Chereads / ZEVK SARAYI / Chapter 13 - 2

Chapter 13 - 2

Poll, viskisinden küçük bir yudum almış, James'in enerjik anlatılarına karşı nazikçe başını sallayarak dinliyordu. Kalabalığın uğultusu, arka planda çalan caz melodileriyle karışıyordu. Gözleri bir süre etraftaki misafirlerin hareketlerini izledi; şık kıyafetler içindeki insanlar küçük gruplar halinde konuşuyor, kahkahalar atıyor ve kadehlerini birbirine tokuşturuyordu. Ancak tam o anda, James'in oturuşunu değiştirip kendisine doğru eğilmesiyle dikkati tekrar arkadaşı üzerine yoğunlaştı.

"Dostum, bir şeyler duydum," dedi James, sesini hafifçe alçaltarak. Yüzünde hem merak hem de biraz ciddiyet vardı. Poll'un bir anda vücudu gerildi, bakışlarıyla çevrede kimsenin dikkat kesilmediğini kontrol etti. James'in bu kadar doğrudan bir giriş yapması hiç hoşuna gitmemişti.

"Hey, sessiz ol!" diye alçak bir sesle uyardı Poll, kaşlarını çatarak. Sandalyesinde hafifçe öne eğilmiş, etraflarındaki kalabalığı göz ucuyla süzüyordu. Ancak James, sözlerinin ciddiyetinden ödün vermemişti. Bu, onun klasik meraklı ve inatçı haliydi.

"Tamam, tamam, ama gerçekten merak ediyorum," dedi James, biraz daha kısık bir sesle. Gözleri Poll'unkileri dikkatle süzüyor, bir cevap bekliyordu. Ardından fısıldar gibi, "Unup...tanium…" kelimesini telaffuz etmeye çalıştı, ancak tam o anda Poll hemen araya girdi.

"Kes!" dedi Poll, sesini biraz yükselterek. Ancak yüzündeki ciddi ifade, James'in aniden durmasını sağladı. Çevrelerindeki birkaç kişi anlık bir refleksle bakışlarını onlara çevirdi, ancak bu ilgi çabucak başka bir sohbete kaydı. Poll derin bir nefes aldı, bakışlarını çevreden bir an daha tarayıp tekrar James'e döndü. "Evet, dostum. Doğru. Ama bu burada konuşulacak bir şey değil."

James, gülümsemesini bastırmaya çalışsa da yüzündeki heyecanı gizleyememişti. "Yani bu söylentiler gerçek mi? O maddenin hammaddesini işleyebildiniz mi? Dostum, bu inanılmaz bir şey!" diyerek sesini tekrar yükseltmeye çalıştı. Poll, hemen bir elini kaldırıp onu susturdu.

"James, burada sessiz olmanı rica ediyorum," dedi, sesi oldukça sert ve kararlı bir tona bürünmüştü. Sonra arkasına yaslanıp derin bir nefes aldı. Bakışları, bir süre boyunca odanın diğer tarafında, misafirlerin hareketlerini izlemeye kaydı. Luna, bu sırada başka bir masadaki davetlilerle konuşuyor, her zamanki gibi etrafına dikkatlice hakimiyet kuruyordu. Poll, onun birkaç saniyeliğine kendisine baktığını fark etti, ancak bu bakış hemen başka bir yöne kaydı.

James, Poll'un tepkisine rağmen hâlâ konuyu bırakmaya niyetli değildi. Viskisinden bir yudum alıp daha düşük bir ses tonuyla konuşmaya devam etti. "Peki, bana anlat. Nasıl yaptınız? O kadar hammaddeyle nasıl başardınız? Bu, iş dünyasında yıllardır çözülemeyen bir sorundu."

Poll, bir süre tereddüt etti. Çevrede kimsenin onları dinlemediğinden emin olduktan sonra hafifçe öne eğildi. "Çok fazla deneme yanılma oldu, James. Hammaddeleri birbirleriyle birleştirip uygun koşulları yaratmaya çalıştık. İşleme süreci başlarda tamamen başarısızdı, ama sonunda bir metot bulduk. Şimdi, elimizde işlenebilir bir miktar var. Ancak bunu sadece iç çevrem biliyor."

James, bu duyduklarından açıkça büyülenmişti. Gözleri parlamış, kadehini masaya bırakarak ellerini heyecanla birbirine ovuşturmaya başlamıştı. "Poll, bu çılgınca bir şey. Eğer bu bilgi yayılırsa… sen…"

"James," diye araya girdi Poll, yüzündeki ciddiyeti daha da belirginleştirerek. "Bunun yayılmasını istemediğimi biliyorsun, değil mi? Henüz piyasanın bundan haberi yok ve bu böyle kalmalı. Eğer birilerinin kulağına giderse…"

James, arkadaşının kararlılığını fark ederek başını salladı. "Tamam, tamam, anladım. Merak etme, kimseye söylemem. Ama dostum, bu gerçekten devrim niteliğinde. Seninle gurur duyuyorum."

Poll, James'in bu sözlerine karşı sadece hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi. Ancak içinde hâlâ bir huzursuzluk vardı. James, bazen ağzını tutmakta zorlanabilirdi. Onun enerjik yapısı ve merakı, bazen kontrol edilemez bir hal alırdı. Poll, bir şeylerin ters gitme ihtimaline karşı dikkatli olmak zorundaydı.

Bu sırada Luna, odanın diğer tarafında başka bir grupla konuşuyordu. Konuşmalar sırasında her zamanki zarafetiyle kahkahalar atıyor, etrafındaki insanlara sıcak bir ilgi gösteriyordu. Ancak dikkatle bakan birisi, onun gözlerinin sürekli hareket ettiğini fark edebilirdi. Luna, herkesin duruşunu, ifadelerini ve hareketlerini analiz ediyor gibiydi. Poll ve James'in olduğu köşeye doğru kısa bir bakış attı. Orada bir şeyler olduğunu anlamıştı, ama ne olduğunu çözmek için acele etmiyordu. Henüz zamanı gelmemişti.

James ve Poll, sohbete devam ederken, etraflarındaki misafirlerden birkaç kişi, garsonların taşıdığı içki tepsilerine uzanarak yeni kadehler alıyordu. Odadaki uğultu, konuşmaların yoğunlaşmasıyla daha belirgin hale gelmişti. Poll, James'in sözlerine ara ara başıyla karşılık verirken, aklı bir yandan da Luna'nın etrafında dolaşıyordu. Bu kadın, basit bir parti düzenleyicisi ya da sıradan bir iş insanı değildi. Daha önce onunla kurduğu kısa temas, bu gerçeği açıkça ortaya koymuştu.

Luna'nın gülümseyerek masadan ayrıldığını gören Poll, onu gözleriyle takip etti. Kadının yürüyüşünde ve çevresine hakimiyetinde bir tür doğal otorite vardı. Luna'nın hareketlerini izlerken zihninde, onun bu kadar karmaşık bir yapıya sahip olmasının nedenlerini sorgulamaya başladı. Ancak ne olursa olsun, o gece Luna'nın oyunlarına dahil olmamaya kararlıydı. James'in heyecanlı sohbeti ise, Poll'u bu karmaşadan biraz olsun uzaklaştırıyordu. Ancak bu gecenin atmosferinde, bir şeylerin yavaş yavaş büyüdüğü ve gerilimin yükseldiği hissediliyordu.

James, Poll'un ciddi ve düşünceli havasını bir anda dağıtacak bir enerjiyle elini masaya vurdu. "O halde dostum, bunu kutlayalım! Bu kadar büyük bir başarıyı caz havasında oturarak geçiştiremeyiz. Bu müzik pek bize göre değil, hadi biraz hareketlenelim!" dedi, yüzünde her zamanki coşkulu ifadesiyle. Poll, James'in bu patlamasıyla bir an irkilip onu şaşkınlıkla süzdü. Ardından, bir gülümseme yüzüne yayıldı. James'in bu enerjisi, üniversite yıllarındaki anılarını zihninde bir kıvılcım gibi çakmıştı. O yıllarda James'in her zaman bir şekilde ortama neşe kattığını ve onu sakinlikten çekip çıkardığını hatırladı.

Poll'un zihni geçmişe kısa bir yolculuk yaptı. Kampüsün eski ama sıcak atmosferi, sınıflarda James'in bitmek bilmeyen şakaları, hafta sonları gittikleri barlarda geçirilen uzun geceler… Bu anılar, bir an için gözlerinin önünde belirdi. Ancak James'in bir anda omzuna dokunmasıyla bu anılar dağılıp yerini gerçekliğe bıraktı.

"Hadi, dostum, dalıp gitme! Haydi, kalkıyoruz," dedi James, gülerek Poll'u dürterek. Poll, bir an tereddüt etse de sonunda başını salladı ve ayağa kalktı. James'in rehberliğinde, salonun diğer kısmına doğru yürümeye başladılar.

O sırada, salonun ortasında zarafetle konuşan Luna Maiden, bir misafiriyle derin bir sohbet içerisindeydi. Bir eli şampanya kadehinin ince sapında, diğeri hafif bir jestle havadaydı. Ancak Poll'un James'le birlikte ayağa kalkıp uzaklaşmaya başladığını fark ettiğinde, bir anlığına konuşmasını durdurdu. Gözleri Poll'a takıldı, adamın James'in yanındaki rahat ve kendinden emin duruşunu izledi. Luna'nın gözleri bir an için daraldı, ancak hemen kendini toparladı. Karşısındaki misafire dönerek gülümsemesini bozmadan konuşmasına devam etti. Ancak o an, içindeki rahatsızlık dalgasını bastırmak zorunda kaldığını hissetti.

Poll ve James, salonun diğer ucundaki daha canlı bir alana yönelirken, aralarındaki kontrast gözden kaçmıyordu. Luna'nın salonunun bu bölümü daha resmiydi; ağır, caz müzik ve dikkatlice düzenlenmiş bir ortam hâkimdi. Ancak James'in bahsettiği alan, salonun bir perdeyle ayrılmış gibi görünen diğer kısmıydı. İki alan arasındaki geçişte, atmosfer anında değişti. İlk bölümdeki loş ışıklar, yerini hareketli, renkli disko ışıklarına bırakıyordu. Duvarlarda dönen lazer ışıklarının enerjisi ortamı sarmıştı. Dans pistinde insanlar müzikle hareketlenmiş, kahkahalar ve yüksek sesli konuşmalar havada yankılanıyordu.

Poll, buradaki ortama adım attığında hemen farklılığı fark etti. Masaların üzerindeki süslemeler daha dikkat çekici, barın üzerindeki ışıklandırmalar daha çarpıcıydı. Müzik, elektronik ritimlerle dans etmeye davet edercesine çalıyor, salonun zeminine yayılan güçlü bas sesi neredeyse vücutta hissediliyordu. Poll, bu bölümde daha rahat bir hava olduğunu düşündü, ancak yine de James'in enerjisine ayak uydurmak konusunda hâlâ tereddütlüydü.

"İşte bu dostum! Asıl partinin olduğu yere geldik!" dedi James, etrafa kollarını açarak. Yüzünde, adeta bir zafer kazanmış gibi bir ifade vardı. "Bak, herkes burada eğleniyor. Şu karanlık köşelerde iş konuşmayı bırak artık."

Poll, çevresini incelerken, burada daha genç ve enerjik bir kalabalığın olduğunu fark etti. İnsanlar birbirlerine yaklaşıp dans ediyor, masalarda sohbet eden küçük gruplar daha samimi bir hava yaratıyordu. Barın arkasındaki barmenler hızla içkileri hazırlıyor, kokteyller renkli bardaklarda ışıklarla parlıyordu. Poll, bir süre ortamı gözlemledikten sonra James'e döndü. "Tamam, burada biraz daha hareketli olduğu kesin," dedi hafif bir gülümsemeyle.

James, Poll'un bu yorumuna kahkahayla karşılık verdi ve hemen onu bara yönlendirdi. "Harika! O halde dostum, şimdi bir şeyler içiyoruz ve bu geceyi kutluyoruz. Haydi, şu başarı hikayeni biraz daha tatlandıralım!"

Poll, barmenin karşısına otururken James'in heyecanına biraz ayak uydurmayı denedi. Barmen, hızlı bir şekilde iki kadeh hazırlayıp önlerine koydu. Poll, viskisini eline alırken bir an etrafına bakındı. Dans eden ve eğlenen kalabalığın arasında kendini hâlâ bu ortama biraz yabancı hissediyordu. Ancak James'in enerjisi, onu bu gecenin akışına sürüklemekte kararlıydı.

Bu sırada Luna, salonun diğer bölümünde dolaşmaya devam ediyordu. O da etrafındaki misafirlerle konuşarak ilgileniyor, ancak aklının bir köşesi hâlâ Poll'a kayıyordu. Kadın, onun salonun bu daha rahat ve enerjik bölümüne geçtiğini görmüş, ama bunu kendine dert etmemeye çalışıyordu. Poll'un disko ortamındaki varlığı, Luna için o gece yeni bir gözlem alanı yaratmıştı. Ancak Luna'nın zihninde bir soru vardı: Poll'un bu kadar mesafeli duruşunun altında yatan şey gerçekten neydi?

Poll, içkisinden bir yudum alırken, James'in omzuna dokunup dans pistine doğru yönelmesini izledi. Kendi iç sesini susturup bu geceye daha fazla dahil olup olmayacağına karar vermeye çalışıyordu. Ancak bir şey kesindi: Bu gece, Luna ve Poll'un arasındaki gerilim sadece yüzeydeydi. Altında çok daha derin bir hikaye yatıyordu.

James, disko ortamının enerjisiyle daha da coşmuş bir şekilde Poll'u dirseğiyle dürttü ve salonun biraz daha karanlık köşesine doğru ilerlemeye başladı. "Dostum, sana göstermek istediğim bir şey var," dedi heyecanla, gözlerini disko ışıklarının odaklandığı bir alana çevirerek. "Şu lazerleri görüyor musun? Hadi gel, biraz eğlenelim!"

Poll, James'in gösterdiği alana baktı. Zemine yerleştirilmiş hareketli lazer ışıkları, farklı renklerde belirli aralıklarla yanıp sönüyor, sürekli değişen bir düzende zemini tarıyordu. İnsanlar bu ışıkların arasında zıplayarak, eğilerek ya da hızlı hareketlerle ilerlemeye çalışıyordu. Poll önce biraz isteksizce kaşlarını kaldırdı. "Gerçekten mi, James? Bir çocuk gibi oyun oynamak mı istiyorsun?"

James alaycı bir ifadeyle Poll'un omzuna vurdu. "Hadi ama, dostum! Farz et ki bunlar gerçek lazerler ve sana dokunursa ölüyorsun. Haydi bakalım, Poll Crime, ne kadar hızlısın görelim!"

Poll içini çekerek, "James, bu saçmalık… ama tamam, hadi deneyelim," dedi gülümseyerek. İkili, lazer ışıklarının arasına girdi. James anında kendini yere bırakıp bir lazerin altından kayarak geçti ve kahkaha attı. "Gördün mü? Bu iş böyle yapılır!" Poll, onun bu abartılı hareketine güldü ve bir sonraki ışığın gelişine dikkat ederek yana doğru sıçradı. "Hadi ama, bunu ciddiye alıyor musun gerçekten?" dedi, James'i tiye alarak.

"Kesinlikle alıyorum! Sana söyledim, bu lazerler ölümcül!" diye karşılık verdi James, sahte bir dramatiklikle. "Hadi, dostum, daha hızlı ol! Öldün!" diye bağırdı, lazerlerden biri Poll'un ayağına yaklaşırken. Poll hemen sıçrayıp yan tarafa çekildi ve James'in yüzüne şaka dolu bir ifadeyle baktı. "Bu kadar çeneye enerji harcamak yerine kendi lazerine dikkat etsen iyi olurdu," dedi, James'in lazerden son anda kaçmasını işaret ederek.

Bu sırada, lazerlerin hareketlerine odaklanarak eğlenen başka insanlar da oyuna katılmaya başlamıştı. Bazıları dans eder gibi hareket ederken, bazıları James ve Poll'u izleyerek onların yaptığı hareketleri taklit etmeye çalışıyordu. Yerde hareket eden lazerlerin ritmik dansı, disko müziğiyle uyumlu bir şekilde devam ediyordu. Kahkahalar ve müzik birbirine karışmış, ortamın enerjisi daha da yükselmişti.

Poll, lazerlerden kaçarken James'in bir hamlesini taklit edip bir lazerin altından eğilerek geçti. "Sana yetişiyorum, dostum! Bak bakalım, kim daha hızlıymış?" dedi, kendinden emin bir tonla. James ise kahkahalarla karşılık verdi. "Rüya görüyorsun, Poll! Bu benim alanım. Sen iş dünyasında iyisin, ama burada benden hızlı olamazsın!"

İkili bu şekilde birbirleriyle alay edip kahkaha atarken, salonun diğer tarafında Luna, misafirlerinden birine kadehini uzatarak bir şeyler fısıldıyordu. Ancak lazerlerin olduğu alanın enerjisi ve yükselen kahkahalar onun dikkatini çekmişti. Başını çevirip oraya baktığında, Poll'un James'le birlikte eğlendiğini gördü. Poll'un o ciddi ve mesafeli halinden eser kalmamış, tamamen oyunun ritmine kapılmış gibiydi. Luna'nın yüzü bir an için sabit kaldı. Gözleri Poll'u dikkatle izlerken, içinde anlık bir rahatsızlık hissetti. Bu, kontrol edemediği bir duruma olan tahammülsüzlüğünden kaynaklanıyordu. Ancak bunu hemen bastırdı.