Boşalmış tepsiler bırakıldıktan sonra bıraktığımız arenaya tekrar döndüğümüzde, artık Kaos'la eğitim gününe birde Atlas eklenmişti. Seth genelde not alan taraftı, içgüdüleri arttıran ründen başlayarak etkili birkaç tane daha öğrettikten sonra yeniden büyülere geçtik. O dakikadan sonra aynı anda iki adamın saldırılarına karşı koyduğum için işler çirkinleşti. Arenanın tozu toprağı havalanıp havuzundaki su tükendi, ateşi söndü, ama hala birbirimize tehlikeli bıçaklar atıp, havayı soğurarak yavaşlatma ve bildiğim büyülerin küçük denemelerini yapıyorduk.
Bazıları birbirimize kullanamayacağımız kadar tehlikeli olduğundan sadece üzerinde konuşmuştuk, mesela vücut organlarının yerini değiştirme ve vücuttaki kanı su olarak kullanıp onu dışarı çekme gibi yöntemler. Atlası bunları hangi şehirde öğrendiğimle çok ilgilenmişti, Kaossa büyülerle onları nereden öğrendiğimden fazla ilgileniyordu.
" Normal şartlarda arkadaş delisi değilimdir, ama hiç tanımadığın bir şehre gidip birdaha görmeyeceğin insanlarla konuşmak eğlenceli olduğundan, ailemde sosyal davranan genelde ben oluyordum. Onlar hanın yemek salonunda yemek yerken ben sokak lezzetlerini seçiyor, satıcıyla bu yılın geçen kıştan daha soğuk olduğunu konuşuyordum. Hatta bu rünü o satıcıdan öğrendim." Gömleğimi kaldırıp karnımdaki küçük iç içe geçmiş s harfini andıran rünümü gösterdim. " Bundan bahsetmeyi unuttuğumu şimdi fark ettim, bu arada."
" Ne işe yarıyor?" diye sordu Kaos kıyafetimi aşağı çekerek karnımı kapatırken.
" Vücudun yapması gereken şeyi daha iyi yapmasını sağlıyormuş."
" O da ne demek?" diye sordu Seth, not defterine rünü çizerken duraksayarak.
" Satıcı bu rünü yapmadan önce kalbinde problem varmış, duyguları yoğun olduğu zamanlarda kalbi sıkışırmış, çarpıntıları yüzünden işlerini yarım bırakır, bazen gümbürtüsünden uyuyamazmış. Ama ründen sonra kalbinin olması gerekenden daha hızlı çarptığını hiç hissetmemiş. Bana bunu söylediğinde önemsiz bulmuştum, ama değil."
" Kendini deneyiminle açıkla, satıcınınkiyle değil." dedi Kaos.
" Tamam, şöyle söyleyeyim o zaman." Elimi masaya koyarak enerjimi cisimleştirdim ve illüzyon büyüsü kullanarak çöp adam oluşturdum. " Bu Jack. Jack elli yaşında, genç zamanlarında eski sevgilisi tarafından kısırlıkla lanetlendi. Jack üzgün, hiç çocuğu olmadı. Sevdiği kadınla mutlu, ama çocuğu olamadığı için yıllardır yalnız yaşıyorlar. Jack herşeyi denedi ama kısır olmasını sağlayan üreme organındaki problemi çözemedi. Jack beden rününü yaptı, rün sayesinde lanetin etki ettiği organı düzeldi ve çocuğu oldu. Jack artık mutlu."
" Bir lanet dahi olsa, vücudun eski işlevini yitirmiş kısmını düzelttiğini söylüyorsun."
" Rünü kısır bir adama yaptım, hiç tanımadığım, adını bile hatırlamadığım bir köydeki üzgün bir adamdı. Satıcının rününün işlevli olabileceğini düşünerek denedim ve ründen sonra iki dakika kadar acı içinde yerde debelendikten sonra birşeylerin olmuş olabileceğini düşündük. Bir gün sonra, karısı mide bulantılarıyla uyandı. Normalde aynı şehre ikinci kez gitmezdik, ama iki buçuk ay kadar sonra sadece bunun için evine gittim ve karısı doğurmuştu. Bir kızları olmuş, adını Alya koymuşlar." Tüm şımarıklığımla saçlarımı düzeltip gülümserken üç adamın bana gülmesi hiçte umurumda olmadı.
" Teoride, vücudun organlarını değiştirerek işkence etme büyüsünden de koruduğunu düşünüyorum. Ya da birgün birisi içtiğim birşeye zehir atmaya kalkarsa iç organlarımın bundan etkilenmeyeceğini. Çünkü bunu yaşadığımı düşündüğüm, ama emin olmadığım bir zaman oldu."
" Anlat." dedi Atlas.
" Sadece beni yargılamazsanız." Prense baktığımda, diğerlerinin onun kadar azarlamayacağını biliyordum.
" Düşünürüm." dedi sadece. Gözlerimi devirip oturduğum yerde geriye yaslandım.
" Roohan şehrindeydim, annemle babam antik labirentte kaybolmuştu ve ne zaman girmeye çalışsam labirent beni dışarı atıyordu. Saatlerce gidiyordum ama döndüğüm köşe başı giriş kapısına açılıyordu. Sinir krizi geçiriyordum, sürekli daha ileri gitmeye ve ailemi bulmaya çalışıyordum. Sonra küçük bir ağlama krizi sonrası, şehrin bol alkol içeren saçma sapan bir barına gittim ve şehirde en çok içilen bir içeceği söyleyerek bekledim. Masanın arkasındaki piç verirken pis pis gülümsüyordu ama o anda hiçbir şey umurumda bile değildi." Gözünü kırpmadan bana bakan üçüde, neyi kastettiğimi gayet iyi anlamıştı. İçkime ilaç katılmış olmasının değil ihtimal dahilinde, kesin olduğunu. " Yarım saat kadar sonra kalktım ve bardan çıktım. İki sokak sonra, üç adam önüme çıktı. Aralarında garsonla. Ve o kadar mutlulardı ki, bundan nefret ettim. Ailem labirentin birinde sıkışmış, ben yanlarına gidemiyorum, lanet piç kuruları bana plan kurmuş keyif içindeler. Hepsini duvardan duvara çarpıp küçük bir cinnet geçirdikten sonra, garson kan revan içinde bana şöyle söyledi. ' Nesin sen? Nasıl yapabildin?' Neyi kastettiğini sormadım bile, onları orada bırakıp gittim. Ama sonra içeceğime aslında beni güçsüz düşürecek birşey katılmış olabileceği aklıma geldi."
" Çok erken bir zamanda akıllanmışsın, tebrik ederim." diye laf soktu Kaos.
" Yargılama yok demiştim."
" Söz vermemiştim." Ona yan yan baktım. " Annenleri nasıl buldun?" diye sordu Seth, diğer konuyu sorarak.
" Şehrin askeri gücünü elinde tutan düküne gittim, ailemi bulması karşılığında ona sınır korumada işine yarayacak bir bataklık büyüsü bildiğimi ve üzerine düşen tüy tanesini bile içine çeken büyüyü gözünün önünde yaptım. Bu arada, bu büyüyü de çalışalım." Seth not defterine 'bataklık büyüsü' diye bir başlık attı. " Güvenliği sürekli tehlike altında olan, en çok ilbisin geçtiği bölge hiçbir askeri güç kullanmadan korununca bana yardım etmek için herkesi seferber etti. Sadece kendi askerlerini değil, şehirdeki güçlü ailelerden de yardım aldı. Bende katkı sağlayıp yirmi paralı asker buldum, askerlerden birinin önerisiyle. Yaklaşık beş yüz kişi labirente girdik ve yarım günlük çabanın ardından köşeyi dönerek giriş kapısına ulaştığımda, annemle babamı girişte beni beklerken buldum. Bir saat önce kendileri labirentin girişine ulaşmışlar ve ortalığı ayağa kaldıran kızlarının içeride olduğunu öğrenip tıpkı onlar gibi içeride kalacağım korkusundan tekrar girmeye kalkmışlar. Neyse ki paralı askerlerden biri onları durdurmuş ve sonunda ailemle kavuştuk. Tabi ki o paralı askere daha çok orium verdim. Hak etmişti."
" Hiçbir şey yapmasan, demek ki zaten çıkacaklarmış." dedi Atlas.
" Büyülü labirentler öyle işlemez." dedi Kaos. " Saldırı altında olduğunu anlamış olmalı, bu yüzden aileni bıraktı."
Atlas anlamaya çalışarak bakınca, ben açıklamaya karar verdim.
" Büyülü mekânlar güçlerini büyülü taşlardan alırlar. Kendilerini korumak, varoluşlarının devamlılığını sağlamak için içine giren büyülü varlıkların gücünü çekip almayı hedeflerler. Ailemi geri vermiyordu, çünkü sona ulaşmayı amaçlamış sakin sakin yürüyen aptallardı ve rahat rahat güçlerini yiyordu. Ama ben saldırgan bir tutum sergiliyor ve duvarlarını yıkmaya filan çalışıyordum. Benden hiç hoşlanmadığı için beni kapıya koyuyordu. Ama sonra işler değişti ve ailem güçsüz düştüklerini fark etmeye başladı. Ona karşı koymaya başladıkları sırada, ben bir sürü yeni enerji getirdim. O zaman labirentin büyüsü annemleri bırakıp kalabalığa yöneldi. Ama kalabalıktan ne kadar güç toplarsa toplasın, duvarlarını yıkmayı başaran ben aralarındayken varlığını riske atamazdı, bu yüzden beni de yanımdaki askerleride kapı dışarı etti. Bu şekilde herkes kurtulmuş oldu."
" Başbelası." dedi alayla.
" İçeriği güç toplamak olan tüm büyü taşlarının sistemi aynıdır, varlıklarını korumak. Bu yüzden kendilerine zarar vereni uzaklaştırmayı tercih ederler. Çünkü onlar insan değil, kin güdemezler. Risk ortaya çıktığında yaptıkları ilk şey ondan kurtulmaktır. Ama tabi ki, belli bi kişiye öfkelenebilen karanlık enerjiyle varolmuş büyülü taşlarda var. Hangisiyle karşı karşıya olduğunu bilmeden saldırıya geçmek sonun olabilir."
" Eminim onlardan biriylede savaşa girmeye kalkmışsındır." dedi Seth
" O kadar aptal değilim, ama bunu yapan bir aptal tanıdım." Yeni bir hikayeyle ortamı dağıtmadan, bir bıçak yapıp havaya kaldırdım. Vücut rünüyle başlayan hikâye nerelere kadar gelmişti. " Ana konuya dönersek, ilk kızının adını Alya koymak isteyen biri varsa hemen kısırlıktan kurtarabilirim."
" Lanetlendiysek bile bunu bilemeyiz, hiç çocuk yapmaya çalışmadık." dedi Atlas düşünceli bir şekilde.
" Az sonra bileceksiniz, acı çekmeye başlamak birşeylerin yanlış olduğu ve düzene girdiği anlamına gelir."
Kaos ciddi bir şekilde başını sallayıp doğru bulduğunu hissettirdikten sonra gömleğini başından çıkardı. Hazırlıklı olmadığım bir andı, gözleri kamaştıran gövdesiyle rünü yapana dek zorlanmamı sağladı. Büyüsünü fısıldadığımda, kusursuz bedeni tabi ki hiçbir işkence yaşamadı, bozuk bir yeri yoktu nede olsa.
" Karın bölgesine yapılmasının belli bir sebebi var mı?" diye sordu Seth aynı anda not almaya devam ederken.
" Satıcının karnında olduğu için önemli olabileceğini düşünüp risk almadım. Organlar gövdede olduğu için burada olması mantıklıydı." Atlas ve Seth'te göz alıcı gövdesini ortaya serip rünü tenlerine çizerek aktifleştirme büyüsü yaptığımda acı çekmediler. " Kimse lanetli değilmiş. İstediğiniz gibi üreyebilirsiniz."
" Teşekkür ederim, ama henüz baba olmaya hazır değilim." Seth gömleğini üzerine geçirirken güldük.
" Bataklık büyüsü demiştik." dedi notlarını kurcalarken.
" Onu burada göstermem uygun olmaz, büyü bozulamayan türde ve çok tehlikeli. Kimsenin adım atmayacağı belli bir bölgeye yapılmalı ve insanlar asla yaklaşmamalı."
" Yapabileceğimiz bir yer var." Kaos oturduğu yerden kalktığında, hepimiz ayaklandık.
Karargâhtan çıktığımızda, açtığı portaldan geçtik. Binlerce metre uzunluğundaki devasa iki kaya parçasının dar bir boğaz oluşturmasıyla ortaya çıkmış bir geçidi andırıyordu. Kayaların arasındaki yaklaşık elli metrelik boşluk koruma kalkanıyla kapatılmış, yaklaşık yirmi asker yakınında nöbet tutuyordu. Bizi gördüklerinde selamlayan askerler kalkana yaklaşırken kenara çekildi. Arkasında, öfkeyle kalkanı yumruklayan ardını göremediğim sayıda ilbis vardı. Birkaç adım uzağımızda olmalarına rağmen bize ulaşamayacakları bir konumda olmak hoşa gidiciydi, tek gayeleri öldürmekken sadece uzaktan bakmak zorunda kalmaları.
Yere doğru eğildiğimde, odaklandığım yer kalkanın diğer tarafıydı. " Naare nocho santia laom." Altımızdaki zemin küçük bir titremeyle hareket etti, ama büyüm ilbislerin olduğu tarafta gözle görülebilir bir fark yarattı. Gözlerimin önünde bir çukura düşmüş gibi toprağın altına çekilmelerini izledim. Arkasından öne safha gelenler toprağın içine çekilmeye devam etti, sonra onun arkasındakiler. İronikti, aptal oldukları için farkına bile varmamaları.Yaklaşık on beş dakika boyunca yüzlerce ilbisin toprağa çekilmeye ve fazlasının gelmeye devam etmesini izledik.
" Bataklığın büyüsü içine aldığı bedenden besleniyor. Bu yüzden bir defa yapıldığında onu yok edemiyorsun. Orada var olmaya ve sonsuza dek karnını doyurmaya devam ediyor." Kalkanı indirmesini emrettiğinde askerler itaat etti. " Şu durumda, sonsuza dek karnını doyurması sadece işimize yarar." dedi Kaos geçide koşan ilbisleri izlerken.
Yaklaşık on adım kala, hepsinin bataklığa dönüşen toprağa karışmasını izledik. Yüzlerindeki korku keyif vericiydi. " Koruma duvarı orta düzeyde çalıştırılsın, birdaha yıkılma tehlikesi yaşayacağımızı sanmıyorum."
Asker daha silik bir kalkan oluşturarak duvarı kayalığın tamamını alacak şekilde yeniden oluşturdu. Bataklığı üzerinden atlanamayacak kadar uzun tutmuştum ama kayalıklardaki çıkıntıları kullanmalarına karşı kalkan daima aktif kalmalıydı. Buradakiler zeki olmayan alt tabaka ilbislerdi, daha zekileride vardı.
" Bugünlük bu kadar yeter, çok enerji harcadın. Evine gidip dinlen, Alyä." Sadece kafamı salladım.
" Eşyalarım kütüphanede." Seth'in portalıyla kütüphaneye geçtiğimizde, kendimi gerçekten yorgun hissettiğimi fark ettim. Sadece kapıdan görebildiğim çalışma odamdan ceketimle çantamı alıp çıktım. Yan odada koltuğuna yayılan Seth'e küçük bir el sallayıp kapıya yürürken gözüme dün bana işe girmem için gereken formu getiren asker takıldı. " İyi nöbetler." Asker başını eğerek sessiz bir teşekkür etti.
Saat akşama doğru beşe geliyordu, hava yakında kararmaya başlamıştı ve bana bir saatmiş kadar hızlı gelmişti. Anlaşılan çalışmak gerçekten de zamanın nasıl geçtiğini anlamamana sebep olan bir şeydi. Bunu sevdim, bir işim olması düşüncesini. Hemde ülkemin yararına bir işti.