Londra'nın ışıltılı gecelerinden birinde, gökyüzü bir sis tabakasıyla örtülmüş, sokak lambalarının ışıkları buğulu bir parlaklıkla kaldırıma yansıyordu. Şehir, her zamanki gibi hareketliydi; ancak bu gece, şehrin kalbindeki lüks bir mekanda bambaşka bir hikaye yazılmak üzereydi. Thames Nehri'ne bakan üç katlı tarihi bir bina, dış cephe ışıklandırmalarıyla dikkat çekiyor, içeriden gelen hafif caz müziği kapının hemen dışında yankılanıyordu. Luna Maiden, Londra'nın iş dünyasında tanınmış bir figür, o gece düzenlediği parti için hiçbir masraftan kaçınmamıştı.
Mekanın girişinde, misafirleri karşılayan lacivert takım elbiseli, kulağında kulaklık olan güvenlik görevlileri dikkat çekiyordu. Girişteki kokteyl masaları, gümüş tepsilerde taşınan kanepeler ve şampanya kadehleriyle doluydu. Havaya karışan hafif şampanya kokusu ve kadınların pahalı parfümleri, mekana bir zenginlik havası katıyordu. İçerideki ışıklandırma, altın ve kırmızı tonların ağırlığında düzenlenmiş, büyük avizeler tavanlardan aşağıya sarkıyordu. Tavandan yansıyan loş ışık, antika mobilyaların yüzeylerinde hafif bir parlaklık yaratıyor, sanat eserleriyle dolu bir galeri havasını andırıyordu.
Luna Maiden, partiye ev sahipliği yaparken, salonun merkezinde duruyor, elinde kristal bir kadehle çevresindekilere başıyla selam veriyordu. Siyah, derin yırtmaçlı bir elbise giymişti; kumaşı, hareket ettikçe ışığı yansıtan ince taşlarla işlenmişti. Uzun siyah saçları dalgalı bir şekilde omuzlarına dökülmüş, boynundaki pırlanta kolye ve ince bileklikleri ışıkta göz kamaştırıyordu. Bakışları dikkatlice seçilmişti: hem mesafeli hem de davetkar. O geceki amacı, gücünü bir kez daha hissettirmek ve Londra'nın elitlerini kendi ağına çekmekti. Konuşmalarında her zaman bir sıcaklık barındıran Luna, yüzündeki ince gülümsemeye rağmen, gözleriyle her misafiri analiz ediyor, bir strateji belirliyordu.
Partiye geç gelen isimlerden biri de Poll Crime'dı. Girişte güvenlik görevlilerine adını söyledikten sonra, ona doğrudan üst kattaki özel bölüme eşlik etmeleri teklif edilmişti. Poll, bu daveti neden aldığını hala tam anlamış değildi; Luna Maiden gibi biriyle yollarının kesişmesini gerektirecek bir bağlantısı yoktu. Genç yaşına rağmen iş dünyasında edindiği şöhreti, hızlı ama bir o kadar da yalnız yükselişinin sonucuydu. Hammadde tedarik şirketi, son birkaç yılda inanılmaz bir büyüme yakalamış, Poll'un adını endüstriyel çevrelerde hızla yaymıştı. Ancak bu başarıya rağmen, Luna'nın radarına nasıl girdiğini kestiremiyordu.
Poll, siyah kruvaze bir takım elbise giymişti; kravatını gevşetmiş, solgun yüz hatları ve çenesindeki hafif sakalla soğuk bir duruş sergiliyordu. Uzun boyu ve ince yapısıyla dikkat çekiyor, ancak bu duruşunda kibirden ziyade bir mesafe barındırıyordu. Mekana adım atarken etrafı süzdü. Odanın her köşesi, sanat eserleri ve antika mobilyalarla doluydu. Hafif bir vanilya ve deri kokusu havada asılı kalmıştı. Poll, üst kattaki salona yönlendirilirken bu davetteki varlığını sorgulamaya devam ediyordu.
Luna, Poll'u salona girerken fark ettiğinde, yüzünde kısa bir memnuniyet ifadesi belirdi. Ancak bunu hemen bastırarak ifadesini tekrar o tanıdık mesafeli gülümsemeye dönüştürdü. Poll'un gözleri Luna'yla kısa bir an için buluştu. Bu bakışta ne bir tanışıklık ne de bir sıcaklık vardı. Luna, bakışlarını hemen başka bir misafire yönelterek ilgisiz bir hava takınırken, Poll masalardan birine doğru yöneldi. Henüz onun yanına gitmek için acele etmiyordu. İnsanları anlamak için sabır gerektiğini biliyordu ve Poll Crime, bu gece kendini tam da bu oyunun içinde bulacaktı.
Salonda konuşmalar giderek artarken, Luna'nın etrafındaki kalabalık bir anda dağılmaya başladı. Güvenlik ekibinden biri, kulağındaki kulaklığa fısıldayan başka bir görevliyle kısa bir iletişim kurduktan sonra Luna'nın yanına yaklaştı. Ona bir şeyler söyledi, Luna sadece başını hafifçe eğerek onay verdi. Birkaç saniye sonra Luna, elindeki kadehi bir kenara bıraktı ve zarif adımlarla Poll'un bulunduğu köşeye doğru yürümeye başladı. Kalabalığın ortasından geçerken, insanlar ona yol açıyor, varlığıyla mekandaki diğer her şeyin gölgede kaldığını hissettiriyordu.
Poll, Luna'nın gelişini fark ettiğinde, oturduğu masada duruşunu düzeltti. Kadının bu kadar doğrudan yaklaşımı, onu hem şaşırtmış hem de bir nebze huzursuz etmişti. Luna, masaya ulaştığında kısa bir duraksama yaptı. Elini hafifçe uzatarak, "Bay Crime, sanırım henüz tanışmadık," dedi. Ses tonu, derin ve nazikti, ancak bu nazikliğin ardında keskin bir kararlılık seziliyordu. Poll, uzatılan eli sıkıca sıktı ve hafifçe gülümsedi. "Doğru tahmin. Sanırım bu gece herkes için sürprizlerle dolu olacak."
Luna, Poll'un karşısındaki sandalyeye oturdu. İkisi arasındaki bu ilk konuşma, sessiz bir gerilim ve merak dalgası yaratmıştı. Luna'nın aklında başka planlar vardı; ancak Poll, bu gece o planların yalnızca bir parçası mıydı, yoksa hedefin ta kendisi miydi, bu henüz belli değildi. Fakat bir şey kesindi: Bu parti, sıradan bir davetten çok daha fazlasını barındırıyordu.
Poll, Luna'nın karşısına oturduğu andan itibaren temkinliydi. Kadının dikkatlice seçilmiş kelimeleri ve yumuşak ama baskın duruşu, bir oyun oynandığını hissettiriyordu. İlk birkaç dakikalık sohbet, sıradan bir tanışma faslından ibaretti: iş dünyasından, Londra'nın işleyişinden ve hatta bu tür etkinliklerin gerekliliğinden bahsediliyordu. Ancak Poll, Luna'nın konuşmalarında alttan alta taraf seçme ya da insanları belirli bir çizgiye çekme çabası hissettiğinde, zihninde bir alarm çaldı. Onun gibi genç bir girişimci için bu tür davetler genelde diplomatik mesafeler korumak adına önemliydi. Ancak Luna'nın her cümlesinde sezdiği incelikli manipülasyon, onu daha da tetikte olmaya yöneltti.
"Bay Crime, hızlı yükselişiniz herkesin dilinde," dedi Luna, bardağındaki şampanyayı hafifçe çevirirken. "Böyle bir sektörde, özellikle tarafsız kalmaya çalışarak başarıyı sürdürmek zordur. Eminim ki ileride güvenilir iş ortaklarına ihtiyacınız olacak."
Poll, elindeki su bardağını masaya bırakırken Luna'nın yüzüne baktı. Genç adamın ifadesi sakin görünüyordu, ancak gözleri bir tür tetikte olmanın sinyallerini veriyordu. "Güvenilirlik elbette önemli," diye yanıtladı. "Ama ben genelde yalnız çalışmayı tercih ederim. Daha az karmaşa, daha az risk."
Bu cevap, Luna'nın yüzündeki zarif maskeye hafif bir çatlak düşürdü. Anlık bir şaşkınlık ya da hayal kırıklığı, gözlerinde bir gölge gibi belirdi. Ancak o kadar kısa sürdü ki, Poll bunun gerçek mi yoksa kendi kuruntusu mu olduğunu anlayamadı. Luna, hemen toparlanarak nazik bir gülümsemeyle başını salladı. "Elbette," dedi, bir yudum alarak. "Bağımsızlık, iş dünyasında bazen büyük bir avantajdır. Ancak bazı hedeflere yalnız ulaşmak mümkün olmayabilir."
Poll, kadının cümlesindeki gizli anlamı fark etti. Luna, açıkça bir öneri ya da teklif sunmamıştı, ancak iş dünyasındaki tecrübeli herkes, bu tür imaların ne anlama geldiğini bilirdi. Poll'un yüzünde herhangi bir duygu belirmedi; başını hafifçe eğip ilgisiz bir tonla, "Haklı olabilirsiniz," dedi. Ancak bu kısa cevap, Luna'nın beklediği ilgi ya da etkileşimi sağlamaktan uzaktı.
Aralarındaki diyalog ilerledikçe, Luna'nın cümlelerine sinmiş gizli bir yönlendirme çabası, Poll'un mesafesini daha da artırmasına neden oldu. Genç adam, nazik ve kibar bir şekilde konuşmayı sürdürüyor, ancak herhangi bir bağlılık ya da ilgi göstergesi vermiyordu. Luna, karşısındaki adamın bu soğukkanlı direncinden rahatsız olmaya başlamıştı. Ancak yüzünde bunu belli eden tek bir iz bile yoktu. Yılların deneyimiyle geliştirdiği kontrollü duruşunu bozmadı, elindeki şampanya kadehini hafifçe masaya bıraktı ve omuzlarını dikleştirerek konuşmaya devam etti.
Poll, kadının kendisine olan ilgisini ve üzerindeki ince baskıyı fark etmekte zorlanmıyordu. Luna'nın ses tonundaki yumuşaklık, etrafını sardığı zarif ama baskın tavırları, Poll'un bir savunma mekanizması geliştirmesine neden oluyordu. Daha da mesafeli bir tonda konuşmaya başlayarak, Luna'nın bir bağ kurma çabalarını fark ettirmeden bertaraf etmeye çalıştı. "Bu tür etkinliklerde pek uzun kalmam," dedi, hafif bir gülümsemeyle. "Ancak davetiniz için teşekkür ederim. Güzel bir organizasyon olmuş."
Luna, bu sözlerden bir çıkar yol bulamayacağını fark etti. Poll, duygusal ya da profesyonel olarak bir adım daha yaklaşmaya yanaşmıyordu. Kısa bir an duraksadı, hafifçe gülümseyerek başını eğdi. "Bu geceyi keyifli geçirmeniz dileğiyle, Bay Crime," dedi ve sandalyesinden kalktı. Ses tonu hala nazikti, ama bu kez bir kararlılık ve mesafe içeriyordu. Poll, kadının yerinden kalkıp odanın diğer köşesine doğru uzaklaştığını izlerken, bu durumun ona düşündüğünden daha fazla dokunduğunu hissetti. Ancak Luna, giderken bile ardında belli bir iz bırakmayı başarmıştı.
Kadın, salondaki diğer misafirlerin arasına karıştı. Elbisesinin şık kumaşı, yürüdükçe loş ışıklarda hafifçe parlıyor, uzun dalgalı saçları zarif bir şekilde omuzlarından dökülüyordu. Poll, onu süzerken içgüdüsel bir merakla, Luna'nın arkasında bıraktığı duruşu gözlemledi. Bu kadın, neyi neden yaptığını gizlemekte usta biriydi. Ancak Poll, onun etrafında dönmeye başlayan ipuçlarının ne anlama geldiğini henüz çözebilmiş değildi.
Luna, salondaki diğer davetlilerle konuşmaya başladığında, bir yandan Poll ile olan kısa konuşmayı zihninde analiz ediyordu. Bu adam, düşündüğünden çok daha dirençli ve kapalıydı. İlk denemesi istediği etkiyi yaratmamıştı, ama bu onu caydırmadı. Planlarını hemen değiştirmek yerine, Poll'un tepkilerini ve duruşunu ilerleyen zamanlarda daha yakından analiz etmesi gerektiğine karar verdi. Göz ucuyla bir an Poll'a baktı, adamın hala ona baktığını fark ettiğinde yüzündeki hafif gülümsemeyi gizleyerek başka bir misafire yöneldi. Bu gece, sadece bir başlangıçtı.
Poll, Luna'nın masadan ayrılmasının ardından birkaç dakika boyunca yalnız kaldı. Kadının soğukkanlı duruşu ve gizemli tavırları zihninde dolanırken, bir yandan şampanya kadehini eline alıp çevresindeki kalabalığı süzüyordu. Ancak tam o sırada, uzun zamandır görmediği bir yüz bir anda karşısında belirdi. Poll, şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı ve gülümseyerek yerinden doğruldu.
"James! Burada ne işin var?" dedi Poll, eski bir dostuyla karşılaşmanın verdiği şaşkınlıkla. James, üniversiteden bir arkadaşıydı. Kısa boylu, hafif kilolu ve her zaman enerjik bir yapıya sahipti. Saçları dağınık bir şekilde yana taranmış, yüzünde ise o eski tanıdık, sarkastik gülümsemesi vardı. James, koyu gri bir takım elbise giymiş, gömleğinin düğmelerini hafifçe açarak rahat bir görünüm sergiliyordu.
"Burada ne işim var? Daha iyi bir soru: Senin burada ne işin var?" dedi James, kolunu Poll'un omzuna atarak. "Böyle etkinliklere pek katılmazsın, bilirim. Ama seni burada görmek güzel bir sürpriz oldu."
Poll hafif bir kahkaha attı ve omzunu silkeleyerek James'in elini üzerinden aldı. "Uzun hikaye. Bir davetiye geldi, pek düşünmeden kabul ettim. Açıkçası, burada olmam gerektiğini hissettiren bir sebep var mı, emin değilim."
James gözlerini hafifçe kıstı, şaka yapıyor gibi görünen bir ifadeyle. "Emin ol, burada herkesin bir sebebi vardır. Özellikle Luna Maiden'ın düzenlediği bir partideysen."
Poll, Luna'nın adını duyunca istemsizce bir an duraksadı. Şampanya kadehini tekrar masaya koyarak James'e döndü. "Luna Maiden, öyle mi? Onun bu etkinliği düzenlediğini bilmiyordum."
James alaycı bir ifadeyle başını salladı. "Cidden mi? Poll, burası tamamen onun alanı. Kadın bir tür... nasıl desem, Londra'nın iş dünyasında güç odağı haline gelmiş biri. Yani, burada olmanın bir anlamı var, bilirsin. Peki, onunla konuşma fırsatın oldu mu?"
Poll, Luna ile arasında geçen kısa ama gerilim dolu konuşmayı hatırladı. Kadının cümlelerindeki incelikli baskıyı ve kendisini çekmeye yönelik çabasını düşündü. Bir an için James'e duraksayarak baktı, ardından kadehi eline alıp bir yudum aldı. "Evet, konuşma fırsatım oldu," dedi kısa bir duraksamadan sonra. "Ama pek ilginç bir şey değildi. Daha çok... yüzeysel bir tanışma."
James, bu cevabı duyunca kaşlarını kaldırdı ve bir kahkaha patlattı. "Luna Maiden'la yüzeysel bir tanışma mı? Poll, bu kadın kimseyle yüzeysel konuşmaz. O bir şey istiyorsa, onu almadan bırakmaz. Sana bir teklif falan mı yaptı?"
Poll, bu soruya net bir cevap vermekten kaçınarak hafif bir omuz silkti. "Hayır, teklif denemez. Daha çok... beni anlamaya çalışıyordu gibi. Açıkçası, ne düşündüğümü tam çözemedim."
James, Poll'un bu cümlelerini analiz eder gibi bir süre sessiz kaldı. Sonunda, masadan geçen bir garsonu çağırarak elini kaldırdı. "Bize iki viski, tek buz," dedi kendinden emin bir şekilde. Ardından Poll'a döndü. "Sana şunu söyleyeyim, Luna gibi insanlar sıradan bir sohbeti bile kendi amaçları doğrultusunda yönlendirme yeteneğine sahiptir. Seninle neden ilgilendiğini öğrenmek istiyorsan, geçmişine bakman gerekebilir."
Poll, arkadaşının bu cümlelerinden etkilenmiş gibi görünmese de, içinde hafif bir merak dalgası oluştu. Viski kadehleri masaya geldiğinde, Poll, kadehini eline alarak derin bir nefes aldı ve viskinin güçlü kokusunu içine çekti. James, viskiden bir yudum alıp Poll'a döndü. "Bak, dostum, bu kadını küçümseme. Onunla iş yapmayı düşünen herkes önce bir kez daha düşünür. Eğer sana bir teklif sunarsa, bunun arkasında daha büyük bir şey olduğunu bilmelisin."
Poll, kadehini masaya koyarak James'in gözlerine baktı. "Bu söylediklerin doğru olabilir. Ama ben genelde tek başıma çalışmayı tercih ederim. Luna Maiden'ın oyunlarına dahil olmayı planlamıyorum."
James, Poll'un bu kararlılığı karşısında hafifçe gülümsedi. "Kulağa cesurca geliyor. Ama umarım bu duruşun seni zor bir duruma sokmaz. Luna'nın kim olduğunu ve neler yapabileceğini öğrenmeden bir sonuca varma derim."
Poll, sessizce viskisinden bir yudum daha aldı. İçkinin boğazında bıraktığı yanma hissi, zihnindeki bulanıklığı bir nebze dağıtıyordu. Bir yandan Luna'yla olan kısa karşılaşmayı düşünürken, diğer yandan James'in söyledikleri aklına takılıyordu. Bu kadın, düşündüğünden daha karmaşık biri olabilirdi. Ancak Poll'un bir özelliği vardı: Kendi kurallarına göre oynardı. Bu yüzden, Luna gibi birine karşı da mesafesini korumaktan başka bir şey düşünmüyordu.
James, bu sırada daha neşeli bir konuyla sohbeti yönlendirmek için iş dünyasından bahsetmeye başladı. "Şu son projeni duydum," dedi heyecanla. "Hammadde sektörü büyük bir krizden geçiyor ama sen nasıl olduysa hep bir adım önde kalmayı başardın. Bunun sırrı ne?"
Poll hafifçe güldü ve arkasına yaslandı. "Sır diye bir şey yok, James. Sadece doğru zamanda doğru kararları vermek. Risk almak gerekiyor ama planlı bir şekilde. Önemli olan doğru dengeyi bulmak."
İkili arasında sohbet derinleşirken, Luna bir kez daha Poll'un zihninde belirmişti. James'in anlattıkları, Luna'nın oyununu daha iyi anlaması için küçük ipuçları vermişti. Ancak Poll, bu oyunlara dahil olmayı planlamıyordu. Kendi yolunda yürümek her zaman onun için en güvenli seçenek olmuştu. Fakat bu geceki davet, Luna'nın varlığı ve kadının ardındaki bilinmezlikler, Poll'un zihninde sorgulanması gereken yeni bir kapı açmıştı. Bu kapının ardında ne olduğunu öğrenip öğrenmeyeceği ise tamamen kendi kararına bağlıydı.