Kadehini masaya bırakarak, "Lütfen beni mazur görün," dediği misafirlerinin yanından ayrıldı. Kalabalığın arasından zarif adımlarla ilerleyerek lazerlerin olduğu alana yaklaştı. Uzun elbisesi ve ince topuklu ayakkabılarıyla bu hareketli alana girmek için uygun bir kıyafeti yoktu, ancak bu onu durdurmadı. Kalabalığın kenarında durup Poll'un lazerlerden kaçma çabalarını izlerken, gözleri onun her hareketine takılı kaldı. Poll'un yüzündeki rahat gülümseme ve James'le arasındaki neşeli etkileşim, Luna'nın zihninde bir anlığına duraksama yarattı. Bu adamın farklı bir yüzünü görmek, onu hem meraklandırmış hem de kafasını karıştırmıştı.
Bir süre daha Poll'u izledikten sonra, kendini daha fazla göstermemeye karar verdi. Bir adım geri çekildi ve kalabalığın arasından sessizce geçerek salonun diğer tarafına geri döndü. Arkasına bile bakmadan, disko bölümünden çıkarken yanındaki bir güvenlik görevlisine hafifçe eğildi ve soğuk bir tonla, "İzleyin. Onun her hareketini," dedi. Adam, hemen başıyla onay vererek talimatı aldı ve dikkatini lazerlerin olduğu alandaki Poll'a çevirdi.
Luna, kendi ayrılmış masasına geçerek sessizce oturdu. Şampanya kadehini eline aldı ve lazerlerin olduğu alana doğru bakmadan, çevresindeki insanları gözlemlemeye başladı. Zihni, o sırada Poll'a odaklanmıştı. Onun bu rahat hali, Luna'nın kafasında başka bir stratejiyi tetikliyordu. Oyun gibi görünen şeylerin altında, her zaman bir amaç saklıydı, ve Luna bunu asla unutmazdı.
Poll ve James, lazerlerin arasından kaçmaya devam ederken kahkahalar ve alay dolu sözler birbiri ardına geliyordu. Eğlence, ikisinin de içinde biriken tüm enerjiyi boşaltacak kadar yoğunlaşmıştı. Poll, James'in abartılı hareketlerini taklit edip lazerlerden ustalıkla kaçmaya çalışırken, aniden ceketinin iç cebinde hissettiği titreşimle duraksadı. Elini cebine attı ve telefonunu çıkardı. Ekrana baktığında, şirketindeki önemli çalışanlarından biri olan Rechard'ın aradığını gördü. Kaşlarını çatarak telefonu kulağına götürdü. James, bu duruma hemen alaycı bir şekilde tepki verdi.
"Yine iş mi, Poll? Hadi ama, şu an ofiste değilsin!" dedi, ellerini havaya kaldırarak. Ancak Poll, gözlerini devirdi ve James'e eliyle bir dakika beklemesini işaret ederek telefonu açtı.
"Rechard, ne oldu? Bu kadar acil ne var?" diye sordu, ses tonunda hafif bir tedirginlik hissiyle. Karşı taraftan gelen ses aceleci ve ciddiydi. Rechard, bir hammadde tedarik işinde çıkan ani bir sorun ve bunun aciliyeti hakkında bilgi veriyordu. Poll, telefonu dinlerken yüzündeki keyifli ifade yerini ciddiyete bıraktı. Derin bir nefes aldı ve kısa bir süre düşündükten sonra, "Tamam, ilgileneceğim. Durumu hemen kontrol edeceğim," diyerek telefonu kapattı.
Telefonu cebine koyup James'e döndüğünde, arkadaşının onu alaycı bir bakışla süzdüğünü gördü. James, kollarını göğsünde kavuşturmuş, yüzünde yarı ciddi yarı eğlenceli bir ifadeyle konuştu. "Dostum, senin kadar işkolik birini görmedim. Lazerlerden kaçarken bile iş düşünüyorsun! Belki de lazerler yerine bir ofis sandalyesine ihtiyacımız var."
Poll, bu sözlere hafifçe gülümseyip başını salladı. "James, bu gerçekten önemli bir şey. Zaten buraya sırf davet geldiği için geldim, ama açıkçası bu kadar uzun süre kalmayı planlamıyordum. Artık gitmem gerek."
James, bu açıklamayı duyunca kahkahayı patlattı. "Ah, Poll Crime! Biraz olsun hayatın tadını çıkaramaz mısın? Lazerlerle dans ediyorsun, müzik harika, insanlar eğleniyor. Ama hayır, sen tabii ki yine iş için buradan kaçıyorsun!" dedi, dostane bir alayla.
"Gerçekten önemli bir durum," dedi Poll, James'in bu alaycı tavrını görmezden gelerek. "Sen burada kal ve eğlen. Ben halletmem gereken bir işim var." Poll, bunları söylerken yüzünde ciddiyeti elden bırakmamaya çalıştı. James ise ellerini kaldırarak teslim olduğunu ima etti. "Tamam, tamam, sen git işinle ilgilen. Ama yarın sabah lazerlerden kaçarken ne kadar kötü olduğundan bahsetmek için hazır ol!"
Poll, James'in bu sözleriyle hafifçe güldü ve başını sallayarak lazerlerin olduğu alandan çıkmaya başladı. Barın ve dans pistinin olduğu kalabalık alanı geçip, daha sakin olan salona ilerledi. Tam çıkışa doğru güvenlik görevlilerinin olduğu noktaya yaklaşırken, arkasından gelen hafif ama kararlı topuklu ayakkabı seslerini duydu. Bu sesin kime ait olduğunu anlamak için dönmesine gerek yoktu, ancak Luna'nın sesini duyunca yine de duraksadı.
"Bay Poll," dedi Luna, yumuşak ama dikkatlice seçilmiş bir tonla. Kadının sesi, salonun diğer uğultularını bastıracak kadar netti. Poll, arkasına döndüğünde Luna'nın kendisine doğru yavaşça yürüdüğünü gördü. Derin yırtmaçlı siyah elbisesi, her adımda zarif bir şekilde hareket ediyor, ayakkabılarının yere dokunuşu salonda yankılanıyordu. Kadın, bir an için adımını ayarlayarak yırtmacını daha belirgin hale getirdi ve bacağını fark edilir bir şekilde gösterdi. Poll, bu hareketin bir tesadüf olmadığını hemen anlamıştı, ancak belli etmeden bakışlarını yüzüne çevirdi.
"Gidiyor musunuz?" diye sordu Luna, sesi yine aynı sakin ve zarif tondaydı. Poll, onun yaklaşmasını izlerken yüzünde nötr bir ifade tutmaya çalıştı. "Evet, Luna. Bir işim çıktı, gitmem gerekiyor," dedi.
Luna, bu cevaba kısa bir an sessiz kaldı. Gözleri Poll'un yüzünde, sanki her ayrıntıyı analiz ediyor gibiydi. "Partide eğlendiğinizi sanıyordum," dedi, kaşlarını hafifçe kaldırarak. "Tam havaya girmiş gibi görünüyordunuz. Yoksa bu kadar erken ayrılmanızın başka bir sebebi mi var?"
Poll, Luna'nın bu sözlerini sakince karşıladı. "Evet, eğlenceliydi. Ama işim gereği, acil durumlarda hızlı hareket etmem gerekebiliyor. Bunu anlamak zor olmasa gerek."
Luna, bu cevabı duyunca hafif bir gülümsemeyle başını eğdi. "Tabii ki," dedi, sesi daha da yumuşamıştı. "Bir işiniz var," diye tekrarladı, Poll'un sözlerini vurgularcasına. Ancak sesinin altında ince bir rahatsızlık dalgası hissediliyordu. Ne kadar uğraşsa da bu hissi tamamen gizlemeyi başaramıyordu.
İkili arasında birkaç saniyelik bir sessizlik oluştu. Luna, bu anın kontrolünü tekrar ele almak için Poll'un gözlerinin içine daha derinlemesine baktı. "Pekala, işinizde başarılar dilerim," dedi sonunda, sesi yine aynı sakinlikteydi. Ancak içinde bu durumun neden kendisini rahatsız ettiğine dair bir sorgulama vardı.
Poll, bu kısa konuşmayı sonlandırmak istediğini hissederek, "Teşekkür ederim, Luna," dedi ve nazik bir baş selamıyla arkasını dönüp çıkışa doğru yürümeye başladı. Luna, onun uzaklaşan siluetine kısa bir süre baktı, ardından derin bir nefes alarak kendini toparladı. Geri dönüp, salonun diğer tarafına doğru ağır adımlarla ilerledi. Gözleri hâlâ Poll'un gidişini takip eden bir güvenlik görevlisini buldu ve hafifçe başını sallayarak ona dikkat etmesi gerektiğini hatırlattı.
Luna, kendisine ayrılmış olan masasına geçtiğinde, gözlerini salondaki kalabalığa çevirdi. Poll'un bu beklenmedik gidişi, onun planlarını kısa süreliğine alt üst etmişti, ancak bu oyunun sadece bir başlangıç olduğunu biliyordu. Poll'un gidişini izlerken, onun neden bu kadar farklı olduğunu ve bu farkın nasıl bir fırsata dönüşebileceğini düşünüyordu.
Poll, geceye dair karmaşık düşüncelerle aracına bindi ve motoru çalıştırdı. James'in şakaları, Luna'nın garip tavırları ve lazerli oyun alanındaki kahkahalar, zihninin bir köşesinde dolanıyordu. Ancak telefonuna gelen o kritik arama ve Rechard'ın söyledikleri, onu gerçekliğe döndürmüştü. Araç ilerlerken, telefonunu tekrar eline aldı ve durumla ilgili daha fazla bilgi almak için Rechard'ı bir kez daha aradı. Hoparlörü açarak, dikkatini yola verdi.
Rechard'ın sesi yine hızlı ve ciddi bir tondaydı. "Bay Crime, biraz önce bahsettiğim işi daha detaylı araştırdım," dedi. "Bizden 1 ton civarında tantal karbür tedarik edilmesi isteniyor. İstenilen süre bir hafta. Talep ise oldukça spesifik bir şirketten geldi: Aurum Tech Solutions."
Poll, direksiyonu sıkıca kavradı ve bir an gözlerini kısarak düşünceli bir şekilde yola odaklandı. Aurum Tech Solutions ismini tekrar etti, sesi hafifçe şaşkınlık doluydu. "Aurum Tech Solutions mı? Bu, askeri ve uzay teknolojileri üzerine çalışan devasa bir şirket, değil mi?"
"Evet, tam da öyle," diye onayladı Rechard. "Özellikle savunma ve ileri mühendislik projelerinde kullanılıyorlar. Tantal karbür, ısıya ve aşınmaya dayanıklılığıyla bilinir. Bu talep, onların büyük bir proje üzerinde çalıştığını gösteriyor olabilir."
Poll bir an sustu. Bu işin ağırlığını ve önemini kavramıştı. Tantal karbür, üretimi zor, bulunması daha da zahmetli bir malzemeydi. Bu tür bir hammaddeyi bir haftada sağlamak neredeyse imkânsız gibi görünüyordu. Poll, gözlerini yoldan ayırmadan, sessizce düşündükten sonra Rechard'a dönük konuşmaya başladı. "Tantal karbür mü? Bu, çok özel bir talep. Ne için kullanılacağını tahmin etmek bile zor, ama bu işin arkasında büyük bir proje olduğu kesin. Hedeflerini bilmiyoruz, ama bu işi üstlenirsek getirisi oldukça yüksek olacak."
Rechard, "Evet, Bay Crime," dedi, sesinde biraz endişeyle. "Ancak bu talebi yerine getirebilmek için şu anki kaynaklarımızı ve altyapımızı hemen değerlendirmemiz gerekiyor. Sadece madenlerimiz değil, aynı zamanda fabrikalarımızın kapasitesi de kontrol edilmeli. Programımızı nasıl ayarlayacağımızı doğru bir şekilde planlamamız şart."
Poll, direksiyonu yavaşça çevirirken düşüncelerini toparlamaya çalıştı. "Öncelikle bize bağlı olan tüm maden şirketleriyle iletişime geçin," dedi kesin bir tonda. "Ellerinde mevcut tantal karbür stoğu var mı, ne kadar çıkarılabilir, bunu netleştirin. Daha sonra fabrikalarımızı ve laboratuvarlarımızı kontrol edin. Üretim kapasitemiz bu talebi karşılayabilecek mi? Eğer gerekirse, diğer şirketlerle işbirliği yapmayı da düşünebiliriz."
Rechard, bu talimatları hızlıca not alıyordu. "Anladım, hemen harekete geçiyorum. Bu işin ciddiyetini biliyorum, ama Bay Crime, şunu kabul etmeliyiz ki bu kısa sürede zor bir iş olacak."
Poll, derin bir nefes aldı ve gözlerini yoldan ayırmadan, bir an düşüncelere daldı. "Evet, bu iş zor olacak gibi görünüyor," diye mırıldandı. "Ama getirisi yüksek olursa, bu tür bir projede yer almak şirketimizi bambaşka bir seviyeye taşıyabilir. Zorluklara rağmen, bu fırsatı kaçırmak istemem."
Poll, aracı bir ışıkta durdurdu ve Rechard'a son bir talimat verdi. "Tüm bu bilgileri en kısa sürede toparla. Ayrıca, diğer potansiyel kaynaklar hakkında da bilgi edinmeye çalış. Bu işi alırsak, kusursuz bir şekilde teslim etmek zorundayız. Hata payımız yok."
Rechard, "Anladım, Bay Crime. Hemen ekibi harekete geçireceğim," dedi ve telefonu kapattı. Poll, telefonu yerine koyduktan sonra derin bir nefes aldı. Bu iş, şirket için büyük bir kazanç kapısı olabilirdi, ancak aynı zamanda itibar açısından da risk taşıyordu. Tantal karbür gibi nadir bir maddenin bu kadar kısa sürede tedarik edilmesi, onun tüm yeteneklerini ve kaynaklarını test edecekti.
Aracı hareket ettirirken, aklında hâlâ Luna'nın partideki garip davranışları vardı. Kadının kendisini neden bu kadar dikkatle izlediğini ve bu kadar mesafeli bir sohbetten sonra neden aniden iletişim kurmaya çalıştığını anlayamıyordu. Belki de bu sadece Luna'nın herkese aynı şekilde davranmasından kaynaklanıyordu. Ancak bir şey açıktı: Poll'un hayatındaki her şey, bu gece bir şekilde daha karmaşık hale gelmişti. Şimdi, hem iş dünyasında büyük bir sınavla karşı karşıyaydı, hem de çevresinde olup bitenlerin anlamını çözmeye çalışıyordu. Tüm bu karmaşa, onun sakin duruşunu bozmayacak kadar alışık olduğu bir oyundu, ancak bu kez kuralların biraz farklı olduğunu hissediyordu.
Poll, aracını dikkatlice kullanırken, Aurum Tech Solutions'ın talebini bir kez daha kafasında tartıyordu. Tantal karbür gibi değerli bir hammaddenin bu kadar kısa sürede tedarik edilmesi imkansıza yakın görünüyordu. İşi üstlenmeleri halinde kazancın büyük olacağını biliyordu, ancak işin arkasında başka bir şey olup olmadığını sorgulamadan edemedi. Sanki bu, sadece zorlu bir sipariş değil, aynı zamanda Poll'un itibarını sarsmak için planlanmış bir girişim gibi hissettirmişti. Kendi şirketinin başarısını ve adını baltalamak isteyenler, bu tür taktiklere başvurmaktan çekinmezdi. "Bu bir sınama mı, yoksa sadece bir tesadüf mü?" diye mırıldandı kendi kendine, gözleri yola odaklanmışken.
Kendi düşünceleriyle boğuşurken, nihayet evinin önüne vardı. Poll'un kullandığı araç, siyah, parlak ve modern bir Aston Martin DBX idi. Mat siyah rengin üzerindeki ince gümüş detaylar, ona hem şık hem de güçlü bir görünüm kazandırıyordu. Farlarındaki keskin tasarım, aracın yırtıcı bir hava katmasına yardımcı oluyordu. İç kısmı ise tam anlamıyla bir teknoloji harikasıydı; deri kaplı koltuklar, ön paneldeki dokunmatik ekranlar ve aracın her bir köşesine entegre edilmiş modern ışıklandırma, lüksü en üst seviyeye taşıyordu. Poll, aracından inerken, motorun dururken çıkardığı hafif hırıltıyı duydu ve bir an duraksayarak etrafa baktı. Soğuk Londra gecesi, sessiz ve biraz nemliydi. Evine doğru birkaç adım attıktan sonra, anahtarını çıkartıp kapıyı açtı.
Eve girdiğinde, ilk yaptığı şey derin bir nefes almak oldu. Yorgunluk ve zihnindeki karmaşa, omuzlarına bir ağırlık gibi çöküyordu. Geniş ve minimalist bir şekilde tasarlanmış olan dairesi, Poll'un karakterini yansıtıyordu: düzenli, işlevsel ve lüks. Oturma odasında, duvardan tavana kadar uzanan kitaplıklar ve hemen yanında yer alan büyük bir çalışma masası dikkat çekiyordu. Cam duvarlardan Londra'nın gece ışıkları görünüyordu; bu manzara, Poll için çoğu zaman rahatlatıcı bir etki yaratırdı. Ama bu gece farklıydı. Poll, ceketini çıkarıp koltuğun arkasına attıktan sonra kendini kısa bir süre koltuğa bıraktı.
Tantal karbür talebi bir kez daha zihninde dönmeye başladı. Bu işin ne kadar zor olduğunu biliyordu. Maden şirketleriyle hızlıca iletişime geçilse bile, hem üretim süreci hem de teslimat planlaması zorluklarla doluydu. Üstelik, talebin arkasında başka bir niyet olup olmadığını hâlâ anlamaya çalışıyordu. Bu sırada, kendi bağlantılarını devreye sokarak durumu kontrol etmesi gerektiğine karar verdi. Eğer birileri onu ya da şirketini test ediyorsa, bu testi başarıyla geçmek zorundaydı.
Poll, bu düşüncelerle oturduğu yerden kalktı ve çalışma masasına yöneldi. Masanın üzerindeki modern bir bilgisayarı açarak birkaç tıklama ile sistemine giriş yaptı. Ellerini klavyenin üzerinde gezdirirken, birkaç maden şirketiyle daha önce yaptığı anlaşmalar ve bağlantılar aklından geçti. Bu şirketlere bir an önce ulaşmak için e-posta yazmaya başladı. Hızlıca hazırladığı metinlerde, hangi madenlerin mevcut stoğa sahip olduğunu ve işleme kapasitelerini sorguluyordu. Aynı zamanda, bu hammaddenin başka hangi kaynaklardan bulunabileceği konusunda daha önce çalıştığı danışmanlarıyla da iletişim kurdu. Her e-posta, Poll'un kafasındaki stratejinin bir parçasını oluşturuyordu.
Bilgisayar ekranında, Londra'daki büyük maden şirketlerinin ve uluslararası tedarikçilerin iletişim bilgileri hızla sıralanıyordu. Poll, bir yandan bu e-postaları yazarken, diğer yandan elindeki kahve kupasını kaldırıp bir yudum aldı. Saatine kısa bir bakış attığında, gecenin ilerlemiş olduğunu fark etti, ancak bu iş bitmeden masadan kalkmayacağını biliyordu. "Bu gece uzun olacak," diye mırıldandı kendi kendine.
Çalışırken bir ara durup camdan dışarı baktı. Londra'nın ışıkları, gecenin karanlığında adeta bir mücevher gibi parlıyordu. Poll, bu manzaraya bakarken bir an için rahatlamayı umdu, ancak zihni hâlâ yoğun bir şekilde çalışıyordu. Aurum Tech Solutions'ın talebi, basit bir işten çok daha fazlası gibi görünüyordu. Bu işin her aşamasını kontrol altında tutmak zorundaydı. Hata yapmaya yer yoktu; çünkü bu sadece finansal değil, aynı zamanda itibarıyla ilgili bir mücadeleydi.
Kendini tekrar masasına verdiğinde, e-posta pencerelerine bir yenisini ekledi. Bu sefer, daha önce tanıdığı bir maden mühendisine ulaşıp, durumun teknik boyutlarını tartışmak istedi. Poll, her zaman olduğu gibi detaylara inerek planını kusursuz hale getirmek için çalışıyordu. Ancak içten içe, bu işin beklediğinden daha karmaşık olacağını hissediyordu. Hem hammaddeyi bulmak hem de bu talebi başarılı bir şekilde yerine getirmek, ona ve şirketine büyük bir yük getirecekti. Ama Poll, her zaman olduğu gibi, zorlukların üstesinden gelmeye kararlıydı.