Chereads / ZEVK SARAYI / Chapter 18 - 7

Chapter 18 - 7

Akşam olduğunda, işten bunalmış bir halde evine dönen Poll, zihnini biraz olsun dağıtmak istedi. Uzun zamandır görüşmediği yakın arkadaşı James'i arayarak evine davet etti. James, her zamanki enerjik tavrıyla hemen teklifi kabul etti ve kısa bir süre sonra Poll'un evine geldi. İkili, rahat kıyafetlerle, bir yandan geçmişten gelen anılar üzerine sohbet ediyor, bir yandan da Poll'un evinde küçük bir oyun alanı yaratmış gibi eğleniyordu. James'in esprileri ve neşesi, Poll'un üzerindeki gerginliği biraz olsun azaltmıştı.

Tam bu sırada, Poll'un telefonu çaldı. Telefon ekranında tanımadığı bir numara görünüyordu. Poll, bir an tereddüt etti, ardından telefonu açtı. Karşı taraftan derin ve kararlı bir ses duyuldu. "Bay Crime, iyi akşamlar," dedi ses, nazik ama kesin bir tonda. "İki gün sonra, akşam saat 20:00'de, Bayan Luna Maiden tarafından gerçekleştirilecek olan özel bir iş yemeğine davetlisiniz. Lütfen bu daveti dikkate alın."

Poll, bir an için irkildi. Luna Maiden... Bu isim, zaten zihninde yeterince yer etmişti. İlk karşılaşmalarındaki soğuk ama stratejik tavrı, hala unutamadığı bir detaydı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra, "Bu daveti geri çevirmek durumunda kalacağım," dedi nazik ama mesafeli bir şekilde. Ancak telefondaki ses, keskin bir kararlılıkla devam etti: "Bay Crime, bu davet çok özel bir seçkin gruba yönelik. Kabul etmenizin önemli olduğunu vurgulamak isterim. Detaylar size kısa sürede iletilecek." Ardından herhangi bir tepki beklemeden, telefon kapandı.

Poll, telefonu yavaşça masanın üzerine koydu ve kaşlarını çatarak düşündü. Luna'nın daveti... Bunun ne anlama geldiğini çözmeye çalışıyordu. Luna'nın bu daveti, sadece bir iş yemeği mi, yoksa başka bir şeyin parçası mıydı? Henüz cevabını bilemediği bu sorular zihninde dolanırken, bir yandan da Luna'nın hamlelerinin her zaman bir anlam taşıdığını biliyordu.

James, bu sırada Poll'un duraksadığını fark ederek, her zamanki neşesiyle araya girdi. "Ne oldu dostum? Bu ciddi yüz ifadesi de neyin nesi?" dedi, elindeki bir kutuyu sallayarak. Poll, kısa bir gülümsemeyle arkadaşına döndü. "Hiç," dedi kısaca. "Sadece işten gelen garip bir telefon."

James, konuyu fazla sorgulamadan oyununa ve şakalarına geri döndü. Poll ise kısa bir süre için zihnindeki Luna'yla ilgili düşünceleri bir kenara koyarak, James'le vakit geçirmeye odaklandı. İkili, sohbet edip biraz eğlenerek günü tamamladı. Ancak Poll, günü bitirip yatağına uzandığında, Luna Maiden'ın daveti ve bu iş yemeğinin arkasındaki amaçla ilgili düşüncelerini zihninden atamıyordu. Bu oyun giderek daha karmaşık bir hale geliyordu, ve Poll, istemese de bu oyunun içine çekildiğini hissediyordu.

Nihayet iş yemeği davetinin düzenleneceği gün gelip çatmıştı. Londra'nın kasvetli havasında geçen yoğun bir günün ardından, Poll Crime hazırlıklarına başlamak için eve döndüğünde akşamın büyüsü yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlamıştı. Bugünkü davet, sıradan bir iş etkinliğinden çok daha fazlasını vaat ediyordu. Poll, davetin arkasında yatan asıl amaçları anlamasa da, Luna Maiden'ın düzenlediği bu etkinliğin ona büyük bir oyun alanı sunacağını biliyordu.

Poll, aynanın karşısında durup siyah smokinini giydiğinde, görüntüsüyle kısa bir an için kendi kendine hayran kaldı. Ceketi mükemmel bir kesime sahipti, omuzlarını ve ince yapısını vurguluyor, kravatıyla kusursuz bir uyum içindeydi. Gömleğinin kol düğmeleri altın detaylarla süslenmişti ve bu detaylar onun sofistike ama abartısız tarzını yansıtıyordu. Çenesindeki hafif sakalı, ona biraz sert ve karizmatik bir hava katarken, derin kahverengi gözleri her zamanki gibi kararlı ve keskin bir ifadeye sahipti. Son bir kez aynadaki görüntüsünü kontrol ettiğinde, hafif bir gülümsemeyle, "Sanırım bu geceye hazırım," diye mırıldandı.

Otele doğru yol alırken, Londra'nın akşam ışıkları ve griliği arasında şehrin enerjisini hissedebiliyordu. Şehir, her zamanki gibi canlıydı; ancak bu gece Poll'un zihninde her şeyden daha fazla yer kaplayan şey, Luna Maiden'ın düzenlediği bu yemeğin etrafında dönen gizemdi. Yol boyunca, kafasında bu gece için olası senaryoları tarttı. Luna'nın asıl amacı neydi? Bu davette Poll'un yeri ve önemi ne olacaktı?

Poll, kısa bir süre sonra Londra'nın en prestijli otellerinden biri olan Night Brich'in önüne geldi. Otelin dış cephesi, modern mimarinin tüm zarafetini yansıtıyordu. Cam panellerle kaplanmış bu bina, gökyüzüne doğru uzanan bir sanat eserini andırıyordu. Gecenin karanlığında, otelin cephesindeki ışıklandırmalar, binaya altın bir parıltı katmıştı. Şık bir şekilde tasarlanmış giriş bölümü, geniş cam kapılar ve ince detaylarla işlenmiş metal sütunlarla misafirlerini karşılıyordu.

Poll aracından indiğinde, girişteki hareketlilik dikkatini çekti. Lüks araçlar birbiri ardına girişe yanaşıyor, özenle hazırlanmış davetliler otelin kapısından içeri giriyordu. Güvenlik görevlileri, davetli isimlerini kontrol ediyor, içeride düzenin ve gizliliğin kusursuz bir şekilde sağlandığından emin oluyorlardı. Poll, derin bir nefes alarak otelin devasa cam kapılarından içeri girdi.

Lobiye adım attığında, ilk olarak beyaz mermer zeminin parlaklığı dikkatini çekti. Zemindeki ince altın damarlar, modern ve sofistike bir atmosfer yaratıyordu. Tavan oldukça yüksekti ve spiral bir şekilde yukarı doğru yükselen modern bir ışık tasarımı, göz alıcı bir görsellik sunuyordu. Tavanın ortasında, geometrik şekillerden oluşan büyük bir avize yer alıyordu. Şeffaf cam parçalarla süslenmiş bu avize, ışığı farklı açılardan kırarak tüm lobiyi sıcak bir parıltıyla dolduruyordu. Duvarlar, fildişi tonlarında bir zarafete sahipti ve üzerlerinde soyut sanat eserleri sergileniyordu. Bu eserler, otelin modernliği ile sanatsal dokuyu bir araya getirme çabasını başarıyla yansıtıyordu.

Resepsiyonun arkasındaki geniş panel duvar, minimalist bir tarzda tasarlanmıştı. Görevliler, isim kontrolü yaparak davetlileri büyük bir profesyonellikle karşılıyorlardı. Poll, resepsiyona doğru ilerledi ve adını söyledikten sonra davetliler listesine bakıldı. Resepsiyon görevlisi, nazik bir şekilde gülümseyerek onu davetin düzenlendiği balo salonuna yönlendirdi. "İyi eğlenceler, Bay Crime," dedi ve yolun sonunda çift kanatlı kapıları işaret etti.

Poll, balo salonunun bulunduğu kata doğru ilerlerken otelin her köşesindeki zarafeti fark etti. Koridorlar, loş ve huzur verici bir ışıklandırmaya sahipti. Duvarlara monte edilmiş modern ışık şeritleri, sıcak tonlarda yumuşak bir aydınlatma sağlıyor, bu da misafirlerin kendilerini daha rahat hissetmelerine olanak tanıyordu. Koridorların sonunda yer alan çift kanatlı kapılar, balo salonuna giriş için özel bir geçit gibiydi. Kapıların üzerindeki ince işlemeler, zarif bir el işçiliğinin ürünüydü.

Kapılar açıldığında, Poll'un karşısına çıkan manzara büyüleyiciydi. Salon, bir tasarım harikasıydı. Altın ve beyaz tonlarının hakim olduğu bu mekânda her detay, zarafeti ve ihtişamı yansıtıyordu. Tavan, yuvarlak bir kubbe şeklindeydi ve tam merkezinde, iç içe geçmiş modern ışık halkaları yer alıyordu. Bu halkalar, odanın her köşesine dengeli bir ışık dağılımı sağlıyor, salonu ne çok parlak ne de çok loş bir hale getiriyordu. Duvarlarda, Londra'nın tarihi dokusunu yansıtan siyah-beyaz fotoğraflar asılmıştı. Fotoğraflar, mekânın modern atmosferine nostaljik bir dokunuş katıyordu.

Zemin, siyah mermer üzerine ince altın damarlarla süslenmiş bir tasarıma sahipti. Bu tasarım, salona giren herkesin ilk anda dikkatini çekiyordu. Yuvarlak masalar, mekânın genişliğine rağmen herkesin rahatlıkla birbiriyle iletişim kurabileceği şekilde yerleştirilmişti. Her masanın üzeri, altın işlemeli örtülerle kaplanmış, şamdanlar ve taze çiçek aranjmanlarıyla süslenmişti. Çiçeklerden yayılan hafif koku, salona yayılan vanilya ve şampanya kokularıyla birleşerek ortamı daha da büyüleyici kılıyordu.

Poll, salona adım attığında ilk olarak odanın merkezindeki insan hareketliliğine dikkat etti. Erkeklerin çoğu kusursuz bir şekilde seçilmiş smokinler giymişti, kadınlar ise zarif gece elbiseleriyle dikkat çekiyordu. İnsanlar, küçük gruplar halinde sohbet ediyor, şampanya kadehlerini nazikçe tutarak birbirleriyle etkileşim kuruyorlardı. Bu ortam, yalnızca iş dünyasındaki bağlantıların değil, aynı zamanda stratejik güç ilişkilerinin kurulduğu bir alan gibiydi.

Poll, masasına ulaşmak için ilerlerken, bir yandan salonun ihtişamını izliyor, bir yandan da davetlilerin yüzlerini inceliyordu. Tam bu sırada, salonun diğer ucunda, Luna Maiden'ın varlığı dikkatini çekti. Luna, salonun uzak bir köşesinde, elinde bir kadehle misafirleriyle sohbet ediyordu. Siyah, uzun bir elbise giymişti. Elbisesinin kumaşı, ince işlenmiş taşlarla süslenmişti ve hareket ettikçe hafifçe parıldıyordu. Uzun dalgalı saçları omuzlarına zarif bir şekilde dökülmüş, boynunda taşıdığı pırlanta kolye, ışıkların altında göz kamaştırıcı bir parlaklık yayıyordu. Derin bir yırtmaçla tamamlanan kıyafeti, onun hem zarif hem de güçlü bir görüntüye sahip olmasını sağlıyordu.

Poll, Luna'nın salonun doğal merkezi olduğunu hemen fark etti. Kadının etrafındaki herkes, onun varlığının farkındaydı. Ancak Luna, dikkat çekmek için hiçbir şey yapmıyor, yalnızca duruşu ve bakışlarıyla bu etkileyici gücü yayıyordu. Poll, Luna'ya doğru bir an bakışlarını kilitledi. Kadının ince bir gülümsemeyle misafirlerini dinlerken yüzünde taşıdığı o gizemli ifade, Poll'un dikkatini daha da fazla çekti. Luna, her zamanki gibi güçlü, zarif ve ulaşılması zor bir aura yayıyordu.

Poll, bir an için Luna'nın kıyafetindeki detaylara odaklandı. Onun zarafeti ve bu geceye kattığı asalet, salonun ihtişamını bir adım öne taşıyordu. Luna'nın varlığı, bu gecenin sıradan bir iş etkinliği olmayacağının bir kanıtı gibiydi. Poll, onun salonu sessizce yönettiğini ve herkesin üzerinde bu denli güçlü bir izlenim bıraktığını fark etti. Ancak Luna'nın bakışları, bir anlığına Poll'un gözleriyle buluştuğunda, bu gecenin daha derin bir anlam taşıyacağı açıkça belli olmuştu. Bu gece, sıradan bir iş yemeği olmanın ötesinde, büyük bir güç mücadelesinin sahnesine dönüşecekti.

Poll, salonun büyüleyici atmosferinde masasına doğru ilerlerken bir yandan salondaki detayları incelemeye devam ediyordu. Yumuşak caz müziği, odadaki hafif uğultuyu bastırıyor, davetlilerin zarif sohbetleri ve kahkahaları arasında bir arka plan olarak süzülüyordu. Masasına yaklaştığında, adının yazılı olduğu küçük bir kartı fark etti. Tam oturmak üzereyken, aniden önüne çıkan biri tarafından durduruldu.

Kadın, bordo tonlarında, vücut hatlarını zarifçe saran bir elbise giymişti. Elbisesi, detaylı işlemelerle süslenmiş, hafif ışıldayan bir kumaştan yapılmıştı. Uzun, açık kahverengi saçları omuzlarına dökülüyordu ve yüzünde aşırı sıcak bir gülümseme vardı. Kadının gözleri, Poll'a adeta sabitlenmiş gibiydi, neredeyse başka bir şey görmüyor gibiydi. Kadın, "Hoş geldiniz, Bay Crime," diyerek yumuşak ama aşırı samimi bir tonda konuştu. Sesinde fazlasıyla ilgi ve bir o kadar da yapay bir sıcaklık vardı. "Sizi burada görmek ne büyük bir şeref. Londra iş dünyası, böyle etkileyici bir ismi her zaman ağırlamaz."

Poll, hafifçe gülümseyerek karşılık verdi. "Teşekkür ederim, nazik sözleriniz için. Ancak masama geçmem gerekiyor," dedi. Ancak kadın, bu nazik uyarıyı duymamış gibi davranarak bir adım daha yaklaştı. Sesi daha da alçalmış ve samimi bir tona bürünmüştü. "Ah, biraz konuşamayacak mıyız? Böylesine özel bir gecede sizinle tanışmak gerçekten benim için bir ayrıcalık."

Kadının aşırı yakınlığı, Poll'u rahatsız etmeye başlamıştı. Mesafesini korumaya çalışsa da, kadının bedensel dili ve bakışları, kişisel alanını aşacak kadar yoğundu. Poll, nezaketi elden bırakmadan durumu savuşturmaya çalıştı. "Sanırım biraz geç kaldım, masama oturmam gerekiyor," diyerek hafif bir adım geriye çekildi. Ancak kadının ısrarı, bu noktada bile devam ediyordu.

Bu esnada, salonun diğer ucunda, Luna Maiden elindeki kadehle misafirleriyle sohbet ediyordu. Ancak gözleri, aniden Poll ve kadının olduğu noktaya kaydı. Kadının Poll'a olan aşırı ilgisini ve rahatsız edici yakınlığını hemen fark etmişti. Luna, o an hissettiği rahatsızlıkla ne yapacağını bilemedi. Yüzündeki sakin ve zarif ifadeyi korumaya çalışsa da, içten içe gerildiğini hissediyordu. Elindeki kadehi tutan parmakları istemsizce sıkıldı.

Luna'nın yüzündeki zarif gülümseme, bir an için soldu. Kaşları hafifçe çatıldı ve bakışlarında bastırmaya çalıştığı bir huzursuzluk belirdi. Bu görüntü, Luna'nın sınırlarını zorlamıştı. Ancak kendini çabucak toparladı, çünkü ne hissettiğini tam olarak adlandıramıyordu. Kıskançlık mıydı bu? Yoksa Poll'un çevresindeki kadınların ona bu kadar kolay ulaşabilmesine duyduğu bir tür öfke mi? Ne olursa olsun, bu görüntüyü daha fazla izleyemezdi.

Luna, sessizce elindeki kristal kadehi masaya bıraktı. Ancak bu hareket, bir zarafetten çok daha sert bir tavırla gerçekleşti. Kadeh, masanın üzerinde hafif bir yankı bırakarak yerine oturdu. Ardından, hemen yanında duran ve kendisine sürekli eşlik eden güvenlik görevlisine döndü. Sesi alçak ama kesin bir tonla, "Şu kadını buradan uzaklaştırın. Hemen. Ama dikkat çekmeden," dedi. Parmağıyla kadını işaret ederken, gözleri hâlâ Poll'un üzerindeydi.

Görevli, Luna'nın talimatını başıyla onayladı ve hızlı ama sessiz bir şekilde kadını salonun başka bir köşesine yönlendirmek için harekete geçti. Kadının Poll'dan uzaklaştırılması, Luna'nın biraz rahatlamasını sağladı. Ancak içindeki huzursuzluk tamamen geçmemişti. Poll'a tekrar baktığında, adamın bu durumdan rahatsız olduğunu, ancak bunu belli etmemek için çaba gösterdiğini fark etti. Luna, bakışlarını başka bir misafire çevirerek kendini sohbetin içine yeniden daldırmaya çalıştı.