Ozi!yukarı gel, annen çağırıyor.
Çabuk!sütün soğuyor.
-İstemiyorum!beni rahat bırakın.
Babaannesi su istedi aniden.
Bana bir bardak su!
Cümleyi bitirince hemen elini havaya kaldırıp bekledi.
İclal hanım tuhaf tuhaf baktı babaanneye, nasıl bu kadar çabuk bir şekilde bardağı ikinci raftan alıp su doldurabilirim dedi içinden.
Suyu verdikten sonra koluna girip salona getirdi onu gözleri görmüyordu ve ayak başparmağı çocukluğunda kesildiği için destek almadan yürüyemezdi bahriye hanım.
-Gelin hanım yemek nedir acaba, bugün sıra sizin biliyorsun.
-patlıcan kebabı dedi Şükran öğretmen geçen hafta canınız çekmişti anneciğim,unuttunuz mu?
Kızlar yapmıyor demiştiniz.
-kızlar benim günümde masrafsız yemekler seçiyor öğretmen hanım.
Farkındayım ama ne derler ihtiyarın yediği çocuğun giydiği haramdır.
Rahmetli babam Fransız askerlerine büyük bir masa donatıp ağırlamıştı hepsini.
Bayramda yaptığımız yuvarlama çorbası mis gibi kokardı.
"Akıllı kızım Bahriye, sen benim en kıymetli kızımsın sakın Nafise'ye söyleme.
İclal hanım yemek önlüğünü geçirdi şimdiden.
Çok yakından baktığı zaman televizyon ekranını seçebiliyordu.
Televizyon yayını birazdan başlar , İclal hanım.
Regülatörü açıver ısınsın biraz.
Yemek fırında hazır olmuştur artık, Tekin öğretmeni ara, okul çıkışı fırından ekmek de alsın.
-Bahriye hanım ayranınız hazır buz gibi bir bardak getireyim.
Tuz atayım mı?
Sakın ha! İclal bacım tansiyonum yükselir.
Dün gece yükseldi sabaha kadar uyuyamadım.
Teras katındaki odama rüzgar girmiyor güvercinler sabaha kadar Tak, şak gürültü etti.
Sıcak bir yandan tansiyon bir yandan!
-öğretmen evinin telefon numarası nedir hanımım?
Telefonun yanındaki kağıda yazdım not defterinin arasında.
Okuma yazma bilmeyen İclal hanım rakamlar kümesini biliyordu.
Parmağını üç rakamının altındaki deliğe soktu kısa bir tur attı çember sonra altı , iki ve beş.
Çemberi çevirirken dikkatli olmalısınız, rakamı sabitlenmiş metal parçasına kadar getirdikten sonra delikten çekmeniz gerekiyor.
İclal hanım telefon rehberindeki kağıdı ararken
Kapı çaldı.
Tekin öğretmen sıcak tepsiyi karton parçaları ile iki yanından tutmuştu.
Tepsiyi örten gazetenin üzerindeki lavaşlardan buhar yükseliyordu.
Domatesin gerçekten domates , patlıcanın gerçekten patlıcan olduğu yıllardı.
-çocukları çağır İclal yemek soğumasın.
Az da olsa tuz serpelim mi anne?
Sağol kızım dedi babaanne .
Oğlumun kesesine bereket.
Onun yeri diğer üç çocuğumun yerinden farklıdır.
Beş dilim patlıcan iki dilim domates üç adet acı kırmızı biberi tabağa alıp çatalla parçaladıktan sonra sıcak lavaşa yaydı İclal hanım.
Tepsi içinde ayran ve dürümü önüne koyup yemek önlüğünü son kez kontrol etti.
-dün Saadet hanım ne yemek yaptı anne?
-Takma dişlerinin arasından yemek parçaları etrafa savrulurken dün küçük kızımdaydım dedi babaanne.
-Anne geçen ay satın aldığım küçük bahçeden yeni dünya topladım senin için dedi Tekin öğretmen.
Kırk derece sıcakta biraz zor oldu ama bindim arabaya fabrikadaki mercimek yıkama havuzuna girdim.
-oğuzhan nerede , çağırın gelsin de babaannesinin elini öpsün.
İclal hanım içinde erik , kayısı, yenidünya ve şeftali olan poşeti mutfağa götürüp yıkadı.
Maşallah, hepsi olgun.
-"iclal hanım" dedi Tekin öğretmen, akşam giderken sen de iki file al götür çocuklar yesin.
-sağolun hocam, Allah sizden razı olsun dedi İclal hanım.
Bahriye hanımın koluna girip tırabzana tutunmasına yardımcı oldu.
Ağır adımlarla çıkmaya başladı Bahriye hanım.
Her adımda biraz daha geçmişe gitti kangren olduğu için baş parmağının kesildiği güne , dere kenarında oynarken altın yüzük bulup arkadaşlarından hatta Nafise'den bile gizleyip babasına götürdüğü günü hatırladı.
-"benim akıllı kızım " demişti bir keresinde.
En güzel sabunları üretirdi babası emrinde çalışan işçilere sahip çıkar fakirleri gözetirdi her zaman.
Cumhuriyet mahallesinin en büyük sabunhanesi babasına aitti.
Misafiri çok severdi işgal için gelen Fransız gavurunu dahi ağırlamıştı.
Neden bana hiç güzel kızım demedi diye düşündü birden
Tek özelliğim akıllı olmam mı acaba?
Yeni harfler kabul edildiğinde Nafise'den önce beni çağırıp ismimi yazmayı öğretti.
Nafise uzun sarı örgülü saçları ayağında pijaması ile gelip ne yaptığımıza bakmıştı.
O zamanlarda Nizip çayı ne kadar temizdi baktığım zaman suyun kaynak noktasını görürdüm, pijamalarımızı sıyırıp ayaklarımızı soğuk suya sokardık.
Dut yaprakları hafif esen rüzgarda sallanırdı.
Izgaralarda et ve duman …
Aileler yanyana eğlenirdi.
Nafise ile serin bir ağaç gölgesi bulup PEÇİÇ oynardık.
Benim küçük erkeğim aslan oğlum Tekin nasıl da savunurdu beni babasına karşı.
Kocam üzerime kuma getirdikten sonra cesaretini toplayıp babasının karşısına çıktı
"evimize bir daha uğrama!"
Dedi.
Kocam beni dört küçük çocukla ortada bırakınca evin babası büyük oğlum Tekin oldu.
Küçük kardeşi Türkan'ı da ortaokul son sınıfa kadar okuttu öğretmen kısmet de buldu.
Daha ne olsun!
Kısa yaz gecelerinde sadece bir yada iki saat hava serinlerdi.
Cumhuriyet mahallesinin araba sahibi olan sayılı kişilerinden Tekin öğretmen 27 FZ 421 plakalı kırmızı Renault 12 arabasının sürücü koltuğuna oturur beklemeye başlardı.
Kardeş apartmanından yaklaşık yüz metre ilerisinde çay bahçesi vardı, kızz meslek lisesi vardı ve eski yazlık sinema vardı
Ben doğduğumda yazlık sinema kapanmıştı televizyon sinemayı mağlup etmişti, nişanlılar akrabalar komşular ay çekirdeği alıp yazlık sinemaya gelmek yerine DALLAS'ı izliyordu.
Yazlık sinema boş televizyonlar açıktı.
Siyah beyaz da olsa KITT'in ışıklarını görmek güzeldi.
Uzay 1999'daki Maya'nın göz rengini tam olarak bilmesem de olur!
Şükran öğretmen ağır adımlarla ikinci kattan iner apartman boşluğunu parfüm kokusu doldururdu .
Çaycılar akşam için hazırlığa başlar , çay bahçesinde en güzel masayı bulur Metin,
"buyrun Tekin hocam , hoşgeldiniz!"
Metin ev asistanı İclal hanımın oğludur.
Çok iyi bir garsondur.
Güçlü ampüller yanar ağaçlara floresan lambalar takılmıştır kimi mavi kimi yeşil…
Sekiz otuz haberleri bitince seçkin müşteriler çay bahçesine gelir.
Kimisi Nizip çayının kenarında bir ağacın altında soğuk birasını yudumlar.
"bira bu kapağın altındadır!"
Çay bahçesi iki kısımdır babam gündüz erkekler kısmında iskambil oynar bana portakal suyu ısmarlar.
Akşam olunca annemi yanına alıp aile çay bahçesine gitmez.
Annem Şükran hanım gibi öğretmen olsa gelirdi belki…
Benim gibi Hakan abi de kahvede takılır ama bazen keyfi kaçar ülkücü gençlik de oradadır.
Hilal bıyıklı Ökkeş , Müslüm ve Abuzer'e ifrit olur.
Bunaltıcı sıcakta Deniz Gezmiş paltosu giyer.
Onu görünce Ökkeş bıyıkları ile oynamaya başladı.
Solda Abuzer oturuyor okey oynuyorlar.
Yumurta topuk ayakkabılarını tam olarak giymek yerine arkasına basıyorlar beyaz çorapları ve tespihleri var.
Güneş batmış olmasına rağmen insanları hayattan bıktıran bir sıcaklık devam ediyor hava karardı artık hamamböceklerinin ve farelerin çıkma zamanıdır.
Kardeş apartmanının hemen yanında eski bir sabunhane var her türlü haşereye ev sahipliği yapıyor yatak odamızdaki pencere bu eski sabunhanenin çatısına bakıyor.
Geceleri bu odada polis radyosunu dinlerken o karanlık çatıdan bir adamın bizim penceremize doğru yürüdüğünü hayal ederim.
Adam önce paslı elektrik direğine tırmanır oradan çatıya çıkar ağır ağır yürümeye başlar bizim pencerenin önüne gelince çömelir. İçeriyi kolaçan eder odanın boş olduğunu görünce (kışın sadece salonda soba yakarız) pencereden içeri girer.
Geçen yaz ağzımda yürürken yakaladığım hamamböceği karşılar onu:
"merhaba, Necip'in evine hoş geldin!"
Ben hırsızı aniden karşımda görünce bağırmak isterim ama o çabuk davranıp boğazımı sıkar ter içinde uyanırım.
Yatak odasında radyo cızırtısız çalışır bu nedenle korkmama rağmen bu odada aşk şarkıları dinlerim ilkokulda Özlem Ayşe'yi lisede Pınar'ı düşünüp hayallere dalarım.
Büyük ablam yaz tatili için yüksekokuldan dönünce birlikte takılırız o da benim gibi dalıp gider…
Beyaz JAWA motosikleti olan deri ceketli kıvırcık saçlı kırtasiyeci düşünür ana yüreği dayanamaz ve annem kırtasiyenin telefon numarasını kirli tabeladan alıp aramaya karar verir.-
2-2-2-1
o yıllarda telefonlar dört basamaklıydı esas oğlan Alo der tanışma faslından sonra annem sadede gelir.(zurnanın zurt dediği yere) yakışıklı jönümüz sevildiği için çok mutlu olur bununla birlikte kendisini seven kızın esmer büyük ablam yerine sarışın küçük ablam olduğunu sanır.
Kahveye ağabeyimle gittiğim bir gece Saadet teyzemin küçük oğlu beni görünce Cem ağabeyime kızar.
-"Özgür'ü de getirseydin bari!"
Der oysa ben artık büyüdüm sinemaya dahi gidiyorum.
Yaprak ÖZDEMİROĞLUNUN tecavüze uğradığı sahnede Cem ağabeyim tütün kokan elleri ile gözlerimi kapadı.
Neyse ki Tarık AKAN tüm tecavüzcüleri tek tek temizler.
Ablalarım ile halamı ziyarete gittiğimiz zaman sokakta herkes bize bakıyor.
Yaşamı boyunca ilk defa kız gördüklerini düşünüyorum.
Kimisi işi abartıp peşimizden geliyor ben küçük olduğum için bu sapıkları yeteri kadar korkutamıyorum.
Bir avrupa gazetesi şöyle yazar:
"Türkiye çok garip bir ülkedir, sokakta kızlar kara çarşafla dolaşırken gazetelerde çıplak kadınların fotoğrafları sayfaları kaplar."
Babamın ilçenin sayılı zenginlerinde olan Renault 12 arabası yok olsaydı da bizi halamların evine bırakır mıydı bilmiyorum.
Şu an kahvede öğretmen arkadaşları ile okey oynuyordur, nasıl olsa yolumuzun üzeri uğrar harçlık alırım.
Kendimi ünlü bir şarkıcı gibi hissediyorum. Her sokakta insanların bakışları üzerimizde kız kardeşlerimin sadece saçları açık insanlar neden yiyecekmiş gibi bakıyor?
Her dükkanda aynı şarkı çalıyor:
Her şey yalan gerçek sensin
Gelirse dert senden gelsin
Bence aşkın kendisisin
Seni sevmeyen ölsün
Sevgi dolu bu şarkıyı dinlerken porno filmin kocaman posterlerini insanların gözüne sokacak şekilde asan ve fotoğraftaki bayanların ayıp yerlerini boyayan sinemacı da elinde sigarası ile bize bakıyor.
Gençliğimi bu iğrenç kasabada sapıklar ile geçirmek yerine bir sahil kasabasında deniz kokusu ile geçirmek isterdim.
Renk körü kambur boyacı elindeki ayakkabıyı bırakıp çok büyük bir fırsat yakalamış gibi işi gücü bırakıp bize bakıyor.
Acaba küçük ablam Özlem'e mi yoksa büyük ablam Meryem'e mi bakıyor piç?
Bence kamburlar için özel bir ev yapılmalı tıpkı Üsküdar'daki cüceler evi gibi, tüm kamburlar o evde toplanıp ayakkabı boyamalı.
"ne çok severim kamburları!"
Bu cümleyi hangi yazar eserinde yer vermişti?
Kafama takıldı sabaha kadar düşünürüm artık…
Nasıl olsa böcek ve fare korkusundan uyuyamıyorum.
Bir mucize olsa halamlara giderken yolda Özlem Ayşe'yi görsem!
Ne yazık ki halam bizi kapıda karşılamıyor, bir ayağını basamaz tahta sedirde oturur eniştem de her zamanki gibi sandalyesinde oturur.
Elinde düdüğü ve el feneri vardır sabaha kadar sokakları bekler .
Bahçe kapısını kapattım avluda civcivler geziyor, ne sakarım!
Bir civcivin üzerine bastım hayvan ölmedi ama bağırsakları dışarı çıktı. Halamın oğlu Ali minik civcivi alıp kafasını çekti.
Daha fazla acı çekmesin!
Halam Ali'ye kızıyor bağırsaklarını içeri tıksan yaşardı diyor.
Lösemi hastası Müslüm karanlık odada yatıyor, ne yazık ki son günlerini yaşıyor.
Onu kaybettiğimiz günü hayal meyal hatırlıyorum evladının acısına dayanamayan eniştem de birkaç yıl sonra vefat etti.
Halamın evinde merdivenleri birer birer çıkıyorum tıpkı anneannemin çıktığı gibi:
1.kat:Türkan
2.kat Tekin
3.kat:İsmet
4.kat:Saadet
Çıkarken düşünüyor anneannem ayağı topal olduğu için evlenmek zorunda kaldığı kunduracı kocasını düşünüyor.
Çocukların önünde kendisine sürekli hakaret eden Necip dedemi.
Halamın kızları zahter ikram ediyor ama ben tadını sevmiyorum çok acı geliyor bana.
Neden bayramlık elbiseleri yok acaba?
Masaya bakıyorum saat öğleden sonra iki buçuk . Saatin içinde bir tavuk var sürekli yerdeki buğday tanelerini yemekle meşgul.
Biz geldikten sonra küçük halam da kızları ile geliyor.
Oğlu dertli de gelmiş ben ona dertli Mehmet diyorum.
Soy ismi dertli olduğu için.
Dertli ile aynı iş yerinde çalışıyoruz. Babası baklava ve tatlı yapıyor. Ben de imalathanede yerleri süpürüyorum.
Dertli ile yalnız kaldığımızda yaramazlık yapıyoruz.
-"sen hiç öpüştün mü?"
Cevabımı beklemeden öptü beni sonra da yere tükürdü.
Benim de tükürmem gerekmiş yoksa ağzımda yara olurmuş. Eğer birimiz kız olsaymış yara olmazmış.
Ezdiğim civciv öbür dünyada benden hesap sorar mı acaba?
Bu arada anneannemin babası çok zenginmiş biz fakiriz her ay ablam ile bakkal Şerif amcadan alışveriş yapıp deftere yazdırıyoruz.
Geçen hafta babam bakır kapları fileye doldurup bunları satmamı söyledi o para ile ekmek alıp eve döndüm.
Anneannemin babası padişahı çok severmiş ona göre işgal yokmuş gavurlar padişah efendimizin daveti üzerine gelmişler, Filistin'de ya da Çanakkale'de olan savaşların bir önemi yok yeter ki padişahımız efendimiz çok yaşasın.