Chereads / ZEVK SARAYI / Chapter 15 - 4

Chapter 15 - 4

Poll, sabahın geç saatlerinde gözlerini açtığında, güneş ışıkları yatak odasının camlarından süzülüyor, odanın içini loş bir sıcaklıkla dolduruyordu. Gözlerini ovuşturarak yatakta doğruldu. Gece boyunca zihnini kurcalayan düşünceler, uykusuna da yansımıştı. Luna Maiden'ın partideki zarif ama hesaplı davranışları, Aurum Tech Solutions'ın hammadde talebi ve bu işin arkasında olabilecek olasılıklar... Bunların hepsi, Poll'un zihninde birbirine dolanmış gibi hissediyordu. Saatine baktığında neredeyse öğlen olduğunu fark etti.

Yataktan kalkıp banyoda yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa yöneldi. Minimalist mutfağında kahve makinesini çalıştırdı ve dolaptan hızlıca birkaç malzeme çıkararak kendine bir sandviç hazırladı. Kahvesi hazır olduğunda kupayı tezgâhtan aldı, yudumlayarak çalışma masasına geçti. Bilgisayarını açtı ve gece boyunca gönderdiği e-postaların cevaplarını kontrol etmeye başladı. Ancak tam o sırada telefonu çalmaya başladı. Ekranda Rechard'ın adı belirince bir an için duraksadı. Telefonu eline alıp cevap verdi.

"Poll Crime," dedi sade bir şekilde. Rechard'ın heyecanlı sesi telefonun hoparlöründen yankılandı.

"Bay Crime! Umut verici haberlerim var," dedi Rechard, sesindeki gerginlik yerini hafif bir rahatlamaya bırakmıştı. "Dün gece gönderdiğiniz direktiflerin ardından hemen harekete geçtik. İyi haber şu ki, iki farklı madenden gelen cevaplar, ellerinde bir miktar tantal karbür olduğunu doğruladı. Ancak en umut verici bilgi, Silvervale Mines adlı şirketten geldi. Ellerinde işlenmemiş halde yaklaşık 800 kilogramlık bir stoğa sahip olduklarını ve geri kalan miktarı da çıkarmak için operasyonlarını hızlandırabileceklerini belirttiler."

Poll, bu ismi duyunca bir süre düşündü. Silvervale Mines, yerel bir madencilik şirketiydi, ancak daha önce onlarla büyük çaplı bir iş yapmamıştı. Şirketin kaynakları güvenilir gibi görünüyordu, ancak bu kadar kısa sürede teslimat yapma kapasitelerinden emin değildi. "Silvervale Mines, ha? Ellerindeki stoğu ve operasyon hızlarını yakından izlemek zorundayız. Onlarla bu işi baştan sona koordine edebilecek bir ekip oluşturun. Ayrıca, üretim ve teslimat sürelerini net bir şekilde raporlamalarını isteyin."

Rechard, not alırken heyecanla ekledi, "Tabii ki, Bay Crime. Ayrıca, bir diğer maden şirketi de bizimle çalışmaya hazır olduğunu belirtti, ancak ellerindeki miktar oldukça sınırlı. Asıl yükü Silvervale Mines taşımak zorunda kalacak gibi görünüyor."

Poll, telefonun hoparlöründen gelen sesi dikkatle dinlerken bir yandan bilgisayar ekranında gece gönderdiği e-postalara gelen cevapları inceliyordu. Rechard'ın verdiği bilgilerle ekrandaki sonuçlar eşleşiyordu. Gelen e-postalardan biri Silvervale Mines'dan gelmişti ve ellerindeki stok bilgisini doğruluyordu. Ancak başka bir e-postada, daha küçük bir maden şirketi olan Ironbridge Resources, sadece 150 kilogramlık bir stoğa sahip olduklarını ve daha fazlasını çıkarmak için zamana ihtiyaçları olduğunu belirtiyordu. Poll, bu bilgiyi gördüğünde, hammadde tedariki konusunda Silvervale Mines'a büyük ölçüde güvenmek zorunda olduklarını anladı.

"Silvervale Mines'la doğrudan bir toplantı ayarlayın," dedi Rechard'a, sesi kararlıydı. "Bu işin her adımını yakından takip edeceğim. Operasyonları hızlandırmak ve teslimatı garanti altına almak için ne gerekiyorsa yapacağız. Ironbridge Resources'ı da tamamen dışlamayalım, ellerindeki stoğu da kullanmamız gerekebilir."

Rechard, "Anlaşıldı, Bay Crime. Bu işte elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Aurum Tech Solutions'ın taleplerini karşılamak zorundayız. Eğer bu işi başarırsak, itibarımız daha önce olmadığı kadar yükselebilir," dedi.

Poll telefonu kapatmadan önce, "Bu iş sadece kazanç meselesi değil, Rechard. Aynı zamanda bir sınav. Eğer birileri bizim yeteneklerimizi test etmeye çalışıyorsa, bu testten başarıyla çıkmak zorundayız," dedi. Telefonu kapatıp derin bir nefes aldı ve ekranındaki raporları incelemeye devam etti.

Silvervale Mines'ın cevabı detaylıydı. Şirket, işlenmemiş hammaddenin büyük bir kısmını çıkarabilecek kapasiteye sahip olduğunu iddia ediyordu, ancak bu süreçte lojistik ve işleme tarafında sıkı bir planlama gerekiyordu. Poll, e-postayı okurken gözlerini hafifçe kıstı. Bu işin zorluğu onu hem strese sokuyor hem de bir şekilde motive ediyordu. "Bu geceki tüm çabalar bir işe yaramış gibi görünüyor," diye mırıldandı kendi kendine.

Bilgisayar ekranını kapattıktan sonra, kahve kupasını eline alıp mutfağa geri döndü. Bir yudum aldıktan sonra derin bir nefes aldı ve pencerenin dışına baktı. Londra'nın bulutlu gökyüzü, yeni bir günün zorluklarını işaret ediyor gibiydi. Ama Poll, her zamanki gibi kararlıydı. Bu, onun hem iş dünyasındaki pozisyonunu sağlamlaştıracak hem de çevresindeki oyunları anlamasına yardım edecek bir fırsattı. Ve Poll, hiçbir fırsatı göz ardı etmezdi.

Poll, kahve kupasını tezgâha bıraktığında kapının ani ve ısrarcı şekilde çalınmasıyla irkildi. Gözlerini bulutlu Londra atmosferinden çekip kapıya yöneldi. Dairesi genelde sessiz ve izoleydi; bu yüzden beklenmeyen ziyaretler nadir yaşanırdı. Hızlı adımlarla kapıya ilerledi, bir an için kimin geldiğini tahmin etmeye çalışarak.

Kapıyı açtığında, karşısında sade giyimli bir kurye duruyordu. Üzerindeki koyu gri ceket hafif nemliydi; Londra'nın sürekli puslu havası onu da etkilemişti. Elinde, düzgünce sarılmış, dikdörtgen bir kutu tutuyordu. Kutunun üzerinde ne bir adres etiketi ne de bir gönderici adı görünüyordu. Kurye, kutuyu uzatarak, "Bu sizin, Bay Crime. Lütfen imza atın," dedi. Ses tonunda profesyonel bir tarafsızlık vardı.

Poll, kaşlarını hafifçe çatarak kutuya baktı. Nereden geldiği belli olmayan bir paket almak, onun gibi temkinli bir adam için her zaman bir soruyu beraberinde getirirdi. Ancak belli etmeden, kurye tarafından uzatılan elektronik imza cihazını aldı ve imzaladı. Kurye, imza tamamlanır tamamlanmaz sessizce başını eğip hızla uzaklaştı. Poll, kapıyı yavaşça kapatırken kutuyu elinde dikkatlice tarttı. İçeri dönerken, bu paketin ne olabileceği konusunda kafasında birçok soru dönüyordu.

Kutuyu mutfak tezgâhına koyup üzerindeki bantları dikkatle çıkardı. Dışarıdan sıradan bir kargo paketi gibi görünüyordu, ancak içinden çıkan şey bu sıradanlığı tamamen bozuyordu. Kutunun içindeki asıl içerik, ince bir zarfa sarılmıştı. Zarfın rengi, dikkat çeken bir şekilde pembeydi. Zarif ama biraz garip bir tercihti. Poll, zarfı dikkatlice açtı ve içindekileri masanın üzerine çıkardı.

Zarftan ilk çıkan, hammaddeye benzeyen küçük, mat bir obje oldu. Obje, bir çeşit metal gibi görünüyor, ancak dokusu ve ağırlığı alışılmışın dışında bir his veriyordu. Poll, dikkatle nesneyi inceledi, ancak onun ne olduğunu hemen anlayamadı. Bu obje, hafif bir gümüşi parlaklığa sahipti ve avuç içine sığacak kadar küçüktü. Ardından, zarftan bir not çıktı. Notun kağıdı dikkat çekiciydi; yıldız desenleriyle süslenmiş koyu lacivert bir zeminin üzerinde, turuncu renkli yazılar vardı. Yazıların elle yazıldığı belli oluyordu; titiz ama bir o kadar da kararlı bir el tarafından yazılmış gibiydi. Notta şu cümle yer alıyordu:

"Alacakaranlığın dansı, gün batımında başlar."

Poll, bu kelimeleri bir kez daha yüksek sesle mırıldandı. Notun anlamı tamamen belirsizdi. Alacakaranlık, gün batımı, dans… Bu kelimelerin arasında bir bağ bulmaya çalıştı, ancak bu tür soyut mesajlar onun dünyasında pek sık karşılaştığı şeyler değildi. "Bu da ne demek şimdi?" diye mırıldandı kendi kendine. Gözlerini tekrar hammaddeye benzeyen nesneye çevirdi ve notla bir bağlantısı olup olmadığını düşündü.

Bir an için Luna Maiden'ın partisi ve Aurum Tech Solutions'ın talebi aklına geldi. Bu kutu, bunlarla ilgili olabilir miydi? Aurum Tech'in talep ettiği hammaddeyle bağlantılı bir gönderi ya da Luna'nın oyunlarından biri olabilir miydi? Poll, hiçbir şeyin göründüğü kadar basit olmadığını biliyordu. Bu tür işler, genellikle yüzeyin altında daha derin anlamlar barındırırdı.

Bir süre düşündükten sonra, paketin üzerinde herhangi bir ipucu bulmak için kutuyu ve zarfı dikkatlice inceledi. Ancak ne bir gönderici adı, ne de bir adres vardı. Her şey, anonim ve özenle düzenlenmiş görünüyordu. Poll, içgüdüsel olarak dikkatli olma kararı aldı. Bu durumun, onun son zamanlarda dahil olduğu projelerle ya da tanıştığı kişilerle bağlantılı olması kuvvetle muhtemeldi.

Elindeki objeyi dikkatlice bırakarak notu tekrar okudu. "Alacakaranlığın dansı, gün batımında başlar." Bu cümle, bir şifre ya da bir davet gibi görünüyordu. Poll, neye davet edildiğini ya da bu mesajın ne anlama geldiğini çözmeye çalışırken bir yandan da kendisine sakin kalmasını hatırlattı. "Kim ya da ne olursa olsun, bir şey istiyor," diye düşündü.

Poll, objeyi ve notu masasının bir köşesine dikkatlice koyarak derin bir nefes aldı. Bu mesajın ne anlama geldiğini çözmek için biraz zamana ihtiyacı olacaktı. Ancak içten içe, bu kutunun ve mesajın hayatındaki karmaşaya yeni bir boyut katacağını hissediyordu. Şimdi, bu yeni bilmecenin arkasındaki sırrı çözmek için uygun zamanı beklemesi gerekiyordu.

Poll, evinin sakinliğinde düşüncelerini toparlamaya çalışırken, dışarıdaki olaylar çoktan başka bir yöne evrilmişti. Londra'nın öğle vakti gri bulutlarla kaplanmış gökyüzü, şehre hafif bir kasvet yayıyordu. Hava pusluydu, ama yağmur tehdidi henüz ufukta belirmemişti. Sokaklar sessizdi, Poll'un evinin hemen dışında park etmiş siyah bir araç dışında fazla bir hareketlilik yoktu. Bu araçta, Luna Maiden'ın talimatıyla Poll'un evi gözetim altında tutuluyordu. Araçta bulunan iki adam, dikkatle eve odaklanmış, görevlerini aksatmamak için çevredeki her ayrıntıyı izliyordu.

İçerideki sessizlik, sokaktan gelen ayak sesleriyle bölündü. Adamlar, hızlı bir şekilde tetikte duruma geçti. Uzaktan bir kadın figürünün eve doğru yaklaştığını gördüler. Kadın, uzun boylu, fit bir yapıya sahipti. Siyah deri ceketi ve dar pantolonuyla sade ama dikkat çekici bir görüntüsü vardı. Ayakkabılarının topuk sesleri, Poll'un evinin önünde yankılanıyordu. Kadın, başını dik tutmuş ve kararlı adımlarla eve doğru ilerliyordu.