Turnuvanın son görevi için herkes Quidditch sahasındaki tribünlerde yerini almıştı. Lina, Draco, Pansy ve Blaiseyine birlikte oturmuşlardı.
"Şimdi üçüncü görevin beklentilerimizi nasıl karşılamayacağını öğrenebiliriz." "Hafızan güçlüymüş Pans." "Öyledir." "En azından kimin kazanacağını söylesen?" "Sabırlı ol Draco." "Aaah! Hadi ama!" "Ve mızmızlanma. Ne kadar tatlı görüsen de." "N-Ne?" Draco'nun yüzü kızardı. "Yok bir şey."
Dumbledore turnuvayı başlattı. Cedric ve Harry birinci, Krum ikinci ve Fleur da üçüncü olarak başladı. Yarım saat kadar sonra Fleur elendi. "O kızın kazanamayacağı belliydi. Turnuvaya katılmasına bile gerek yoktu. Boşu boşuna yorulmuş oldu." "Haklısın, aptalın teki işte." "Evet, Fleur ölmeyeceği için şanslı." "Biri mi ölecek?" "Bunun olma olasılığı düşük Pans. Ne de olsa bir sürü önlem alındı." "Yani kimse ölmeyecek?" Lina cevap vermedi.
Bir süre sonra Victor Krum da elendi. "Zavallı Victor. Ama en azından turnuvayı Hogwatrs'ın kazanacağı belli oldu." "Potter'ın kazanmasındansa başka okulun kazanmasını yeğlerim." "Bu, Hogwarts'ın en iyi okul olduğunu kanıtlar. Eğitim iyiyse öğrenci de iyidir.-Yani genellikle öyledir-"
Victor'un elenmesinin üzerinden yaklaşık yarım saat daha geçti. "Bir kupayı bulmak bu kadar zor olamaz!" "Labirentin içinden bilinmedik engeller var." Birkaç hafta önce Albus ve Scorpus'la birlikte labirentte karşılaştıkları böcürt ve dev yılan geldi aklına. "Sizce labirentte ne gibi engeller var? Böcürt falan mı?" "Hıh! Turnuva için neden aptal bir böcürtü engel olarak koysunlar ki!" "Bence koymuşlardır. Engel engeldir. Aşması kolay olsa da sürenizi azaltır." "Peki ya yılan? Aptal bir böcürt varsa kesin bir yılan da vardır." "Potter, yılanı kolayca geçebilir ama." dedi Draco somurtarak. "Haklısın. Bu, Cedric ve diğer yarışmacıları yavaşlatır.
"Turnuvaya Potter yerine ben seçilseydim kesin kazanırdım." dedi Draco kibirle. "Çok kibirlisin Draco. Kibirli olmak seni yavaşlatır." "Ne yani? Kazanamaz mıydım diyorsun?" "Ah, şey... Kazanma yüzdeni hesaplayacak olursak... %26-30 civarı bir sonuç çıkıyor." "Ne? Dha fazla bekliyordum!" "Dört yarışmacı var. Fleur'un kabiliyetini düşünürsek kazanma yüzden %25'in üstüne çıkıyor. Ancak Victor ve Cedric hem yaş hem de güç yönünden senden biraz daha üstün olduklarını göz önüne alırsak %30'un üstüne çıkmıyor." Draco homurdandı. "Hadi ama! Aptal bir turnuva sadece. Baban, ödülün binlerce katına sahip. Ve zaten şöhretli bir ailen var." "Ah, sanırım haklısın. Ama yine de kazanmak hoşuma giderdi. Düşünsene, herkes bana kralmışım gibi davranırdı." Pansy ve Lina güldü. "Slytherinliler'i kast ediyorsan en fazla seni yüceltirler. Hiçbirinin sana hizmet edeceğini sanmıyorum." Draco'nun suratı asıldı. Pansy ve Lina hala gülüyordu.
Draco ve Pansy kendi aralarında sohbet ederken Lina'nın gözü Cho'nun üzerindeydi. Kaygılı bir şekilde labirentin girişine bakıyordu, diğer arkadaşlarının aksine hiç konuşmuyordu. Lina farkında olmadan sırıttı. Sonra başka birinin bakışlarını üzerinden hissetti. Arkasını dönüp Hermione'ye baktı. Hermione anlamaya çalışırcasına ona bakıyordu. Göz göze geldiler ve sonra Lina tekrar önüne döndü.
"Sen de gördün mü Ron?" "Neyi?" "Lina, Cho'ya sırıtarak bakıyor." "Bunun nesi yanlış?" "Anlamıyor musun? Öyle bakmasının bir nedeni var!" "Neymiş peki?" "Ah, boşver! Bir an önce Dumbledore'a söylemeliyim!" Hermione ayağa kalkı ve merdivenlere yöneldi. O sırda Lina önüne çıktı ve onu durdurdu.
"Çok zekisin Granger." "Sen!" "Evet, ben." "Ne olacağını biliyorsun, öyle değil mi?" "Evet, elbette biliyorum. Sonuçta ben gelecekten geldim." "Biliyorsun ve buna rağmen kimseye bir şey söylemiyor musun yani?" "Öyle." "Bu olmamalı! Dumbledore'a söyleyeceğim!" Lina, Hermione'yi iterek, gitmesini engelledi. "Kimseye bir şey söylemeyeceksin Granger!" "Elbette söyleyeceğim! Yoksa-" "Yoksa ne? Daha geçen sene zaman döndürücü kullanmıyor muydun? En önemli kuralı biliyorsundur. Yoksa unuttun mu?" Hermione sesini çıkarmayınca Lina devam etti: "O halde ben söyleyeyim: Zamanla uğraşanların başına kötü şeyler gelir. Yani onu değiştirirsen iyi olan bir gelecek, kötü bir geleceğe dönüşür. Bunu bildiğinden eminim." "Biliyorum." dedi Hermione hüzünle. "O halde uslu bir kız ol ve arkadaşının yanına oturup uslu uslu turnuvayı izle." Hermione cevap vermedi. Lina gidip yerine oturdu. Hermione pes etti. Kabul etmek istemese de, Lina haklıydı. Gidip Ron'nun yanına oturdu.
"Hey, nereye gittin yine?" "Ufak bir işim vardı." "Şu ufak işlerin hiç bitmiyor!" "Evet, maalesef öyle." "Granger'la konuştuğunu gördüm." "Evet, o bulanık fazla akıllı!" "Turnuvanın sonunu mu etti yoksa?" "Öyle de denebilir." "Ne demek, öyle de denebilir?" "Denebilir işte." "Gizemli olmak hoşuna gidiyor, değil mi?" "Kesinlikle evet."
Yarım daha geçti ama ne elenen ne de kazanan oldu. "Bu turnuva işi sıkıcı olmaya başladı! En azından ne kadar kaldığını söyler misin Lina?" "Bana anlatılan kadarını biliyorum Pans. Fazlasını değil." "Ah! Yani burada öylece oturup zaman israfı yapmaya devam edeceğiz!" "Sanırım evet." Lina arkasını dönüp Hermione'ye baktı. Gergin bir şekilde, olacakları bekliyordu. Lina'yla göz göze geldiler. Lina sırıtarak, Hermione ise kaşlarını çatarak baktı. Konuşmadan, sadece bakışarak iletişim kuruyor gibiydiler. Ron bunu fark etti. "Hey, neler oluyor? Neden öyle bakıyorsun?" "Ne? Hiç, yok bir şey."
Lina tam da önüne döndüğü sırada Harry ve Cedric girişte belirdi. Cedric yerde hareketsizce yatıyordu. Harry bir eliyle kupayı tutuyordu, diğer eli de Cedric'in üzerindeydi. Bütün Hogwarts öğrencileri ü-Lina hariç- ayağa kalkıp alkışlamaya başlamıştı. Hermione kaygılı bir şekilde olup biteni iyice anlamaya çalışıyordu. "Sen neden alkışlamıyorsun Lina?" "Alkışlanacak bir şey göremiyorum." "Ama Hogwarts kazandı-" Lina eliyle sus işareti yaparak Draco'yu susturdu.
"Susun! Sessizlik!" Bir anda herkes alkışlamayı bıraktı. Öğretmenler, Harry ve Cedric'in etrafında toplanmıştı. Hermione, Ron ve Cho da oradaydı. Amos Diggory koşarak oğlunun yanına gitti. Oğlunun cansız, ölü bedenini görünce feryat etti. "Oğlum! Bu benim oğlum!" Cho deli gibi ağlıyordu. Hermione dokunsalar ağlardı. Ron olup biteni anlamaya çalışıyordu. Harry ise nefes nefeseydi. Sayıklayıp duruyordu: "O geri döndü! Voldemort! Onu gördüm! Cedric'i öldürdü!" Kolu dikey olarak kesilmişti ve gerçek anlamda kan ter içinde kalmıştı. Hermione arkasını dönüp, ifadesiz bir yüzle onları izleyen Lina'ya baktı.
"Neler oluyor orada?" "Yakında gerçekleşecek bir cenaze töreni planlıyorlar muhtemelen." "Ne?" "Cedric'e iyi bak Draco." Draco gözlerini kısıp dikkatlice baktı. "O... Ölmüş mü?" "Bingo." Üçü de şaşkınlıkla Lina'ya baktı. "Ne? Bir şey mi yaptım?" "Beklentilerimizi karşılamayacak sonuç bu muydu yani?" "Evet Pans, buydu."
Turnuvadan sonraki gün büyük salon çok sessizdi. Cedric'i anmak için gelmişti herkes. Yemek masaları yerine sıralı sandalyeler vardı. Dumbledore söze girdi: "Bugün hepimiz burada, çok acı bir kaybı anıyoruz. Hepinizin bildiği gibi, Cedric Diggory son derece çalışkan, ve de en önemlisi çok sadık... sadık bir dosttu. Bu yüzden, nasıl öldüğünü öğrenmeye hakkınız olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki Cedric Diggory öldürüldü. Lord Voldemort tarafından. Sihir bakanlığı, bunu size açıklamamı istemiyor. Açıklamasaydım onun anısına saygısızlık etmiş olurdum. Bu acı kayıp... hepimizin paylaştığı bu acı kayıp bana, bizlere; farklı yerlerden gelsek de, farklı diller konuşsak da tek yürek olduğumuzu hatırlatıyor. Bunu sakın unutmayın. Son olayların ışığında bu yul kurduğumuz dostluk bağları her zamankinden daha önemli olacak. Bunu unutmazsanız Cedric Diggory boşuna ölmemiş olur. Bunu daima hatırlayın. Hatırlayın ki iyi kalpli, dürüst, cesur ve sadık bir dostun anısı sonusuza dek yaşasın..."
Lina, Draco, Pansy ve Blaise beraber bahçeye çıktılar. "Ah! Lanet olsun!" "Ne oldu?" "Asamı ortak salonda unutmuşum!" "Ne zamandan beri bu kadar unutkansın?" "Birazdan dönerim."
"Asasını unutturacak kadar düşündüren ne olmuş olabilir?" "Asasını unutmadığından eminim. Sorularımızdan kaçmaya çalışıyor." "Öyle mi dersin?" "Elbette öyledir. Lina asla bu kadar unutkan olamaz." "Ama ona sorabileceğimiz ne var ki?" "Ne bileyim. Belki vardır ama biz bilmiyoruzdur."
Lina kendine hakaret ederek ortak salona gidiyordu. Asasını nasıl unutabilmişti ki? Aklı zamandaydı. Cedric'in öleceğini biliyordu... Albus ev Scorpus'u son anda engellemişti... Zamanda herhangi bir değişikliğe yol açmış mıydı? "Ahhh!" Yanından geçenler dönüp ona baktı. Yönünü değiştirip kızlar tuvaletine gitti. Nasıl olsa asasını eline cisimleyebilirdi.
İkinci kattaki kızlar tuvaletine gitti. Kapıyı hızla açıp hızla kapattı. Çeşmenin önünde durdu ve soluklandı. Kızlar tuvaletine kadar koşmuştu. Birkaç dakika sadece soluklandı. Az çok toparlandı ve yüzüne bolca soğuk su çarptı. Defalarca, dakikalarca... Su buz gibiydi. Elleri titriyordu. Hâlâ soluk soluğaydı. Aynaya baktı. Ağlıyordu. Neden ağlıyordu? Ağlanacak bir şey yoktu. Sinirinden mi ağlıyordu? Sinirli değildi. Elinin tersiyle göz yaşlarını sildi. Yüzüne tekrar soğuk su çarptı. Mızmız Mrytl ortalarda görünmüyordu. Eliyle büyü yaparak şişmiş ve kızarmış gözlerini düzeltti, yüzünü kuruladı. Asasını cebine cisimledi. Son kez aynaya baktı. Normal, her zamanki gibi görünüyordu. Tuvaletten çıktı ve tekrar bahçeye yöneldi. Aklı hâlâ karmakarışıktı. Bin tane düşünce vardı. Neden ağlamıştı? Bu garip his de neyin nesiydi? Pişmanlık mı? Üzüntü mü? Çaresizlik mi? Öfke mi? Neydi bu karmaşık ve anlamsız duygu?
Hızla yürürken birden bire birine çarptı. "Hey, dikkat etsene!" Düşecek kadar hızlı çarpmıştı ama düşmemişti. Biri onu tutmuştu. Başını kaldırıp onu kimin tutuğuna baktı. "Potter!" Hemen geri çekildi. "Önüne baksana, hızlı yürüyorum işte! Önümden çekilmeyi akıl edemeyecek kadar aptal mısın?" "Şey, affedersin." "Ne?" "Ne?" (Hermione ve Ron aynı anda) Lina şaşkın bir ifadeyle Harry'ye baktı. "Ah, anladım. Birileri çok hüzünlü ha?" Kıkırdadı. "İyi tarafından bak. Artık Cedric'i her gece, kâbuslarında görebileceksin." "Bir de gülüyor musun?" Ron, Lina2ya doğru bir adım attı ama Hermione onu durdurdu. "Bana meydan mı okuyorsun Weasley? Hem de beceriksiz biri olmana rağmen!" "Biliyordun..." dedi Harry. Üçü de Harry'ye baktı. "Cedric'in öleceğini biliyordun!" "Elbette biliyordum. Sonuçta gelecekten geliyorum." "Biliyordun ve buna rağmen hiçbir şey yapmadın!" Harry yavaş yavaş Lina'ya yaklaştı. "Onun ölmesine göz yumdun! O bunu hak etmiyordu! O böyle bir ölümü hak etmiyordu!"
Artık aralarında on santim vardı ama Harry durmadı. Lina geri adım atmak zorunda kaldı. "Bunca zamandır biliyordun! Biliyordun ama kimseyi uyarmadın! Çünkü neden? Çünkü sen... sen kötüsün!" Lina'nın elleri titriyordu. Yüzü her zamanki gibi ifadesiz değildi. Pişman ve üzgün görünüyordu. Tıpkı sahibinin azarladığı yavru bir köpek gibiydi. Harry ilerlemeye, Line geri gitmeye devam etti. "Sen bu dünyada Voldemort'tan sonra tanıdığım en kötü insansın!" Lina geri gitmeyi bıraktı. Duvar vardı. Daha fazla geri gidemiyordu. Gözleri dolmuştu. Nasıl göründüğünü, ne durumda olduğunu fark etti. Gardını düşürmüştü. Toparlandı.
"Demek öyle. Demek senin için kötü insanlar, ölümü engellemeyen insanlar. O hâlde neden Granger'a da böyle davranmıyorsun? Sonuçta o da engellemedi." "N-Ne?" "Ne? Hermione, ne diyor bu kız?" "B-Ben... Açıklayabilirim-" "O iki ahmak. Albus ve Scorpus. Bunun için gelmişlerdi." "Ne?" "Geçmişi değiştirebileceklerini sandılar. Albus, babasına kendini kanıtlamak istedi. Ama sorun şu ki aptalca bir planı vardı. Cedric'i küçük düşürerek, onu turnuvayı kazanmasına engel olarak korumayı düşündü. Ama yanıldı. Çünkü planı, Cedric'i labirennten gülünç ve utanç verici bir şekilde süpürgeyle çıkarmayı planladı. Aptalca planı buydu. Ama eğer planı gerçekleşseydi Cedric intikam ve öfke duygusuyla dolup taşardı. Ölümyiyen olurdu ve senin sonunu getirebilirdi. Bunları öngörmek içi kâhin olmaya gerek yok." Üçü de şaşkınlıkla Lina'ya baktı. Çok kısa bir sessizlik oldu.
"Orada... labirentte. Cedric ve ben kupaya dokunmak üzereyken Albus belirdi. Bizi durdurmaya çalıştı." "Ne? Ama Harry, n-" "Eğer geç kalmış olmasaydı Cedric'e büyü yapacak zamanı olurdu." "Ne yani, sen de-" "Evet, ben ve Scorpus da oradaydı. Pelerinin altında." "Ama zaman döndürücü-" "Hayatını bana borçlusun Potter. Onları engellemeseydim ölmüş olurdun. Ve tabi engellemeseydim şimdi burada değil, onların yanında olurdum." Harry bir şey söyleyemeden duvarla Harry'nin arasından sıyrıldı ve hızla yürümeye başladı. Durdu. "Bana kötün olduğum hakkında söylediklerin... Aynılarını Granger'a söyle. Yoksa asıl adaletsiz pislik sen olursun." Gitti.
"Hermione, neyi kastetti o?" "B-Ben... Üzgünüm tamam mı? Ben... söylemek istedim... Dumbledore'a... Ama o... o haklıydı... Zamanla uğraşan büyücülerin başına kötü şeyler gelir. Eğer... eğer Dumbledore'a söyleseydim ve Cedric'in ölümü engellenseydi gelecek mutlaka... mutlaka değişirdi." Hermipne hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. "Özür dilerim Hermione. Ben sana asla kötü demek istemem." "Öyle demek istemediğini biliyorum Harry. Ama... ama yine de çaresizlik hissi... çaresizlik ve pişmanlık hissi..." Tekrardan hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Dayanamyıp Ron'a sarıldı. Harry kabul etmek istemese de Lina haklıydı.Sakinleşmek için derin bir nefes aldı. Elleri titriyordu. O da Ron ve Hermione'ye sarıldı. Sarılmak ilaç gibiydi.
Hogwarts Express'i, Peron 9 3/4'e vardı. Birbirleriyle vedalaştılar. Lina ve Draco, Pansy ve Blaise farklı yönlere gidiyordu. Trenden indiler. Draco ve Lina yalnız kalmıştı. Draco etrafına bakındı. Anne ve babası henüz gelmemişti. Lina öylesine etrafına bakınıyor, sarılıp kucaklaşan aileleri izliyordu. "Eee?" "Ne?" "Tatilde nerede kalacaksın?" "Şey..." Herkes gittikten sonra kimseye görünmeden tekrar Hogwarts'a cisimlenmeyi, tatili orada geçirmeyi planlıyordu. Ama tabi bunu Draco'ya söyleyemezdi. Lina uygun bir cevap düşünürken Bay ve Bayan Malfoy geldi.
"Draco!" Bayan Malfoy, oğluna sımsıkı sarıldı. Sonra da Lina'ya sarıldı. "Ah, ikinizin de iyi olması ne güzel." "Neden iyi olmayalım ki?" "Ah, şey. Anne yüreği işte." diye geçiştirdi Bayan Malfoy. Ama asıl sebebi o değildi ve bunu Lina da biliyordu. "Hadi gidelim artık." dedi Lucius ifadesiz bir suratla. Belli ki hâlâ, mezarlıkta olanların etkisindeydi. "Peki ama Lina-"
"Lina, tatlım!" Lina dönüp arkasına baktı. Bay ve Bayan Celum buradaydı. Neden buradalardı? "Ah, biz de seni arıyorduk." Malfoylar çoktan gitmişti. Draco hâlâ Lina'ya bakıyordu. Gördüğü manzara içini rahatlatmıştı. "Neden? Bir şey mi oldu?" "Şey, acaba diyorduk da... Acaba -yani eğer başka planların yoksa- tatilde bizim misafirimiz olmak ister misin?"
...
Sayfa Sayısı: 101 - 111
(Aslında istisna olarak 112 sayfa çünkü deftere yazmadığım ama dijitale geçirirken eklediğim birkaç cümle var ve 111. sayfanın son satırında bitmişti ama birkaç cümle eklediğim 112 sayfa oluyor. Ama 111 olarak kabul edeceğim)
🌟⭐VOTE'LAMAYI UNUTMA BB⭐🌟