Chereads / ZEVK SARAYI / Chapter 11 - 10

Chapter 11 - 10

Arthur, Lavinya'nın sözleriyle tamamen büyülenmişti. Gözleri, Lavinya'nın altın sarısı buklelerinin arasından görünen parlak yeşil gözlerine kilitlendi. Saçlarının yumuşak ve ipeksi dokusunu fark etti ve hemen elini uzattı. Parmakları Lavinya'nın altın buklelerinin arasında dolaştı, saçlarının ipeksi hissi, Arthur'un zihnini daha da sarhoş etti. Elini yavaşça saçlarının arasında gezdirirken, bir an duraksadı ve başını hafifçe öne eğerek Lavinya'nın saçlarını öpmeye başladı.

Arthur'un dudakları, Lavinya'nın saçlarının narin dokusuna hafifçe dokunurken, bu hareket sanki bir bağlılık yeminine dönüşüyordu. Saçlarını önce nazikçe kokladı, sonra dudaklarını saçlarına bastırdı. Daha sonra yüzünü kaldırarak Lavinya'nın alnına bir öpücük kondurdu. Arthur'un dudaklarının Lavinya'nın pürüzsüz alnına temas etmesi, bu anın büyüsünü daha da derinleştiriyordu. Arthur, alnından aşağıya doğru inerek burnunun küçük ve zarif kıvrımını öptü, ardından tekrar saçlarına dönerek narin dokusunu öpücüklerle kutsadı.

Lavinya, bu öpücüklerin her birine karşılık verdi. Başını hafifçe kaldırdı, gözleri Arthur'un yüzünde gezindi ve ince dudaklarını Arthur'un yanağına bastırdı. Lavinya'nın dudakları, Arthur'un yanağında tatlı bir sıcaklık bırakırken, bir an durdu ve alnına doğru ilerledi. Alnını nazikçe öptü, sonra tekrar saçlarına yöneldi. Arthur'un yıpranmış saçlarına dokunan dudakları, bu anın saf sevgisini ve tutkusunu yansıtıyordu.

İkisi de bir süre boyunca birbirlerinin yüzlerini, saçlarını ve alınlarını öperek bu büyülü anın tadını çıkardılar. Öpücükler arasında kısa duraksamalar oluyor, ama her bakışta aralarındaki bağ daha da güçleniyordu. Lavinya'nın yüzünde tatlı bir tebessüm vardı, Arthur ise onu büyülenmiş bir şekilde izliyordu.

Bu tutku ve sevgi dolu anın ardından, ikisi bir süre hareketsiz kaldılar, sadece birbirlerine baktılar. Lavinya'nın altın rengindeki mini elbisesi, önceki yoğun hareketler ve Arthur'un baskısıyla neredeyse tamamen dağılmıştı. Elbisenin askıları yırtılmış, etek uçları hafifçe savrulmuş ve peri tozlarıyla kaplanmıştı. Zarif görünümünü koruyordu, ama bariz şekilde bu yakınlaşmanın izlerini taşıyordu.

Arthur ise kendi durumuna göz attı. Onun da kıyafetleri hırpalanmıştı; gömleği ve pantolonu yoğun hareketlerden dolayı buruşmuş ve yer yer yıpranmıştı. Yakasındaki birkaç iplik gevşemiş, omuz kısmı ise Lavinya'nın tırnak izlerini taşıyordu. Ama Arthur'un gözleri, bu durumla ilgilenmiyordu; o yalnızca Lavinya'ya odaklanmıştı.

Lavinya, hafifçe gülerek kanatlarını zarif bir hareketle çırptı. Gözlerinde hâlâ bir sevgi ve hayranlık parıltısı vardı. "Bu hâlimize bak," dedi, kahkahası neredeyse çocuksu bir tatlılıktaydı. Arthur ise dudaklarında hafif bir tebessümle, "Evet, ama bu an... her şeye değer," diye yanıtladı.

Bu sözlerle, ikisi de bir an daha birbirlerine baktılar. Lavinya'nın yüzünde yaramaz ama sevgi dolu bir ifade vardı, Arthur ise bu büyülü varlığın karşısında adeta zamanı unutmuş gibiydi. Bu sessiz duraksama, aralarındaki bağın daha da derinleştiği bir andı. İkisi de bu büyülü ânın tadını çıkarmaya devam ettiler.

Lavinya, Arthur'a uzun uzun bakarken, yüzünde hem sevgi hem de yaramaz bir ifade belirmişti. Kanatlarını hafifçe çırparak yavaşça havalandı ve Arthur'un biraz uzağına süzüldü. Altın sarısı saçları, havada hafifçe dans ediyor ve peri tozları etrafa yayılarak ışıldıyordu. Gözlerini Arthur'un gözlerine dikti, yüzünde sıcak bir tebessümle, "Artık birbirimize bağlandık," dedi. Sesi, zarif ama derin bir anlam taşıyordu, sanki aralarındaki bu bağın ne kadar özel olduğunu bir kez daha vurguluyordu.

Arthur, Lavinya'nın narin ayaklarına odaklanmış bir şekilde duruyordu. Onun zarif hareketleri, altın bileziklerin tınıları ve sandaletlerinin parlak dokusu Arthur'u adeta büyülemişti. Ancak Lavinya'nın beklemediği bir anda, Arthur birden hamle yaptı. Hızlı bir hareketle Lavinya'nın sağ ayağını nazikçe kavradı ve yüzünü ona doğru eğdi.

Lavinya'nın küçük ve zarif ayağı Arthur'un elleri arasında yumuşak bir şekilde dururken, Arthur yüzünü Lavinya'nın bileğine yaklaştırdı. Ayakkabısının altın bantlarının inceliğini, bileziklerinin hafif ışıltısını ve Lavinya'nın peri tozlarının bıraktığı o hafif kokuyu daha derinlemesine hissetti. Dudaklarını Lavinya'nın bileğine doğru bastırdı, ardından narin bir öpücük kondurdu. Dudakları ayakkabının bantlarından yukarıya doğru ilerledi, Lavinya'nın bileğini ve ayağının zarif kıvrımlarını takip ederek nazik ama tutkulu bir şekilde öpücüklerine devam etti.

Lavinya, bu beklenmedik hareket karşısında önce şaşırmış, ardından yüzünde muzip bir gülümseme belirmişti. Arthur'un odaklanmış hali ve hareketlerindeki kararlılık onu hem eğlendiriyor hem de içinde başka duygular uyandırıyordu. Hafifçe kahkaha attı ve peri kanatlarını zarifçe çırparak havada hafifçe yükseldi. "Ne yapıyorsun, Arthur?" diye sordu, sesi hem şaşkın hem de eğlenceliydi.

Arthur, gözlerini Lavinya'nın ayağından kaldırmadan hafifçe gülümsedi ve "Sadece seni daha iyi tanıyorum," dedi. Dudakları tekrar Lavinya'nın narin ayağına doğru hareket etti, bu kez daha yavaş ve özenli bir şekilde. Ayakkabının kenarlarını hissetti, bileziklerin hafif soğukluğunu dudaklarının üzerinde hissetti. Lavinya'nın teni ise peri tozlarının bıraktığı o hafif bal kokusuyla karışık, tatlı bir sıcaklık taşıyordu.

Lavinya, Arthur'un bu hareketine karşılık hafifçe kanat çırptı ve muzip bir tavırla gülümsedi. "Belki daha fazlasını da denemek istersin," dedi, sesinde alaycı ama davetkar bir ton vardı. Bu sözlerle, diğer ayağını yavaşça Arthur'un yüzüne doğru uzattı, hafif bir cilveyle ve zarif bir itişle onun dikkatini çekmeye çalıştı.

Arthur, Lavinya'nın bu oyunbaz tavrını fark etti ve hafifçe gülümsedi. "Senin her detayını öğrenmek isterim," diye mırıldandı ve Lavinya'nın hareketine karşılık verircesine bir kez daha ayağına doğru eğildi. Dudakları ve elleri, Lavinya'nın narin ayaklarında dolanırken, ikisi arasında sessiz ama derin bir bağ oluşmaya devam ediyordu. Lavinya'nın kahkahası ve Arthur'un sakin ama kararlı duruşu, bu anı daha da büyülü hale getiriyordu.

Lavinya, Arthur'un tutkulu hareketlerine bir kez daha neşeli bir kahkaha ile karşılık verdi. Kanatlarını çırparak havada hızla süzüldü ve Arthur'un ellerinden sıyrılarak zarif bir şekilde uzaklaştı. Ancak çok geçmeden yüzünde oyunbaz bir gülümseme belirdi ve ani bir hamleyle yeniden Arthur'a yaklaşıp, narin ayaklarını bir kez daha onun yüzüne ve dudaklarına doğru bastırdı.

Arthur, Lavinya'nın bu oyununa karşılık, onun ayağına dudaklarını bastırarak öpücüklerini derinleştirdi. Ancak Lavinya, bu kez hızla geri çekildi ve havada bir kez daha zarif bir dönüş yaptı. Gözlerinde yaramaz bir ışık vardı. Hafifçe çırptığı kanatlarından yayılan altın tozları etraflarını büyülü bir aura gibi sarıyordu.

"Hadi ama, Arthur," dedi Lavinya, sesi tatlı bir alayla doluydu. "Beni yakalayabilecek misin?"

Arthur, bu davete kayıtsız kalamazdı. Yine Lavinya'ya doğru atıldı, ama Lavinya bir kez daha hızlıca kaçarak havada süzüldü. Bu kez daha yukarı çıktı, ardından ani bir dalışla tekrar Arthur'un yanına geldi ve narin ayaklarını yine onun yüzüne doğru bastırdı. Arthur bu kez, onun zarif bileziklerini hissetmek ve narin cildinin tadına varmak için daha kararlı bir şekilde dudaklarını bastırdı. Ancak Lavinya, bir kez daha kanatlarını çırparak uzaklaştı.

Bu oyun dört beş kez tekrarlandı. Her seferinde Lavinya, Arthur'a yaklaşıp ayaklarını ona doğru uzatıyor, ardından hızla geri çekiliyor ve zarif hareketlerle havada süzülüyordu. Arthur ise her defasında biraz daha fazla tutkuyla ona karşılık veriyor, Lavinya'nın narin ayaklarını dudaklarıyla kavrıyor ve onun tadını hissediyordu.

Sonunda, Lavinya bir kez daha Arthur'un önüne geldiğinde, Arthur bu kez hiç tereddüt etmeden onun ayağını sıkıca kavradı. Dudaklarını Lavinya'nın zarif bileziklerine doğru bastırdı ve bir an için dişlerini hafifçe o altın süslemelere geçirdi. Lavinya hafif bir ürpertiyle gülümsedi, ama bu ürperti tatlı bir heyecanın ifadesiydi. Arthur, onun narin ayağını tam anlamıyla hissederken, Lavinya'nın teninin bal kıvamındaki tadını bir kez daha derinlemesine tattı.

Lavinya, bu kez kaçmadı. Arthur'un kendisine uyguladığı bu baskıya teslim olmuş gibiydi. Ancak birkaç saniye sonra, hafifçe geri çekildi ve havada süzüldü. Gözleri, Arthur'un gözleriyle buluştuğunda, aralarındaki bağın yoğunluğu ve derinliği tamamen görünür hale geldi. İkisi de bir an sessizce birbirlerine baktılar. Lavinya'nın yüzündeki yaramaz ifade yerini tatlı bir şehvete bırakmıştı. Arthur'un yüzünde ise kararlı ve arzulu bir ifade vardı.

"Bu bir oyun değil," dedi Arthur, sessizliği bozarak. Sesi derin ama yumuşaktı. "Seninle her anı hissetmek istiyorum."

Lavinya, gözlerini Arthur'dan ayırmadan hafifçe gülümsedi. "Zaten hissettiğin her şey bana da dokunuyor, Arthur," dedi. Sesi, bir fısıltı kadar zarifti. "Bunun sadece bir başlangıç olduğunu biliyoruz, değil mi?"

Arthur hafifçe başını salladı. Lavinya ise narin bir hareketle kanatlarını çırptı ve ona biraz daha yaklaşarak tatlı bir öpücük kondurdu. Bu öpücük, aralarındaki bağın bir mühür gibi hissettirdiği bir anda gerçekleşti.

Bir süre daha birbirlerine bakarak, bu büyülü ânın tadını çıkardılar. Arthur, artık gitme zamanının geldiğini fark ettiğinde, Lavinya onun düşüncelerini anlamış gibi başını hafifçe salladı. "Hadi," dedi yumuşak bir sesle. "Sana yardım edeceğim. Ejderhanın yerini bulman için benimle olman yeterli."

Lavinya'nın kanatları bir kez daha altın tozlarını çevreye saçarak çırpındı. Arthur, kendini toparlayarak hafifçe gerindi ve Lavinya'nın bu yolculukta yanında olacağını bilerek rahatladı. Peri kızının zarif rehberliğiyle, Arthur artık görevine devam etmeye hazırdı. Aralarındaki bu bağ, yalnızca bir sınavın değil, ortak bir yolculuğun işaretiydi.

Arthur, Lavinya'nın gözlerinin içine baktı, peri kızının sıcak ama kararlı ifadesi karşısında bir an duraksadı. Lavinya, hafifçe gülümsedi ve kanatlarını zarif bir hareketle çırparken, "Hazır mısın gitmeye?" diye sordu.

Arthur, bu soruyla birlikte aniden zırhını ve kılıcını hatırladı. Zihni, bir anda görevine ve geride bıraktığı sorumluluklarına döndü. Gözleri kısa bir süre kendi yıpranmış kıyafetlerine kaydı, ardından Lavinya'nın narin ama yırtılmış haldeki elbisesine. İkisinin de üzerindeki izler, bu yolculuğun ve birbirleriyle olan bağlarının fiziksel bir yansıması gibiydi. Arthur, bir an için bu durumu nasıl düzeltebileceğini düşündü.

Lavinya, Arthur'un düşüncelerini anlamış gibi bir adım öne doğru süzüldü ve tatlı bir sesle konuştu. "Sorun değil," dedi, gözlerinde huzur veren bir güvenle. "Gittiğinde her şey yolunda olacak. Bana güven."

Arthur, bu sözlerden bir tür rahatlama hissetti. Lavinya'nın ona duyduğu güven ve her şeyi kontrol altına almış gibi davranması, Arthur'un kafasındaki soruları biraz olsun dağıtmıştı. Derin bir nefes aldı ve kararlı bir şekilde, "Hazırım," dedi.

Lavinya, Arthur'un cevabına karşılık hafifçe gülümsedi. Sağ elini zarif bir hareketle yukarı kaldırdı ve havada yarım bir daire çizdi. Bu hareketle birlikte etraf, aniden büyülü bir atmosferle doldu. Altın ışıklar havada dalgalanarak Arthur'un çevresinde dönmeye başladı. Her biri, Lavinya'nın peri tozlarını andıran bir parıltıyla çevresini sardı. Arthur, bu ışıkların arasında hafifçe nefes alıp verirken, Lavinya'nın gözleri bir kez daha onun gözleriyle buluştu.

"Unutma, Arthur," dedi Lavinya, sesi artık daha derin ve yankılı bir tona bürünmüştü. "Her zaman seninleyim."

Aniden, Arthur'un görüşü karardı. Tıpkı daha önce olduğu gibi, saniyeler birbiri ardına geçmeye başladı. 1… Lavinya'nın çevresindeki ışıklar daha da yoğunlaştı. 2… Altın tozları etrafa yayılırken, bir anda ışıklar patladı. 3… Her şey bir ışık seline dönüşüp, parlak bir şekilde etrafını sardı. 4… Arthur artık yalnızca o parlaklığı görebiliyordu, Lavinya'nın siluetini zar zor seçerken her şey bulanıklaşmaya başladı. 5… Karanlık. 6… Bir anlık sessizlik. 7… Arthur, sanki boşlukta asılıymış gibi hissetti. 8… Işık yeniden yanıp söndü, ama bu kez daha loş bir şekilde. 9… Arthur, ayaklarının yere değdiğini hissetti. 10… Aniden gözlerini açtı.

Kendini voteran gölünün kenarında bulmuştu. Çevresine baktı, her şey bıraktığı gibi görünüyordu, ama bir şey farklıydı. Güneş artık dağın sağında değil, arkasında kalmıştı. Bu detay, bir an için Arthur'u duraklattı. Elleriyle kendini yokladı; zırhı ve kılıcı, Lavinya'nın söz verdiği gibi yerli yerindeydi. Ancak hâlâ az önce yaşananların etkisi altındaydı.

Arthur, çevresine dikkatlice bakındı. Arkadaşları aklına geldi, ama onların burada olmadığını fark etti. Derin bir nefes alarak göle ve dağa doğru bakmaya devam etti. Tam o anda, Lavinya'nın sesi bir fısıltı gibi kulaklarında yankılandı: "Her zaman seninleyim aşkım."

Arthur, bu sözleri duyduğunda içindeki huzur ve kararlılık bir kez daha güçlendi. Lavinya'nın sesindeki sıcaklık, ona yalnız olmadığını hatırlatıyordu. Sözlerine bir cümle daha eklendi: "Beni görmek istediğinde, adımı fısılda yeter."

Arthur, Lavinya'nın bu son sözleriyle başını hafifçe eğip gülümsedi. Bir kez daha derin bir nefes aldı ve çevresine bakarak yeni yolculuğuna başlamaya hazırlandı. Görevinin ve Lavinya ile arasında oluşan bağın ağırlığını hissediyordu. Gölün durgun sularına bir kez daha bakıp, bir adım ileri attı. Artık yalnızca bir savaşçı değildi; kalbinde Lavinya'nın sevgisi ve sözleriyle bir bağlılık taşıyan, kaderini kucaklamaya hazır bir adamdı.

Arthur, voteran gölünün kenarında arkadaşlarını bulduğunda, okçu yayını kontrol ediyor, hançerli olan sessizce hançeriyle oynuyor ve dev baltalı savaşçı sakin bir duruşla etrafı gözlüyordu. Kısa bakışmalar ve birkaç kelimeyle görevlerini konuşmaya başladılar. Ejderhanın bulunduğu mağaraya gitmek ve köyün kaderini öğrenmek onların tek hedefiydi. Arthur'un liderliğinde yola çıkmaya hazırlandıkları bu an, giderek sessizleşiyordu.

Sahne, gökyüzüne doğru yavaşça yükselmeye başladı. Gölün durgun yüzeyi, grubu geride bırakırken, karşıdaki dağ, ejderhanın karanlık sırrını barındıran bir siluet gibi görünüyordu.

Görevleri basitti ama zorluydu: Ejderhanın mağarasını bul, köyün kaderini öğren, ve bu topraklara huzuru geri getir.

Arthur'un zihninde Lavinya'nın son sözleri yankılandı, kristal netliğinde ve duygularla dolu: "Her zaman seninleyim, aşkım. Beni görmek istediğinde, adımı fısılda yeter."

Gökyüzünde kaybolan sahne, voteran gölünün huzurunu ve önlerindeki tehlikeli yolculuğun ağırlığını geride bırakarak sona erdi.