Chereads / Ashes to Fire / Chapter 1 - Küllerin ve Ateşlerin Şarkısı

Ashes to Fire

🇹🇷MivanosChronicles
  • 7
    chs / week
  • --
    NOT RATINGS
  • 556
    Views
Synopsis

Chapter 1 - Küllerin ve Ateşlerin Şarkısı

Ateş, Eryndra'nın en sadık hizmetkârıydı. Onun bir emriyle yıldızlar gibi parlayan alevler, en karanlık geceleri bile aydınlatır, bir nefeslik hiddetle en güçlü düşmanları dize getirirdi. Sarayının devasa sütunları, siyah taşlarla oyulmuş ejderha figürleriyle kaplıydı. yüksek tavanlarından akan lav ışıkları, altın zemini aydınlatıyordu. Her şey, alevlerin dans eden yansımalarıyla canlı gibiydi. Duvarlarda, Eryndra'nın zaferlerini betimleyen freskler vardı; her biri, onun gücünün tanrılardan bile üstün olduğuna dair birer kanıttı.

O gece, tahtında otururken, omuzlarına dökülen uzun kızıl saçları alevlerin ışığında yanıyormuş gibi görünüyordu. Elinde tuttuğu, lavdan dövülmüş bir asa, kendi nabzı gibi titriyordu. Gözleri sarayın devasa pencerelerinden krallığının uçsuz bucaksız topraklarına baktı. Ovalar onun isteğiyle yemyeşil olmuş, nehirler onun emriyle taşkınlarını durdurmuştu. İnsanlar, onun adıyla dualar ediyor, tanrılar yerine onu yüceltiyordu. Her fısıltı, her dua onun gözünde tanrıları küçültüyordu. "Tanrılar sadece izler, ben ise yaratırım," derdi kendi kendine. 

Fakat o gece, alevler farklıydı. Genelde sarayın içindeki ateş, sıcak ve canlı olurdu; oysa şimdi sönmeye yüz tutmuş, çıtırdayan bir karanlık taşıyordu. Hava soğumuş, gökyüzü siyah bulutlarla kapanmıştı. Bir şey, doğru değildi.

Tam o sırada, taht salonundaki devasa meşaleler bir anda sönüverdi. Odada sadece Eryndra'nın elindeki asa ve onun nefesi duyuluyordu. Ardından, bir fısıltı yankılandı. Fısıltı, alevlerin içinden geliyordu; tanıdık, ama tehditkârdı.

"Eryndra," dedi bir ses. Bu, Ateş Tanrısı Ignithos'un sesiydi. Kudretli ve öfke dolu bir yankı. "Alevlerimizi sana bir lütuf olarak verdik. İnsanlara ışık olasın, onları karanlıktan koruyasın diye. Ama sen, bu lütfu yıkım için kullandın. Sana defalarca uyarı gönderdik işaretlerimizi görmezden gelip Tanrıların adını silemeye çalıştın. Tapınaklarımızı küle çevirdin."

Eryndra tahtında doğruldu. Gözlerinde parlayan hiddet, bir anda odayı aydınlattı. "Onlar sizin tapınaklarınız değildi! Onlar benim halkımı köleleştiren zincirlerdi!" diye haykırdı. "Bana verdiğiniz güç, benim irademle şekillendi. İnsanlar tanrıların değil, benim adımı anıyor. Çünkü ben onları koruyorum. Ben onların yaşamını yaratanım!"

Ignithos'un sesi, gök gürültüsü gibi bir yankı bıraktı. "Kendi yarattığın ışık seni kör etmiş, Eryndra. Özgürlük değil, kaos getirdin!" diye gürledi Ignithos, Seni uyardık. Gücünü ölçüsüzce kullandın. Şimdi, bu küstahlığının bedelini ödeyeceksin."

Bir anda yer sarsılmaya başladı. Sarayın altından yükselen derin bir gürleme, Eryndra'nın tahtını sarsarak onu ayağa kalkmaya zorladı. Zeminden çatlaklar çıkıyor, içlerinden parlak kızıl lavlar fışkırıyordu. Alevler bedenini sarmaya başladığında, Eryndra ilk defa bir korku hissetti. Bedenindeki güç, yavaşça bir boşluğa dönüşüyordu. Gözlerinden süzülen yaşlar, alevlerin arasında kayboldu. İlk defa, bir tanrı kadar güçlü olmadığını kabul etmek zorunda kalıyordu. Artık her şeyin bittiğini düşündü. Ama vazgeçmedi. 

"Hayır!" diye bağırdı Eryndra, asasıyla zemini vurarak. "Ben bir kraliçeyim! Ben ateşin kendisiyim!"

Ama tanrıların öfkesi dinmedi. Lavlar, onun ayaklarının dibinden yukarı doğru yükseldi. Kollarına, saçlarına, hatta nefesine işledi. Alevler, onu sardı ve bedenini yavaşça küle dönüştürmeye başladı. O, gücünün zirvesindeyken şimdi, kendi alevlerinin mahkûmu olmuştu.

Sonunda, taht salonunda sadece bir kül yığını kaldı. Ama o küller, sıradan değildi. Onlar hâlâ sıcaktı, hâlâ yanıyordu. Rüzgâr, o külleri savurduğunda bir anlık bir kıvılcım parladı. Ve Ignithos'un sesi, karanlığın içinden bir kehaneti fısıldadı:

"Bir gün, bu küller yeniden alev alacak. Ama bu dönüş, hem ışık hem de karanlık getirecek. Sen, Eryndra, kaderinle bir kez daha yüzleşeceksin."

Ve böylece Eryndra'nın adı, bir efsaneye dönüştü. Halk, onun küllerinin asla soğumadığını ve bir gün küllerin arasından bir kıvılcım doğacak. Ama bu alev, bir krallığı kurtaracak mı, yoksa sonsuz bir yıkım mı getirecekti, kimse bilemiyordu.

O gece, krallık sessizliğe gömüldü. Alevlerin hüküm sürdüğü topraklarda artık hiçbir ışık parıldamıyordu. Halk o sessizlikte fısıldadı: "Kraliçe düştü." Ama hiç kimse onun sonsuza kadar yok olduğuna inanmadı.