Chereads / ZEVK SARAYI / Chapter 19 - 8

Chapter 19 - 8

Bu sırada, Poll nihayet masasına ulaştı ve tam oturacakken, bir görevli nazik bir şekilde yanına yaklaştı. "Efendim, bu akşamki yemek toplu bir şekilde büyük masada yenecek. Lütfen sizi oraya yönlendireyim," dedi. Poll, bu uyarıyı sessiz bir baş hareketiyle onayladı ve görevlinin gösterdiği yöne doğru ilerlemeye başladı.

Salonun ortasında, büyük bir masa, dikkatle hazırlanmış ve merkezdeki ışık halkalarının altında bir odak noktası oluşturuyordu. Masa, altın işlemeli masa örtüleri ve zarif çiçek aranjmanlarıyla süslenmişti. Çiçeklerin hafif kokusu, havadaki vanilya ve şampanya aromasıyla birleşerek zarif bir atmosfer yaratıyordu. Masanın etrafındaki sandalyeler, davetlilerin birbirleriyle rahatça iletişim kurabilmesi için düzenlenmişti. Masa düzeni, yalnızca görsel bir şölen değil, aynı zamanda stratejik bir iletişim aracıydı.

Poll, masadaki yerine oturduğunda, diğer davetlilerin de yavaş yavaş masaya yönlendirildiğini fark etti. Masanın çevresindeki kişiler, Londra'nın iş dünyasının en tanınmış isimlerinden oluşuyordu. Her biri kendi sektöründe güçlü ve etkili insanlardı. Konuşmalar, başlangıçta hafif bir nezaket çerçevesinde devam etti. Şampanya kadehleri havada kaldırılırken, dostane bir atmosfer yaratılmaya çalışılıyordu. Ancak Poll, bu yemek boyunca yapılacak her hamlenin, masadaki herkes için birer stratejik hareket olacağını hissediyordu.

Servis görevlileri, özenle hazırlanmış yemekleri masaya taşımaya başladığında, odanın atmosferi biraz daha rahatladı. Başlangıçlar, ince porselen tabaklarda sunulan hafif deniz ürünleri ve sebze garnitürlerinden oluşuyordu. Yemeklerin her biri, mükemmel bir sunumla hazırlanmış ve tatların uyumu göz önünde bulundurularak seçilmişti. Ana yemek olarak ise, kırmızı et ve özel soslarla sunulan bir tabak, davetlilerin önüne getirildi. Her lokmada, bu yemeklerin yalnızca bir lezzet değil, aynı zamanda bu gecenin zarafetine uygun bir deneyim olduğu hissediliyordu.

Poll, yemek sırasında masadaki diğer davetlilerle birkaç kısa konuşma yaptı. Konuşmalar genellikle iş dünyasıyla ilgiliydi; ancak her kelimenin altında bir güç gösterisi yatıyordu. İnsanlar, söylediklerinden çok söylemedikleriyle birbirlerine mesaj veriyor gibiydi. Poll, konuşmalarda fazla öne çıkmamaya dikkat etti. Daha çok dinlemeyi ve insanların bu geceye dair ipuçlarını anlamayı tercih ediyordu.

Masadaki muhabbetler devam ederken, Poll'un bakışları ara sıra salonda dolaşıyor, Luna Maiden'ın hareketlerini takip ediyordu. Luna, masadaki yerini almış, diğer davetlilerle kibar bir şekilde konuşuyordu. Ancak yüzündeki sakin ifade, Poll'a bir şeyler sakladığını düşündürüyordu. Luna'nın duruşunda ve konuşmalarında bir tür gizem ve kontrol vardı. Bu kontrol, sadece salondaki insanlara değil, aynı zamanda genel atmosfere de yansıyordu. Poll, Luna'nın bu geceki asıl planlarını anlamaya çalışırken, onun masadaki her hareketini dikkatle izliyordu.

Yemek sona erdiğinde, masadaki atmosfer biraz daha rahatladı. İnsanlar, tatlı ve kahve servisiyle birlikte biraz daha gayriresmi bir şekilde konuşmaya başladılar. Ancak Poll, bu gece yapılan her hamlenin, gelecekteki olayları şekillendirecek birer parça olduğunu biliyordu. Luna Maiden, bu oyunun merkezindeydi ve Poll, bu gece onun planlarının bir parçası olup olmadığını çözmek zorundaydı. Ancak bir şey kesindi: Bu gece sıradan bir iş yemeği değildi ve bu yemekten sonra hiçbir şey aynı kalmayacaktı.

Tatlı ve kahve servisi yavaş yavaş sona ererken, masadaki sohbetler daha da derinleşmeye başlamıştı. Poll'un yanında oturan, orta yaşlı, kel ve hafif tombul bir adam, iş dünyasındaki son gelişmeleri ve gelecek fırsatları anlatmaktan büyük bir keyif alıyor gibiydi. Sürekli kendisinden bahsediyor, ticaretle ilgili detaylı analizlerini ve teorilerini paylaşmaya çalışıyordu. Ancak Poll, bu konuşmaya odaklanamıyordu. Adamın anlattıkları, onun zihninde sürekli dönen düşüncelerin arasından geçip gidiyordu.

Poll'un aklı tamamen başka yerdeydi. Tantal karbür eksikliği ve bu maddenin eksik 50 kilosunun neden bulunamadığı üzerine düşünüyordu. İki gün sonra yapılacak 950 kiloluk sevkiyatın güvenli bir şekilde gerçekleşmesi için alınan önlemleri gözden geçiriyor, bu işin kendisi ve şirketi için taşıdığı kritik önemi tartıyordu. Ancak bu sadece bir parçasıydı. Veronica'nın kayboluşu, hâlâ zihninde cevapsız bir soru olarak yankılanıyordu. Pembe zarflar ve içlerindeki gizemli notlar da bu düşünceler zincirine eklenmişti. Bu küçük ama gizemli detayların arkasında neyin yattığını anlamaya çalışıyordu.

Yanındaki adamın sesi, Poll'un düşüncelerinin arasında bir uğultu gibi geliyordu. Poll, başını hafifçe sallayarak veya kısa cevaplar vererek konuşmayı geçiştiriyordu. "Evet, haklı olabilirsiniz," ya da "Bunu düşünmek ilginç," gibi basit cümleler kurarak adamın ilgisini bir nebze yönlendirmeye çalışıyordu. Ancak adam, Poll'un bu isteksizliğini fark etmiş gibi görünmüyordu; konuşmasına hevesle devam ediyordu.

Poll, düşüncelerine gömülmüşken, aniden Luna Maiden ile göz göze geldi. Luna, masanın diğer ucunda, zarif bir şekilde oturmuş, çevresindekilerle konuşuyordu. Ancak Poll'a bakarken yüzündeki ifadenin değiştiğini fark etti. Luna, Poll'un rahatsızlığını fark etmiş gibiydi. Gözlerindeki o keskin bakış, sanki Poll'un zihnindeki karmaşayı anlamış ve ona bir çıkış yolu sunmaya karar vermiş gibi bir anlam taşıyordu.

Luna, bu anlık farkındalığıyla yemeğin artık son bulması gerektiğini düşündü. Sessiz bir şekilde masanın başındaki yerinden kalktı ve çevresine nazik bir gülümsemeyle bakarak davetlilerine hitap etmeye başladı. "Hepinizin bu gece burada olmasından büyük bir memnuniyet duyuyorum," dedi. Sesi, salonun her köşesine yayılan bir zarafetle yankılandı. "Bu yemek, hem dostluğumuzu güçlendirmek hem de gelecekteki iş birliklerimizi konuşmak için harika bir fırsattı. Katılımınız ve katkılarınız için teşekkür ederim."

Davetliler, Luna'nın bu sözlerine alkışlarla karşılık verdiler. Poll da bu esnada, yanındaki adamı kibarca başından savarak ayağa kalktı. Adam, bir şeyler söylemeye devam etmeye niyetliydi; ancak Poll'un kısa ve kesin bir "Belki daha sonra devam ederiz," demesi, konuşmanın sonlandığını anlaması için yeterli oldu.

Salonun hareketlenmeye başladığı bu anlarda, Luna yavaş ve zarif adımlarla Poll'a doğru ilerledi. Kalabalığın arasında süzülürken bile duruşundaki asalet ve kontrollü hava dikkat çekiciydi. Poll, Luna'nın yaklaşmasını sessizce bekledi. Kadın, doğrudan Poll'un önünde durduğunda, hafif bir gülümsemeyle ona doğru eğildi ve alçak bir sesle, "Bay Crime," dedi. "Yirmi dakika sonra 1066 numaralı odada görüşelim."

Bu sözleri söyledikten sonra, Luna başını hafifçe eğerek Poll'u selamladı ve ardından salonun diğer ucuna doğru ilerlemeye devam etti. Poll, bu beklenmedik davet karşısında bir an için duraksadı. Luna'nın neden böyle bir görüşme ayarladığını ve bu özel odada ne konuşacaklarını merak ediyordu. Ancak bir şeyden emindi: Bu görüşme, Luna Maiden'ın kurduğu karmaşık oyun planında yeni bir perdeyi aralayacaktı.

Poll, davetten ayrıldıktan sonra otelin koridorlarında kısa bir süre dolanarak kendini toparlamaya çalıştı. Luna'nın verdiği 1066 numaralı odanın yerini öğrenmek için resepsiyona gitti ve üst kata çıkmak üzere asansöre yöneldi. İçindeki gerginlik, asansörün yavaşça yukarıya çıkarken hissettirdiği sessizlikle daha da belirginleşti. Luna Maiden'ın bu özel daveti, tüm gece boyunca kurulan stratejik ve gizemli atmosferin doruk noktasıydı. Poll, odanın kapısına yaklaştıkça bunun sıradan bir görüşme olmayacağını hissediyordu.

1066 numaralı kapıya vardığında, derin bir nefes aldı ve kapıyı tıklattı. İçeriden gelen sakin ve otoriter bir ses, "Geliniz," dedi. Poll, kapıyı açtığında Luna'yı gördüğü an bir anlığına duraksadı. Luna, yemekte giydiği zarif siyah elbisesini değiştirmişti. Şimdi üzerindeki kıyafet, daha dikkat çekici ve baş döndürücü bir görünüm yaratıyordu. Parlak taşlarla süslenmiş, vücut hatlarını belirginleştiren uzun, şık bir elbise giymişti. Kumaşın ışıkla dans eden ışıltısı, odanın loş atmosferinde bile dikkat çekiyordu. Saçları serbest bir şekilde omuzlarına dökülmüş, zarif takılar boynunda ve bileklerinde göz alıcı bir şekilde ışıldıyordu.

Poll, istemsizce bir an için büyülendi. Ancak bu durum sadece Poll için geçerli değildi. Luna da kontrol edemediği bir şekilde Poll'a çekildiğini hissediyordu. Bu his, ona yabancıydı ve rahatsız ediciydi, çünkü kontrolü bırakmaya hiç niyeti yoktu. Luna, odadaki hakimiyetini kaybetmek istemeyen bir hava ile gülümsedi ve zarif bir el hareketiyle, "Bay Crime, lütfen oturun," dedi.

Poll, Luna'nın işaret ettiği şık koltuğa oturdu ve odanın atmosferini gözden geçirdi. Modern ve minimalist bir tasarıma sahip olan oda, otelin geri kalanındaki zarafeti yansıtıyordu. Geniş bir pencere, Londra'nın gece manzarasını sunuyordu. Şehir ışıkları, ufukta bir deniz gibi parlıyordu. Masanın üzerinde, zarif bir şarap şişesi ve iki kristal kadeh duruyordu. Luna, kadehleri doldururken Poll'a dönüp, "Bu gece biraz daha samimi bir ortamda konuşmanın daha uygun olacağını düşündüm," dedi.

Sohbet başlangıçta hafif konularla başladı. Luna, Poll'un iş dünyasındaki başarısını ve genç yaşta nasıl bu kadar yükseldiğini sordu. Poll, kısa ama net yanıtlarla hikayesini özetledi. İkili, hayatın akışı üzerine konuşurken, sohbet yavaşça iş dünyasına kaydı. Luna, konuşmaları dikkatlice yönlendiriyor, her kelimesini ustalıkla seçiyordu.

Bir süre sonra Luna, sohbeti stratejik bir noktaya getirdi. Gözlerini Poll'a dikerek, "Bay Crime," dedi. "Birlikte çalışmayı hiç düşündünüz mü? Güçlerimizi birleştirirsek, çok daha büyük hedeflere ulaşabiliriz. Kazanacak çok şeyimiz var."

Poll, bu teklifi bir an düşündükten sonra, mesafeli ama kararlı bir şekilde cevap verdi. "Bayan Maiden, benim çalışma tarzım genellikle bireyseldir. Ortaklık için güven ve sağlam bir gerekçe ararım. Ancak şu anda böyle bir adım atmayı planlamıyorum."

Bu yanıt, Luna'nın yüz ifadesinde hafif bir değişiklik yarattı. Gözlerinde belli belirsiz bir rahatsızlık belirdi, ancak bunu hemen toparladı. Zarif bir şekilde arkasına yaslanıp, kadehini hafifçe masanın üzerine bıraktı. "Anladım," dedi, sakin ama alttan alta gergin bir ses tonuyla. Ancak birkaç saniye sonra, yüzünde hafif bir tebessümle devam etti: "Peki ya eksik 50 kilonuz ne olacak?"