Yaratılış çağının sonlarına gelinmişti. Fani canlılar hala oldukça yeniydiler. Nehrim'in hükümdarlığı devrileli birkaç yüzyıl geçmişti. Bilinen Irklar nehrimler, skybornlar ve insanlar çok ilkeldiler. Fakat sadece insanlar yavaş yavaş zenginleşmeye ve uluslarını kurmayı başaracak kadar zekiydiler.
Ardından bundan daha kısa süre içinde doymak bilmez hırslarıyla insanlık dünyaya yayıldı. Günümüze erişemeyen pek çok varlığı ve zenginliği yok edip, tüketerek baskınlıklarıyla Nephilim'in yönetiminin başına geçtiler. Kendi devirlerini başlattılar.
İnsanlık tarihinin ilk kadın yöneticisi olan Kraliçe Ventura I, bir zamanlar cesur, yüce ve sevgili bir hükümdardı. Ancak yaşlanmaya başladığında, Ventura melankolik bir ruh halini benimsedi. Kısır olması ve diğer tüm akrabalarının ölmesi nedeniyle hiç varisi yoktu. Bu onu kendisi ve krallığı için daha farklı arayışlar içine itti.
Kaos tahtının kurucusu olan ilk ve tek kralı Nehrim'di. Fakat artık Nemesis'te hapis olduğu için Nephilim'e artık doğrudan bir etki sahibi olamıyordu. Çünkü ilahi kudreti elinden alınmıştı. Bu yüzden Nehrim, gözlerini Nephilim'deki irade sahibi varlıklara dikti. İşte Ventura, o zamanlar bilinmeyen bir sanatı keşfetti; Tanrılarla iletişimi. Bunun birinin başarabilmesi için inançlarına ve dinine sonsuz adanmışlığıyla, iman duyarak bağlı olması gerekiyordu.
Diğer tanrı ve tanrıçalar Nehrim'in insanlar üzerinde bıraktığı etkiyi küçümsedi. Kullarının hiçbirinin içinde ona ve karanlığa artık kanacak kadar büyük bir kötülük olduğuna inanmıyordu. Ventura ise yanılgıya düştü. İlk olarak Nehrim'e yakınlaştı ve onunla çarpık bir ilişki kurdu.
Ventura ne kadar kendini ona bırakırsa Nehrim'in o kadar gücü artıyordu. Sonunda Nemesis'in bariyerini aştı ve doğrudan Nephilim'e erişti. İnsan formunda Ventura'yı buldu. Buluşmaları sırasında seks yaptılar. Ventura daha sonra 70 yaşında gebe kaldı.
Sonrasında diğer yitip gitmiş medeniyetler arasında ve günümüzde bile görülmemiş bir refah ve bolluğa ulaştılar. Ventura ise hala mutsuzdu. Zamanla çılgın biri oldu. Dünyadaki tüm acı ve ıstırabı sona erdirmenin tek yolunun, onu yok etmek olduğuna inanmaya başladı.
Ventura, Nehrim'den bunu yapacak gücü diledi. Nehrim'de onu şeytanların diyarına ışınladı. Karanlık güçler Oblivion'un sonsuz ordularının gücünü ona vermelerinin tek şartı olduğunu belirtti; o da öz oğlunu öldürüp yemesiydi.
Ventura, Nehrim'den doğan oğlunu gözleri önünde öldürüp yedi. Sonra Nemesis'in şeytanlarıyla sevişti. Ventura, İğrençlik Annesi olarak bilinir ve o bela günde fethedilemez bir gücün varlığını uyandırdı, Nephilim'in toprağını yağmalayıp, tahrip eden korkunç şeytanları doğurup ortaya çıkmasına neden oldu.
Kendi krallığını bu yaratıklara yem yaptı. Halkını evrimleştirdi. Daha sonra tüm Damocles diyarına saldırdı. Dolayısıyla insanoğlunun yarısını yok etmiştir. Tarihte ilk defa gerçek kötülüğü yapan ilk fani kişiydi. Onun kadar insan öldürmüş bir başka yönetici gelmemiştir.
Tanrıların mekânı Nexus'tadır. Onun ortasında gerçeklik ve ölüm âlemi Veil merkezi vardır. Oranın bir bölümü ise dünyayı terk eden kötü ruhlar gider. Bedenlerini geri kazanmayı umarak ya da yok olma arzusuyla uçsuz bucaksız bir okyanusun hiddetli dalgalarında ıstırap içinde savrulurlar.
Fakat yaşadığı zamanda insanlara gerçekten zarar vermiş kişiler Oblivion'un sonsuz şeytani ordularına ölümsüz askerler olarak katılırlar. Oranın kontrolü karanlık güçlere aittir. İyi kalpliler ise aradıkları huzura erişerek Veil'de hiçlikte silinerek uçarlar.
Ventura ona sınırsız refah vaadi sunularak kandıran Nehrim ve karanlık güçlerin oyununa gelmişti. O krallığına sonsuz serveti ve kuvveti getirmeyi hayal etti ve kendisini kötülüğün iradesine teslim etti. Aradıklarının yerine yıkım ve felaketin kaotik boşluğunun sisleri tüm toprakları doldurup batırarak kirletti. Halkının artık akılları başlarında değildi.
Esaret altında geçen yıllar içinde pek çok direniş gurupları örgütlenmeye başlamıştı. Serpensordo Krallığının hayatta kalmış birçok eski vatandaşı arasından bir gün bir adam çıktı. O gerçek iyiliğin yolunu bulan ilk insandı. Her şeyin Babası olan Absalom'a ibadet etti. Onları kurtarması için dua ederek yakardı. O gerçek tanrıyı buldu.
Cemaatini oluşturdu. Adını taşıyan bir tapınak inşa edildi. Bu kişi göze çarpan büyük ruhani bilgili ve inanç bolluğu bulunan saygın bir lider ve figür haline gelen Aziz Gervaso'ydu. Daha sonra kızı kutsal bakire saf Zamora'da en az onun kadar ünlü olmuştur. Gervaso'nun takipçileri ona tanrılarla doğrudan birlik içinde olduğu için saygı duyuyorlardı ve onun aracılığıyla Absalom'un mesajının teslim edildiğine inandılar.
Gervaso bu yaşanan olayların tanrıların onlar için bir sınavı olduğunu öne sürdü. Herkesin onun mucizelerine inanması gerektiğine inandırdı. Sonunda haklı olduğu ortaya çıktı. Absalom sonsuzluk kadar uzun geçen bir zamandan sonra kullarının dualarını hissetti.
Diğer çocukları olan tanrı ve tanrıçalarla birlikte doğrudan fani dünyasına indi ve Nehrim ile Ventura'nın pislikleriyle savaşması için peygamber Gervaso'ya güçlerinden bazılarını verdi. Onunla ve inananlarıyla birlikte İğrençlik Annesi ve Güzellik ve Gençlik Tanrısı Nehrim'e savaş açarak dünyaya çökmüş kasvetli kara bulutları dağıtarak tekrar umudu yani güneş ışıklarını getirdi.
Patlak veren tüm bu trajediler onlarca yıl sonunda neticeye ulaşmıştı. Bu süreçte tahmini 1.000.000 üzerinde masum insan hayatını kaybetmiştir. Şehirler, köyler yakılıp, yıkılarak silip süpürülmüştür. Krallıklar çökmüştür. Çok büyük bedeller ödenerek Nehrim ile Ventura'nın egemenliği devrilerek parçalanmıştır.
Nephilim'in dünyasında bilinen yedi tane kıta vardır. Fakat Ventura dönemindeki savaşlardan kalmış kara sis en büyük olan Damocles kıtasının etrafını hala çevrelediğinden ve de okyanusunda pek çok ölümcül düzeyde tehlikeli yaratık türü cirit attığından dolayı bunlar keşfedilememiştir. Bu durum denizciliği azaltmış ve gelişmemesine neden olmuştur...
İğrençlik Annesi lakabıyla anılan yarı tanrı kraliçe Ventura'nın tahta gelmesinin zamanından neredeyse iki yüz yıl sonra, Nephilim ona benzer artık neredeyse tamamen unutulmuş bir iblis taciri kurbanı daha olmuştu.
Fani dünya Nephilim'de, o çağda Damocles kıtası altı krallığın topraklarıydı, bunların bir tanesi insan ırkının hükmettiği Altın İmparatorluğu en saygınıydı. Diğer beş krallık aralarında anlaşmazlık yaşadığında daima ara bulucu rolü Altın İmparatorluğu üstlenirdi. Ancak yaşlı Kral vefat ettiğinde, oğlu yerini aldı ve onurlu genç bir adam olarak bilinmesine rağmen, aynı zamanda çok hırslıydı. Sadece diğer krallıklara aracılık etmekten çok daha fazlasını yapmak istiyordu.
Bu özelliği açtığı savaşlarda ona öncülük etti ve yakında üstün ordusu ile elit kaynaklarıyla fetihlere çıkacaktı. Gücün tadına olan açlığı binlerce masum kanı dökmesine neden oldu; Yeni Kral'ın, Damocles'in tümü onun iradesine teslim olup egemenliği altına girinceye kadar bu çılgınlığı durmayacaktı. Bu şiddet yanlısı ve genişlemeci tutumunun sonunda kısa sürede itibarını ve dostlarını kaybetti.
Bütün diğer ırklara mensup krallıklarla düşman oldu ve nihayetinde sabırsız ve deneyimsiz Kral yalnız kaldı. Ufukta görünen yenilgiden kurtulamadı. Fakat merhum babasının hatırasına ve mirasına duyulan derin saygıdan ötürü, canı bağışlandı ve krallığının küçük bir bölümünü elinde tutmasına izin verildi, ancak topraklarından ayrılmaması ve bir ordu kurmaması yasağını kabul etmesi şartıyla.
Sonuçta güneyde yer alan diğer krallıklar da büyümeye ve tekrardan serpilmeye başladı. Zaman geçtikçe herkes, yenilmiş tiran ve onun zavallı krallığı hakkında endişe duymayı kesti. Onu hiç var olmamış gibi düşünmeye çalıştılar. Hatta adının bile anılması yasaklanmıştı. Oysa mağlup savaş lordunun öfkesi içinde sessizce büyümeye devam ediyordu. Günlerden bir gün adının, cinsiyetinin ya da ırkının bilinmediği bir kişi krallığına geldi.
Yanında bir kitap getirmişti, bu nekromansiyle ilgili yazılmış olan Kayıp Ruhlar Kitabı'ydı. Genç Kral kitap hakkında ona anlatılanlardan dolayı çok etkilenmiş ve içinde yatan bilgilerin gücüne hayran kalmıştı. Seyyah ona bir teklif yapmıştı. Kral'ın kitabı okuyabilmesinin bedeli kendini onun dinine adamaktı. Aydınlanma Tarikatı'nın bir elçisi olacaktı.
Tanrı Nehrim'e karşı sonsuza kadar bu görevi inançla sürdürmesi istenecekti. Karşılığında Nehrim'in yaratılış çağının ilk yılında bizzat yazmış olduğu bu hediyeyle kutsanarak yarı bir ölümsüz tanrı olacaktı. Kral teklifi kabul etti. Elinden gelen en iyi şekilde kitabı başından sonuna kadar okuyup, içindekileri iyi anlayıp öğrendi.
Ardından ezberledi. Kayıp Ruhlar Kitabı tam 4666 sayfaydı. Bitirmesi bir ayını aldı. Kitaptaki eski bilinmeyen bilgileri serbest bıraktı. Onun sayesinde kara büyücülük öğrendi, çağırma ve zihin kontrolü. Fiziksel olarak değişti, artık neredeyse hiç insan gibi hissetmiyor ve görünmüyordu. Kuvveti arttı.
Büyü yapan ilk yıldız doğan insanı ve tanrılığa yükselen ilk fani olma unvanlarını aldı. Bunlara rağmen onun için hala yeterli değildi, daha fazlasını istedi. Hatta Ölüm'ün bu doyumsuz hırsından Güzellik ve Gençlik Tanrısı Nehrim'in bile çekindiği söyleniyordu.
Ölüm, Nehrim'den destek göremeyince ruhunu Şeytanların hapishanesi olan Nemesis'teki diğer karanlık varlıklara sınırsız güç için sunarak teslim etti. Portal oluşturarak Oblivion düzleminden Damocles'e var olmaması gereken yaratıkların ayak basmasını sağladı. Ölüm, korkunç bir ölümsüzler lejyonu oluşturdu. Sonra o ana kadar ölmüş olan atalarının ruhlarını çağırdı. Onları hizmetkârları ve ordularının başına generalleri yaptı.
Ölümsüz Kral'ın ve karanlık vasallarının akınlarının ilerleyişine diyardaki hiçbir yönetici karşı koyamadı. Ancak Ölüm'ün ihanetini ve kibirini hala unutmamış Nehrim onu cezalandırmak için Nemesis'ten çıkarak misilleme yaptı ve yanında diğer tanrı kardeşlerinin eşliğinde saldırdı. Cesur tanrı ve tanrıçalar, Ölüm'ü ve acımasız ordusunu yenmeyi başardı.
Şu anda bu olayların üzerinden yüzlerce yıl geçti. Büyülü diyar Nephilim bu zamanın çok kısa bir süresini savaş olmadan sakin geçirmişti. Yıllar birbirini kovalarken bu sırada diyarın her yerindeki tuhaf olaylar ve saçılmış söylentileri hatta Ölüm'ün görülen iblisleri hakkındaki şeyler kulaktan kulağa dolaşmaktaydı.
Modern zamanda ki Nephilim büyük bir kargaşa içindedir. Kayda değer yaşamın bulunduğu en büyük kıtası Damocles ise krallıkları eskisine göre oldukça zayıflamış, toprakları çökmüş ve halkı ise hala yüzyıl savaşlarından kalmış olan artık çevreyi yuva bellemiş yaratıklar yüzünden katledilmekte ve bulaşıcı hastalıklardan dolayı insan etine açlık duyan vebalı iğrenç yaratıklara dönüşmektedir.
Tanrılarla kullar arasındaki uçurum tekrardan giderek büyümüş ve inançlar yıpranarak kopma noktasına gelmiştir. Hatta yeni bir kaos dönemi etkisi ise bunu fırsat bilerek hızla kalplerde ve dünyada yükselmektedir.
Karanlık güçlerin ihtişamının etkisiyle bile koruyucu diğer iyi tanrıların güçlerini yitirmelerine sebep olmuştur. Her şeyin Babası olan dünyanın yaratıcısı, Absalom ise sessizliğini koruyarak kayıtsız davranmaktadır.
Nehrim güçlü tanrı ve tanrıçaları Karanlıkların Elçisi olan Ölüm'ü yenmek için kullandı. Baş sebebi intikamdı, ancak Ölüm'ün oluşumunda oynadığı büyük rolden ötürü yaşadığı pişmanlıkta buna dâhildi. Kontrol edemediği hatta kendisinden daha güçlü bir kötülük yaratmıştı.
Ona yardım eden kardeşleri daha sonra onu tekrar ortak alınan karar ile Nemesis hapishanesine kapatmak istedi. Çünkü ona bahşedilen güçleri ikinci kez kötüye kullanmıştı. Nexus da gerçekleşen bir mahkemeye çıkartılıp akranlarının önünde yargılandı.
Nehrim'in bu düşüncesiz hareketinden ötürü kınandı ve çoğunluğun oyuyla ceza olarak bin yıl daha hüküm yemesi kararı verildi. Güçlerinden mahrum bir şekilde Nemesis'e mahkum olarak geri yollandı. Fani dünyada serbest kaldığı dönemde kurduğu tarikatı da ona bir süre sonra dua etmeyi bıraktı ve terk etti.
İşte bu kaos zamanlarında diğer krallıklar hala kendi iç ve dış çekişmeleriyle, siyasi anlaşmazlıklarıyla meşgul iken, ölümsüz kralın, nam-ı diğer "Dünyalar Yiyen'in" tekrar dirildiğiyle ve dünyanın sonuyla ilgili endişe verici haberler bir tek Nehrimlilerin hakim olduğu Morgan İmparatorluğunun hükümdarı II. Morin'in dikkatini çekti.
Eski zamanlardan kalmış, kadim uykusundan kalkmış bir kötülükle ilgili olan bu söylentilerin kökenini öğrenmek için soruşturma başlatmak için en güvenilir adamlarından oluşturduğu bir ekip kurdu. Ancak Kral sebebi meçhul bir biçimde bunlardan kısa bir süre sonra birden ortadan kayboldu. Bulunan tek ipucuya göre bir büyücü onu lanetlemişti...
Karanlık, Nephilim'de Damocles kıtasının batı tarafını yakın zamanda fethetti. Bu durumun ve tehlikenin farkında olsalarda kimse oraya gitmeye cürret edemiyordu. Uzaviel ormanlarında yaşayan skybornlu bir oduncu, gökyüzünden gelen ve bulutlara eren büyük duvarların arkasındaki Yasak Topraklara çarpan kırmızı bir ışıktan bahsetmişti. Kırmızı ışık bölgenin yeraltı dünyasının derinliklerine nüfuz etti.
Yasak toprakların bulunduğu alana yüzlerce yıldır kimse girmiyordu. Üçüncü İstila sonrasında oranın sınırlarına diğer krallıkların aldığı ortak karar ile devasa bir sur inşa edilerek adanın o bölümü soyutlanmaya çalışıldı.
Orada toprağından yayılan lanetli enerjisiyle beslenen ve çevresindeki her şeyi tahrip eden canavarlar cirit atıyordu. Efsaneler şöyle der: "Yasak Toprakların zenginliği seni aldatmasın oraya asla yaklaşma, Karanlıkta uyuyan varoluştaki en eski şeytanlar zorunlu ebedi istirahattedirler ve büyük bir sabırla uyanmayı beklerler."
Unutulmak istenen zamanların insanlık tarihine en çok leke sürmüş ikinci tiranı Ölümsüz Kral'ın kraliyet mezarlığında bulunan efsanevi bir kılıçtan bahsedilir. Bu kılıcı saplı olduğu yerden çıkartıp kullanabilmeye kadir olanlar için kimi bin şövalye gücüne erişeceğine ya da daha da abartılmış haliyle sonsuz tanrısal bir güç sunduğunu söylenir.
Ancak layık olmayan içinse korkunç bir sonu olduğu bilinir. Bu kılıç Absalom'un hacısı Aziz Gervaso için Ventura dönemindeki savaşlar sırasında özel olarak tanrıların demircileri tarafından dövülmüştü. Ölümsüz kralın anne tarafındaki soy ağacındaki ataları Gervaso'dan geliyordu.
Zaman içinde aile yadigârı olarak ölümsüz kralın annesinin eline geçti. Fakat bunun nasıl olduğuyla ilgili yazılı herhangi bir kayıt bulunamadı. Yine de kan bağı olmasına rağmen onlardan o zamanda veya çok daha öncelerinde Aziz Gervaso vefat ettiği zamanlarda bile yaşayan hiç kimse bu eseri kullanmayı başaramadı. Ölümsüz kral, insanken tahtına yükseldiğinde kılıcı şeytani gücünü arttırmak için kullanmayı denemişti ama ona sahip olamamıştı.
Ayrıca kutsal saf bakire Zamora'nın takipçilerinin boyunlarına taktıkları bilinen tılsımlar vardı. Bunlar onlara tanrının gücünün basit ifadelerinin mucizelerini kullanmalarını sağlıyordu. Bunlar bir takım sihir sayılabilirdi.
Bu mübarek tılsımlar taşıyıcısına inanç ölçeklenmesi yaparak bunun yüksekliğine göre tanrının gücünü bu statüyle sınırlıyordu. Tanrının sesini gerçekten işitebilenler ise tılsıma zaten ihtiyaç duymadan tanrının sözü sihirlerini kullanabiliyor ve hepsinin gücüne vakıf olarak neredeyse her şeyi yapabiliyordu.
Tılsımların ise konumlarıyla ilgili kesin bir bilgi yok. Sadece tahmin yürütülüyor. Bu teorilerden en bilineni antik Serpensordo Krallığının döneminde kurulmuş Aziz Gervaso Tapınağının içinde saklandığıdır. Ancak bu çok uzun zaman önceydi ve şu anda o tapınağın kalıntılarının bulunduğu yer Yasak Topraklar içindeydi.
Bu alametler Nehrim'in kara büyüsü ile karıştırılmamalıdır. Çünkü onun takipçileri büyü güçlerini Absalom'dan değil Karanlık güçlerden ve tanrı Nehrim'in yazdığı bir diğer efsane olan Kayıp Ruhlar kitabından almaktadırlar ve yasaklanmış bir sanattır. Bu iki inanç eserinin varlığı şu anda kanıt olmadığından insanlar tarafından sadece efsane olarak görülmektedir.