Chapter 7 - 7

17 Ağustos sabahı, saat 08.02

Kraliyet kütüphanesinin giriş kapısına açılan portaldan geçtiğimde, fark ettiğim ilk şey bahçenin askerlerle dolu olduğuydu. Hiç tanıdık gelmeyen, ama beni tanıdıkları selamlamalarından belli birkaçının yanından geçerken bir tanesinin rünlerle alakalı konuştuğunu duymak yavaşlamamı sağladı. Asker bileğine kazınmış iyileştirme rününü incelerken, diğerininde bileğinde olduğunu gördüm. Anlaşılan, Kaos söylediğini yapmış ve Kraldan izin alıp rünleri askerlerine kazımaya başlamıştı. Kütüphaneye girdiğimde içeride daha fazla asker gördüm. Kuyruk genel olarak Seth'in odasının kapısına yönelimliydi ama benim odamın kapısıda açıktı ve askerler içeri girip çıkıyordu. Merakla çalışma odamın kapısına ulaştığımda, Prens Kaos'u onun on yaş büyük yeşil gözlü versiyonu olan adamla buldum. Bu adamın kral olduğunu bana birinin söylemesine kesinlikle gerek yoktu, Kaos'a benzemese bile ihtişamından anlamış olurdum. " Hoşgeldin, Alya." Kral tarafından misafirperverlikle karşılamak hoşa gidiciydi. Oğlu yanındaki koltukta yeni bir askerin rününü tamamlarken başımı eğerek selam verdim. " Hoşbulduk."

Kabanımı üzerimden çıkarıp askıya taktıktan sonra çantamla birlikte prensin etrafından dolaştım. Yeni masamda oturan kralın arkasından geçip çantamdan çıkardığım birkaç ciltli defter, kalemlerle dolu bir kalemlik, üç kupa ve bir termosu masaya bıraktım. Termostaki kahveyi kupalara doldurup birini Kaos'un alması için masanın diğer ucuna uzattım. Yeni asker içeri girerken kupasındaki kahveden yudum aldı, tıpkı kendininkini çoktan sahiplenen babası gibi. Masaya yaslanıp kendi kahvemi yudumlarken, Kral Axelian konuşmaya karar verdi.

" Sütle yapılan kahveyi tatlı bulurum, ama bunu beğendim." Ya özellikle büyü dili konuşuyordu ya da zaten anadili olduğu ve benim öyle olduğunu bildiği için normal konuşma dili olarak seçmişti.

" Özel bir kakaodan yapılmış bir kahve türü. Normalde acı olduğu için içemiyorum, sütle tadı daha hafif oluyor. "

" Yinede şeker atmışsın."

" Çünkü kahveyi tatlı severim. Tabi, geleceğinizi bilseydim koymazdım."

" Bir süredir seninle tanışmayı istiyordum, ama ilgilenmem gereken başka şeyler vardı. Bugün uygunluğum oldu."

" Muhtemelen iki günde ortalığı karıştırdığımı düşünüyorsunuz."

" Doğru." dedi kabul ederek. Kahvesinden yeni bir yudum aldı. " Ama ülkene katkı sağlamayı amaçladığın ortada."

" Teşekkür ederim, zaten tek amacım bu."

" Kendi hayatını hiçe saymaya bayıldığınıda duydum." Kaosa yandan bakış attım. Umarsızca işine devam ediyordu. " Ölürsen ülkene katkı sağlayamazsın, Alyä."

" Şuanda böyle bir planım yok."

" Hiç olmasın." Gözlerimi kupamdan ayırarak ona baktığımda, zümrüt yeşili gözlerindeki tüm ciddiyetle yüzüme bakarken buldum. " Artık sadece Alya değilsin, daha büyük sorumlulukları olan birisin. Attığın her adımın altında mantıklı bir karar olmalı, her seçiminin ardından sonrasında olacakları düşünmelisin. Kısacası, kaybedecek hiçbir şeyin yokmuş gibi davranmanı yasaklıyorum. Aileni kaybetmiş olman, birdaha asla bir ailen olmayacağı anlamına gelmiyor. Hayatını hiçe sayarak gelecekte doğacak çocuklarının yaşama hakkını elinden alma. Aileni gururlandır, yanlarına gittiğinde anlatacak uzun bir hayatın olsun."

" Tamam."

" Beni anladığını ve buna uygun davranacağını düşünerek, diğer konuya geçiyorum." Oturduğu koltukta arkasına yaslanıp beni ciddi bir şekilde süzdü. " Oğluma üç rün açıklamışsın, ama sende farklı türler görüyorum."

" Herşeyi konuştuğumuzu iddia etmedim, en işlevli olanların üzerinde durduk. İyileştirme, içgüdü ve vücut düzeni ile ilgili olanlar en önemlilerdi, diğerleri daha spesifik ve az işlevli olanlar."

" O rün bana hiç önemsiz gelmedi." Gömleğimin hafif dekoltesinden bir kısmı görünen işareti gösteriyordu.

" Bu bir rün değil, dövme." Çekinmem gerektiğini biliyordum, ama eminim daha önce milyon defa kadın görmüştü. Gömleği biraz aşağı çekerek göğsümün arasında duran gül dövmemi gösterdim. " Bir tane de bacağımda var, hem de bir kızıl ejderha." Sağ bacağıma elimi götürüp boyutunu anlayacağı şekilde parmağımla daire çizdim. " Seth nerede? Ejderha büyümü de anlatmam gerekecek."

" Hatırlatırım." dedi Kaos arkamdan.

" Ejderha büyüsü?" diye sordu Kral Axelian bir kaşını kaldırarak.

" Direkt olarak ejderha ağırlıklı değil, enerjiyle bir hayvan yada beden oluşturarak ona hükmetmekle ilgili büyü."

" Nereden öğrendin?"

" Aşırı antik bir kitapta, ama onu gösteremem çünkü artık yok."

" Neden?"

" Jaenia'yı duydunuz mu? Dünyanın en büyük kara borsa rezervine sahip, tehlikeli malzemelerin satışı yapılan açık arttırma şehri?" Başını eğerek ciddiyetle evetledi. " Arkadaşlarımdan birinin babası satışı gerçekleştiren ailenin yanında çalışıyordu ve ev sahibi tarafından malzemeleri korumakla görevlendirilmişti. Satıştan yarım saat kadar önce malzemelerin bulunduğu kasada biraz zaman geçirdik. Gizlice kasaya girip çıktık, sadece neler olduğunu görmek istemiştim. Hayatımın en keyifli yarım saatinden biriydi. Tarihi kılıçlar, değerli taşlar, iksirler, tabletler, bir sürü incelemeye fırsatım olmayan gizemli şeyler. Sonra bir kitap bulup açtım ve karşıma çıkan ilk şey baş aşağı duran bir insan figürü oldu."

" Kara büyü kitabı buldun." dedi söylemediğimi söyleyerek. Kafamı salladım.

" Bakmak istemiyordum, zamanımızda kalmamıştı. Ama birkaç sayfa daha çevirdim ve orada yazılı birkaç büyüye göz attım. Ölüm içermeyen birkaçını aceleyle not aldıktan sonra ' buda son ' diyerek bir tomar sayga çevirdim ve önüme ejderha çizimi çıktı. Efsanevi türlerin aslında büyü kullanılarak yapılmış itaatkar ruhlar olduğu yazılıydı, enerji kullanılarak şekil verilmesiyle alakalı uzun uzun anlatılmış bi koca sayfaydı. Okumaya çalışırken arkadaşım zamanımızın dolduğunu söyledi, ki gerçektende dolmuştu. Zorlukla kasaya girdiğimiz küçük alana saklandık ve bi saniye sonra bir düzine adam içeri girdi. Onca şeyin arasında kitaba gidip onu aldılar, ama dışarı çıkamadan bukez iki düzine adam önlerini kesti ve ilk adamların hepsini öldürdüler. Alıp gideceklerini sanıyorsanız, yanılıyorsunuz, çünkü bu adamlarda saldırıya uğradı. Biz yakalanmadan uzaklaşmaya çalışırken, yan koridorda en azından üç yüz adam arasında çatışma vardı. Kitabı duyan herkes onu almak için deliriyordu, bunu anlamıştık. Bende düşündüm ki, beş dakikalık incelemeyle içerisindeki kara büyüler yüzünden gece uyuyamaz hale gelmişken, hiçbirinin sahip olamamasını sağlamam gerektiği için onu bulmuş olabilirdim."

" Onu yok ettin." dedi Kaos, karşımda oturan Kral Axelian'sa yüzüme çocuğuyla gururlanan babalar gibi bakıyordu.

" Onu taşıyan adamın zihnini büyüleyip ateşe vermesini sağladım. Sonrada arkama bakmadan topukladım. Geride birşey kaldığını sanmıyorum, çünkü kitabın sayfaları arkası görülecek kadar inceydi, yanması çok kolaydı."

" Sorumsuzlukla dolu seçimler, ama en azından tehlikeli bir büyü kitabının kötü amaçlarla kullanılmasını önlemiş oldun, eline sağlık." Tatlı tatlı teşekkür ettim. " Büyüleri görmek istiyorum, Alyä."

" Birşey gösteririm, ama yargılama olmayacak."

" Böyle söylediğinde genelde yargılanacak birşey çıkarıyor." dedi Kaos arkamdan.

" Seninle konuşmuyordum." Bana yandan şöyle bir bakış atıp yeni bir askere gelmesi için bir hareket yaptı.

Hiç üşenmeden, dinlenmeden ona kazıdığım üç rünüde askerlere kazıyordu. Taktir ediyordum.

" Seni zindana atmayacağım, söz veriyorum." Kralın sözleri, tam anlamıyla istediğim yanıttı.

Çantama uzanıp kırmızı pulla kaplı kişisel büyü kitabımı ona uzattım. Kral bana attığı ciddi bir bakışın ardından, kitabı askerlerin göremeyeceği şekilde masanın altından incelemeye başladı. Baş aşağı insan figürleri olmasada, içerisinde hayvan kurban gerektiren büyülerde vardı. Ama genel olarak asıl amacımın savaş ve savunma üzerine olduğunu gösterdiğimi düşünüyordum. Denemediklerime öğrendiğim kitaptan alıntılar eklemiştim, denediklerim tüm ayrıntıları ve dikkat edilmesi gereken kısımlarıyla oradaydı.

" Kaç yıldır yazıyorsun?" diye sordu kitabın yarısına ulaşmış yazılı sayfaları incelerken.

" Daha önce birkaç defa başlamıştım. Büyü kitabım olsun hevesiyle başlanıp yarım bırakılan şeylerdi. Sonra yeni büyüler yazdığım birkaç defterim oldu. En son, geçen yıl, artık herşeyi tek bir yere toplamaya karar verdim ama bunun için uygun bir defter aramak üç hafta sürdü. Sadece büyü kitabımın desenini seçmek için annemleri altı farklı şehre sürükledim. Sonra onu görünce, aradığım şey olduğunu anladım. Yapısı çok güzel, gerçek timsal derisi. Pulları ejderha görünümü veriyor. Birde kızıl olması var." Kral Axelian kitabın dışına yeniden baktıktan sonra yine içeriğine odaklandı. Çok fazla okumuyordu, ama büyülerin açıklamasına ve yapılma amacına kesin bakıyordu.

" Bir kara büyü kitabı olduğunu söyleyemezsiniz, değil mi?" diye sordum son sayfayı incelerken.

" Hayır, ama basit bir büyü kitabı olarakta göremem, Alya. Buradaki büyüleri ezbere bildiğini düşünürsek, sadece bu yüzden bile kraliyet kontrolünde olman gerekiyor. Mavia düşmanlarının eline geçmemelisin, hiçbir zaman."

" Kimsenin eline geçme planım yok, merak etmeyin."

" Bunu riske atacak değilim." Kitabın ön kısmındaki kemerli yapısını düzgünce kapattı. " Bugünden itibaren asker gözetiminde olmanı istiyorum." Gözlerimi devirdim. " Buna gerek yok."

" Karar verildi, Alyä." Ciddiyeti yüzünden uzatmadım. " Bir süre bende kalacak, ekleyecek yeni büyülerini şimdilik başka bir yere not alırsın." Küçültme büyüsüyle el boyutuna getirip ceketinin iç cebine yerleştirmesini izledim.

" Rünlerle ilgili bir not defterin var mı?"

" Hayır, bir defter dolduracak kadar bilmiyorum."

" Bildiklerini bir deftere sırala, öğreneceklerimizi arkasına ekleyeceğiz." Kafamı salladığımda, oturduğu koltuktan kalkmasını izledim. " Bugün tüm askerlerin rünleri tamamlansın. İşiniz bittiğinde karargâha gelirsiniz."

Kral gittikten sonra söylediğim ilk şey, " Baban bir sürü emir verip gitti." oldu. Kaos'un verdiği yanıtsa şuydu;

" Evet, çünkü o bir kral." Mantıklı.

Sıkıntılı bir soluk alıp verdikten sonra yaslandığım masadan uzaklaşıp yanındaki koltuğa oturdum. Askerlerden biri birşey söylememi bile beklemeden geldikten sonra diğerleride peşi sıra eklenmeye başladı. Rünleri bedenine çizdiğim her asker halinden memnun bir şekilde uzaklaşırken, yaklaşık iki saat içinde Mavia'daki tüm askerlerin bedeni daha hızlı iyileşiyor, sağlıklı çalışıyor, içgüdüleri daha dikkatli hareket etmelerine sebep oluyordu.

Rünleri çizerek altına açıklamalarını yazdığım defteri Kaos'a verdikten sonra kalktığımda, kendinin ilan ettiği çalışma masamın koltuğundan bana şöyle bir baktı. " Nereye gidiyorsun?"

" Küçük bir işim var, bir saat sürmez."

" Karar ver. Yanına ya asker alırsın yada beni."

" Ama yalnız olmam gereken birşey."

" Kral emrini verdi. Bugünden itibaren yanında asker olmadan hiçbir yere gitmeyeceksin. Söylediğini yapmaman suç işlemen anlamına geliyor."

" Kimin tarafındasın? Çünkü arkadaşız sanıyordum."

" Arkadaşız, bu yüzden askersiz gitmenin tek yolunu teklif ediyorum." Aşırı dramatik bi acı çekme sesinin ardından ceketimi alıp kapıya yürüdüm. Kütüphaneden çıkarken askerlere Seth'e bir saat işimiz olduğunu söylemeleri için bir askeri gönderdi. Açtığım portala adım attığımda, vatandaşlık binasının önündeydik.

" Neden buradayız?" diye sordu kapıya yürürken.

" Araştırma yapacağız." Dikkat çekici göründüğümüz için, içeri girmeden önce onu ve kendimi illüzyon büyüsüyle sıradan bir görünüme büründürdüm. Kalabalık kısımları aştıktan sonra git gide silik hale gelen büyü kayboldu. Ama zaten gereken odaya gelmiştik. " Şuanda yaptığımız şeyin suç olduğunu biliyorsun, değil mi?"

Başkente geldiğimde malikaneyi üzerime geçiren danışmanın odasındaydık. İpucu bulma umuduyla imzaladığım evrakların olduğu dosyayı ararken kafamı kaldırıp ona şöyle bir baktım.

" Yanımda bir prens varken yaptığım hiçbir şey suç olamaz, ancak kralın emridir." Küstah bakışı ironikti.

Tanımadığım isimler arasında kendi soyadımı bulduğumda, heyecanla dosyamı çekip aldım. Ben imzaladığım onca kâğıdı incelerken Kaos birini çekip aldı. " Demek başkentte beş hektar arazin ve şehir merkezinde malikanen var."

" Evet, bir hafta önce oldu."

" Bir hafta önce oldu?" Dikkatle önümdeki imzalamadığım sayfada duran yazıyı okudum.

Genel olarak, beni çağırıp ailemden kalma bir malikane ve arazi olduğunun bilgisinin verilmesiyle ilgili ayrıntılı bir yazıydı. Altındaysa herhangi bir isim yada yazan kişiye ait bilgi yoktu. Sadece emredilmiş gibiydi. " Alya?"

Gözlerimi ona çevirdiğimde Kaos'u bana bakarken buldum. " Buradan çıkalım, anlatacağım."

Yazının olduğu kağıdı alıp dosyayı kapattıktan sonra yerine koydum. Tamda koridoru dönerken danışman odaya doğru yürüyordu, ucuz atlatmıştık. İllüzyonla sıradan bir görünüm yayarak binadan çıktığımızda, bir ara sokağa girip kağıdı yeniden okudum. " Açıklamanı bekliyorum." Kağıdı katlayıp cebime koydum.