Yakında bu pozisyon benim normalim olacaktı. Bu düşünce uykumu açtığında, etrafımda bazı insanlar olduğunu farketmemi sağladı. Kafamı çevirerek geriye baktığımda Kralı elinde kahve fincanı sanki tüm gece uyanık değilmiş gibi bir kitapla uğraşırken, Seth'i gözlerini açık tutmaya çalışırken koltukta uzanarak sayfa çevirirken, Atlasıysa en büyük koltukta dana gibi yatarken gördüm. " Günaydın." Uyuşukça kımıldanırken gözüm saate kaydı. Sabahın yedisiydi, on geçiyordu. " Günaydın, Alya. Kahvaltı hazırlanmaya başladı, o zamana kadar toparlanın. Sekizde terzi burada olacak." Asla güç kaybetmiyordu, daima planlı ve ihtişamlıydı. Kral Axelian kadar dik bir duruş sergileyen bir insan görmemiştim. Hatta, robot bile olabilirdi.
Kaos'u küçük bir öpücükle uyandırıp gülümseterek güne başlattıktan sonra koltuktan aşağı indim. Pantolonla uyumak kesinlikle rahatsız ediciydi, ama hiç uyumamaktan iyiydi. " Bugün kütüphaneye gitmesek mi acaba?"
" Kraliçe olduğunda izin günün bile olmayacak, Alya. Yerinde olsam az uykuyla çalışmaya alışmaya başlardım."
" Yol yakınken dönmeye karar verdim. Dümdüz Mavia vatandaşı olacağım, çok basit bir iş."
" Bu kararı duygularımla oynamadan önce vermen gerekiyordu, geri dönüşü yok." dedi Kaos tüm küstahlığıyla.
" Duyguların senin problemin, benim değil." Ben kaçarken, holün ortasına kadar ancak gidebildim. Beni omzuna atıp indirmesi için ciyaklarken tüm pislikliğiyle merdivenleri çıktı. " Düşeceğiz, Kaos. İndir beni."
" Müstakbel nişanlına olan güvenin gözlerimi yaşarttı." Beni çöpmüşüm gibi yatağa çarptığında nefes nefeseydim. Ama hızla yatakta ayaklanıp üzerine atladığımda halimden memnundum. Bacaklarımı ona dolarken olduğu yerde dönerek beni ciyaklattı, ama sonda birlikte yatağa düşmemizi sağladı. " Demek duygularım benim problemim."
" Belki." Koca bedeninin altında sıkışırken zor soluk aldığım halde söylediğimin arkasındaydım.
" Bugün bunu kabul edebilirim, ama önümüzdeki hafta yüzüğümü parmağına taktığımda reddedemeyeceksin."
" Tabi yüzüğünü parmağıma takarsam."
" Aksi bir ihtimal yok, güzelim." Beni sertçe öptü. " İmkansızı düşünerek vaktini boşa harcama."
" Peki başka bir emriniz var mı, Prensim?"
" Düşüneyim." Ama düşünmek yerine, öpmeyi tercih etti. " Şuanda yok, ama olunca söylerim."
" Benim var ama." Bacaklarımı ondan ayırdım. " Duş alıp hazırlanmam gerek, kahvaltıdan sonra terzi gelecek."
" Kovuluyorum yani."
" Bir süreliğine."
" İyi, birkaç hafta sabredeceğim." Üzerimden kalktığında, hızla yatakta doğruldum. " Buda ne demek?"
" On yıl nişanlı kalmamızı beklemiyorsun, değil mi Alya?"
" Hayır, ama birkaç haftada evleneceğimizi de düşünmemiştim."
" Uzatmanın anlamı yok." Eğilip başımın üzerinden öptü beni. " Nişandan birkaç hafta sonra evlenelim. Babamın zorlamalarıyla işleri başlatmadan, kendi isteğimizle."
" En azından Ekimde olsun." İki gün sonra eylül ayına girecektik. Aynı ayda hem nişan, hemde düğün fazla hızlıydı.
" Tamam, anlaştık." Son bir öpücük verdikten sonra odadan çıktı. Kendimi yatağa bırakıp derin bir soluk alırken, birkaç hafta önceyi düşündüm. Başkente malikaneyi almak için geldiğim günü. Biyolojik babam olduğunu tahmin ettiğimiz adam, Adeneal Mikealson hayatımı değiştirmişti. Bunu inkar edemezdim.
Belki birgün kendi kararımla başkentte yaşamaya karar verebilirdim, ama danışman beni çağırmış olmasaydı bu çok uzun bir zaman sonra olurdu. Belki o zamana dek Kaos çoktan biriyle nişanlanmış, hatta evlenmiş bile olurdu. O zaman onu kaçırmış olurdum, sevdiğim adam başka birinin olmuş olurdu. Beni sevmiyor, ilgilenmiyor bile olsa buraya gelmeme sebep olarak bana iyilik yapmıştı. Bu, en az beni güçlü bir safkan olarak var etmesi kadar güzel bir iyilikti. Nede olsa, ülkenin en güçlü soylarından birine mensuptu. Onun sayesinde bende güçlü doğmuştum.
Düşüncelere dalmaktan zaman kaybettiğimi farkettiğimde, aceleyle kendimi duşa attım. Hızlıca yıkanıp saçımı tarayarak odaya girdiğimde, Kaos'u odamın balkon kapısında orman manzarasını izlerken buldum.
" Kahvaltı hazır." Üzerini değiştirmiş, nemli buklelerine bakılırsa duşta almıştı. Elini tutarak yürürken saçımı son bir kez tarayıp tarağı yatağımın üzerine fırlattım. Yere düşme sesini gülüşerek dinledik. " Makyaj yapmışsın."
" Terzi soluk olduğumu söyleyerek moralimi bozmasın diye."
" Soluk olmak için fazla canlı renklere sahipsin, güzelim."
" Çok beyaz olduğum için elbise giydiğimde yüzüme birşey sürmem gerekiyor, yoksa boş görünüyor. Allık yada ruj kesin olmalı, en çokta allık. Hafif olsa bile yeter ama ben bir kez sürünce abartmayı severim."
" Demek bu yüzden kulağına kadar sürdün."
" Neresi? Silsene." Gülüşlerimiz arasında, kulağımın iç kısmında gördüğü pembeliği sildi. Yanaklarımdaki allığı azaltıp şöyle bir incelerken dayanamayıp yükseldim. Ama boyum yetişmediği için eğilmesi gerekti. " Çok tatlısın."
" Biliyorum." Gülümseyerek yeniden öptü beni.
" On dakikadır kahvaltı masasında sizi bekliyoruz, kral üzüm yememe bile izin vermedi ve halinize bak." Dönüp baktığımda, salonun kapısında gözlerini deviren Atlasla karşılaştık. " Beklemek yerine evine gidebilirdin, Atlas."
Atlas, çokta güzel yanıtlayan Kaos'a cevap verme zahmetine girmedi, hahah. " Prense göz deviremezsin, Atlas. Suç." Biz onun peşinden salona girerken holdeki bir düzine asker kıkır kıkır gülmekle meşguldü.
Salondan balkona geçtiğimizde, tıpkı Atlas gibi Seth'inde kahvaltı masasında beklediği anlaşıldı. Biz hızlıca yan sandalyelerine geçerken Kral Axelian tüm karizmasıyla çatalını alıp kendine servis tabağı hazırlamaya başladı.
" Çok kötü bir ev sahibiyim, kimseye misafir odalarını bile göstermedim." Herkes temizlenip güzelce giyinmişti.
" Herkesin çalıştıracak bir kafası vardı, bir oda bulup banyo yapacak kadar. Buna gerek yoktu." dedi Kaos anında rahatlamamı sağlayarak. Ama ister istemez Krala baktım. " Hizmetkarlar yardımcı oldu." dedi sadece. Güzel.
" Doğu kanadında bir odayı kendime hazırlattım, nişandan sonra düğün töreni için planlamalar gerekecek, dağınık olmaktansa bu süreci birlikte hareket ederek atlatalım. Bir krallığın yönetimiyle ilgilenmek gibi önemli bir işimiz olsada, üç kişilik küçük bir aileyiz." Bu kelimeyi sevmiştim, aile kelimesini.
" Belki kraliyet ailesine mensup değiliz, ama bir aile gibi yardıma hazır olduğumuzu söylemek istiyorum." Seth o kadar samimi konuşmuştu ki, Kral hafif bir gülümsemeyle başını eğip teşekkür etti.
" Desteğinizin eksilmeyeceğini biliyorum, Seth. Açlık problemleri olan Atlas'ta buna dahil."
" Kesinlikle, efendim." dedi Atlas ağzı dolu bir şekilde.
Gülüşüp yemeğe odaklandığımızda, bir yanım rahatlamış diğer yanımsa gerilmişti. Gecenin bir yarısı uyandığımda koridorda kralla karşılaşma fikri çok tuhaftı.