Yeniden Doğdum Fakat Hiç Manam Yok

LichSensei
  • --
    chs / week
  • --
    NOT RATINGS
  • 1.2k
    Views
Synopsis

Chapter 1 - İHANET

Benim adım Fujimoto Yoru.

İsmimi yetimhanedekiler vermiş. Anlattıklarına göre, gece yarısı bir bebeğin ağlama sesiyle uyanmışlar.

Dışarıdan gelen sesi kontrol etmek için çıktıklarında, kapıda yeni doğmuş, beyaz bir battaniyeye sarılmış bir bebek bulmuşlar.

Ah... evet, o bebek benim.

Soyadım, yetimhaneninkiyle aynı: "Fujimoto".

İsmimi de gece anlamına gelen "Yoru" koymuşlar. (Pek yaratıcı oldukları söylenemez, değil mi?)

O zamandan bu yana ismimi hiç sevmedim. Bunun yetimhanedekileri sevip sevmememle alakası yok sadece ismim bana anlatılan o geceyi hatırlatıyor. İstenmeyen bir çocuk olduğum gerçeğini...

Tam olarak bir şey söyleyemem ama kim yeni doğmuş bir bebeği gecenin bir yarısı bırakıp gider ki?

Her neyse, şu an bunun pek de bir önemi yok. Hastanede bu şekildeyken bunları anlatmak hiçte kolay değil.

Yaklaşık 20 Saat Önce

*Kapı açılması sesi*

"Hayatım, çıkıyor musun"

"Evet aşkım, çıkıyorum. Akşam 11 gibi dönmüş olurum."

"Görüşürüz aşkım, kendine dikkat et."

"Sen de dikkat et, aşkım. Seni seviyorum."

Karımla üniversite yıllarımda tanıştık ve 2 senedir mutlu bir evliliğimiz var.

Kendisiyle tanışmam benim hayatımdaki en büyük dönüm noktası olabilir.

Daha karımla tanışmadan önce lise zamanlarımda aşık olduğum bir kız vardı. Saçlarını, gülümsemesini ve bana seslenişi hatırlıyorum.

Ama yüzünü hiçbir şekilde anımsayamıyorum.

Sanki hiç yüzünü görmediğin birini hatırlamaya çalışıyormuşum gibi hissettiriyor.

Ona açıldığımda mutluluktan ağladığını hatırlıyorum. Fakat ilişkimiz kısa sürmedi.

Kendisiyle çıktığımız bu kısa süre de arkadaşımla birlikte beni aldatmasıyla sonlandı. Aldatıldıktan sonra insanlarla arama mesafe koymaya başladım.

Ta ki üniversite yıllarımda karımla tanışıncaya dek.

Üniversite Yılları

"Hey!"

"Hey sana diyorum."

"B-ben mi?" 'Benimle ne gibi bir işi olabilir ki yanlış bir şey yapmadığıma eminim.'

"Evet sana diyorum zaten sınıfta başka kimse kalmadı."

"He?!"

"Yoksa fark etmedin mi?"

"Yok -şey ben..."

"Haha ciddi olamazsın."

"Ş-şey bana bunu söylemek için mi gelmiştiniz?"

"Rahat olabilirsin bu kadar resmi olmana gerek yok."

"Ama-"

"Aması falan yok ben senden rahat olmanı istiyorum bununla ilgili bir sorunun yok değil mi?"

"Yok..."

"Tek başına ne yapıyorsun? Hep böyle yalnız mısın? Böyle tek başına oturmaman lazım. Biraz daha diğer insanlarla konuşmalısın. Yoksa her zaman tek kalıcak-"

"En azından cevap vermeme izin ver! "diye bağırdı Yoru. Yaptığı şeyin farkına varınca yüzü kızarıp. Kafasını önüne eğdi. Ve sessizce ama duyulabilecek bir şekilde "Özür dilerim bağırmak istemedim." dedi.

Nanami yüzünde tatlı bir gülümsemeyle "Yapabiliyormuşsun ya." diye cevap verdi.

Yoru kafasını kaldırdı ve Nanami'nin gülümsemesini görünce parlaklığını kaybetmiş gözleri artık tekrar parlıyordu.

Hayatındaki yalnızlığın ve güvensizliğin yerini Nanami sayesinde o sessizliği bozacak arkadaşlara sahip oldu. İnsanlara ve aşka olan güvenini yine Nanami sayesinde geri aldı.

Günümüz

Yoru masasına doğru yöneldi. Masasının başına gelince sırtındaki bilgisayar çantasını çalışma masasına doğru yasladı. Sandalyesini çekip oturdu; bilgisayarını masanın üstüne koydu. Saat 6'ya doğru gelirken bir sesle irkildi.

"Senpai!!"

"Izumi sen miydin gerçekten korkuttun. Noldu?"

"Hiçbir şey sadece selam verdim."

"Kolay gelsin ne konuşuyordunuz."

"Oh Yamato. Önemli bir konuda konuşmuyorduk. Çıkıyor muydun?"

"Evet şimdi işim bitti çıkıyordum. Akşam müsait misiniz?İçmeye gidelim diyordum."

"Ahh.. Bu akşam 10'a kadar çalışmam lazım üzgünüm."

"Kötü olmuş. Izumi-chan sen gelebilir misin?"

"Üzgünüm ben de pas geçeceğim."

"Anladım bugün de yalnızım demek. O zaman yarın gidelim"

"Anlaştık o zaman. "dedi Yoru. Izumi'de onaylar şekilde kafasını salladı fakat yüzü kafasını sallarken sanki pişman gibiydi.

Yamato çıktıktan sonra Yoru Izumi'ye dönerek:

"Izumi neyin var. İyi görünmüyorsun."

"Şey senpai size söylemem gereken bir şey var."

"Evet Izumi seni dinliyorum."

"Ş-şey... senpai..."

*ayağa kalkarak*

"Izumi ne oldu hiç iyi görünmüyorsun."

"Sizi endişelendirdiğim için özür dilerim. Geçen gün benim yerime siz mesaiye kalmıştınız. Bende bugün sizin yerinize mesaiye kalabilirim."

"Izumi bu konuda endişelenmene gerek sonuçta senin senpai'nim ."

"Ama senpai lütfen izin verin."

"Eh peki bu kadar dert edeceksen neden olmasın ama dediğim gibi bir daha bu konuda endişelenme."

Izumi üzgün bir şekilde "Peki senpai."dedi.

Yoru hâla neden üzgün olduğunu anlayamasa da rahatlamış bir şekilde tebessüm etti.

Yoru dışarı çıkıp arabasına bindi. "Saat neredeyse altı buçuk olmuş. Geri dönerken Nanami'ye çiçek alıp sürpriz yapayım kesin çok şaşıracak."

Eve vardığında kapının önünde farklı bir ayakkabıyla karşılaştı. 'Bu ayakkabıyı aldığımı hatırlamıyorum.' diye endişeli bir şekilde kapıyı anahtarla açtı.

İçeri girerken acaba, diye sorular aklında dönüyordu fakat bunlara gerçeklik payı vermedi.

Nanami'ye güveniyordu aklına böyle saçma sapan sorular getirdiğine inanamıyor hatta kendine kızıyordu.

İçeri doğru ilerlerken "Nanami!" diye seslendi. Cevap gelmeyince daha fazla endişelenmeye başladı. Alt kata hızlıca bakındı. Hiç kimse yoktu.

Yukarı kata doğru çıkmaya başladı. Bir ağlama sesi duymaya başladı. Bu Nanami'nin sesiydi. Elindeki buketi ve çantayı bir kenara fırlatarak ağlama sesinin geldiği tarafa doğru hızlıca ilerledi.

'Nanami?Nanami! Niye ağlıyor? Ne oldu? Nanami'ye bir şey mi oldu?'diye düşünürken ağlama sesleri gittikçe inleme, zevk alma seslerine dönüşüyordu.

Ayağını sürüye sürüye sesin geldiği yatak odasının önüne kadar geldi. Artık hiçbir şey düşünemiyordu. Belki de yanılıyordu, aklı oyun oynuyordu . Evet böyle olmalıydı aklı oyun oynuyordu Nanami ona asla ihanet etmezdi.

Böyle düşündüğü için kendini suçlamalıydı. Bu düşüncelerle kapının koluna doğru yöneldi ve bir saniyeliğine durakladı içeriden konuşma sesleri geliyordu. Ses çok tanıdık geliyordu. İstemsizce durakladı.

"Nanami-san sizi seviyorum, sizi seviyorum."

"Yamato lütfen dur! Yapma!"

Yoru kapının önünde bunları duyunca bir anda tüm vücudunu öfke kaplamıştı kapıya doğru yöneldi. Aynı zamanda konuşmalar da bir yandan devam ediyordu:

"Nanami-san lütfen benim karım. Sizi seviyorum."

"Olmaz!"

"Nanami!"diyerek Yamato Nanamiyi öpmeye başladı.

"Yamato! Bende seni seviyorum."

"Seninle tanıştığımdan beri seni her şey den herkesten çok seviyorum."

"Seninle evleneceğim seninle birlikte olacağım."

Yoru bu duyduğu şeyden sonra kaskatı kesildi elleri titriyordu. Yere yıkıldı sessizce ağlıyordu fakat üzgün değil aksine duyguları yok gibiydi.

Hiçbir şey düşünmüyor hiçbir şey hissetmiyordu.

Acaba çok çalışmaktan uyuya mı kalmıştı? Hayır, kendini kandırıyordu.

Bu gerçekti. Sonra ayağa kalktı yavaşça aşağıya indi. İnerken yüzü bir zombinin yüzünü andırıyordu adeta. Yanına hiçbir şey almadan evden çıktı.

Arabasına bindi kafasını direksiyona koydu. Şimdi ne yapmalıydı en güvendiği iki insan: biri hayatı yerine koyduğu kadın diğeriyse en yakın arkadaşı.

"İlk gördüğüm andan itibaren demek, ha.

Ha...Ha...Haha gerçekten Tanrı tam anlamıyla bir komedyen... Lisede yaşadığımla tamamen aynı...

Belki de o kaltak yüzünü unuttuğum için bana musallat falan olmuştur."

2 Saat Sonra

'Ah... bu seslerde ne böyle birileri bir şey konuşuyor. Siren sesleri duyuyorum.

Midem bulanıyor. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Siktir başım çok fena. '

*Telsiz Konuşmaları*

"Merkez, burası devriye birim 14. Otobanda ağır bir trafik kazası bildiriyorum. Araç büyük hızla bariyerlere çarpmış, ağır hasar var. Durum acil!"

*cızırtı*

"Araç içinde bir kişi sıkışmış durumda. Şu an bilinçsiz görünüyor, ancak nabzı var. Acil sağlık ekiplerine ihtiyacımız var."

"Merkez, araç büyük ihtimalle kontrolden çıkmış. Yolda fren izleri yok, sürücü son hızla giderken kontrolü kaybetmiş gibi görünüyor. Araçtan duman çıkıyor, itfaiye ekibi gerekli."

"Diğer araçlar kaza bölgesinden uzaklaşmış, herhangi bir ikincil kaza yok. Ancak yol kapandı, trafiği kontrol altına alıyoruz."

"Trafik tamamen durduruldu, kaza yerini emniyete aldık. Sağlık ekibi geldi."

'Ahh…Gözlerim kararıyor…Nefes alamıyorum…'

Bir Süre Sonra Hastane'de

'İnsanlar niye durmadan konuşuyor gerçekten anlamıyorum. İnsanın uyumasına bile izin vermiyorlar. Alın uyandım tamam mı? Oldu mu? '

"Beyfendi dediğim gibi şu an gözetim altında lütfen dikkatli olun bir şey olursa bizi çağırmayı unutmayın."

'Gözetim? Ben mi? Doğrusu biraz gariplik var. Sesleri duyabiliyorum ama vücudumu oynatamıyorum. Gözlerimi dahi açamıyorum.'

"Anladım bir şey olursa haber ederim hocam."

Izumi içeri girdiğinde Yoru'yu yataktan görünce kendini tutamayıp ağlamaklı bir şekilde:

"Senpai!Senpai!Özür dilerim gerçekten özür dilerim."

'Aptal sen niye özür diliyorsun ki.'

"Senpai her şeyi biliyordum fakat sustum çok özür dilerim."

'Izumi ?'

" Herkes gibi sessiz olmam gerektiğini düşündüm ama siz bana bu kadar iyi davranırken sizin arkanızdan iş çeviremezdim. Aslında bugün size Nanami-san'la Yamato-san'ın ilişkisini söyleyecektim. Ama nasıl söyleyeceğimi bilemedim. *ağlamaklı bir şekilde burnunu çeker * Eğer söyleseydim ve siz istemediğiniz bir şey yapıp hapse atılsaydınız kendimi affedemezdim. Âmâ sizi bu halde komadayken görmektense keşke size söyleseydim. Şu an ne hareket edebiliyorsunuz. Ne cevap verebiliyorsunuz. Beni duyup duymadığınız bile bilmiyorum. Gerçekten gerçekten özür dilerim."

'Bekle bir saniye! Bu şaka falansa hiç komik değil.

İlk önce komada olduğumu öğreniyorum yetmezmiş gibi sen tüm bunları bildiğini söylüyorsun.

Herkes dedi demi o. Hm evet herkes dedi... Saçmalamayın dalga mı geçiyorsunuz.

Sabahları selamlaşırken gülümseyen o yüzler ... Yardımına koştuğum herkes. Herkes bilmesine rağmen susmuşlar. Siktiğimin iki yüzlüleri.

Bide "istemediğiniz bir şeyden dolayı hapse girerseniz" diyor. Merak etme eğer uyanırsam hepinizi "isteyerek" geberteceğim...'

Yoru aklından bunları geçirirken istemsizce Izumi'nin elini sıktı.

Izumi heyecanla "Doktor! Haraket etti! Senpai hareket etti!" diye bağırdı. Doktor hızla Yoru'nun yanına gelip onu kontrol etti, ancak ardından yüzündeki ifade ciddileşti. Üzgün bir şekilde Izumi'ye döndü ve yumuşak bir sesle şöyle dedi: "Maalesef, bu refleksif bir hareket olabilir. Uyanma belirtisi olarak değerlendiremeyiz. Durumu hala aynı, ama umutlu olmaya devam etmeliyiz."

Izumi bunu duyunca belki bir ihtimal Yoru'nun onu affettiğini düşündü.

Izumi'nin yüzünde pişman ama bir o kadarda mahcup bir yüz ifadesi oluştu.

3 SAAT SONRA

Yoru'nun durumu kötüleşmeye başlamıştı.Nabzı hiç stabil değildi. Durmadan düşüyor doktorların müdahaleleri de çok etkili olamıyordu.

"Hocam hastanın durumunu stabilize etmek için elimizden geleni yapıyoruz ama nabzı sürekli düşüyor. Verdiğimiz ilaçlar da etkisini gösteremiyor. Kan basıncı da sürekli dalgalanıyor, bir noktada tamamen durabilir."

"Kardiyoversiyon yapmalıyız."

"Hocam fakat riskler çok yüksek. Kalbi çok zayıf."

" Farkındayım, ama başka seçeneğimiz yok gibi görünüyor. Kalbinin tamamen durmasını engellemeliyiz. Ekip hazırlansın, kardiyoversiyon deneyeceğiz. "

"Tamam hocam ekibin hazırlanmasını isteyeceğim."

'Gerçekten çok yorgun hissediyorum. Farklı bir yorgunluk var üzerimde; dinlenmenin, uyumanın hiçbir yararı olmayacak bir yorgunluk. Yoksa zamanı mı geldi?

Belki de...'

"Maalesef hastayı kaybettik. Vefat saati 04.43."

Doktorlar Yoru'nun bitkin ve solgun yüzünü kapatırlarken içlerinden bu yorgun adamın hayatının ne denli zor geçtiğini düşünüyorlardı. En azından Yoru'nun bedenine nazik davranırlarsa içlerindeki pişmanlık hissinden -ne kadar sorumlu olmasalar da- kurtulabileceklerine inanıyorlardı.

Yoru'nun içinde ne öfke ne pişmanlık ne de üzüntü kalmıştı artık rahatlamış gibiydi. Ölmek bunun gibi bir şey miydi?

'Normalde insanlar bu durumda pişmanlık duyar, daha fazla yaşamak isterler ama ben tamamen rahatlamış hissediyorum.

Karım, işim, insanlar, geçmiş veya gelecek hakkında endişelenmeme gerek yok. Sonunda rahatlayabilirim değil mi?'