Chereads / Severus Snape'in Kızı / Chapter 11 - 11 - Malfoy Malikânesi

Chapter 11 - 11 - Malfoy Malikânesi

~29.09.2004~

Ginny Potter ağlayan bebek sesi duyduğundan emindi ama iki oğlu da huzur içinde uyuyordu. Harry ise gazete okuyordu. " Sen de bir bebek sesi duyuyor musun?" "Sanırım uyandılar." "Hâlâ uyuyorlar. Bu başka bir ses." "Sesleri beyninde yankı yapıyor sanırım." "Çok komik(!)" Ginny Potter bir bebek sesi duyduğundan emindi. Nefesini tuttu ve dinledi. Gerçekten de bir bebek ağlıyordu. Ses kapıdan geliyordu. Gidip kapıyı açtı. Kapının önünde ağlayan bir bebek vardı. Muhtemelen bir yaşındaydı. Ginny şok içinde eğilip bebeği kucağına aldı. Bebeği kucağına alır almaz bebek sustu. Gözlerini açtı ve Ginny Potter'a baktı. Harry gazete okuyordu. Karısı kucağında bir bebekle salona girince ayaklandı. Karısının yanına gidip bebeğe baktı. Kömür karası siyah saçları ve deniz mavisi gözleri vardı. Bebek, Bay ve Bayan Potter'ın yüzünü inceliyordu.

"Çok üşümüş olmalı." dedi Ginny ve onu yatak odasına götürüp yatağa yatırdı. Bir battaniye, bebek bezi ve temiz kıyafet çıkardı. Harry de geldi. "Sence kim bıraktı?" "Bilmiyorum." Bebek sessizdi. Etrafı inceliyordu. Ginny, bebeğe sıkıca sarılmış olan battaniyeyi açtı. "Bu da ne?" Bebeğin elinde bir gazete vardı. Ginny gazeteyi zar zor aldı çünkü bebek gazeteyi çok sıkı tutuyordu. "Gazete mi? Ne yazıyor?"  Ginny gazetenin tarihine bakınca ikinci bir şok yaşadı. Tarih kısmında 29.09.1981 yazıyordu. "Ama bu çok saçma!" İkisi de bir anlam veremedi. Gazeteyi atacaklardı ama Harry, bebeğin ailesinden ya da ona bakan her kimse o kişiden kalan tek şeyin bu olduğunu söyleyerek gazeteyi sakladı. 

-04.04.1994-

Bugün Pascalya tatilinin ilk günüydü. Albus ve Scorpus hâlâ bir plan bulamamışlardı. Peron 9 3/4'e gidecek tren birazdan kalkacaktı. Lina, Draco'yla beraber Malfoy Malikânesine gidecekti. Albus ve Scorpus bunu bilmiyordu. "Hadi Lina!" "Geliyorum!" Boş bir kompartıman bulup oturdular. Trende fazla kişi yoktu. Karşılıklı oturmuşlardı. İkisi de manzarayı izliyordu. "Gergin görünüyorsun Draco."  "Sen de öyle."  "Belki baban beni uygun görmez ve mevzu kapanır."  "Umarım öyle olur."  "Scorpus öğrenince çıldıracak."  "Onlara söylemedin mi?"  "Söyleseydim gitmeme engel olmaya çalışırlardı."  "Haklıydın."  "Hangi konuda?"  "Bir oğlum olacağını hazmedemiyorum." "Yetişkin olduğun zaman bu durumu normal karşılayacaksın."  "Ama yetişkin olmama yıllar var."  "O zamana kadar bu konuyu fazla düşünme."  "Sanırım öyle yapmalıyım." Kısa bir sessizlik oldu. Sessiz kaldıkları süre boyunca camdan dışarıyı izlediler. 

"Üstündeki yakışmış." "Sağ ol." Yeşil-beyaz bir kazak, siyah etek, siyah çorap ve siyah bot giymişti. "Sence babam ne sorar?" " Bilmiyorum ama her türlü soruya hazır olmalıyız."  "Ne soracağını bile bilmiyoruz. Ya senin bir Celum olmadığını anlarsa?"  "Aslında anlayacağını sanmıyorum."  "Neden?"  "Gelecek postasında adımız çıktıktan sonra Celumlar geldi; gerçek Celumlar. Bana, kızlarına ne kadar benzediğimi söylediler."  "Belki büyükannen falandır." Lina güldü. "Neden olmasın?" 

Saat 18.46 olduğunda tren, Peron 9 3/4'e varmıştı.  Trenden indiler. Draco'nun gözleri ailesini aradı. "Draco!" Bu, Draco'nun annesiydi. Sarıldılar." Lucius Malfoy da geldi. "Demek Celum sensin." dedi Lina'ya "Evet efendim." Lucius birkaç saniye şüpheyle Lina'ya baktı. "Annene benziyorsun. Annen Mare, öyle değil mi?"  "Evet."  "Peki ya senin adın?"  "Lina. Lina Celum." "Lina. Oğlumun kız arkadaşıyla tanışmayı iple çekiyordum doğrusu." Lina uygun bir cevap bulamayınca Draco konuştu: "Artık eve gidelim mi?"  "Elbette."

Lina,Draco'nun annesi Narcissa'yla; Draco da babasıyla yanı sıra cisimlendi. Önlerinde koskocaman Malfoy Malikânesi duruyordu.  "Tarzını sevdim." dedi Narcissa, Lina'ya. Lina gülümsemekle yetindi.

Hall'den yemek salonuna geçtiler. Yemek masası çoktan hazırlanmıştı. Masaya oturdular. Lucius Malfoy söze girdi: "Lina, anneni daha önce görmüştüm ama babanın kim olduğunu bilmiyorum." "Şey, babam fransız bir safkan aileden geliyor." "Adı neydi?" "Tanıdığınızı sanmıyorum." "Yine de bilmek isterim. Belki çağrışım yapar." "Gray. Kenneth Gray." "Peki neden soyadın Celum?"  "Celum soyadını devam ettirmek için babam, Celum adını almaya razı olmuş."  "Peki onlara tam olarak ne oldu? Yani anne ve babana?"  "Baba!"  "Ah, tabi eğer bir mahsuru yoksa."  "Sorun değil. Onlar... Talihsiz bir kazaydı."  "Ah anladım."  "Yemeğin geri kalanında pek bir şey konuşmadılar. 

"Neden Lina'ya evi gezdirmiyorsun Draco?"  "Ah, doğru. Gel hadi." Draco, Lina'nın elinden tuttu. Hall'e gittiler. "Güzel uydurdun." "Öyle. Artık elimi bırakabilirsin." "Ne? Ah! Evet, doğru." Draco, Lina'nın elini bıraktı. Yüzü kızarmıştı. "Burası Hall. Gel hadi, diğer odaları da gezdireyim." 

Draco ve Lina bütün evi gezdiler. Bir sürü oda vardı. Sıra Draco'nun odasına gelmişti. "İşte geldik. Bu son oda; benim odam." Kapının üzerinde büyük harflerle DRACO yazıyordu. Odaya girdiler. Oda kocamandı. Duvar koyu yeşildi ve bazı Quidditch oyuncularının posterleri asılıydı. Yatak kocamandı. Zemin parkeydi ve siyah bir halı seriliydi. Büyük bir çalışma masası ve masanın üzerinde kafeste duran beyaz bir yılan vardı. 

"Demek yılan besliyorsun."  "Öyle." Lin ayılanın yanına gitti. "Dikkat et, ısırabilir."  "Ederim." Draco da yılanın yanına gitti. "Ölü fareyle besleniyor. Burada pek olmaz bu yüzden Dragon yolundan, hayvan satan dükkândan hazır olarak alıyoruz." Masanın üzerinde duran metal kutuyu açtı ve içindeki ölü farelerden birini kuyruğundan tutup kutuyu kapattı. Yılanın kafesini açtı ve ölü fareyi kafese fırlattı. Yılan fareyi havada yakaladı ve çiğnemeden yuttu. "Bu çok hızlı oldu."  "Her zaman tek lokmada yer."  "Bir ismi var mı?"  "Fixo." "Tuhaf bir isim."  "Biraz öyle." Lina, yılanın konuştuğunu duyuyordu ama bilerek dinlemiyordu. Onu dinlerse Draco'yla konuşurken kafası karışabilir ve yanlışlıkla yılana cevap verebilirdi. "Draco, yılan!" Ama sanırım işine yarayabilirdi ama dinlemek için geç kalmıştı. "Ne?"  Yılan kafesin kapağının açıklığını fırsat bildi ve kafesten kaçtı. "Onu yakalamalıyız!"  "Dikkat et, zehirli!"  

Yılan çok hızlıydı ve aralarında beş metre varken bile yılanın ne dediğini duyabiliyordu. "Aptallar! Beni fareyle doyuramazsınız! Kan istiyorum, Kan! Aptal fareler yerine insanlar daha leziz. İnsan kanı istiyorum! Kan!" 

Yılanı oturma odasına kadar kovaladılar. "Bu da ne!" Bu Lucius Malfoy'un sesiydi. "Aman tanrım! Lucius!" İkisi de nefes nefese oturma odasına daldı. Luicus ayağa fırlamıştı. Yılan, Lucius'un üzerine tırmandı. Lucius onu eliyle tutmayı başardı ama yılan, yüzünü ısırmak için zorluyordu. Derisi kaygandı ve Lucius'Un elinden kayıyordu. Yüzüne yakındı ve az da olsa ısırabilirdi. Lina derin nefes saldı. Başka çaresi yoktu. Lucius Malfoy'a yaklaştı. "Lina ne yapıyorsun!" "Dur!" Yılan Lina'ya baktı. "Yapma." Lina kolunu yılana uzattı. Lucius hem korkmuştu hem de şaşkındı. "Bana gel." Yılan Lucius'un elinden kurtulup Lina'nın koluna dolandı. Bir şey söylemeden hızlı adımlarla Draco'nun odasına gitti ve yılanı kafeine koyup kapağını kapattı. Huzurla nefes verdi. Üç Malfoy da kapıdan Lina'yı izliyordu. "Kafese koydum. Artık güvenli." Draco, Lina'nın yanına geldi. "Çatalağız olduğunu bilmiyordum." "Evet, şey..." Lucius Malfoy da Lina'ya yaklaştı. "Bu gerçekten harika. Sana bir teşekkür borçluyum; beni kurtardığın için."  "A şey, rica ederim." "Bir çatalağız olman etkileyici." "Evet, aslında bunu kimse bilmiyor -yani bilmiyordu- Yani, kimseye söylemezseniz sevinirim." "Evet, elbette." 

Yatma vakti gelmişti. Bayan Malfoy, Lina için misafir odasını hazırlamayı düşünüyordu ama vazgeçip Draco'nun odasına yer yatağı yapmaya karar verdi. Bayan Malfoy "İyi geceler." deyip gittikten sonra ikisi de yatağına yattı." 

Gece saat bire geliyordu. "Lina? Uyudun mu?"  "Hayır."  "Hep böyle geç mi uyursun?"  "Genellikle."  "Hâlâ inanamıyorum. Yani çatalağız olmana." Lina cevap vermedi. "Neden kimseye söylemek istemiyorsun?"  "Dedikodu konusu olacağımdan eminim. ''Potter'ın gelecekten gelen kızı babası gibi çataldili konuşabiliyor'' Eminim başlık bu olur."  "Doğru." Kısa bir sessizlik oldu. "Biliyor musun, sarhoş olsam yanımda yatmanı söylerdim. İkimize de yeter." Lina gülmeyecekti ama kendini tutamadı. "Neden gülüyorsun?" Draco'nun yüzü kızarmıştı. Söylediğine pişman oldu. "Sarhoş olduğun gece bunu söylemiştin."  "Balo gecesi mi?"  "Evet."  Lina hâlâ gülüyordu. Draco'nun yüzü daha da kızardı. "Hatta bana iyi geceler güzel kız demiştin." Lina gülmekten kendini alamıyordu. "Yeter, kes şunu!"  "Utandın mı?" Draco, Lina'ya bir yastık fırlattı. "Hey!" Lina da Draco'ya bir tane attı. "Tam surata!"  "Sen görürsün!" Sessiz gülüşleri kahkahaya dönüştü. 

"Neler oluyor burada? Siz ikiniz hâlâ uyumadınız mı?" Gelen kişi Bayan Malfoy'du. "Affedersiniz, efendim."  "Uyuyun artık. Saat geç oldu." "Peki anne." Draco bunu mızmızlanan bir çocuk gibi söylemişti. Lina yine kendini tutamadı. İkisi de yataklarına yattılar. Bayan Malfoy gitmişti. "İyi geceler Draco."  "İyi geceler güzel- İyi geceler!" dedi ve arkasına dönüp yorganla yüzünü kapattı. Lina yine kendini tutamadı. Elinde değildi.

Ertesi gün Draco'yla beraber bahçedeki tavus kuşlarını yakalamaya çalıştılar. Yorulmuşlardı. Saat henüz öğleden sonra üçtü. Günün geri kalanında teke tek Quiddich oynadılar. "Gerçekten iyi oynuyorsun! Takımda mısın?"  "Hayır, izlemeyi tercih ederim."  "Takımda olursan her maçı kesinlikle Slytherin kazanır!"  "Ona şüphe yok." 

Akşam yemeğinden sonra oturma odasında fotoğraf albümüne bakıyorlardı. Draco'nun küçüklük fotoğraflarının her biri birbirinden komikti. Draco halinden pek hoşnut değildi çünkü bu utanç vericiydi ama Bayan Malfoy gayet keyifli görünüyordu. "Burada da Draco ve teyzesi tavus koşu kovalıyor."  "Neden bu kadar usta olduğu anlaşıldı." Draco'nun yüzü kızardı. Bayan Malfoy diğer sayfayı çevirdi. "Bu kim?" Fotoğrafların birinde siyah saçlı bir bebek ve Draco beşikte uyuyordu. "O, şey... Ah, doğrusunu söylemek gerekirse hatırlamıyorum. Uzun zaman oldu." Bayan Malfoy diğer sayfalara da baktı. Siyah saçlı bebek başka hiçbir fotoğrafta yoktu. "Üzgünüm, hatırlamıyorum. Ama Draco'yla çok iyi anlaşıyorlardı.  Çok yaramazdılar." "Anne!"

Tatilin son günüydü ve tren bugün kalkacaktı. Kalkmasına on dakika kalmıştı. Draco ve Lina trene binmeden önce Bay ve Bayan Malfoy'la vedalaşıyordu. "Hoşçakal anne."  Draco annesine sarıldı. "Hoşçakal Draco." Bayan Malfoy, Draco'dan ayrılıp Lina'ya sarıldı. "Hoşçakal Lina." Lina şaşırmıştı. Ginny'nin, Harry'nin ya da üvey kardeşlerinin ona sarılmasına asla izin vermezdi ama bu seferlik küçük bir istisna yaptı. "Hoşçakalın Bayan Malfoy." "Bana Cissi de."  "Ama-" "Sorun etmem." "Peki, teşekkürler." 

"Bir şey daha var." dedi Lucius Malfoy. Lina tedirgin oldu. Acaba ne diyecekti? İkisi de tekrar Lucius'a döndü. "Sanırım Rita Skeeter haklı. Gerçekten birbirinize çok yakışıyorsunuz ve çok uyumlu, çok iyi anlaşıyorsunuz. İlişkinizi onayladığımı bilmelisiniz."  İkisi de yutkundu. Lucius devam etti: "Hatta Rita'nın da dediği gibi bu işin sonu evlilikle bile bitebilir." Tekrar yutkundular. "Şey, aaaa... Gitsek iyi olur." Trenin kalkmasına son bir dakika kalmıştı. Başka bir şey söylemeden tren kapasına koştular. "Ne zaman istersen bize gelebilirsin!" diye bağırdı Bayan Malfoy. "Geleceğim!" diye bağırdı Lina kapıya koşarken. 

İkisi de konuşmuyordu. Ama böyle yapmakla bir yere varamazlardı. İlk önce Lina konuştu: "Buna bir çözüm bulmalıyız." "Haklısın ama ne? Ne yapacağız?"  "Kavga ettiğimizi söyleyebilirsin mesela."  "Sence inanır mı?"  "Aklıma başka bir plan gelmiyor."  "Ama hemen söylemem şüpheli olmaz mı?"  "Aradan biraz zaman geçmeli. Ben kendi zamanıma gittiğim zaman söylersin."  Lina gitmeyi düşünmüyordu ama gerçek biz çözüm bulana kadar bununla idare edecekti. "Peki ya seninle konuşmak isterse?"  "Ona başka okula gittiğimi söylersin."  "Ya mektup yazarsa?" "Yazmak istemiyormuş dersin."  "İşe yarayacağına emin misin?"  "Umarım yarar." 

Tren okula vardı. Akşam olmuştu. "Sence Scorpus ne kadar kızar?" "Ömür boyu benimle konuşmayabilir. Tahmini doğru sayılırdı. Trenden indikten hemen sonra, akşam yemeği için Büyük Salona gittiler. Tüm Slytherin masası onlara bakıyordu. Sanırım haber herkese yayılmıştı. Onları izleyenlere aldırmamaya çalışarak masaya, Pansy ve Zabin'in karşısına oturdular. "Neden herkes bize bakıyor?" dedi Draco. Cevabı biliyordu ama yanıldığını düşünmek istiyordu. "Lina'yla beraber Malikâne gittiğini duymuşlar."  "Aptal şöhret!" diye söylendi Lina. Çaktırmadan Albus ve Scorpus'u aradı gözleri. Ortada görünmüyorlardı. 

Çok süremedi. Akşam yemeğinden sonra Lina'yı yalnız yakaladılar. "Senin derdin ne!" Scorpus deli gibi bağırmıştı. "Açık-"  "Neyi açıklayacaksın! Her şey ortada! Yanlış anlaşılma söylemiştin, yanlışlıkla mı Malikâneye gittin!"  "Scor-"  "Bana mazeret uydurma-"  "Yeter bu kadar." Draco, Scorpus'un omzuna dokundu. "Konuşabilir miyiz, yalnız?"  "T-Tamam." Draco ve Scorpus konuşmak için gittiler. Lina da gitmek istedi ama Albus peşini bırakmadı. 

"Hiçbir yere gitmiyorsun!"  "Ne istiyorsun?"  "Ne oldu, yani malikânede? Neden gittin?"  "Babası istedi."  "Draco mu?"  "Hayır aptal! Lucius Malfoy istedi."  "Neden ama?"  "Gelecek postasındaki haber çıktıktan sonra Draco'ya mektup yazmış. Benimle tanışmak ve Pascalya tatilinde gelmemi istediğini dile getirmiş."  "Yılbaşında mı yazdı?"  "Evet."  "Yılbaşından beri gitmeyi planlıyordun ama bize söylemedin!"  "Söyleseydim engel olmaya çalışırdınız."  "Tabi ki yapardık! Gitmemeliydin. Neden reddetmedin?"  "Kabul etmek daha akıllıca geldi. Ona gelecekten geldiğimi ve Draco'yla olanların tamamen bir yanlış anlaşılmadan ibaret olduğunu söyleseydim Lucius Malfoy ne tepki verirdi sence?"  "Haklısın ama ne olacak? Ortadan kaybolduğumuz, kendimi zamanımıza döndüğümüz zaman yani?"  "Draco, babasına okul değiştirdiğimi ve konuşmak istemediğimi söyleyecek."  "Sence inanırlar mı?"  "Aklımıza başka fikir gelmedi."  "Yani Draco'yla aranda-"  "Tabi ki hiçbir şey yok!"

O sırada Draco ve Scorpus geldi. "Siz hâlâ burada mısınız?" Scorpus sessizdi. "Gidelim mi Lina?" "Ne? Nereye?"  "Diğerlerinin yanına tabi ki."  "Tamam. Şey.. Aranızdaki sorun-"  "Halloldu." dedi Draco. Scorpus sesini çıkarmadı. "Scorpus-"  "Gidelim." Draco kesin ve netti. "Pekâla." 

"Dostum sen iyi-"  "İyiyim! Gidelim."

"Scorpus biraz tuhaf davranıyordu." "Sinirlerine hakim olmaya çalışıyor sadece."  "Ona ne söyledin?"  "Çok da önemli değil."  "Neden herkes benden intikam almaya niyetli!" Draco kendi kendine güldü. Lina, Draco'nun zihnini okumak istedi ama bazı şeyleri bilmemek daha iyiydi. Diğerlerinin yanına, ortak salona gittiler.

...

Sayfa Sayısı: 81 - 90

Lina'nın Kıyafetleri:

Ve Lina'nın kendisi:

Sayın yeni okurlarım:

Lütfen en azından bir bölüm oylayın da sayınızı bileyim ❤

Ve en başından beri okuyanlar:

Siz de oylayın da sevineyim biraz ❤🙃

sizi seviyorum ve okumaya devam ettiğiniz için içtenlikle teşekkür ediyorum ❤

🌟🌟🌟