklar, bağlı oldukları sicimlerle birlikte yavaşça dönmeye başladı ve nebulanın içindeki geniş bir alanı taramaya başladı. Sarkaç sistemi, bölgedeki her türlü enerjiyi, maddeyi ve anomaliyi algılayabilecek bir hassasiyete sahipti; ancak bu işlem, geminin motorlarını büyük ölçüde yavaşlatıyordu. Zhain, bunu göz önünde bulundurarak geminin hızını bu sürece uygun bir şekilde ayarladı.
Nebulanın yoğun ışık patlamaları, geminin sistemlerine zarar verebilecek seviyedeydi. Zhain, bir yandan oval ekrandaki değerleri takip ederken bir yandan da geminin denge sistemlerini dikkatle kontrol ediyordu. Herhangi bir ani enerji patlaması, sarkaçların tarama işlemini kesintiye uğratabilirdi. Plazmatik çubuklar döndükçe, sicimlerin etrafındaki enerji halkaları daha belirgin hale geliyordu. Gemi, adeta devasa bir ağ atmış gibi nebulayı tarıyordu.
Zhain, ekrandaki verileri incelerken sarkaçların tarama sonuçlarının ilk işaretlerini aldı. Bölgedeki yoğun manyetik alanlar, tahmin ettiğinden daha karmaşıktı. Nebula, bir dizi hareketli parçacıktan oluşuyor ve bu parçacıklar sarkaçların sicimlerine hafif darbeler yapıyordu. Ancak sistem, bu parçacıkları algılayarak onların oluşturduğu örüntüleri analiz edebiliyordu. Zhain, gözlerini ekrandan ayırmadan bir an düşündü: "Bu şey burada bir yerlerde olmalı. Dronların tespit ettiği enerji izi doğruysa, sarkaçların bunu yakalaması an meselesi."
Bir süre sonra, plazmatik çubukların hareketleri aniden hızlandı ve oval ekrandaki değerler titremeye başladı. Sarkaçların sicimleri, nebulanın derinliklerinde bir enerji anomalisi tespit etmişti. Zhain, sistemin analizini beklerken, ekrandaki verilerin yavaş yavaş bir şekil oluşturmaya başladığını fark etti. Şekil, ilk başta net değildi, ancak bir süre sonra taranan enerji örüntüsü, göze benzeyen bir nesneyi ortaya çıkardı. Bu nesne, dronların daha önce yakaladığı yapıyla neredeyse aynıydı: Ortasında mavi bir göz bebeği ya da vizör gibi bir yapı, etrafında kırmızı bir halka ve çevresinde hareket eden siyah bir enerji bulutu.
"İşte buradasın," dedi Zhain, dişlerinin arasından. Bu tespit, Zhain'in teorisini doğrulamıştı. Göz, nebulanın bu bölgesinde bir yerlerdeydi, ancak hareket halinde olma ihtimali de vardı. Tarama sonuçları, gözün şu anda nispeten sabit olduğunu işaret ediyordu. Ancak Zhain, bunun uzun sürmeyeceğini biliyordu. Nebulanın manyetik yapısı ve enerji dalgaları, bu anomaliyi kolayca bir yerlere fırlatabilirdi.
Bu kez işi şansa bırakmamaya karar verdi. Oval ekrandan sarkaçların iplerini kontrol etti ve taranan enerji örüntüsünün olduğu noktayı işaretledi. Ekrandaki komutları hızla girdi ve sarkaçların üst ve alt sicimlerini objeye dolanacak şekilde ayarladı. Plazmatik ipler, hedefe doğru yavaşça uzandı ve enerji alanını saracak şekilde hareket etti. Zhain, oval ekrandaki değerleri dikkatle izliyordu. "Hadi, seni yakalayalım," diye mırıldandı. İpler, gözle temas kurduğu anda, Zhain iplerin ortada birleşmesini sağlayarak bir kanca sistemi oluşturdu. Bu, objeyi sabitlemek ve gemiye bağlamak için tasarlanmış bir prosedürdü.
Göz, tıpkı tahmin ettiği gibi, dokunulabilir bir yapıdaydı. İpler, objeye dolandı ve onu sıkıca kavradı. Oval ekranda, bağlantının başarılı olduğuna dair bir işaret belirdi. Zhain, derin bir nefes aldı. "Kaçış yok," dedi kendi kendine. Göz, şimdi Black Thos'a bağlıydı ve gemi hareket ettikçe göz de onunla birlikte sürüklenecekti.
Zhain, geminin hızını yavaşça artırdı ve sarkaçların iplerini sabitleyerek gözün güvenli bir mesafede taşınmasını sağladı. Bu, kolay bir iş olmayacaktı; nebulanın manyetik alanları ve enerji patlamaları hâlâ tehlikeliydi. Ancak Zhain, bu gözün artık onun kontrolünde olduğunu biliyordu. Gözün arkasındaki sırları çözmek için bir sonraki durağına doğru ilerlerken, geminin içinde derin bir kararlılık hissi vardı. "Seni buldum," dedi sessizce, ekrandaki anomalinin titreyen görüntüsüne bakarak. "Şimdi geriye kalan her şeyi çözmek kaldı."
Black Thos, nebulanın içinde süzülmeye devam ederken Zhain, sarkaç sisteminin etkilerinin ve nebulanın karmaşasının birleşerek işleri daha da karmaşık bir hale getirebileceğini biliyordu. Gemiye bağlı gözle birlikte nebulanın yoğun alanından çıkmaya çalışmanın geminin yapısal bütünlüğüne ve sarkaç sistemine zarar verme ihtimali yüksekti. Ayrıca, nebuladaki manyetik dalgaların düzensizliği, göz gibi anormal bir nesneyi taşırken her an beklenmedik bir soruna yol açabilirdi. Zhain, riskleri bir süre zihninde tarttıktan sonra bir karar verdi: gözü nebuladan çıkmadan önce geminin içine almalıydı.
Oval ekranda sarkaç sisteminin ayarlarını değiştirdi. İplerin yönünü geminin sol yanına doğru çekerek gözün bu noktaya hizalanmasını bekledi. Plazmatik çubuklar ve ipler, Zhain'in komutlarına hızla yanıt verdi; göz, yavaşça geminin yan tarafında belirlenmiş noktaya doğru hareket ettirildi. Sarkaç sisteminin gücü, objeyi stabil bir şekilde taşımak için hassas bir ayarlamayla çalışıyordu. Zhain, gözün geminin sol yanındaki geçiş alanına gelmesini beklerken kontrol panelindeki değerleri sürekli takip ediyordu. Nihayet, göz belirlenen noktaya ulaştığında, Zhain hızlıca sistemleri devre dışı bırakarak sarkaç sistemini kapattı ve geminin içindeki depo alanına taşınmasını sağladı.
Göz, depo alanına yavaşça yerleştiğinde Zhain, koltuğundan hızla kalktı ve doğrudan depoya doğru koştu. Depo kapısını açtığında, karşısında duran cisim, neredeyse odanın yarısını kaplayacak kadar büyüktü. Göz, tam da kraliçenin tarif ettiği gibiydi: kırmızı bir halka, etrafında hafifçe dalgalanan karanlık bir sis tabakası ve ortasında mavi bir göz bebeğine benzeyen yuvarlak bir yapı. Ancak Zhain, cismi daha yakından inceledikçe bunun sadece bir göz olmadığını düşündü. "Bu şey... bakıyor mu, yoksa bakmaktan vazgeçmiş gibi mi duruyor?" diye kendi kendine mırıldandı.
Beline bağlı taşı ve silahını her ihtimale karşı hazırladıktan sonra, gözle temasa geçmek için dikkatli bir şekilde yaklaştı. Depo alanında sessiz bir gerilim vardı; sadece geminin derin uğultusu duyuluyordu. Zhain, bir adım daha atarak gözle arasında birkaç metre kalana kadar ilerledi. "Beni duyuyor musun?" diye seslendi, ancak hiçbir tepki almadı. Sesine karşılık alamayınca biraz daha yaklaştı ve bu kez daha yüksek bir sesle konuştu. "Eğer beni duyuyorsan bir işaret ver!" Yine hiçbir tepki yoktu.
Göz, bir canlı gibi hareketsizdi, ancak varlığından yayılan enerji, Zhain'in tüylerini diken diken ediyordu. "Sanki bir yere bakıyor gibisin," dedi kendi kendine. "Ama neye baktığını ya da neden bakmaktan vazgeçtiğini bilmiyorsun." Bu sözleri kendi iç sesiyle paylaşırken, gözün çevresinde dolanmaya başladı. Her açıdan farklı bir detay yakalamaya çalışıyordu. Yakından bakıldığında, kırmızı halkanın hafifçe dalgalandığını fark etti; bu, tamamen durağan olmadığını, bir tür içsel hareketlilik taşıdığını gösteriyordu. "Sen bunun içinde misin yani?" diye yüksek sesle sordu, alaycı bir tonla. "Eğer bir canlıysan, oldukça tuhaf bir formun var."
Zhain, gözün çevresinde dolanmayı sürdürdü. Herhangi bir kapak, giriş ya da dokunabileceği bir bağlantı arıyordu, ancak göze dair hiçbir şey sıradan bir yapıyı andırmıyordu. "Bu kesinlikle bir araç değil," dedi kendi kendine. "Ama bir canlıya da benzemiyor. Peki, sen nesin?" Bu sırada dikkatlice yaklaşarak gözün kırmızı halkasına dokundu. Yüzey, Zhain'in beklediğinden tamamen farklıydı. "Yumuşak ama hafif sert..." diye mırıldandı, parmaklarını yüzeyde gezdirirken. "Bazı yerlerde daha sert, bazı yerlerde ise neredeyse akışkan gibi." Bu dokunuş, Zhain'i daha da şaşırtmıştı. Madde, hiçbir bildiği yapıya uymuyordu.
Ortadaki mavi göz bebeğine benzeyen yapıya doğru döndü. "Sana sesleniyorum, mavi kapak! Eğer bu bir tür kapıysa, neden açılmıyorsun?" dedi, gözleri hala dikkatle yüzeyi tarıyordu. Sesine yine bir yanıt gelmedi. Zhain, derin bir nefes aldı ve kendini toparlamaya çalıştı. "Peki, şimdi seninle ne yapacağız?" diye sordu, neredeyse kendi kendine konuşur gibi. Gözün varlığı, rahatsız edici bir gizemdi. Anlam veremediği bu nesnenin tehlikeli olup olmadığını bile bilmiyordu, ancak sessizliği onu tedirgin ediyordu.
Tam bu sırada, gemi bir anda derin bir uğultuyla sarsıldı. Nebulanın yoğunluğu, geminin dış yüzeyine daha fazla baskı yapmaya başlamıştı. Zhain, bu durumu fark eder etmez harekete geçti. "Lanet olsun, burada daha fazla kalamayız," diye homurdandı. Nebulanın manyetik yapısı daha da dengesizleşmeden önce çıkmaları gerekiyordu. Ancak göz, geminin içinde serbest halde bırakılacak kadar küçük ya da sabit değildi. Aşırı hızla hareket ettiklerinde savrulabilir ve gemiye ciddi zararlar verebilirdi. Zhain, hızlıca depoda bulunan kontrol paneline yöneldi ve gözün bulunduğu alanı gemiye sabitlemek için işlemleri başlattı.
Paneldeki komutları hızla girdi ve sabitleme sistemi devreye girdi. Geminin depo alanındaki özel mekanizma, gözün çevresinde bir enerji kalkanı oluşturarak onu geminin yüzeyine sıkıca bağladı. "Tamam," dedi Zhain, derin bir nefes alarak. "Şimdi güvendesin... ya da en azından sabitsin." Kontrol panelindeki değerler sabitlemenin başarılı olduğunu gösterirken, Zhain hızla kontrol odasına geri dönmek için deponun kapısından dışarı çıktı. Gözün sabitlenmiş olması, geminin nebuladan çıkışını biraz daha kolaylaştıracaktı.