Scorpus birkaç haftadır tuhaf davranıyordu. Turnuva yaklaşmıştı. Hâlâ bir plan bulamamışlardı ama sonunda...
"Lina! Dumbledore bir zaman döndürücü bulmayı başarmış!" Albus mutluydu ama Lina için aynı şey söylenemezdi. Üçü beraber Dumbledore'un odasına gittiler.
Bu sefer ilk giren Albus oldu. "Affedersiniz efenim, Profesör McGonnagal bir zaman döndürücü bulduğunuzu söyledi." "Evet, buldum. İşte burada." Dumbleodre zaman döndürücüyü zincirinden tutarak sarkıttı. "Bakan, yoğun ısrarlarıma dayanamayıp bir tane verdi. Turnuva olduğu için onu ikna etmek epey zor oldu." Dumbledore zaman döndürücüyü uzattı. "Hadi, ne bekliyorsunuz?" Lina zaman döndürücüyü almak için hareketlendiği sırada Albus ondan önce davrandı. "Sizden son bir şey isteyebilir miyim, profesör?" "Elbette Bayan Celum. Sizi dinliyorum." "Gitmeden önce arkadaşlarımıza veda edebilir miyiz?" "Ne-" Albus hayır diyecekti ama Dumbledore'un önünde başak bir tarihe gidemeyecekeri için Lina'nın bir plan yaptığını düşündü. "Evet, elbette edebilirsiniz." "Teşekkürler, profesör." "Zaman döndürcü sizde kalsın Bay Fleming." "Peki efendim." Dumbledore'un odasından çıktılar.
"İyi fikirdi Lina." "Ne? Neymiş iyi fikir olan?" "Dumbledore'un önünde üçüncü görevin olduğu tarihe gidemezdik. Gizlice o tarihe gideceğiz, sonra buraya geri dönüp hiçbir şey olmamış gibi Dumbledore'un odasında olacağız ve kendi zamanımıza gideceğiz!" "O halde kimseye güvenmememiz gerekiyor." "Ben ciddiyim." "Ne?" "Onlara veda edeceğim." "Ama-" "Uzun sürmez." diyerek adımlarını hızlandırdı ve köşeyi dönüp onlara görünmeden zindanlara cisimlendi. Ortak salona gitti.
Oradaydılar. Karşılıklı siyah kanepelere oturmuş, sohbet ediyorlardı. Yanlarına gitti. "Hey?" Draco, Pansy, Zabini, Crabbe ve Goyle vardı. Hepsi de ona baktı. "Yine nerelerdeydin?" "Biz de tam senden bahsediyorduk." "Dinleyin..." Anlam veremez gibi Lina'ya baktılar. "Gidiyorum." "Ne? Nereye?" dedi Draco. Bir şey anlamamıştı. "Dumbledore bir zaman döndürücü bulmuş." "Kendi zamanına mı dönüyorsun yani?" Kendi zamanı değildi. "Evet, Pans. Vedalaşmaya geldim." Draco ayağa kalktı ve Lina'ya sarıldı. "Seni özleyeceğim." Pansy de sarıldı. "Ben de öyle." Zabini de. "Ben de." Dördü de birbirine sarılıyordu şimdi. Crabbe ve Goyle hâlâ oturuyordu. "Ben de sizi özleyeceğim." Lina'nın içtenlikle gülümsediği nadir anlardan biriydi. Birkaç dakika daha öyle kalkdılar. Ayrıldılar ve son kez birbirlerine baktılar. "Şey... Bu aptalca ve uzun bir veda oldu." Albus ve Scorpus'un kendisini izlediğini fark etti. "Artık gitsem iyi olur yoksa şu ikisi beni öldürecek." Son kez birbirlerine hoşçakal, dediler.
Lina, Albus ve Scorpus karanlık ormana girdiler. "Az önce olanalar da neyin nesiydi öyle?" "Ne yani? Arkadaşlarıma veda edemez miyim?" "14 yıldır aynı evde yaşıyoruz ve ilk defa öyle gülümsediğini gördüm." Lina kendi kendine sırıttı. "Bu zamanı özleyeceğim." "Elinde olsa bu zamanda kalırdın herhalde?" "Neden olmasın?" Tamam. Gitme vakti. Yaklaşın." Albus boynuna astığı zaman döndürücüyü Lina ve Scorpus'un boynuna da geçirdi. "Hazır mısınız?" "Evet!" Lina sesini çıkarmadı. Albus zaman döndürücüyü ayarladı. Birkaç hafta sonraya, turnuvanın son görevinin yapıldığı güne gittiler.
Bu sırada Draco ve diğerleri ortak salonda sessizce oturuyordu. Pansy ve Zabini ara ara laflıyordu ama Draco hiç sesini çıkarmıyordu. "Çok tuhaf değil mi? Lina'yı sadece birkaç aydır tanıyoruz ama sanki çocukluğumuzdan beri yakın arkadaşmışız gibi hissediyorum." dedi Pansy. "Evet, çok da eğlenceli biri. Nasıl eğleneceğini biliyor." "Baban, Lina'yı sorduğunda ne diyeceksin Draco?" "Ha? Ne?" "Baban, Lina'yı görmek isteyince ona ne diyeceksin?" Draco'nun aklına yazması gereken mektup geldi. Lina'yla kavga ettiklerini ve başka okula gittiğini söyleyecekti. Ama o an hiçbir şey yapmak istemiyordu. İçinde adeta bir boşluk oluşmuştu sanki. Draco cevap vermeyince Pansy devam etti: "İyi tarafından bakalım. Birkaç yıl sonra onu tekrar göreceğiz." "Evet, biz yetişkin ve o hâlâ çocuk olacak."
Snape de o sırada kaldığı odayı düzenliyordu. Dolabını açtı ve içindeki bütün kıyafetleri yatağın üstüne yığdı. Dolabın içinde bir de kutu vardı. İçinde ne olduğunu hatırlamıyordu. Kucağında kutuyla koltuğa oturdu ve kutuyu açtı. Kutuda bir sürü fotoğraf vardı. Fotoğrafları arka arkaya toplayıp sırayla bakmaya başladı. Çoğunda kızı Lina vardı. Fotoğraflardan birinde Lina ve Draco aynı beşikte uyuyordu. Başka bir fotoğrafta Draco'nun yanında duruyordu. Draco'nun elleri mürekkep olmuştu. Diğer bir fotoğrafta Lina ellerini Snape'e doğrultmuştu ve Snape uçuyordu. Draco'nun kafası da fotoğrafın kenarında görünüyordu. Bir başka fotoğrafta ise Mare ve kendisi vardı. Mezuniyet balosu akşamı çekilmişti. Aklına şimdi ki Lina'nın görüntüsü geldi. Gelecekten gelmeseydi gerçekten de kızı olduğunu düşünürdü. Bugün kendi zamanına dönecekti. İçinde anlam veremediği bir boşluk vardı. Belki de Mare'ye çok benzediği içindi. Tek fark siyah, yağlı saçlarıydı. Kendisinin saçları da siyah ve yağlıydı. "Belki de zaman- Ah, hayır! Bu çok saçma!"
Quidditch sahasında turnuvanın son görevi yapılıyordu: labirentteki kupayı bulma. Labirentin içindeydiler. "Yarışma başlamış mıdır?" O sırada Albus Dumbledore'un sesi duyuldu: "İlk önce Bay Diggory!" "Anlaşılan yeni başlamış. Beklememiz gerekecek." "Ne? Saçmalama, labirentte kim bilir nasıl canavarlar var!" Tam o sırada önlerine bir böcürt çıktı. Böcürt uzun, sarı saçlı bir adama dönüştü. Adam hareketsiz bir şekilde yerde sırt üstü yatıyordu. Gözleri açıktı ama donuk bakıyordu. Albus şaşkınlıkla; Lina tepkisiz bakarken Scorpus dehşete düşmüş görünüyordu. "Turnuva için koya koya aptal bir böcürt mü koymuşlar!" "Scorpus, o sadece bir böcürt." Scorpus asasını yerde yatan adama doğrulttu. Eli titriyordu. "R-Ridicus!" Büyünün hiçbir etkisi olmadı. "Ben hallederim dostum." Albus, Scorpus'un önüne geçti. Böcürt bu sefer binlerce kırık zaman döndürücüye dönüştü. "Ciddi olmazsın!" Albus kalakaldı. "Anlaşılan işi bana düştü." Lina, Albus ve Scorpus'un önüne, böcürtün karşısına geçti. Asasını böcürte doğrulttu. Böcürt bir anda patlayıverdi. "Ne! O- Ama- Nasıl?" "Böcürt, dönüşecek bir şey bulamadı ve benden korkup kendi kendini yok etti." "Yani bu-" "Evet, korktuğum bir şey yok. Neden olsun ki?"
Labirentten kırmızı bir ışık yükseldi. Fleur elenmişti. "Pelerin yanında mı Albus?" "Evet ama ne işe yarar ki? Moody bizi görebiliyor." "Sadece o görebiliyor. Şampiyonlardan birinin bizi görmesini istemeyiz." "Haklısın." Albus cebinden pelerini çıkardı. "Gelin." Üçü de pelerinin altına girdi. "Cedric'i bulmalıyız. "Nerede olduğunu bilmiyoruz." "O halde kupayı bulalım." "Harry de bizi görür!" "Cedric'i gizlice engelleriz." "Öyle olsun." "Ama bir sorunumuz var: kupa nerede?" "O işi bana bırakın." "Yolu biliyor musun?" "6.his diyelim." "Ama 6.hislerin yanılabilir!" "Daha iyi bir fikrin yoksa sus Scorpus!"
"Ne kadar kaldı?" On dakikadır yürüyorlardı. Lina bir oraya bir buraya yöneliyordu. "Çok değil." O sırada önlerine dev bir yılan çıktı. Albus ve Scorpus dehşetle yılana baktı. "Sakin olalım. Bizi göremez." "Göremez ama kokumuzu alabilir Albus." Scorpus yutkundu. "Anlaşılan iş yine bana düştü." Lina pelerinin altından çıktı. "Ne yapıyorsun sen, delirdin mi?" "Pelerinin altında kalmalısın!" Lina yılanın karşısına geçti, elini yılana uzattı. Yılan alçaldı ve başını, Lina'nın elinin altına getirdi. Lina onu okşadı. İyice eğildi ve fısıldadı: "Başka bir yere git." Yılanın başını birkaç kez daha okşayıp elini çekti. Yılanla son kez bakıştılar. Yılan, sola saptı ve gözden kayboldu. "Merlin'in sakalı! Bunu nasıl yaptın?" "Sizi göremiyorum." Görebiliyordu ama inandırıcı olması gerekiyordu. "Doğru, evet." Başlarını açtılar. Şimdi sadece kafaları görünüyordu. "Ona bir şey mi söyledin?" "Elbette hayır. Bunun için çatalağız olmam gerekir."
Birkaç dakika daha ilerlediler. İşte kupa oradaydı. "Bir daha asla 6. hissinden şüphe etmeyeceğim." "Etmemelisin de." Harry ve Cedric de kupanın başında duruyordu. "Olamaz, geç kaldık!" "Ne yapacağız?" "Başka çaremiz yok!" Albus pelerinin altından çıktı ve onlara doğru koştu. "Dur! Bekle!" İkisi de şaşkınlıkla ona baktı ama artık çok geçti. Kupaya dokunmuşlardı. "Hayır!" "Çok geç." "Albus hâlâ ümitliydi. "Tekrar deneyelim!" Zaman döndürücü hâlâ bizde." "Biliyor musun, Albus?" "Neyi?" "Bence bunu yapmamalıyız." "Ne demek yapmamalıyız? Şimdi buraya kadar gelmişken pes mi edelim? Boşu boşuna mı aylarca bekledik?" "6. hissim öyle söylüyor." "6. hislerin umurumda değil!" "6.hissim olmasaydı kupayı bulamazdık ama." Lina sakin ve soğukkanlıydı fakat Albus için aynı şey söylenemezdi. "Hiç kusura bakma hanımefendi! Birkaç dakika öncesine gidip Cdric'i engelleyeceğiz!" "Bunu yapmamalıyız." "Nedenmiş peki? Neden seni dinleyelim?" "Zamanın akışı bozulur." "Zamanın akışını birçok kez bozduk zaten!"
"Peki, tamam." "Ne?" "Gidelim hadi." "T-Tamam." Albus, Lina'nın birden bire fikir değiştirmesine şaşırmıştı. Normalde keçiden daha inatçı olurdu. Bu işte bir bityeniği vardı. "Boynundaki zaman döndürücüyü Lina ve Scorpus'un boynuna da astı. "Hazır mısı-" "Bekle!" "Ne var?" "Buna izin veremem!" "N-" Lina bir eliyle Scorpus'a, diğer eliyle de Albus'a dokundu. İkisi de yok oldu. Zaman döndürücü boynunda asılı kaldı. Gücüyle, Albus ve Scorpus'u geleceğe, kendi zamanlarına göndermişti. Kendi de, Dumbledore'un onlar için zaman döndürücü bulduğu tarihe döndü. Karanlık ormandaydı, kimseler yoktu. Zaman döndürücüyü boynundan çıkardı. Kum saati olan yerinden tuttu ve eliyle ateş oluşturarak zaman döndürücüyü yaktı. Zaman döndürücüden geriye sadece külleri kalmıştı elinde. Külleri üfledi. Küller, nefesiyle birlikte dağıldı.
"Profesör!" Lina nefes nefese Dumbledore'un odasına girdi. "Sorun nedir, Bayan Celum?" "Onar... gittiler! Beni burada bıraktılar!" "Sizi anlamakta zorlanıyorum. Lütfen sakin olun ve karşıma oturup tane tane her şeyi anlatın." Lina, Dumbledore'un karşısındaki sandalyeye oturdu. "Geçmişi değiştirmek istediler, Albus ve Scorpus. Onlara engel olmak için onlarla beraber gelmiştim buraya. Planlarını gerçekleştirmek için karanlık ormana gittik. Onları engellemeyi planlıyordum. Son anda engel oldum. Zaman döndürücüyü kendi zamanımıza ayarladım. Onlar da bana kızdı ve beni ittiler. Onlar geleceğe gitti ama ben bu zamanda kaldım! Zaman döndürücüyü son anda düşürdüler ama paramparça oldu."
"Ah, bu kötü olmuş. İyi anlaştığınızı sanıyordum." "Maalesef hayır." "belki zaman döndürcüyü tamir edebilirim." "Tamir edebileceğinizi ben de düşündüm. Ama benden önce parçaları başka bir yaratık aldı. Köstebek gibi, ördek burunlu bir şeydi." "En azından ellerinden bir zaman döndürücü olmadığı için artık geçmişe dönemezler."
"Yeni bir zaman döndürücü bulmam zor olacak. Fudge'ın bir zaman döndürücü daha vermek isteyeceğini sanmıyorum." Lina üzgün bir şekilde başını eğdi. "İyi tarafından bak, arkadaşlarınla biraz daha vakit geçirebilirsin." Lina tebessüm edercesine gülümsedi. "Yani burada kalmaya devam edebilir miyim?" "Elbette."
Dumblerdore muhtemelen biraz şüphelenecekti ama işe yaramıştı. En başından beri planı buydu. Kendi kendine sırıttı. Slytherin ortak salonuna gitti.
Hâlâ kanepede oturuyorlardı. Ne konuştuklarını duymak için onlara fark ettirmeden biraz daha yaklaştı. "Ahhhhhhh..." "Hadi ama Draco! Gideli daha yarım saat oldu!" "Pansy haklı. Biraz abartıyorsun." "O olmayınca çok sıkıcı oluyor." "Önceden iki saatliğine ortadan kaybolduğunda normal davranıyordun ama." "Çünkü gitmeyeceğini biliyordum." Pansy gözlerini devirdi. "Draco abartsa da haklı. Lina olmayınca sıkıcı oluyor." "Sende mi Blaise?" Blaise omuz silkti. Pansy pes etmişti. "Çok fazla abartsanız da haksız değilsiniz. O kız gerçekten eğlenceli. Nasıl eğleneceğini iyi biliyor. Pijama partilerinden anlıyor. Eğlence merkezi gibi."
Lina sessizce, onlara daha da yaklaştı. Crabbe ve Goyle uyukluyordu bu yüzden Lina'yı görmediler. Diğer üçü de kanepede oturuyordu. "Onu çok özledim." "Cidden abartıyosun!" Lina kolunu kanepenin üst tarafına dayayıp kendisini fark etmelerini bekledi.
"Sanki hâle yanımızdaymış gibi hissediyorum." "Öyleyim zaten." Pansy ve Blaise irkilip arkalarına bakınca Lina'yı gördüler. "Ah, olamaz! Şimdi de sesi kafamın içinde yankılanıyor." Öyleyi zaten, dediğini duyar gibi oldum." "Draco-" Line eliyle sus işareti yaptı.
"Beni sadece sen duyabilirsin Draco. Onlara söyleme." "Ne? Lina?" "Şşşşşt!" Draco bu sefer fısıldayarak devam etti. "Ah, tamam." Lina ve Pansy kıkırdadı. "Beni özledin mi?" "Evet, elbette." "Gideli daha yarım saat oldu ama." "Sen olmayınca sıkıcı oluyor." Lina ve Pansy kahkaha atmamak için kendilerini zor tutuyordu. Blaise de sessizce gülüyordu. "Siz neye gülüyorsunuz öyle?" "Hiç!"(aynı anda) "Onları kafana takma." "Sesin nereden geliyor?" "Kafanın içinden tabi ki." "Ne yani, bunu bilinç altım mı yapıyor?" "Tabi ki hayır. Seninle büyü yoluyla iletişim kuruyorum." "Öyle bir şey yapılabiliyor mu?" "Elbette." "O zaman hep kafamın içinde kal." "Nasıl istersen." "Ama yine de yanımda olmanı tercih ederdim." "Çok mu istiyorsun?" "Evet." "Peki o zaman."
Lina, Draco'ya arkadan sarıldı. Draco bir an titredi ve sonra arkasını dönüp baktı. Lina'yla burun buruna geldi. Lina ona gülümsüyordu. Pansy en sonunda dayanamayıp kahkaha attı. Blaise de artık sesli gülüyordu. "Ne? Bu da ne? Neler oluyor? S-Sen gitmemiş miydin? Hayal mi görüyorum?" Lina da güldü. "Hayır aptal. Gerçekten buradayım." "Ama sen gitmiştin. Dumbledore zamanm döndürücü bulmuştu." "O iki ahmak beni kandırdı ve bensiz gittiler." "Ne yani, şimdi sen-" "Evet, gerçeğim." Draco'nun yüzü kızardı. Az önce söylediği şeyleri Pansy ve Blaise de duymuştu yani. "Kesin gülmeyi!" "Hadi ama Draco!" Draco'ya tekrar sarıldı. "Küçük, zararsız bir şaka sadece. Gitmedim sonuçta." Draco gülümseyerek Lina'ya baktı. "Evet, Gitmedin sonuçta."
...
Sayfa Sayısı: 91 - 100
🌟LÜTFEN VOTE'LAMAYI UNUTMAYIN 🌟
🌟🌟🌟