Chereads / Senderfall / Chapter 6 - Damocles'ten Hikayeler

Chapter 6 - Damocles'ten Hikayeler

Dracwald şehrindeki bir handaydım. O kadını ilk gördüğümde dostlarımla sohbet ediyordum. Bu kart yaşlı tavuk bütün dikkatleri üzerine toplamış halde etrafta başıboş dolanıyor ve herkesle konuşuyordu. Gavid ve Kaegar her zaman ki yerlerinde oturuyor ve her zaman ki içkilerini içiyorlardı.

Kaegar yasadışı yollarla ele geçirdiği neredeyse bir yetişkin adamın eli büyüklüğünde ki elması gösteriyordu. Arkamda ki yaşlı kemik çuvalını fark ettiğim sırada elmasa hayranlıkla bakıyordum.

"İyi günler delikanlı," dedi yaşlı kadın ve ekledi. "Benim adım Neda Mahra ve Oldpond'da ki evime gidebilmek için biraz dinara ihtiyacım var."

"Hadi, hadi başka kapıya, verecek sadakamız yok." dedi Gavid kadını tersleyerek.

"Sadaka aramıyorum," dedi kadın ve ekledi. "Elimde takas edecek şeylerim var ilgilenir misiniz.?"

"Midemi bulandırma yaşlı kadın." diyerek güldü Kaegar.

"Adının Neda Mahra olduğunu mu söylemiştin?" diye sordum ve ekledim. "Ünlü Sihirbaz Mahra ile bir akrabalığın var mı.?"

"Oldukça yakınız, dedi kıkırdayarak" ve ekledi. "Ben zaten o kişiyim. Belki de size dinar karşılığı bir kaç numara gösterebilirim.? Gördüğüm kadarıyla çok hoş bir elmasa sahipsiniz. Elmasların sihirli özellikleri saymakla bitmez."

"Üzgünüm yaşlı kadın, elmasımdan sihir için vazgeçeçek değilim. Bunu elde etmek için nelere katlandım bilemezsin." dedi Kaegar ve ekledi. "Sadece dinar karşılığı takas ederim ve haline bakılırsa senin bunu karşılayabileceğini sanmıyorum. "

"Peki sana elinde ki elmasla sihirli bir görünmezlik iksiri hazırlarsam ? Böylece çok daha fazlasını çalabilirsin. Adil bir alışveriş olur." dedi kadın.

"Adil olurdu tabi." dedi Kaegar.

"Kulağa hoş geliyor." dedi Gavid ve ekledi. "Ama bu büyünün işe yarayacağını nerden bileceğiz.? İksiri yapıp karşılığında elması aldıktan sonra buradan ayrılırsan sen ortadan kaybolana dek büyünün işe yarayıp yaramayacağını bilemeyiz."

"Şüphenizi anlıyorum güven bugünlerde zor bulunuyor dedi." kadın ve ekledi. "Yapacağım sihirli iksir için elmasın büyük bir bölümünü kullanmak zorundayım. İşlem sonrası elmastan geriye artanlar çok fazla olmayacak ama yine de beni Oldpond'a götürmeye yeter."

"Ama," diyerek lafa girdim. "Büyülü iksir'in zehirli olup olmadığını nereden bileceğiz ? yani belkide bir yan etkisi olacak üzerimizde böyle birşeyin olmayacağının garantisini verebilir misin.?"

"Sizde çok şüphecisiniz madem bana güvenmiyorsunuz sihirli iksirimi hazırlarken yanıma benimle beraber duracak birini verin yaptıklarıma şahit olsun." dedi yaşlı kadın.

"Yanında ben dururum." diye atıldım bir anda.

Sihirli iksiri hazırlarken kadına eşlik etmeye karar verdim. Ellerini elmasın üzerinde dolaştırdı, çeşitli sihirli sözler söyledi ve elması ufak parçalara ayırdı. Ardından parçaları bir kaba koydu ve çantasından çıkardığı çeşitli malzemeler ve otlar ile dövüp karıştırdı.

Bu arada boğazım kurumuştu içecek bir şeyler arıyordum. Gözüme çarpan ilk şey masanın üzerindeki yarım kadeh şaraptı ancak bu sihirbaz kadınındı. Kalanını içmek için izin istedim ve verdi tek seferde bitirdim susuzluğumu gidermiştim.

"Daha ne kadar sürecek.?" dedim uykulu bir ses tonuyla ve ekledim. "Seni izlemekten yoruldum."

"Eğer yorulduysan, gözlerini dinlendir." dedi yaşlı kadın.

Gözlerim kendi iradem dışında kapandı. Şarapta bir şeyler olduğunu hissettiğimde iş işten geçmişti. Yaşlı kadın artık vücudumu hatta aklımı bile kontrol ediyordu istediği herşeyi yapmak zorunda kaldım.

"Şimdi anlat bakalım," dedi kadın ve ekledi. "Sihirli iksirimi verdiğimde arkadaşların bana ne yapacak.? "

"Elmastan geri kalanları almak için sana saldırıp seni soyacaklar direnirsende seni öldürecekler." diye öttüm.

Ona gerçeği söylemek istemiyordum ama kendime engel olamıyordum.

"O kadarını tahmin etmiştim ama emin olmak istiyordum dedi." ve ekledi. "Artık gözlerini açabilirsin."

Gözlerimi açtığımda sihirli iksiri çoktan hazırlamıştı. Masanın üzerinde ki tepside iki tane kadeh ve küçük bir gümüş kaşık vardı.

"Tepsiyi al ve masaya götür." dedi yaşlı kadın ve ekledi. "Sana söylediklerim dışında bir şey söyleme."

Söylediklerine sorgusuzca itaat etmek zorundaydım artık kadının kuklası haline gelmiştim. Kadın kadahleri Kaegar'a uzattı ve ben de her iki kadehin aynı şekilde hazırlandığını doğrulamak zorunda kaldım.

Kadehlerden birini Kendi diğerinide Kaegar'ın içeceğini söyledi. Böylelikle sözde hem büyünün işe yaradığını hem de zehirli olmadığını kanıtlayacaktı. Kaegar bu fikri beğendi ve tepside ki gümüş kaşığı kullanarak sağ tarafta ki kadehi karıştırmaya başladı.

Kadın soldaki kadehin içinde bulunan karışımı tek seferde içti. Kaegar ise daha önceden karıştırmış olduğu kadehi yavaş ve dikkatlice içti.Kadın elmas parçalarıyla birlikte birden ortadan kayboldu. Kaegar'a ise birşey olmamıştı.

"Neden onda işe yaradı ama bende yaramadı.?!" diyerek sinirli bir ses tonuyla bağırdı Kaegar.

"Çünkü sihirli toz sadece kaşığın sapındaydı ve korkma ölmeyeceksin.İçtiğin şeyin bir kaç hafta sürecek ishal dışında bir yan etkisi yok." dedi kadın ancak onu göremiyorduk.

Ardından Dracwald'ın sokaklarında görünmez bedeniyle elinde elmastan geri kalanlar ile sırra kadem bastı.Zamanla kadının bedenimdeki etkisinin azaldığını hissettim. O günden sonra Neda Mahra'yı bir daha gören olmadı.

Kurt adamlar bir likantroptur, anlamı onlar suret değiştirebilenlerden biridir ve laneti taşıyanlar asıl formu ile kurt formu arasında bir dönüşüme maruz kalır. Vampirler gibi ölümsüz değildirler ve bunun sonucunda yaşlanabilirler ancak kana açlık duyarlar. Normal insanların yedikleri besinleri bünyeleri kabul etmez. Vücutları sadece gümüşe karşı duyarlıdır.

Araştırmayı yapmamda ve kitabı yazmamda kişisel hiç bir gerekçem yok. Ne bir kurt adam ailemi öldürdü, ne biri tarafından saldırıya uğradım ne de kadavraları dışında bizzat tanıştım. Her zaman doğal olmayan şeylere karşı bir çeşit takıntım olmuştur. Kendim hakkında yazmayı sevmiyorum bu yüzden çalışmalarımın detaylarına geçelim.

Kurt adam diye adlandırdığımız yaratıkların fiziksel doğası ile ilgili yıllardır çalışmalar yürütüyorum ve bunu tamamlamaya çabalıyorum.Bu lanetin kaynağı nedir? Bulaşıcı mıdır? Nasıl tedavi edilir? Gibi soruların cevaplarını etraflıca araştırdım. Damocles'te bu tür konularda çok fazla tahmine dayalı ve kulaktan dolma asılsız öneriler ortalıkta gezmektedir.

Denek H

Cinsiyet - Irk: Erkek (Yıldız İnsanı)

Dönüşümlerinde yüksek derecede kontrol gözlemlendi. Bedensel oranları dönüşüm öncesi, dönüşüm anında ve dönüşüm sonrasında ölçülmüştür.Dönüşümün hemen ardından kafada bir şişkinlik gözlemlenmiştir. Dönüşüm sırasında gözlemlenen fiziksel değişikliklere aşağıda yer verilmiştir.

Boyda % 33 uzama gözlemlendi.

Omuz genişliğinde 26%'lık bir artış.

Kalçada %15 oranında sıkılaşma.

Kollarda %51 uzama.

Parmaklarda %10 oranında uzama. (Pençeler dahil değildir.)

Bacaklarda %20 uzama.

Asıl formu:

1.88 cm boyunda.

80 kilo ağırlığında.

Canavar formu:

İki ayak üstünde 223 cm boyunda. ( Ölçüme kuyruk dahil değildir) El ve ayaklarının yani dört ayak üstündeyken yerden yüksekliği 180 cm. İki kol arası mesafisi (kanat genişliği) 250 cm. 195 kilo ağırlığında tartıldı.

Denek, çeşitli zamanlarda ve çeşitli baskı seviyeleri altında, sık bir şekilde dönüşüme zorlanmıştır. Dönüşüm süreci içerisinde kısa bir süre sonra denek hayatını kaybetti.

Denek D

Cinsiyet - Irk : Kadın (Skyborn)

Dönüşüm öncesi ve sonrasındaki vücut ölçülerinin büyük olması deneği deneyler açısından son derece uygun yapıyor. Dönüşümün iç organlara olan etkileri. Kalp şişti, sonrasında ciğerler ve kemikler ona uygun bir oranda büyüdüler. Deneğin dönüşüm anındaki göğüs ağrılarının sebebinin bu olduğunu söyleyebiliriz.

Bacak kaslarında gözlemlenen değişiklikler: Yaratığın bilinen güç ve hızına ulaşabilmesi için sadece kaslarda bir büyüme olması yeterliydi ancak gözlemlerime göre rengi de koyu kahverengine dönüşüyor. Bu durum dönüşüm sırasındaki kan kaybının sonucu olabilir.

Deneği iyileştirmek için bilinen tüm tedavi yöntemlerinin esansını damardan uyguladım ancak ilaçların etkileri damarları büzüştürdü kalbe ulaştığında ise ana damarlar tamamen kapandı ve denek dakikalar içinde öldü.

"Geceye aşık birini güneşin yapamazsın."

Zifiri gecenin karanlığından çıkagelen bir yabancı...

Gökyüzünde ay ve yıldızlar bile görünmüyor, o sessiz gece gitgide karanlığa boğuluyordu. Citadel muhafızları sokaklarda devriye gezerken meşale kullanmak zorunda kalıyordu. Lakin her gece balkonumu ziyaret eden adam ışığa pek de ihtiyaç duymuyordu adının Aikanaro olduğunu öğrendim ve karanlıkta da ışıkta olduğu kadar iyi görebildiğini söyledi sadece geceleri ortaya çıktığını düşünürsek, bu mükemmel bir yetenekti.

Yardımcıma onu yanıma çağırmasını söyledim ve ilk bakışta tedaviye ihtiyacı olduğunu düşündüm. Solgun bir hali, ve yakışıklı yüzünde sanki tarifsiz bir acıya maruz kalıyormuşçasına bir ifade okunuyordu. Gözlerinin altındaki karanlık halkalar, tükenmişliğini gösteriyordu fakat tetikte, gergin ve neredeyse çıldırmış gibiydi. Hasta olduğu konusunda ki kanımı çabucak ortadan kaldırdı ve özel bir şey hakkında konuşmak istedi.

"Vampirizm," dedi ve sorgulayıcı bakışımı görünce duraksadı.

"Hayatımın bu yeni evresini anlayabilmem için birisi, sizin yardımınıza ihtiyacımın olacağını söyledi." dedi bende "Bunu size kim söyledi?" diye sordum gülümseyerek.

"Aeralria Rumil." dedi kendisini hemen hatırladım. Cesur ve güzel bir şövalyeydi, vampirlerin doğaları hakkında hayal ve gerçekleri ayırt edebilmek için benden yardım istemişti. Son görüşmemizden bu yana neredeyse iki yıl geçmişti ve tavsiyelerimin işine yarayıp yaramadığını soramamıştım. "Onunla mı konuştunuz? Hanımefendi nasıl?" diye sordum.

Soğuk bir şekilde "Öldü," diyerek cevap verdi şaşkınlığımı fark edince, durumu hafifletmek için ekledi, "Tavsiyelerinizin çok kıymetli olduğunu söylememi istedi en azından bir vampir için."

İç sesimle bir anda onunla en son konuşmamızda, vampir olduğundan şüphelendiği birini takip ettiğini söylediğini anımsadım. Düşüncelerimi okumuşçasına "O, kadını öldürdü." dedi bende "Verdiğim tavsiyeler yeterli olmamış demek ki." diye iç çektim. "Bizler hakkında bildiklerinizin sizin için bile yeterli olacağını düşünüyor musunuz ki?" dedi ve devam etti.

"Uzun yıllar önce bir üniversitede öğretmendim ve öğretmenlik yaptığım yıllarda tek bir şey öğrendim bir öğrencinin öğretmenine doğru soruları sormadığı sürece, öğretmenin onun başarısızlığından sorumlu tutulamayacağını biliyorum. Size doğru soruları sormak niyetindeyim."

Ve söylediğini yaptı da Saatler boyunca sorduğu sorulara elimden geldiği kadarıyla cevapladım. Fakat kendi hakkında ona soru sorduğumda ise hiçbir soruma cevap vermeye yanaşmadı. Sohbetimiz boyunca hiç gülümsemedi. O gergin gözleriyle her hareketimi takip etti ve can kulağıyla dinledi söylediğim her kelimeyi hafızasına aldı.

"Soru sorma sırası artık bende galiba?" dedim tersleyerek "hayır," dedi ve ekledi "Mümkünse konuşmamıza yarın gece devam etmeyi isterim. Biraz uyumam ve söylediklerinizi özümsemem gerekiyor."O ateşli gözlerinde yorgunluğunu hissedebilmiştim.

"Gündüzlerimi uyuyorsunuz?" diye gülümsedim. Şaşırtıcı bir biçimde kendisi de gülümseyerek karşılık verdi, yalnız gülerken ki ifadesi daha çok yüz ekşitmeye benzer şekildeydi.

Ertesi gece daha fazla soru ile döndü, ve belirli bir konu hakkındaydı. Doğu Damocles'in vampirleri ile ilgili konuşmak istedi. Ona en güçlü kabile olan, Kanayan Boğazdan bahsettim. Paranoyak, zalim, kurbanının damarlarındaki kanı dondurabilen bir nefese sahiptiler.

Gözden uzak, korkutucu buz kesmiş topraklarındaki göllerin altında yaşadıklarını sadece beslenmek ve avlanmak dışında insanların dünyasına hiç çıkmadıklarını anlattım. Aikanaro dikkatlice dinledi ve gecenin sonuna doğru, ayrılmadan önce sorabildiği kadar soru sordu.

"Sizi önümüzde ki birkaç gün içerisinde göremeyeceğim." dedi ve ekledi "Fakat geri dönebilirsem tavsiyelerinizin ne kadar faydalı olduğunu anlatmak istiyorum."

Sözünde durarak dört gece sonra, her zamanki yerinde balkonumda belirdi. Yanağında kapanmakta olan taze bir yara vardı fakat bana sert ama memnun bakışları ile gülümsüyordu. "Tavsiyeleriniz bana çok yardımcı oldu". Dedi.

"Ancak bilmelisiniz ki Kanayan Boğaz kabilesindeki vampirlerin bahsetmediğiniz bir yeteneği daha var. Göllerin üzerine, buzları hiç kırmadan çıkabiliyorlar. Hiçbir uyarı vermeksizin arkadan yakalanmak epey kötü bir Sürpriz oldu benim için, sadece talihsiz yolcuları değil kabile dışındaki vampirleri de avlıyorlar."

"Ne kadar olağanüstü," dedim gülerek. "Ve bir o kadar korkunç, kurtulduğunuz için şanslısınız."

"Ben şansa inanmam. Bilgiye ve eğitime inanırım."

"Verdiğiniz bilgiler bana yardımcı oldu. Ancak birebir dövüş konusundaki becerim, kavganın kaderini belirledi. Hiçbir zaman herhangi bir yakın dövüş silahına bel bağlamadım. Çok fazla bilinmezlik var. İşinde en iyi olan bir demirci bile kusurlu kılıçlar dövebilir fakat kendi vücudunuzun neler yapabileceğini ve sınırlarını bilirsiniz. Eğer ilk darbeyi indirebilirsem, dengemi kaybetmeden bin vuruş bile yapabilirim." dedi.

Bende "İlk darbe demek?" diye mırıldandım ve ekledim "Yani avlarınız sizi hiçbir zaman şaşırtamaz."

"Tam olarak bu nedenle size geldim dedi Aikanaro." "Vampirizmin çeşitli lanetlerini, yaşayan herkesten daha fazla bilgilisiniz kendi türüm hakkında bilgilenmek istiyorum. Şimdi bana Damocles'in diğer vampir kabilelerinden bahseder misiniz?"

Sorular artık bilgeliğimi zorlar bir hal aldı. Anlatılması gereken çok fazla kabile vardı. Sadece geceleri ortaya çıkan güzel bir kadın görünümüne bürünüp yakışıklı genç erkekleri baştan çıkarıp kanını içen Auxa'lar. Mum ışığında görülebilen Kara elflerden farkı olmayan Urden'ler.

Bir diğer kuzey çöllerinde bulunan kum fırtınalarının içerisinden insanları parçalayarak ayırabilen Norkrak'lar. İnsanı bütün halinde yutabilen Koldoff'lar. Çocukları avlayarak daha sonra ailelerindeki yerini alıp, sabırla yıllarca birlikte yaşayıp olağanüstü açlığıyla hepsini katleden korkunç Magoc'lar. Bir kez daha, birkaç hafta içerisinde geri dönmeye söz vererek bana veda etti.

Dediği gibi aşağı yukarı bir hafta sonra gece yarısında döndü. Bu sefer yeni yaraları yoktu fakat vampirler hakkında yine farklı bilgiler getirmişti.

"Koldoff'ların su altında boğulmadıkları konusunda yanılıyormuşsunuz." dedi ve ekledi "Neyse ki yarasa bulutuna dönüştüklerinde çok uzaklara seyahat edemiyorlardı da bir tanesini yakalamayı başardım." dedi.

Bende "Vampirler hakkındaki bilginiz etkileyici hale geliyor," dedim ve ekledim. "Keşke sizin gibi bir yardımcım olsaydı."

"Şimdi lütfen bana anlatın," dedi. "Diğer kabileler hakkında..."

"Ele alınabilecek tek bir kabile kalmıştı Ken'ler Gizlilik konusunda ustaydılar. Eğer iyi beslenirseler görünümlerini istedikleri kişiye çevirebilirlerdi. Diğer eyaletlerdeki vampir kabilelerinden daha kültürlü ve medeniydiler. Kurbanları uyurken farkında olmadıklarında onlarla beslenmeyi tercih ediyorlardı Onları şaşırtmak zor olacaktır." dedim.

Aikanaro kaşlarını çattı. "Bir tanesini izleyip, öğrendiklerimi size aktaracağım ardından sohbetimize daha sonra devam ederiz." dedi.

Başımı onaylarmışçasına salladım, Kendi türü hakkında sonsuz bir araştırma görevinde gibiydi işlerin nasıl yürüdüğünü, tüm çıplaklığı ile öğrenmeden tatmin olmayacağını anladım.

Bir ay sonra döndüğü akşam, balkonumda ışık olmadığı halde karanlıkta öfkesini ve umutsuzluğunu görebiliyordum.

"Başaramadım," dedi, ben bir mum yakarken. "Haklıydınız. Ken'ler fazlasıyla kurnaz bir tane bile bulamadım."

Işığı yüzüne yaklaştırıp gülümsedim. Tenindeki solgunluğu, yaşlanmayan ölümsüz gözlerindeki bastırmaya çalıştığı karanlık açlığı ve dişlerini gördüm. Yüzünde bir gülümsemeyle: "Bu yolculuk beni çok yorgun düşürdü yetmiş iki saattir kanla beslenmiyorum," diye açıkladı ve üzerime doğru atıldı boğazıma dişlerini geçirip damarlarımdaki kanı içerken hayatımın çekildiğini hissediyordum benimle beslenip susuzluğunu giderdikten sonra gözden kaybolmadan önce ağzından tek bir kelime duydum:

"Özür dilerim."

O benim aşkımı reddetmişti...

Bir odunca ormanın derinliklerine küçük bir kulübe inşa etmiş orada ailesi ile huzur ve refah içinde yaşamışlar. Bir gün, hava değişmiş aniden şiddetli bir fırtına çıkmış ve bahçelerine ektikleri bütün ekinler heba olmuş. Çok geçmeden, yemekleri tükenmiş ve aile açlıkla burun buruna gelmiş.

Karlı bir gece de, oduncu ve ailesi neredeyse açlıktan ölmek üzereyken kapı çalmış gelen gizemli bir adammış oduncu cömertçe adamı içeri almış ikram edecek bir şeyinin olmadığını söylemiş. Gizemli adam, yüzünde bir gülümsemeyle omzundaki çantasından bir kitap çıkarmış. Kitaptan birkaç söz okur okumaz, havada yemekler belirmiş. O gece kulübe de hiç kimse aç yatmamış.

Günler geçmiş, karlar erimeye başlamış. Her gece gizemli adam büyülü kitaptan okuduğu farklı sözcüklerle yeni ziyafetler düzenlemiş. Bir gece herkes uyuyorken oduncunun karısı uyanarak kocasına adama güvenmediğini söylemiş. Ona göre her gece yapılan bu büyülü ziyafetlerin bir bedeli, herkes için bir geri ödemesi olacaktı. Oduncu bunu hiç dikkate almamış, açlıktan ölmek üzerelerken artık her gün yemek yiyebiliyorlardı dediğine göre bu adam yaratıcı tarafından onlara yollanan bir hediyeymiş ve bunu sorgulamak aptallık olur muş.

Fakat kadın ikna olmamış. Her gece daha çok sinirlenmiş, ona göre ailesi şeytan ile pazarlık yapıyormuş ve bir gün bu gizemli büyücünün, onlardan geri dönüş olarak imkansız şeyler isteyeceğinden eminmiş. 5. gece kadın herkes uyurken kocasının odun kestiği baltasını gizlice alıp büyücünün bir savuruşta kafasını koparmış. Büyücünün kopan kafasının gözleri aniden açılmış kafasının bedeninden ayrı olduğunu fark edince korkunç bir şekilde çığlık atıp ağlamaya başlamış.

Oduncu ve çocukları bağrışmaları duyunca hemen odaya koşmuşlar ve büyücünün kesilmiş fakat hala yaşayan bedeni karşısında korkudan buz kesilmişler. Büyücü ölmeden önce son nefesiyle kadına bir lanet okumuş. O günden beri, ormanda yolculuk eden herkesin arasında, ağaçların arasında elinde kanlı balta ile ağlayan korkunç bir kadınla ilgili hikayeler anlatılırdı.

Bir gece vakti ise hayduttun biri katıldığı birkaç kanlı yağmadan geri dönüyordu. Altınlarını harcamamak için ormanı yayan geçmeye karar verdi. Haydut ana yoldan ayrılmadı bütün hızıyla yol almaya devam etti ve yolculuğunun ilk günü rahat ve sorunsuz geçti. Karanlık çöktüğünde uyumadan önce küçük bir ateş yakıp yemeğini pişirdi karnını doyurduktan sonra yer yatağını açtı, uykuya dalarken "gerçekten güzel ve olaysız bir gün yağmadan iyi para kaldırdık" diye içinden geçirdi.

Gecenin ilerleyen saatlerinde haydut yakınlardan gelen bir ağlama sesiyle irkildi birkaç dakika sonra ses gitgide uzaklaşmaya başladı. Haydut sabah olana kadar bir eli kılıcında ve tek gözü açık uyudu. İkinci gün haydut geçirdiği berbat geceden sonra uykusunu tam alamadan uyanır ve ormanın içine doğru gece duyduğu şeyle arasındaki mesafeyi açmak için hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Aniden sağanak bir yağmur başlar ve haydut akşamı rahat bir şekilde geçirmek için kendine küçük bir barınak yapar.

Geçen gece yaşadığı olay aklında olmasına rağmen neticede uykuya kısa sürede teslim oldu. Aynı ağlama sesiyle tekrar uyandığında bu sefer barınağın hemen dışından geliyormuş gibiydi haydut kılıcını kavradığı gibi barınaktan dışarıya doğru çıktı. Ateşin karşısında arkası dönük halde ağlayan bir kadın gördü. Tüm cesaretini toplayarak kadına seslendi.

"Senin sorunun ne be kadın? İki gecedir bir rahat uyku uyutmadın!"

Cevap gelmez yavaşça kadına doğru yaklaşmaya başladı, daha bir iki metre yaklaşamadan kadın ayağa kalkıp ona doğru döner ve çığlık atar bir balta çıkarıp üstüne doğru koşmaya başlar tam vuracakken birden ortadan kaybolur. Haydut geçirdiği şok ve korkuyla elinde sadece kılıç ile gün aydınlanıncaya kadar geldiği yola doğru olabildiğince hızlı bir şekilde koşar. Üçüncü gün sarsılmış ve uykusuz vaziyette olan haydut hava kararmadan var gücüyle ormandan çıkabilmek için yola devam etti. Karanlık çökerken haydut yolun hemen aşağısında terk edilmiş bir kulübe gördü ve geceyi geçirmek için iyi bir yer olabileceğini düşündü.

Kulübeye ulaştığında dışarıdan içeriye bir şeyler giremesin diye kapıya ve pencerelere barikat kurdu. Aldığı önlemlere rağmen içi rahat değildi ve yine uyuyamadı. Kulübenin bir zamanlar yatak odası olarak kullanılan bölümüne geçti en sonunda gözlerini daha fazla açık tutamadı ve uykuya daldı. Bu sefer de kulübenin barikat kurulu kapısının arkasından gelen gülme sesiyle uyandı.

Daha önce duyduğu kadının sesine benziyordu haydut elinde kılıcıyla kapıya doğru birden fırladı ve önceki gece karşılaştığı kadını elinde baltayla ona doğru bakarak gülerken gördü bütün öfkesiyle kadına saldırmaya başladı ancak kılıç darbelerinin kadın üzerinde hiçbir etkisinin olmadığını fark etmesi uzun sürmedi.

Neredeyse sabah oluyordu güneş ışıkları kendini göstermeye başladığı anda birden hayalet kadın patlayarak yok oldu haydut öğlene kadar deliksiz uyudu. Uyanır uyanmaz ormanın içine doğru hızlı adımlarla bayağı bir yol kat etti. Gün batmaya başlarken ormanın çıkışına ulaşmıştı arkasına dönüp baktığında önceki gecelerde yaşadığı korkunç şeyleri hatırladı dönüp lanet olası yerden sağ kurtulduğuna şükredip uzaklaşırken yine o ağlama sesini duyduğuna neredeyse emindi.

Rehber Girdileri

Selam sana dost gezgin rehberime ve maceralarıma hoş geldin! Bu kitapta sana, trollerle ilgili olan her şeyi açıklayacağım. Şahsen test edip onayladığım öldürme tekniklerimi de paylaşacağım. İlgini çekebildim mi? Umarım öyledir! Bilmelisin ki trol dişleri ve kafatası tüm Damocles diyarında değerli bir ticaret malıdır ve hırslı bir avcı için servet ve şeref kaynağı olabilir. Fazla uzatmadan ve okuyucularımın ilgisini kaybetmeden önce başlayalım artık!

Bir trol gördüm ne yapmalıyım?

Bir trol ile karşılaştığınızda yapacağınız şey sakinliğinizi korumak ve yavaşça geri çekilmektir. Bilge bir avcı yapılan hazırlığın başarıya açılan kapının anahtarı olduğunu bilir ve sen de elbette hazırlık yapmadan trol avlamak istemezsin. Peki gördüğün şeyin trol olduğundan emin misin? İlk adım avını uygun şekilde tanımlamaktır. Troller vücut hatlarıyla insan şeklindedirler uzun uçlu pençelere sahip yapılı, kaslı kolları vardır. Yaratığın büyük ağzı devasa boyutlarda keskin dişlerle doludur. Ve bu dişler kitabımı satın almadan trol avına çıkan ahmak avcıların kemiklerini çiğneyecek güçtedir.

Trollerin derisi kalın, ve yaşadığı bölgeye göre değişen ten renklerine sahiptirler. Orman trolü koyu yeşil renktedir bu açıdan orklarada çok benzetilirler. Buz trollerinin ise ten renkleri beyaz ve kürklüdür. Orman trolleri Damocles topraklarındaki balta girmemiş her ormanda görünebilirler. Buz trolleri ise nadir bulunan ve kürkleri nedeniyle daha değerli bir avdır. Yüzlerce yıl önce yaşamış antik ırk olan vaegir dağlıklarında yaşarlar. Buz trolleri üç ile beşerli gruplardan oluşan sürüler halinde avlanırlar bu yüzden av tek başına işinin ehli bir avcının bile boyunu aşar sadece geniş av partileri ile avlanabilen bir yaratıktır eğer avcı arkadaşların falan yoksa bu işe girişmemeni şiddetle öneririm.

Peki trolü nasıl yenerim?

Artık canavarla iddialı bir kapışmaya ya da mücadeleye hazırsın. Ama tabii ki senin hayatta kalmanı sağlayacak kazançlı bir mücadele olmalı. Şunu bilmelisin troller boyutlarına göre inanılmaz hızlıdır ne kadar güçlü olduklarından bahsetmeye gerek görmüyorum bile o kadarını fark etmişsindir. Troller sert yumruk ve pençe darbeleriyle avlarına saldırmayı sever. Tavsiyem yanında sağlam bir kalkan bulundur.

Eğer kalkan kullanmadan bir trole meydan okuyacak kadar ahmaksan mücadelenin sonunu görecek kadar da ayakta kalamazsın. Trollerin bir diğer şaşırtıcı özelliği yaralarını iyileştirme yetenekleridir. Bu nedenle yakın dövüşte özellikle kalkansız geçen uzun bir mücadeleye girmek istemezsin. Hız ve çeviklik trolle baş etmenin tek yoludur, kalradya da trol kadar dayanıklı bir başka yaratık yoktur.

Avlama teknikleri.

Ateş ve gümüş dostum. Bu kelimeleri kafana kazı, usta avcıların trollere karşı ölümcül silahları ateş ve gümüş kılıçlardır. Ateşe karşı soğuk iklim de yaşamayan orman trolleri bile duyarlıdır. Eğer yanınızda ateş ve gümüş kılıç bulundurmuyorsanız trol avlamaya çalışmanızın da bir anlamı yok. Artık trol avlamak için gereken her şeyi biliyorsun. Git ve kendine birkaç trol bul!

Neredeyse unutuyordum eğer bulabilirsen trolün yuvasını da kontrol etmeyi unutma! Orada kitabımı satın almayacak kadar kıt akıllı bazı maceraperestlerden arta kalanlarla karşılaşabilirsin. Eminim üzerlerinden çıkan dinarları daha akıllıca kullanacaksındır.

Dev örümcekleri tanıyalım.

Bu ölümcül eklembacaklılar'ın boyları 5 metreye kadar ulaşabilir. Söylentilere göre 10 metre boyunda olanları da varmış, şahsen hiç görmedim ve görmek için can attığımıda söyleyemem.

Bu yaratıklar çoğunlukla mağaralarda yuvalanır ve sadece yiyecekleri tükendiğinde, son çare avlanmak için açık araziye çıkarlar. Ve bu sekiz bacaklı şeytanlarla ilgili en matrak efsane bölgelerine giren başıboş, sığınak arayan talihsiz gezginleri pusuya düşürüp avlayıp yedikleridir. İnsan yeme alışkanlıkları olduğu kanıtlanmasa da son derece ölümcül olduklarının bir kez daha altını cizeyim.

Peki nasıl avlayabilirim?

İlk adım yuvasının yerini bulmak en kolay yolu, ağları takip etmektir. Ancak ağlara takılmamak için son derece dikkatli olmalısın yetişkin bir adamı bile tuzağa düşürebilecek kadar yapışkandırlar ve yardım olmadan ondan kurtulman bir mucize olmazsa imkansıza yakındır. Ayrıca gözlerin hep tavanlarda olsun boyutlarına göre atik ve sinsidirler sen daha farkına bile varmadan mağara tavanından üzerine atlayıp ölümcül iğnesini etine geçirebilir ve zehrinin panzehirininde olmadığını belirtmek isterim.

Dev örümceğin silahları.

Dev örümcek avlarını etkisiz hale getirmek için ağlarına ve zehirli iğnesine bel bağlar. Kendini fark ettirmediğin ve iğnesine dikkat ettiğin sürece ğöğüs ğöğse girilen mücadelelerde. Pek çetin çeviz değillerdir. Dev örümceklerin zehirlerinin pazar değeri çok yüksektir öldürdükten sonra zehrini çıkarmayı unutma! Her zaman şehirlerde zehir stokları tükenen bir simyager. Bulabilirsin iyi para verirler ya da avlarına karşı silahının etkisini arttırmak için kullanabilirsin.

Günlük Girdileri:

GİRDİ 1

11 şubat.

İlginç bir hikaye duydum, kara büyü ile uğraşan genç ve yakışıklı bir beyaz elfin hikayesi. Yaşadığı köyden taşlanarak kovulmuş dağların derinliklerine kaçmış ve o günden sonra onu bir daha gören olmamış. Şeytani büyüsündeki kötülük kısa zaman sonra içinde kalan tüm insanlık kırıntılarını da süpürmüş ve yıllar sonra bir yerleşke de vücudunun yarısı sıçan şeklinde bir adam görülmüş, buna takiben, köylerdeki genç erkekler bir bir ortadan kaybolmaya başlamış. Uzun zamandır beni heyecanlandıracak bir keşif yapmak istiyordum bu tam aradığım fırsattı ucube dedikleri yaratığı bulmalı ve öldürmeliyim.

27 şubat.

Gördüğüm şeyler mideleri hafif olanların kaldırabileceği manzaralar değil. Heryer de kemik ve kafatasları, kazığa oturtulmuş insan başları, sağa sola saçılmış iğrenç iç organlarla kaplıydı. Mağaranın derinliklerine indikçe, iğrenç koku artmaya başlamıştı elimde meşale olmasına rağmen çevreyi net göremiyordum biraz duraklayıp gözlerimin karanlığa alışmasını bekledim. Tam o sırada karşımda enterasan bir şekilde yürüyen kısa boylu çelimsiz bir insan silueti gördüğümü sandım, meşaleyi karanlığa tuttum ışık ortamı aydınlattıkça, gördüğüm şey karşısında vücudum buz kesti.

Sıçan bedeni ile çirkin bir erkek bedeninin birleşmesiyle oluşan bir vücuda sahip korkunç bir mahlukat kara büyü güçleri karşılığında varlığını ondan çalmıştı feci şekilde çirkinleşmiş kuyruğu ve kahverengi tüyleriyle iki ayağının üzerinde duran bir sıçan gibiydi adeta. Donuk ve kan kırmızısı gözleriyle etrafına kin ve nefret saçıyordu. Üzerime gelirken attığı çığlık mağarada her yanı kapladı kalkanım ve kılıcım hazır, zafer ya da ölüm düşüncesiyle yaratıkla kanımın son damlasına kadar çarpışmaya hazırdım. Karşısında yıkılmadan dimdik ayakta kalabildim ödül olarak da ağzının önündeki dişini çektim zaferimin bir nişanesi gibi yaratık koleksiyonum da yerini aldı.

GİRDİ 2

11 Aralık.

Maceralarıma bir yenisini daha eklemek için eskiden toprakların kuzeyine, donmuş düzlüklere ve dağlara doğru seyahet ettim. Bu topraklar zorlu, soğuk hava insanın iliklerine kadar işliyor. Biraz soluklanmak ve boğazımdan sıcak bir şeyler geçsin diye ufak bir köy hanında konaklamaya karar verdim.

Handa bir köylü dışarıda kar yığınları içinde saklanan bir yaratıktan bahsetti. Konuştukça konuştu, koca bir kervanın bu yaratıklar tarafından yok edildiğini abartılı haraketler ve fantastik cümlelerle anlatarak benim dışımda handaki herkesi korkutmayı başardı. Gözümle görmek için handan ayrıldım bu iş benim gibi bir maceraperest için biçilmiş kaftandı.

14 Aralık.

Aradığım şeyi bulmam çok uzun sürmedi. Kar ruhları sanki Damocles'in donmuş tundralarından ve buzullarından çıkıp gelmiş gibi şeffaf bir görüntüye sahip büyülü yaratıklar. Kendi doğal ortamlarında neredeyse görünmezdirler avlarına dondurarak yavaşlatan bir hastalık bulaştırırlar yavaş ve acılı bir ölüm.

Kar ruhları her ne kadar ölümcül olsalar da onları alt etmek için keskin bir kılıç ve kaba kuvvetten başka bir şeye ihtiyacınız yoktur. Şimdiden kolaylıkla bir tanesini hakladım ve her zamanki gibi yanıma zafer hatırası olarak dişini aldım öğrendiğime göre simyagerlerin çok kullandığı değerli bir maddeymiş tabii satmak gibi bir niyetim yok koleksiyonuma ekledim.

GİRDİ 3

13 Ağustos.

Uzun yıllardır damocles topraklarının bir ucundan diğer ucuna seyahet ediyorum, seyahatlerimde muhteşem manzaralar ve ilginç yaratık türleri ile karşılaştım ve keşiflerimi kaleme aldım. Sadece bir tanesi hafızama kazındı. Büyük şehirleri kapı kapı gezip mallarını satan seyyar bir tüccar kafilesi ile yolculuk ediyordum.

Duyduğuma göre yüzlerce yıl önce bu topraklarda farklı milletler hüküm sürmüş. Fortress ta-damer yakınlarında iken bir K'um fırtınası patlak verdi hayatım boyunca gördüğüm en kötü fırtınalardan biriydi, ürkütücü ve bir o kadar zorlu K'um tüm görüş alanımızı kapatıyordu. Kervan başı mola vermemiz gerektiğini ve bu şekilde yolculuğa devam etmemizin çok tehlikeli olacağını söyledi, bizde şiddetli fırtınadan korunmak için yakınlardaki bir mağaraya sığındık.

Tam bu sırılarda güvende olduğumuzu düşünüp biraz soluklanırken kervan korumalarından bir adamın çığlığını duyduk. Ses çok yüksekti bütün mağarayı kapladı onu kurtarmak için yanına koştuğumuzda her şey için çok geçti. Mağarada yarım düzine yaratık vardı aşağı yukarı bir insan boyutlarındaydılar fakat kambur ve bir o kadar çirkinler üzerlerinde kıyafet olarak paçavra ve deri giyiyorlardı ve türlü çeşitlerde kılıç bıçak yay ile silahlanmışlardı. Muhtemelen önceden katlettikleri kurbanlarının eşyalarıydılar. Soluk pullu mavi tenleri, sivri dişleri ve cansız siyah gözleriyle bir kabus içindeymiş gibi hissettiriyorlar.

Silahlarımızı çektik ve yüzlerimiz dışa dönük bir daire oluşturduk yaratıklar etrafımızı sarmaya çalıştılar ancak yeteri kadar kalabalık değillerdi her saldırıyı parça, parça geri püskürttük. Aralarından beş kişiyi indirdikten sonra mağaranın iç kesimlerine doğru geri çekildiklerini gördük ve tekrar saldıramadılar.

14 Ağustos.

Ertesi gün fırtına hafifledi ve fortress ta-damer'e vardık handa bir oda kiraladım şehrin büyük ve güven veren surları arkasındaki odamda oldukça rahat bir şekilde dinlendim. Rahattım, ta ki uykumda o yaratıkların görüntüleri rüyalarımda beni kovalayana dek.

GİRDİ 4

2 Mayıs.

Damocles topraklarında ki seyahatlerim sırasında, duyduğum halk masalları arasında sadece birkaç tanesi deniz ejderi kadar popülerdir. Hikayeler genel de hayal ürünü ve asılsız şeylerdir ve bende bu efsanevi yaratıkla ilgili gerçekleri gün yüzüne çıkarmak için bir şeyler yapmam gerektiğine karar verdim. Hikayeler hayvanın eskiden liman olarak kullanılan deniz kıyıları boyunca seyahat eden balıkçıları yediğinden bahseder. Alet ve edevatımı aldım ve deniz ejderi avına çıktım.

9 Mayıs.

Canavarı yakalamak için tuzak hazırlamakla geçen uzun ve sıkıcı bir haftanın ardından sahil kıyısının yakınlarındaki çadırımda dinlenmeye karar verdim ve canavardan hala bir iz yoktu itiraf etmeliyim biraz hayal kırıklığına uğramıştım ve başladığım bir işten elim boş dönmekten nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden etmem.

Dinleniyordum ve neredeyse uykuya dalmak üzereydim o sırada, bazı sesler duydum ardından çadır duvarına devasa bir gölge düştü. İlk defa ava giderken avlanacak mıydım? Deniz ejderini ürkütmemek için sessiz ve sakin kaldım. Amacım niyetini öğrenmekti ve kendiliğinden uzaklaşıp uzaklaşmayacağını görmekti ancak varlığımı fark ettiği ve çıkardığı sesler tehditkar bir seviyeye ulaştığı anda yavaşça kılıcıma uzandım.

Yaratık çadırdaki haraketliliği gördü ve çadıra doğru hamle yaptı. Devasa ağzıyla çadırı parçalamaya başladı. Çok şükür saldırıyı daha önceden fark edip çadırdan hızlı bir hamleyle çıkmıştım. Çadırıma bütün öfkesini kustuktan sonra bana doğru döndü, hayatımda bu kadar şekilsiz bir şey görmemiştim örümcek mi? Yoksa kertenkele mi? İkisinin birleşmiş hali gibiydi. Büyük ağızı ve keskin dişleri dışında bir diğer gizli silahı ise tokmak gibi kullandığı kuyruğuydu. İlk çarpışmamızda beklemediğim bir anda kuyruğunu bana doğru savurdu ve beni iki metre ileriye fırlattı darbe çok şiddetliydi kalkanımın koruması olmasa kemiklerim kırılabilirdi.

Yerdeyken son öldürücü darbesini indirmek için kuyruğunu tekrar havaya kaldırdı hızlıca toparlanıp ayağa kalktım ve kılıcımla birkaç tane kusursuz ve ölümcül hamleden sonra deniz ejderi öldü. Olaydan vücudum da hafif sıyrıklar ile kurtuldum ve hep yaptığım gibi zafer hatırası olarak dişlerinden birini söktüm ancak deniz ejderi dilinin pazar değeri çok yüksektir ve harcadığım zaman ve geçirdiğim ölümcül dakikalardan sonra bu işten biraz dinar kazanmanın bir sakıncası yok.

İyi avlanmalar diliyorum ve kitabımı satın aldığın için teşekkürler, unutmadan hatırlatayım eğer yolculuklarında ganimete falan rastlarsan hepsi senindir. Önceki sahiplerinden daha iyi değerlendireceğinden eminim.