Lina ve Draco gazeteye çıktıktan sonraki ikinci gündü. Sabahın ilk ışıklarıyla uyandılar. Uyuya kalmışlardı. Kimseye görünmeden, sessizce yatakhaneye gittiler ve yataklarına yatıp herkesin uyandığı saate kalktılar. Sıradan pazar sabahıydı. Şeye kadar...
"Profesör Dumbledore sizi odasında bekliyor, Bayan Celum." dedi McGonnagal. "Bir sorun mu var, profesör?" "Gittiğiniz zaman anlarsınız Bayan Celum." "Peki profesör." Lina kimseye gözükmeden 7.kata cisimlendi ve Dumbledore'un odasına gitti. Merdivenleri çıktı ve dev, meşe kapının önünde durdu. "Ne oldu acaba?" diye düşünmeden edemedi. Kapıya iki kere tıkladı ve içeri girdi.
Dumbledore masasında oturuyordu. Önünde oturan iki kişi daha vardı. Biri kadın diğeri erkekti ve ellili yaşlarındaydılar. Kadın, sarı saçlı ve yeşil gözlüydü. Erkek olan da sarı saçlıydı ve gözleri maviydi. Kapı açılınca kimin geldiğine baktılar. "Hoşgaldiniz Bayan Celum. Biz de sizi bekliyorduk." dedi Dumbledore. "Buna inanamıyorum!" Kadın ayağa kalktı şaşkınlıkla Lina'ya baktı. Sesi inceydi. Lina'nın önünde durdu. "Ona çok benziyorsun!"
Lina anlam veremedi.Şaşıkınla bir kadına, bir de Dumbledore'a baktı. "Ah, olanları anlatsam iyi olur sanırım. Lütfen oturun." Dumbleodre, asasıyla tam önünde üçüncü bir sandalye yaptı. Kadın tekrar oturdu ve Lina da Dumbledore'un yaptığı sandalyeye oturdu. Dumbledore neden çağırmıştı ve kimdi bu insanlar? Aslında bir tahmini vardı ama biraz düşük bir ihtimaldi.
Dumbledore söze girdi: "Sanırım size şimdilik gerçek adınızla hitap etmek zorundayım, Bayan Potter. misafirlerimiz, Bay ve Bayan Celum, gelecek postasında nasıl olup olup da Celum isminin geçtiğini merak etmişler ve bilgi edinmek için buraya gelmişler."
Lina artık anlamıştı ama emin olması gerekiyordu. Kadının "Ona çok benziyor!" demesi yeterince şüpheliydi zaten.
Dumbledore devam etti: "Ben de onlara durumu izah ettim. Böyle olunca da sana neden Celum ismini taktığımı sordular. Ben de kendi gözleriyle görmelerini istedim."
Şüphelendiği tek bir şey yoktu artık. Dumbledore biliyor olabilirdi. Ama tabi ki bu sadece bir tahminden ibaretti.
"Gerçekten kızıma çok benziyorsun. Sanki..." Kadın cümlesini tamamlayamadı. Kocası ayağa kalktı. "Sanırım gitme zamanı." Eşinin omzuna dokundu. "Hadi Amity. Gidelim artık. Sağol Dumbledore." "Dumbledore rica ederim der gibi başını salladı. Bay ve Bayan Celum şömineye yöneldi.
"Bir saniye!" Lina kalktı ve kadını kolundan tuttu. "Evet?" "Kızınızın adı neydi?" "Neden bilmek istiyorsun?" "Ne kadar benzediğimizi merak ettim." "M-Mare. AH, sesiniz bile benziyor." "Söylediğiniz için teşekkürler." "Rica ederim." Uçuç tozunu aldılar ve şöminenin içinde kayboldular.
"Artık gidebilir miyim, profesör?" "Elbette Bayan Celum. Lina başka bir şey söylemeden Dumbledore'Un odasından çıktı. Normalde cisimlenirdi ama düşünmek istiyordu. Artık emindi; güçlerinden biri kuvvetli altıncı his ve kan bağı olan insanları dokunarak anlayabilmeydi. Kendi kendine sırıttı. Onlar muhtemelen anneanne ve dedesiydi. Peki ya annesi? Annesine ne olmuştu? Dumbledore bir şey biliyor gibiydi. Ona bu ismi vermesinin sebebi sadece annesine benzemesi olamazdı. En azından biraz ilerleme kaydetmişti. Artık annesinin kim olduğunu biliyordu.
Olayın üzerinnden birkaç hafta geçti. Bugün turnuvanın ikinci görevi yapılacaktı. "Gelecek postasındaki haber çıktıktan sonra Dumbledore'Un seni odasına çağırdığını duydum." dedi Albus.
"Şimdi mi öğreniyorsun?"
"Ne oldu?"
"Çok da önemli değil."
"Ama-"
"Yeter artık Albus! Sabrımı zorluyorsun."
"Peki."
Albus kendi kendine söylendi. Scorpus hâlâ Lina'Ya kızgındı ama en azından artık az da olsa konuşuyordu.
"Sizce zamanda bir değişikliğe yol açmış mıyızdır?" "Sanmıyorum." Draco ve diğerlerini bulup yanlarına oturdular. Lina yine Draco'nun yanına oturdu. "Sence kim kazanacak?" dedi Draco. "İkinci kez işe yaramayacağını biliyorsun, öyle değil mi?" "Şansımı denedim." Yarışma başladı. Fleur çok geçmeden elendi. Görevliler onu yüzeye çıkardı. İlk önce Cedric ve Cho çıktı. Sonra Victor ve Hermione. Çoktan bir saat olmuştu ama Harry hâlâ yoktu. "Potter başaramayacak." Draco sevinmişti. Lina cevap vermedi çünkü Draco haksız çıkacaktı.
Yaklaşık on dakika sonra Harry de yüzeye çıktı. Yanında Ron ve Fleur'un kardeşi Gabriel vardı. Yarışmayı Cedric kazanmıştı. Harry ikinci, Krum üçncü ve Fleur sonuncuydu. Draco'nun arkasındaki çocuk "Harikaağ!" diye bağırdı. Draco sinirlendi ve çocuğun beresini yüzüne kapatıp tribündne indi. Diğerleri peşinden gitti; Albus ve Scorpus ise tribünde kaldı.
"Bu nasıl olabilir? Nasıl başarabilir?" Ortak salondaydılar. Draco'nun morali bozuktu. Somurtarak ateşi izliyordu. Lina yanına oturdu. "Aslında bunu ben de merak ediyorum. Her defasında nasıl başarıyor anlamıyorum."
"Peki ya üçüncü görev?"
"Üçüncü görevin sonu beklentilerinizi karşılamayacak. Ama belki ben geldiğim için gelecek değişmiştir."
"Potter'a bilgi mi verdin?"
"Tabi ki hayır, Pans. Kelebek etkisinden bahsediyorum."
"O da ne?"
"En küçük, önemsiz sandığınız bir olay olay bile zamanda büyük değişikliklere neden olabilir."
"Peki bugüne kadar değişen bir şey oldu mu?"
"Bildiğim kadarıyla hayır. Şey hariç..."
"Gelecek postasındaki haber." diye tamamladı Zabini.
"Ne değişti peki? Ben değişen bir şey göremiyorum:"
"Keşke öyle olsa Pansy." Draco'nun siniri yatışmıştı fakat bu sefer de başka bir konuyu düşünüyordu.
"Babam bizi sevgili sanıyor ve pascalya tatilinde Lina'yla beraber gelmemi istiyor."
"Ne! Gerçekten gidecek misin Lina?"
"Öyle görünüyor."
"Bu kötü olmuş." dedi Zabini.
"Pek bir şey değişeceğini sanmıyorum. Draco'nun eski sevgili listesini bir isim daha eklenmiş olur sadece."
Draco merakla sordu: "Bu listede kaç kişi var peki?"
Lina kaşlarını çatarak Draco'ya baktı. "Benimle beraber iki."
"Diğeri kim?"
"Bunu söylemeyeceğim."
"Hadi ama!"
"Şimdi hatırladım. Önemli bir işim var."
"Uzun zamandır ortadan kaybolmuyordun. Yine nereye gidiyorsun?"
"Çok da önemli değil." Önemliydi. Geleceği mümkün olduğu kadar az değiştirmeliydi. Yaşanmamış bir olay olur ve felaketle sonuçlanabilir; Voldemort'un ölmesini engelleyebilirdi. Olayları takip etmesi gerekiyordu.
Siyah pelerinini giyip, başlığı yüzünü göstermeyecek şekilde taktı ve kimseye görünmeden yasak ormana cisimlendi. Gözlerini kapatıp ormandaki sesleri dinledi. Gözlerini açtığında nereye gideceğini biliyordu. Çok uzak değildi. Sessizce ilerledi. İşte oradalardı. Moody ve Berty Croch. Lina kalın bir ağacın arkasına saklandı ve onları izledi. "Hayır! Yapma!" "Avada Kedavra!" Berty Croch yere yığıldı. Ölmüştü. Moody şüpheyle etrafına bakındı. Kimseyi göremedi. Victor'ı etkisiz hâle getirmişti. Dumbledore'un odasına gitti.
Lina da yedinci kata cisimlendi. Moody çoktan gelmişti. Anlaşılan o ki gizli geçitleri kullanmıştı. Harry de geldi ve Dumbledore'un odasına girdi. Lina olacakları biliyordu. Bu yü Dumbledore, Fudgeve Moody tekrar odadan çıktı. O sırada Snape ve Karkarof geldi ve sıradan bir malzeme dolabı gibi görünen ihtiyaç odasına girdiler. Sonra Dumbledore geri geldi ve odasına gitti. Birkaç dakika sonra da Harry dışarı çıktı. İhtiyaç odasının önünden geçtiği sırada kapı açıldı. Karkarof, Snape'e kolundaki karanlık işareti gösteriyordu. Harry onları görünce son kez bakıştılar ve Karkarof gitti. Harry bir şey görmemiş gibi gitmeye niyetliydi. "Potter!" Harry durdu ve Snape'e döndü. Snape devam etti: "Tebrik ederim. Karagöldeki performansın çok başarılıydı. Galsamotu, değil mi?" "Evet efendim." "Dahice." Malzeme odasına girdi. "Galsomotu nadir bir bitki. Öyle sıradan bir bahçede bulamazsın." Rafta duran küçük bir şişe aldı. "Bu da öyle. Ne olduğunu biliyor musun?" "Baloncuk iksiri mi efendim?" "Veritaserum. Bu, İsmi-Lazım-Değil'e en karanlık sıralarını bile anlattırır. Öğrencilerde kullanmak ne yazık ki yasak. Ancak, bir daha benim özel eşyalarımı çalarsan bir sabah içtiğin kabak suyuna bundan dökülebilir. Tabi kazara." "Ben hiçbir şey çalmadım!-" "Sakın bana yalan söyleme! Galsamotu önemli olmayabilir; Ya kanguru derisi? Zar kanatlı sinekler? Arkadaşlarınla birlikte çok özlü iksir yaptığınızı biliyorum. İnan bana, nedenini öğreneceğim!" "Ben çalmadım dedim!" "Kanıtlar ortada." "O zaman Lina'ya sorun! Eminim o, kimin aldığını biliyordur!" "Ben cam küreye benzemem Potter!" Lina kapının önünde duruyordu. Pelerinini çıkarmıştı. Söyleyin o zaman, Bayan Celum: Benim özel eşyalarımı Potter mı aldı?" Lina, Harry2ye baktı ve sırıttı. "Potter ve iksir yapmak mı? Bunun imkansız olduğunu siz de biliyorsunuz. Eminim yanında gezen bulanık arkadaşına yaptırmıştır!" "Seni-" Harry sinirlenmişti çünkü Lina, Hermione'ye bulanık demişti. "Cezalısın Po-" "Olmaz!" İkisi de anlam veremez gibi Lina'ya baktı. "Yani şey, eminim binasından puan kırmak yeterlidir. Turnuvaya hazırlanması gerekiyor, öyle değil mi?" Snape şüpheyle Lina'ya baktı. Lina yine melek gibi gülümsüyordu. Onu tanıyan biri bile bu bakışı gördüğünde onu dünyanın en masum insanı sanabilirdi. Snape, Lina'yı dinlemek istemiyordu ama o gelecekten geliyordu ve bir bildiği vardı elbette. "Gryffindor'dan iki yüz puan!" "Ne!" "Ve elli puan daha." "Harry daha fazla puan kırılmasın diye mecburen sessiz kaldı. Başka bir şey söylemeden gitti. "Keşke ceza alsaydı." dedi Lina arkasından. "Madem ceza almasını istiyordun, neden bana engel oldun?" "Kelebek etkisi." dedi Lina. Snape inanamazmış gibi Lina'ya baktı. Ona her baktığında aklına Mare geliyordu. Başka bir şey demeden gitti. Lina da kimseye görünmeden zindanlara cisimlendi. Ortak salona giderken Albus ve Scorpus'la karşılaştı. Albus hemen söze girdi: "Nereye kayboldun sen?" "Ufak bir işim vardı." "Ne işi?" "Çok da önemli değildi." "Her neyse. Sürekki aynı şeyi söyleyip geçiştirdiğin için daha fazla zorlamayacağım. Konuşmamız gerekiyor." "Ne hakkında?" "Gel hadi. Kimse dinlememeli." Bahçeye çıktılar ve kimsenin uzaklaştıktan sonra ilk konuşan Lina oldu: "Artık söylecek misiniz?" "Bilinmezlik can sıkıcıymış, değil mi?" "Bırak şimdi ders vermeyi!" "Konu zaman döndürücü." "Eee?" "Burada, bu zamanda mahsur kalalı neredeyse altı ay oldu ama hâlâ bir zaman döndürücü bulamadık!" "Evet, haklısın. Bu biraz can sıkıcı. Ama en azından eğleniyoruz." "Eğlenmek mi? Eğleniyorsun, öyle mi? Babamla takılmak hoşuna mı gitti?" "Dostu-" "Bırak içini döksün. Eminim bu anı sabırsızlıkla bekliyordu." Scorpus kaşlarını çatarak Lina'ya baktı. "Her neyse. Dumbledore çabalıyor ama hâlâ bir sonuç alamadı. Artık harekete geçmemiz gerekiyor!" "Bir planın var mı? Yoksa sırf motive etmek için mi söylüyorsun?" "Henüz bir fikrim yok ama bir şeyler bulmalıyız." "O zaman şöyle yapalım: Şimdi ayrılalım ve bir plan düşünelim. Bulduğumuz zaman tekrar konuşuruz." "Ama-" "Daha iyi bir fikrin var mı?" "Hayır ama-" "O halde benim dediğim gibi yapalım. Hoşçakalın!" Lina, Albus'un bir şey demesine fırsat vermeden gitti. Şu kız beni deli ediyor!" diye bağırdı Albus, Lina'NIn arkasından. Bir yandan da bir an önce ve gitmek istiyordu. Ama Lina burada gayet mutluydu ve gitmeye, Potter'ların yanına dönmeye hiç niyeti yoktu. Bu zamanda yeni bir düzen kurmak istiyordu. Gerçek ailesini bulmayı, ölmüş olsalar bile en azından kim olduklarını bilmek istiyordu. O, bu zamana aitti... Sayfa Sayısı: 71 - 80 Normalde bölüm daha erken gelirdi ama dikkatim ara ara dağıldı ve ileriki bölümleri kurgulayıp durdum. SORRY 🌟 Vote'lamayı unutma. Hoşçakal. 🌟