Chereads / sarı bina / Chapter 4 - 4

Chapter 4 - 4

Tekin öğretmen öğretmenler lokalinde sigarasını tüttürürken derin düşüncelere daldı.

Büyük oğlu için endişeliydi. Memlekette günde yirmi kişi hayatını kaybediyordu.

Teoman ise dersleri boşlamaya başlamıştı. Anadolu lisesini kazanmak büyük bir başarıydı evet ama son günlerde okuldan kaçmaya kız arkadaşı ile vilayette buluşmaya başlamıştı.

En küçük oğlu Oğuzhan 'ın doktor olacağına inanıyordu. Teoman kadar zeki olmasa da azimli bir çocuktu.

Doktor olmak için gerekli olan buydu: azimli olmak!

İnsanlar sırası gelip muayene odasına girdiği zaman doktorun karşısında esas duruşta bekliyordu.

Üstelik doktorluk çok kazandıran bir meslekti. Sadece yarım gün devlet hastanesinde çalışıp öğleden sonra özel muayenede maaşının en az üç katını kazanıyorlardı.

Eşi şükran öğretmen bir kız çocuğunun olmasını çok istiyordu. İsim de düşünmüştü. Neslihan.

Hakan Teoman Oğuzhan ve Neslihan.

İsim sırası kafiyeli olmuştu.

sigara kül tablasında içmeden bitivermişti.

Nasıl da dalmışım!

Bu sırada fatih öğretmenin sesi ile irkildi.

Hayırdır, Karadeniz'de gemilerin mi battı?

Merhaba enişte dedi tekin hoca , hoş geldin.

Kardeş apartmanının harcını kazarken bize yardım etmek yerine kahvede çay içtin ama ne kader ki elim sana mahkum, kız kardeşim Türkan'ın kocasısın diye düşündü.

Sonra derin düşüncelerinden sıyrıldı.

-çay içer misin enişte?

O sırada küçük Oğuzhan lokale geldi.

Baba büyük ağabeyim, Maraş'a gitti.

Necip geçmişe gitti yine , askeri darbe öncesi ülkeyi hatırladı.

100'den fazla kişinin hayatını kaybetmesine, yüzlerce kişininse yaralanmasına sebep olan 'Maraş katliamının' üzerinden 43 yıl geçmişti.

12 Eylül darbesine yol açan olaylardan biri olarak görülen Maraş katliamında genellikle Alevi kökenliler hedef alındı. Yıllarca süren yargılamalarda 29 idam ve 7 müebbet kararı verildi.

1978'de Maraş'ta yaşanan olaylarda resmi rakamlara göre 100'den fazla kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı, 210 ev, 70 işyeri tahrip edildi. Resmi olmayan beyanlara göre ise hayatını kaybedenlerin sayısı 500'ün üzerindeydi. Katliamla ilgili 804 kişi hakkında dava açıldı; sanıklardan 29'u idam, 7'si müebbet hapisle, 321 kişi de 1-24 yıl arasında hapisle cezalandırıldı.

Maraş Katliamı, 19 Aralık ile 26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta vuku bulmuş ve saldırılar genel itibariyle Alevilere yönelik yapılmıştır.

Olaylarda Alevilere ait 200'ün üzerinde ev yakıldı, Yüze yakın işyeri tahrip edildi. Yirmi üç yıl süren davalar sonunda 22 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de 1–24 yıl arasında ceza aldı. Katliamda önemli rol oynayan 68 kişiye ise ulaşılamadı.

Maraş'ta yaşanan katliam 12 Eylül darbesine sebep olan olaylardan biri olarak görüldü. Millî İstihbarat Teşkilatı'na göre olayların başlamasında "Türk-Kürt meselesi" de etken olmuştur.

kalabalık sağcı bir grup ile Türkoğlu ilçesinden gelen bir grup ülkücü Cumhuriyet Halk Partisi il merkezine, PTT ve Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) binalarına saldırdı.

Olayların büyümesi üzerine o zamanki Kahramanmaraş valisi Tahsin Soylu kente askeri güç gönderilmesini istemiş, ancak talebi uygun görülmemiştir.

24 Aralık'ta saldırıların güvenlik görevlilerine yönelmesi üzerine, halkla çatışmayı önlemek gerekçesiyle kentteki bütün polisler görev dışı bırakıldı. Sünni kesim bundan istifade ederek Aleviler üzerindeki baskılarını arttırdı. Kentte durum kontrolden çıkarken, il genelinde kaos ortamı oluştu.

Bir hafta süren karşılıklı saldırıları önlemek amacı ile kente, Kayseri ve Gaziantep'ten askeri birlikler gönderildi.

Çoğunlukla sağ ve aşırı sağ görüşlü olarak nitelenen toplam 804 kişi hakkında dava açıldı. Sıkıyönetim mahkemelerinde açılan davalar 1991 yılına kadar sürdü. Sanıklardan 29'u idam, 7'si müebbet, 321'i de 1-24 yıl arasında hapis cezalarına çarptırıldı.

İdam ve müebbet dışında hapse mahkum edilenlere 1/6 oranında indirim uygulanarak cezalar azaltıldı. Sıkı yönetim mahkemesinin idam kararları da Yargıtay tarafından bozuldu.

Katliamın müdahil avukatları Ceyhun Can 10 Eylül 1979'da, Halil Sıtkı Güllüoğlu 3 Şubat 1980'de ve Ahmet Albay 3 Mayıs 1980'de öldürüldü.

Hapse mahkum edilenlerin cezaları ise 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu ile ertelendi. Hükümlülerin cezalarının ertelenmesinin ardından serbest bırakıldı.

-Nacip evde mi?Aşağı oynamaya gelirdi.

(komşumuzun oğlu Süleyman bana bu şekilde hitap ederdi)

Nacip gel futbol kartlarımızla oynayalım. sen başla.

İlk kartımı tozlu betona koydum

21 numara Cevad Prekazi.

2 ismail

Sıra gene bende.

Elimdeki destede en üstte bulunan kartı yere bırakıyorum. Dizlerim kabuk bağlamış yaralarla dolu. köşe başındaki boş evin avlusunda oynuyoruz.

3 numara kovaçeviç (bjk)

-bu Pazar beni maça çağırmayı unutma Sülo.

-nacip geçen hafta seni forvette oynattım. Çok gol kaçırdın , topu sürüp kaleye yaklaşmak v arken uzaktan vuruyorsun, uygun pozisyonda ise topa sertçe vurmak yerine ceza sahasına girmeye çalışıyorsun.

Hadi be Sülo!

3 numara kovaçeviç'ten sonra sıra bende kartımı yere bırakıyorum .

7 numara uğur tütüneker (GS)

-bu maçta forvete Ömer'i koyacağım. Şimdiye kadar ona şans vermedim.

32 numara fatih terim (defans –GS)

Tamam , Süleyman ona şans ver ben de defans durayım. Defansa razıyım hadi be Sülo!

Sen takımları oluştur, Barak köyünden arkadaşlarında gelecek mi?

42 numara şekerbegoviç (BJK)

Onlar olmadan takım olmaz , Nacip.

yerde futbolcu kartları birikmeye başlamıştı . kaybetme korkusu ile sıramı oynadım.

Kaç tane bilyen var Sülo?

99- erhan

(sakallı – Galatasaray'da defans oynuyor.)

-sülemem!

-Sülo senin kalbin mi delik?

-he.

-maç oynarken hızlı koşamazsın değil mi?

-o yüzden her maç defans duruyorum ya.

-yarışalım mı?

Tamam. Akif'i de çağır .

Yarış buradan başlayacak. cumhuriyet ilkokulunda bitecek.

Kartını yere bıraktı.

13- numara hami mandıralı (Trabzonspor)

Kabul ediyorum, Süleyman. Size avans vereceğim. Sana ve kardeşine birkaç metre avans vereceğim. Çağır Akif' i evdedir şimdi.

11-numara semih yuva kuran

Akif biz çağırmadan elinde karpuz çekirdekleri ile yanımıza geldi.

Ben de biraz aldım ama kokudan yiyemedim. Midem bulandı hepsini iade ettim.

Öğlen balcan kebabı yedik diyor Akif.

Yemekten sonra ellerini yıkamadın mı?

Çekirdeklerinde yağ ve koyun eti kokusu var.

27 numara Ünal (TS)

Sıra sende Süleyman .

Ulan Akif get alini ağzını yıka! diyor Süleyman

Yoksa seni burada kaldırır yere vururum!

27 numara ümit (zonguldakspor)

Ve kaybettim. Süleyman büyük bir sevinç ile yerde biriken kartları ceplerine dolduruyor.

hiç kısa pantolon giymez. Babasının mağazasından alınan kumaşla annesi diker ve cepleri hep büyüktür.

Dükkanda işim var deyip ayrılıyor Süleyman.

Akif ile ben baş başa kaldık. Duydun mu Neco? KİP'e yeni bir çırak gelmiş. İsmi de bir acayip :Taylan

Başına i harfi eklesen İtalyan olur. ( Sırıtmaya başladı kocaman ağzı ile)

-gülle oynayalım mı, Neco? Çemberi sen çiz.

O yıllarda tebeşir sıkıntısı çekmezdik. Bazı evlerin duvarlarından dökülen parçaları kullanırdık.

Büyük bir çember çiziyorum. Çemberin üzerine bilyeleri rastgele yerleştiriyoruz. İkimiz de üçer tane koyduk.

-necoo! Utarım seni diyor akif. Sakın ağlama kaybedince süt çocuğu!

Bu Talyan mıdır Taylan mıdır , kartvizit oyunundan oynar mı?

-evet diyor Akif elinde çok kartvizit var, zengin yani , hadi neco ilk atışı sen yap

.senin gibi apartman çocukları önce başlamalı.

Çizdiğim çemberin üç adım (çocuk adımı tabii) gerisinde uzun bir doğru çizmiştim.

Doğrunun arkasına geçip yere çömeliyorum.

Nişan alıp atışımı yapıyorum. Çok da kötü değil, en azından büyük çembere yaklaştım.

Bununla birlikte Akif ilk atışta bilyelerden birini çemberin dışına çıkarmayı başarırsa onu kazanmış oluyor ve tekrar atış yapma hakkı kazanıyor.

-Taylan'da kartvizit çok çünkü babası avukatmış.

Futbolcu kartlarından sonra en önem verdiğim ikinci oyun kartvizitlerle oynamaktı.

Oyun şu şekilde oynanır:

Yere atılan kartvizitteki telefon numarasının son basamağına bakılır.bu rakamlar örtüşürse pişti olur ve son kartı atan kazanır.

Neco, at bakalım diyor kartını Akif.

Sonra ekliyor:

Süt gibisin Necip ,sana bir kere sığdırmayı çok isterdim.

-neyi? Dedim ben de saf saf.

Taylan ile ilk kartvizit oyunumuzda büyük bir şok yaşadım.

Sıra ondaydı. Desteden seçtiği kartvizitte şu yazıyordu:

Avukat

Bahattin ALAGÖZ

-Taylan ben bu ismi tanıyorum dedim sevinç içinde. Bu adamın kızı benim sınıf arkadaşım.

İsmi Pınar.

-o benim ablam olur diyor Taylan.

O gün öğlene kadar hep kazanıyorum. Elinde kartı bitince para karşılığı ona kart verip tekrar oynuyoruz.

Zengin çocuğu olduğu için bol para veriyor.

Ben de kazandığım parayı anneme veriyorum. O da çok memnun oldu.

En son bir torba dolusu zeytin getirdiğimde böyle mutlu olmuştu.

Taylan da benim gibi aşık.Salih ekmekçi ilkokulunda hademelik yapan bir adamın kızına deliler gibi aşık. Saf ve temiz bir çocukluk aşkı bu. 1982 yılında benim Özlem Ayşe'ye olan hislerim gibi…

Bu aşkın kaderi de ayrılıkmış meğer, babası milletvekili seçilen Taylan Ankara'ya taşınıyor.

Birden yaşamından çıkıyor fakir kızın.

Ankara'daki yeni yaşamında onu unutmuyor mektup yazıyor telefon ediyor.

Pınar ve annesi bu fakir kızın Alagöz ailesine layık olmadığını düşünüyor.

Evlenmelerine engel oluyorlar ve onsuz yaşamın anlamsız olduğuna karar veriyor esas oğlan , hayatına son veriyor.

Onun intiharı gazetelerde manşet oluyor.

bir intihar olayı ne zaman magazin haberine dönüşür?

Bir önceki çarşamba akşamı Siyaset Meydanı'nda magazin gazeteciliği konuşuluyor.

Canlı bir tartışma olacağının işaretini Okan Bayülgen verdi. Gene hemen belli oldu ki, Ali Eyüboğlu da ona karşı birikmiş öfkesini her fırsatta açığa vurmaktan geri durmayacak. Selim Akçin de gazeteci arkadaşıyla birlikti. Okan Bayülgen kavgaya dünden hazır, ama Ali Kırca daha fazlasına fırsat vermedi.

17 millî kanal bu reklam pastasıyla beslenemez, diyor.

Bu sayının altıya, yediye indirilmesi lazım, ki kanallar reklam temini için bugün olduğu kadar zorlanmak ve ödün vermek durumunda kalmasın.

Okan Bayülgen bir noktada ısrar ediyor:

– Reyting ve para kazanma sebep ve amaç mıdır, yoksa sonuç mu? Önce bu yanılgıdan kurtulmalıyız!

Ali Saydam:

– Gazete satışları magazin haberleriyle de artmadı, diyor. Reklam verenlerden bir işadamı «Türkiye'nin seviyesi Mehmet Ali Erbil çizgisidir, diyordu. Türk halkı Nurseli İdiz'le, Okan Bayülgen'le ilgili haberlere o kadar da itibar etmiyor. Böyle olsa AKP iktidara gelmezdi. Orhan Pamuk mesela, basında ilk üçe girerken, halkın gündeminde ilk 20'ye bile girmiyor. Bu eksen üzerinde konuşalım.

Ama konuşamıyoruz.

Can Tanrıyar göze aldıkları fedakârlığı söylüyor. O kadar tutulmasına rağmen Televole adından vazgeçmişler.

Nurseli İdiz, «Eski sevgilisinin kapısına bıçak sapladı, bir başka gece otelde dağıttı» haberlerini veren 17 ayrı gazeteden birinin olsun, açıp da ne olduğunu ona sormayışından şikâyet ediyor.

Doçent Adem Sözüer, hukuk vasatında düşünmeyi ve konuşmayı sağlamaya çalışıyor.

– Kanunlar bireyin ürün ve eşya durumuna indirilmesine izin vermez. İnsan amaçtır, küçük düşürülemez. Özel hayatı ifşa, hapisle cezalandırılır. Ancak kamu yararı varsa, hadise haberleştirilebilir. Halkın merak etmesi, öğrenmek istemesi o hadisenin haberleştirilmesini meşru kılmaz. Bir hayatın kamuya açık olması, onun kamulaştırıldığı anlamına da gelmez.

Selim Akçin, «Ya kamu merak ediyorsa?», diye soruyor.

– Merak edilme hukukun dikkate alacağı bir ölçüt değil.

Kamu yararının ne olduğunu belirlemeye çalışıyorlar. Başörtüsüz namaz kılanlar haberinde böyle bir yarar olduğunda birleşiyorlar. Millî maç öncesi bir kulüpte geç saatlere kadar eğlenen futbolcu haberi de öyle.

Bayülgen sabırsızlanıyor:

– Gazeteciler kanun maddelerini başka yerde öğrensinler.

Ali Eyüboğlu isyan ediyor:

– Okan'ı reddediyorum. Ne uzman, ne de bir şey. Haddini aşıyor.

Ragıp Duran'ın altını çizeceği dört konu var. 1. Beuve-Mery'-nin dediği: «Her ülke layık olduğu gazeteyi okur». 2. Gazeteci sormalı, kim için, ne amaçla yapıyorum işimi, diye. 3. Magazin bizde 1980'lerin eseridir; bireyin ve ben iddiasının öne çıktığı dönem. 4. Magazin adı dergiden geliyor; hafif-zarif, daha kolay okunur, demek. Ragıp Duran hoşgörüyle bakıyor hadiseye.

Ali Saydam soruyor:

– Sivil toplum kuruluşları, onlar nerelerde? Mesela magazin habercilerinin derneği?..

Siyaset Meydanı günü gazetelerde bir intihar haberi vardı. Teknik Üniversite araştırma görevlisi inşaat mühendisi Taylan Alagöz, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne kendi otomobiliyle geldi, kaldırıma yanaştı, indi ve parmaklıklardan atladı. Cesedi bulundu, kıyıya çıkarıldı. Terk ettiği arabada intihar niyetini belirten bir mektup vardı.

Haber bu kadardı.

Taylan Alagöz düştüğü sırada köprünün altından geçmekte olan ve hadiseyi gördükleri halde –karakolda şahitliğe çağrılırım endişesiyle– görmezden gelmeyi tercih eden deniz araçları personeli ve yolcuları olduysa; buna karşılık özel ve pek güzel bir teknenin, yoluna devam etmekten hemen vazgeçerek, intihara teşebbüs eden insan için bir şeyler yapabilir miyiz diye çırpındığı ve gereken her şeyi yaptığı görüldüyse; ve o tekne sahibesi de hepimizin tanıdığı ve saygı duyduğu bir hanımsa... İşte bu, en âlâsından bir magazin haberidir.