Eric, çanın tiz ama hoş tınısını duyduğunda, üretim cihazının başında durup tamamlanmakta olan orağı izliyordu. Yavaşça soğuma haznesine aktarılan metal, içindeki enerji akışını dengeleyerek stabil hale geliyordu. Kendi tasarımı olan bu özel süreç, metalin dayanıklılığını artırırken aynı zamanda ona hafif bir esneklik kazandırıyordu. Fenrir Denizi'nin ışığını yansıtan gümüşi bıçak, kenarlarında dans eden zarif enerji çizgileriyle tamamlanmıştı.
Eric, ellerini dikkatlice koruyucu eldivenlerine geçirdi ve soğuma işlemi tamamlandığında orağı kavradı. Ağırlığını test etmek için hafifçe çevirdi, dengesini kontrol etti. İncecik bir enerji hattı, bıçağın iç kısmından dışına doğru titreşerek bir an için gözle görülebilir hale geldi. Tatmin edici bir şekilde başını sallayarak orağı, dükkanın teşhir alanına götürmek üzere arkasına döndü.
Teşhir alanı, dükkanın en dikkat çekici köşelerinden biriydi. Duvarlara gömülü şeffaf panellerin içinde, Eric'in en başarılı tasarımları sergileniyordu. Her biri, kendine has özelliklerini sergileyen hafif bir holografik açıklamayla donatılmıştı. Tezgahın hemen yanında, yeni tamamlanan eserleri geçici olarak sergilemek için kullanılan bir stand bulunuyordu. Eric, orağı titizlikle bu standa yerleştirdi ve hemen ardından küçük bir holografik paneli etkinleştirdi. Panelde beliren ışık dizisi, orağın özelliklerini ve kullanım talimatlarını sıralıyordu:
Adı: Gümüş Hilal Orağı
Materyal: Fenrir Enerji Alaşımı & Safir Büyü Tozu
Özellikler:
Hafif, dayanıklı ve enerji ile güçlendirilmiş kesici kenar
Kullanıcının hareketine duyarlı denge sistemi
Entegre holografik kılavuz sistemi
Yalnızca sahiplenen kişi tarafından aktif hale getirilebilir
Tam bu sırada, dükkanın içinde yankılanan ikinci bir çan sesi duyuldu. Bu, kapının açıldığını ve yeni bir müşterinin içeri girdiğini gösteriyordu. Eric, başını kaldırıp kapıya doğru yöneldiğinde, içeri adım atan kişinin siluetini gördü. Uzun, lacivert renkte bir cübbe giymiş, ince yapılı biri kapının eşiğinde durmuş, dikkatle etrafına bakıyordu. Yüzünün yalnızca alt kısmı görülebiliyordu; başlığı, gözlerini ve alnını gölgede bırakıyordu.
Eric hafif bir gülümsemeyle karşıladı. "Hoş geldiniz," dedi, sesinde her zamanki sıcaklık ve samimiyet vardı. "Size nasıl yardımcı olabilirim?"
Ziyaretçi, başlığını hafifçe geriye çekerek yüzünü ortaya çıkardı. Buz mavisi gözleri, neredeyse hipnotize edici bir parlaklıkla parlıyordu. Sesi, sakin ama derindi. "Öncelikle, eserlerinizi görmek istiyorum," dedi. "Eric'in ustalığı hakkında çok şey duydum. Bakalım anlatılanlar kadar etkileyici mi?"
Eric, hafif bir kahkaha attı. "O zaman doğru yerdesiniz," diyerek onu teşhir alanına yönlendirdi. Ziyaretçi, raflardaki eserleri dikkatle inceledi. Arada sırada parmaklarını uzatıp holografik bilgilere dokunuyor, tasarımlar hakkında daha fazla bilgi alıyordu. Birkaç dakikalık sessizlikten sonra, gözleri yeni tamamlanan orağa takıldı.
"Bu yeni mi?" diye sordu, bıçağın kenarına dokunmadan önce dikkatlice eğilip inceledi.
Eric başını salladı. "Evet. Henüz teşhir alanına koydum. Keskinliği ve enerji iletkenliği açısından son derece hassas bir işçilik gerektiriyor."
Ziyaretçi, bir an için düşünceli bir şekilde orağı izledi. Sonra, Eric'e dönerek sessizce gülümsedi. "Bunu denememe izin verir misiniz?"
Eric, müşterisinin ilgisini görünce memnuniyetle başını salladı. Orağı dikkatlice yerinden alıp ona uzattı. "Tabii ki. Ama dikkatli olun, enerji akışı kullanıcının hareketlerini takip eder. Eğer bir yönlendirme yapmazsanız, doğrudan en keskin formuna ulaşır."
Ziyaretçi orağı kavradığında, bıçağın kenarında kısa süreliğine bir ışık dalgası titreşti. Buz mavisi gözleri, hafifçe parlayan enerji hattını incelerken daha da dikkatli bir ifade aldı. Birkaç kez havada çevirdi, dengesini test etti ve sonunda başını salladı. "Gerçekten etkileyici," dedi. "Ama bir test alanınız var mı? Gerçek bir yüzeye karşı denemek istiyorum."
Eric, hafifçe kaşlarını kaldırarak gülümsedi. "Elbette. Arkada bir deneme alanımız var."
Ziyaretçi, orağı elinde tutarak Eric'in peşinden yürüdü. Bu yeni müşterinin asıl amacı neydi? Basit bir alışveriş mi, yoksa daha fazlası mı? Eric, bu düşüncelerle birlikte test alanının kapısını açarken, içindeki merak duygusu giderek büyüyordu.
Eric, müşteriyi tamamen büyülü camdan oluşan test alanına yönlendirirken, odanın içi neredeyse zifiri karanlıktı. Cam duvarlar, Fenrir Denizi'nin yansımasını barındıran mat bir yüzey gibi görünüyordu. İçeri adım attıklarında, müşterinin dikkatini çeken ilk şey, ortamın neredeyse sonsuz bir boşluk hissi vermesiydi. Hiçbir detay görünmüyor, yalnızca derin bir karanlık onları sarıyordu.
Eric, hafif bir el hareketiyle müşterisine beklemesini işaret etti. Ardından, odanın sağ tarafına yöneldi ve büyük bir kare panelin önünde durdu. Panel, başlangıçta düz ve tepkisiz bir yüzey gibi görünüyordu, ancak Eric elini boydan boya üzerinde gezdirdiğinde yüzeyde ince, altın rengi çizgiler belirmeye başladı. Parmaklarının hareketiyle birlikte, çizgiler birbiri ardına uzayarak genişleyen bir ışık ağı oluşturdu ve panel yavaşça aktif hale geldi.
Panel tamamen açıldığında, ekranın üzerinde bölünmüş menüler ortaya çıktı. Eric'in gözleri hızla sağ üst köşeye kaydı; burada yer alan Işık Ayarları bölümü, test alanının aydınlatmasını kontrol ediyordu. İşaret parmağını ekrana hafifçe dokundurup yukarı doğru sürüklediğinde, odanın içi yavaş yavaş aydınlanmaya başladı. Önce, uzak tepelerin sisle kaplı görüntüsü ortaya çıktı. Ardından, Fenrir Denizi'nin turuncuya çalan ışıkları, sahte bir gün batımı atmosferi yarattı. Rüzgarın yumuşak uğultusu duyuluyor, uzaktan dalgaların kıyıya vurma sesi yankılanıyordu.
Işığın yumuşak bir dengeye oturduğunu gördüğünde, Eric parmaklarını ekranın sol alt köşesine kaydırarak Hayali Şekillendirme bölümünü açtı. Burada, dokunulamayan ancak etrafındaki enerji alanı sayesinde varmış gibi hissedilen objeler oluşturulabiliyordu. Eric, odaklanarak birkaç seçenek arasından seçim yaptı. Önce, zeminden yükselen birkaç taş sütun belirdi. Bunlar fiziksel olarak var olmasa da, yüzeylerine yaklaşıldığında hafif bir direnç hissi oluşturuyorlardı, sanki gerçekten oradaymış gibi. Ardından, daha karmaşık engebeli yapılar oluşturmak için menüden bazı ek ayarlamalar yaptı. Birkaç dar geçit, hareketli holografik bloklar ve test amaçlı hedefler odanın içinde belirdi.
Müşteri, bu sahnenin büyüsüne kapılarak gözlerini hafifçe kısmıştı. "Bu... Bu gerçek gibi görünüyor," dedi, sesinde hafif bir şaşkınlık vardı.
Eric, ekranda son birkaç ince ayar yaparak simülasyonu sabitledi ve müşteriye döndü. "Artık orağı test edebilirsiniz," dedi, hafif bir gülümsemeyle.
Müşteri, orağı sıkıca kavradı ve ilk savuruşunu gerçekleştirdi. Bıçağın kenarındaki enerji titreşimi net bir şekilde görülebiliyordu. Hedeflerden birine doğru hızla yönelerek orağı ustalıkla savurdu. Metal, hedefe dokunduğu anda keskin bir ışık dalgası yayıldı ve holografik taş sütun ortadan ikiye ayrıldı. Enerji dalgası, sütunun iki parçasını havada bir an süzülerek bıraktıktan sonra sönümlendi.
Müşteri derin bir nefes alarak tekrar Eric'e döndü. "Gerçekten olağanüstü bir işçiliğiniz var. Denge mükemmel, enerji akışı kusursuz. Bunun fiyatı ne kadar?" diye sordu, gözleri hala hayranlıkla parlıyordu.
Eric, kısa bir an düşündü. Orağın üretim süreci, kullanılan malzemeler ve işçiliği hesaba katıldığında, ona biçilecek fiyat oldukça önemliydi. Ancak müşterinin yetenekli ve bilinçli biri olduğu açıktı, dolayısıyla fiyatın adil olması gerekiyordu. Hafifçe başını sallayarak kararını verdi. "150 mabag," dedi sakince. "Ancak, alternatif ödeme yöntemlerine de açığım. Eğer değerli bir mineral, büyü kristali ya da nadir bir malzemeniz varsa, takas da yapabiliriz."
Müşteri, cübbesinin içinde bir şeyler arıyormuş gibi kısa bir süre sessiz kaldı. Ardından, koyu yeşil bir taş çıkardı. Üzerinde hafif altın damarlar bulunan bu taş, zümrüt gibi parlıyor ama içindeki büyü akışı sıradan bir mineralden çok daha farklı bir yapıdaydı. Taşı avucunda tutarak Eric'e uzattı. "Bu, Luthar Taşı," dedi. "Najor Dağları'ndan çıkarılmış nadir bir parça. 150 mabag karşılığında bunu teklif ediyorum."
Eric, taşın yumuşak ışık yayışını inceledi. İçinde yoğunlaşan büyü akımı, onu sıradan bir mineralden ayırıyordu. Bir an düşündü, ardından gülümseyerek başını salladı. "Anlaştık," dedi. Taşı dikkatlice alıp cübbesinin iç cebine yerleştirdi. "Orağınız hayırlı olsun."
Müşteri, başını memnuniyetle eğdi. "Gerçekten eşsiz bir iş çıkarmışsınız, Eric. Bu, sıradan bir silah değil." Orağı dikkatlice kınına yerleştirerek cübbesinin altına sakladı ve son bir kez test alanına göz gezdirdi. "Belki bir gün tekrar yollarımız kesişir."
Eric, hafifçe gülümseyerek başını salladı. "Veradon büyük ama yollar tahmin ettiğinizden daha sık kesişir."
Müşteri, sessiz bir gülümsemeyle başını eğerek odadan çıktı. Eric, test alanındaki panelleri kapatırken bir an için Luthar Taşı'nı elinde çevirdi. Bu taşla neler yapabileceğini düşünerek dükkanın ana alanına doğru ilerlerken içindeki yaratıcı heyecan, bir kez daha kıvılcımlanmaya başlamıştı.
Eric, müşteriyi uğurladıktan sonra elindeki Luthar Taşını avucunda çevirerek birkaç kez ovuşturdu. Taşın yüzeyi, ellerinin ısısıyla hafifçe parladı, içerisindeki altın damarlar bir an için parıltısını artırdı. Hafif bir gülümsemeyle taşı birkaç kez havaya atıp yakaladı, ardından kendi kendine mırıldandı:
"Bakalım senin içindeki sır neymiş…"
Derin bir nefes alarak taşı sıkıca kavradı ve üretim makinesine yakın bir köşede bulunan pres makinesine doğru ilerledi. Bu makine, nadir bulunan minerallerin içindeki özü sıkıştırarak ayırma ve analiz etme yeteneğine sahipti. Eric, taşı makinenin açılır bölmesine yerleştirdi ve üzerindeki holografik ekrana birkaç komut girdi. Makinenin iç kısmında bulunan optik tarayıcılar aktif hale geldi ve taşın içindeki elementleri tek tek analiz etmeye başladı.
Ekranda bir dizi veri belirdi:
Ana Bileşen: Luthar Enerji Özü (%72)
İkincil Bileşen: Safir Tozu Kalıntıları (%18)
Yan Bileşenler: Düşük seviyede ferrit ve büyü iletkenliği olan nadir altın partikülleri (%10)
Eric, sonuçları dikkatle inceledi. Luthar Enerji Özü, büyüyle etkileşime oldukça duyarlı, yüksek iletkenlik gösteren bir maddeydi. Genellikle enerji silahlarında ya da dayanıklı büyülü ekipmanların güç kaynağı olarak kullanılırdı. Hafifçe başını sallayarak onay verdikten sonra pres makinesinin sıkıştırma işlemini başlattı.
Makinenin içinden gelen mekanik bir uğultu yükseldi, metal silindirler birbirine yaklaşarak taşı ezmeye başladı. Birkaç saniye sonra, taş çatırdayarak parçalandı ve içerisindeki öz, ince bir toz formunda filtrelenerek ayrı bir bölmeye aktarıldı. Eric, ekrana bakarak ham maddenin tamamen öğütülmesini bekledi. Luthar Enerji Özü, toz haline geldiğinde parlak mavi bir ışık yaymaya başlamıştı. Makine, öğütme işlemini tamamladığında küçük bir bip sesi duyuldu.
Eric, bölmeyi açarak mavi tozu eline aldı ve hafifçe havaya üfledi. Toz, ışıkla etkileşime girerek havada anlık bir parıltı oluşturdu. Hafifçe gülümsedi. "Evet… tam da düşündüğüm gibi."
Ardından, tozu dikkatlice hammadde sınıflandırma bölmesine taşıdı. Raflar boyunca sıralanmış özel kasaların arasından uygun olanını seçti ve "Yüksek Enerji İletkenliği Olan Kristal Bileşenler" etiketli bölmeye tozu aktardı. Rafın üzerine son bir dokunuş yaparak kapağı kapattı ve derin bir nefes aldı.
Tam o sırada, dükkanda yankılanan mekanik bir ses duyuldu. Bu ses, günlük işlerin tamamlandığını ve sistemlerin gece moduna geçtiğini belirten otomatik bir bildirimdi. Eric, başını hafifçe sallayarak gözlerini kapattı, bir an için günün tüm yorgunluğunu hisseder gibi oldu.
Hafifçe gerinerek çıkışa doğru ilerledi. Dükkanın içinde kalan loş ışıklar, Fenrir Denizi'nin uzaktaki titreşen yansımalarıyla uyum içinde titriyordu. Kapının önüne geldiğinde, son bir kez arkasına dönüp dükkana göz gezdirdi. Bugün, hem yeni bir müşteriyi ağırlamış hem de nadir bir madde kazanmıştı. Yarın, belki bu Luthar Özü'nden yeni bir tasarım çıkaracaktı.
Kapıyı yavaşça kapatıp kilidi etkinleştirdi, ardından Veradon'un gecesine adım attı. Hafif bir rüzgar saçlarını okşarken, Fenrir Denizi'nin parlayan dalgalarını seyretti. Gece, ona yeni fikirler getiriyor gibiydi.
Eric, dükkanın kapısına son bir kez baktı ve şehre doğru ilerlemeye başladı.