" Birisi bana annemlerden kalma olduğunu söyleyerek evini verdi ve kim olduğunu bilmiyorum." Bunu dikkatle düşündü, gerçek manada ne olabileceğine dair bir teori üretmeye çalıştı. Ama bir sebep bulamadı, gözlerindeki o ciddi bakış bile anlamlandıramadığına kanıttı. Biri neden böyle birşey yapardı ki?
" Olmayacağını biliyordum, istediğimiz herşeyi en iyi şekilde alabiliyorduk ama başkentte bir malikanemiz olacak kadarda zengin değildik. Kuzeyde bir malikane, belki. Ama başkentte şehrin ortasında bir malikane, olamazdı."
" Şehrin ortasında bir malikâne?"
" Az önce odasını kurcaladığımız danışman değerinin yirmi milyon orium ettiğini söyledi, üç sandık dolusu altın. Arazinin değeride bir o kadarmış. Tarım, hayvancılık, ne gerekirse yapılacak kadar kullanıma elverişli bir toprak."
" Birisi en iyi standartlarda yaşaman için milyonlar harcamış." dedi cebime koyduğum kağıda bakarken. " Ve bunu yaptığını bilmenide istememiş. Ama neden?"
" Öğrenmek istediğim şeyde bu."
" Başka bir akraban olmadığına emin misin, Alya?"
" Yok, annem ve babam tek çocuklarmış."
" Peki ailenin senin ailen olduğuna emin misin?"
" Ne biçim sorular soruyorsun?" diye sordum sinirlenerek.
" Sadece aklıma gelen ilk şeyi soruyorum. Belki, ailen biyolojik ailen değildi."
" İmkansız, anneme benziyorum. Ayrıca kızıl kahverengi saçları var, ondan almışım."
" Baban?"
" Babama da benziyorum."
" Mesela?" Ağzımı açtım, ama sarışın ve yeşil gözlü olan babamdan kendime bir benzerlik gösteremedim.
" Ben kızım, kızlar annelerine daha çok benzer."
" Ben erkeğim ve annemin gözlerini aldım." dedi manalı bir bakışla.
" Canımı sıkıyorsun. Babam gerçek babam olmasaydı, bilirdim."
" O zaman bu kim, Alya? Çünkü dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse öylesine birine kırk milyon altın harcamaz."
" Bilmiyorum, ama öğreneceğim." Kağıdı çıkarıp yeniden yazılanları okudum. Kafamı kaldırdığımda, aniden onun Prens olduğu yeniden aklıma gelmişti. " Bu ev benden önce birine aitti, değil mi? Kraliyet kayıt altında tutuyor mu? Şehrin belli bölgelerinin hangi ailelere ait olduğunu?"
" Bilmiyorum. Danışmanı neden sorgulamıyoruz?"
" Çünkü oda kim olduğunu bilmiyor. Sadece emredilmiş." Kağıdı gösterdim. " Hızlıca işleri halletti, parasını aldı ve konuyu kapattı. O sadece aracıydı."
" Tapu belgeleri bizimle alakalı değildir, babam sadece kraliyete ait olanlarla ilgilenir. Ama, Atlas'ın babası mimar. Başkentteki malikanelerin çoğunu Willam ailesi yaptı. Seninkini o yapmadıysa bile kimin yaptığını ve kime ait olduğunu biliyor olabilir." dedi düşünceli bir şekilde. " Atlas bilmez mi?"
" Duyulmasını istemiyorsun." dedi ciddileşerek.
" Onu araştırdığımı anlarsa ipuçlarını ortadan kaldırabilir. Belli etmeden yapmam gerek."
" Atlası bulalım, bakabileceğimiz bir yer olup olmadığını bilir." Açtığı portaldan adım attığımda, sessizce önümüze çıkan aşırı gösterişli üç katlı malikaneyi inceledim. " Hoşgeldiniz, majesteleri." Paralı asker oldukları giyimleriyle kendini belli eden lacivert üniformalı muhafızlar prensi selamladı.
" Atlas evde mi?"
" Evet, majesteleri. Az önce geldiler." Hızlıca peşinden içeri girdim. Hizmetkârlar ceketlerimizi aldı, altın varaklı holde üst kata çıkarken gerçekten de bir mimarın evinde olduğumu anlamakta zorlanmadım. Zengin bir ailenin evindeydim, umarım Willam babam çıkmazdı. Aresle kardeş olmak falan istemiyordum. Yada prensin nişan yapacağı dedikodusu çıkan Aresin kızkardeşiyle. Bu arada, Kaos hiç nişanlanacak biri gibi davranmıyordu. Zaten Leon dedikoduları kabul etmediğini söylemişti. Yani, nişan falan olmayacaktı.
Kaos'la bir yatak odasından içeri girdik. Mırıldanılan şarkı ve su seslerini takip ederek banyoya ulaştı.
" Giyin, Ares. İşimiz var." İki dakika sonra, lacivert bornozuna saralanmış Ares meraklı bir şekilde banyodan odaya geldi, beni parfüm koleksiyonunu koklarken bulduğundaysa adeta şok oldu. " Burada ne arıyorsunuz?"
" Bu kadar şok olacak ne var misafirliğe geldik."
" Yatak odama?" Ona cevap vermek yerine, bulduğum hiç açılmamış bir şişeyi jokladım. " Bunun kokusu güzelmiş." Parfümünü erkek olmasını aldırmadan kendime sıkarken Kaos'un manalı bakışıyla karşılaştım. " Kokla, güzel." Ona gidip bileğimi koklattım. " İdare eder." Ama ona sıktığımda gayet umarsızca kabul etti. " Benim oldu bu."
" Şuanda aptal bir parfümden daha önemli birşey konuşmaya çalışıyorum burada, Alya." dedi Atlas bayıkça.
" Alınma, sen aptal değilsin." Parfüm şişesini severken Atlas sesli bir soluk verdi. " Biriniz konuşacak mı?"
" Babanın başkentte yaptığı evlerin bir listesine ihtiyacımız var, Atlas." dedi Kaos ciddileşerek. " Neden?"
" Araştırma yapacağız." Kaos, benim ona söylediğim şeyi Atlasa söyleyerek ona alayla bakmamı sağladı.
Atlas huysuzdu, ama giyindikten sonra bizi babasının çalışma odasına götürdü. İçeriği adreslerinden yüzölçümüne kadar herşeyiyle not alınmış defterleri kurcalarken söylediğim adresi bulmaya çalışmamıza yardım bile etti. Ama bulamadık. " Demek ki Willam yapımı değil." dedi Kaos yanımdan.
" Ne Willam yapımı değil?" diye sordu Atlas.
" Evimin eski sahibini arıyorum." diye açıkladım en basit haliyle. " Babanın yapmış olabileceğini düşünmüştük."
" Babam çok fazla ev yaptı, ama hangisinden bahsediyorsun?"
" Sen bilebilir misin? Mimarlar arası bir imza oluyor mu?"
" Görmem gerek, eski mi yoksa yeni mi? Mimarisi nasıl? Kaç katlı? Her mimarın kendi türü olur."
" O zaman göstereyim." Aşağı inerken sessizce peşimden geldiler.
Açtığım portalla onları malikanemin önüne götürdüğümde Atlas dikkatle etrafına, sonra eve baktı. " Neredeyiz?"
" Pazaryerinin güneyinden yukarı yaklaşık on dakika yürüyorsun, küçük bir patika sonrası burası. İkinci kattan kumsal görünüyor, kuzeyindense ormanı ve Haun gölünün çoğunu görebiliyorsun. Başkenti pek bilmiyorum."
" Roya bölgesi olarak geçiyor, şehrin merkezinde çok fazla malikane yok ama burayı hiç görmemiştim." dedi Kaos, Atlasın peşinden kapıya yürürken. İçeri girdiğimizde, hizmetkarları temizlik yaparken bulduk.
" Hoşgeldiniz, efendim. Geç geleceğinizi söylemiştiniz." dedi Shela isimli hizmetkârlardan biri.
" Akşama kadar herşeyi bitirmeye çalışmıyordunuz umarım." Utangaç bir şekilde başını eğdi.
" Herkese dinlenmesini söyle, Shela. Görende sırtınıza kırbaçla vurduğumu düşünecek."
" Sadece sürpriz olsun istemiştik."
" Sürpriz istemiyorum, koca evi temizlerken acele etmenizide."
" Peki. İstediğiniz birşey var mı?"
" Hayır." Onu gönderip evin salonuna giden iki adamın peşine düştüm. " İnanmıyorum gerçekten."
" Hizmetkarları görevini yaptığı için azarlayamazsın, Alya." dedi Kaos, manalı bir şekilde.
" Rahat olmalarını istemiştim, ama zorbalamışım gibi işe girişmişler. Sürprize bak, temizlik." Alayla kesiştik.
" Willam izlerinin hiçbirini almıyorum. Ama evin yapısı, sade ve şık olması, bunlar Santian ailesini hatırlatıyor. Babam gibi tanınan bi mimar ailesidir ama son yirmi yılda hiç ev yapmadılar. Burası son yaptıkları malikanelerden olabilir." Atlas gözlerini dikkatle üzerime çevirdi. " Neden eski sahibini vatandaşlık binasında aratmıyorsunda dedektifliği seçtin?"
" Çünkü eski sahibi onu aradığımı bilsin istemiyorum."
" Normalde bu kadar umursamazlar."
" Santian ailesinden biri buranın daha önce kime ait olduğunu bilebilir mi?"
" Oğlunu tanıyorum, askeri akademide birlikte eğitim almıştık." Koltuğuma yayılmasını izledim.
" Karşılığında tam olarak ne alacağım?"
" Santian'ın oğlunu bende tanıyorum, ona birşey vermene gerek yok." Kaos beni kolumdan tutup salonun kapısına yürürken Atlas arkamızdan homurdandı. " Kütüphaneye git, başka bir yere uğramadan. Yakında dönerim." Kaos açtığı portalla gözden kaybolduğunda, evimin merdivenlerinden inen Atlas'ın manalı bakışına maruz kaldım.
" Ne?"
" Aranızda neler oluyor?"
" Sandığın gibi değil. Kral bildiğim büyüler yüzünden düşmanların eline geçmemem için asker gözetiminde olmamı emretti." Gözlerimi devirip portalı kütüphaneye açtım. Atlas peşimden geldiğinde, ilk yorumu şu oldu.
" Bu kararı vermekte haksız olduğunu düşünmüyorum."
" Korunmaya ihtiyacım olsaydı bu zamana dek çoktan ölmüştüm."
" Korunmaya ihtiyacın olmayabilir, ama nerede ne yapıyor olduğun bilinirse güvende olup olmadığın konusunda endişe edilmez. Kraliyet düşmanları sadece kralı değil, krallığa çalışan kişileride rahatsız ederler. Nereye gittiğim konusunda bilgilendirme yapmadan hiçbir yere gitmem, gerektiğini düşünürsem yanıma asker alırım, ben bile."
Çalışma odama yürüyüp üzerimdeki ceketi askıya taktım. " Gerçekten eski ev sahibinle ilgili olay nedir, Alya?"
" Hiçbir şey. Yardımın için teşekkür ederim." Masama uzanıp ona kaliteli sayfaları ve deri dış yapısıyla beğendiğim not defterlerimden birini uzattım. " Parfüm karşılığında."
" O parfümü aldığımı bile hatırlamıyorum. Ama karşılığını beğendim. Kalemin var mı?" Kadife bir açılabilir çanta görünümlü kalemliğimi önüne açtığımda memnuniyetle önüne serdi. Bir defa oturmadığım çalışma masama geçip bulduğu bir kağıtta yazı denemeleri yapmasını izledim. " Seth'e bakacağım."
Yan odaya geçtiğimde, Seth'i önünde bir saat önce yazdığım rün defterim önünde, koluna çizdiği yeni işaretini incelerken buldum. Çizdiği rün, zihnin saldırı almasında zarar görme oranını azaltan etkili bir işaretti. Odama girip onu bulmuş, incelemiş ve birini beğenip çizmişti. " Bir saatte geleceğinizi söylemiştiniz."
" Biraz uzadı. Sen neler yaptın?"
" Katipleri azarladım, tabi ki. Basit birkaç günlüğü üç günde bitiremediler. Verdiğimde daha sen ortada yoktun."
Koltuğuna oturdum, tıpkı iki gün önce karşısına oturduğum ilk günkü gibi. " Acıktım."
" Biraz bekle, bende yemeğe gideceğim." Masadaki birkaç kitabı kapayıp rün defterimi çekmeceye koydu. Kendi kişisel not defterine yapacağı birkaç işi not aldı ve ayaklandı. " Atlas, yemeğe gidiyoruz." Yemekhaneye girdiğimiz sırada Atlas çoktan bize yetişmişti. Kaos'un ipucu bulup bulamadığını düşünmekten pek yemek yiyemedim ama karnımıda doyurdum.
" Kral öğleden sonra karargaha gelin demişti." dedim öğleden sonra planı yaptıklarını fark edince.
" Kime? Çünkü bana başka bir iş verdi." dedi Seth.
" O zaman sen gelme." Atlas kıkır kıkır güldü.
" Nedenini söyledi mi?"
" Ona kendi büyü kitabımı verdim. Sanırım onları deneyeceğiz."
" İşim bitince yanınıza gelirim." dedi ciddi bir şekilde.
" Alya." Gözlerimi yemekhanenin girişinden adımı söyleyen adama çevirdiğimde, Kaosu ciddiyetle bana bakarken buldum. Kalbimde gümbürtüyle hızlıca tepsimi kirlilerin olduğu masaya koyup ona yürüdüm. " Buldun mu?"
Beni insanlardan uzaklaştırarak boş bir odaya götürdü. Boş olduğuna emin olduktan sonra bir sandalye çekerek beni oturttu. " Beni korkutuyorsun."