Sıcak havadan her zaman nefret eden biri olmuştu. Sıcak günlerde gittiği bir mağara vardı. Orası onun evi sayılırdı çünkü hava sürekli sıcaktı ve onun gidebileceği daha iyi bir yeri yoktu. Üstelik mağarada ihtiyacı olabilecek her şeye sahipti: serin hava, biraz gizlilik, bolca soğuk su ve birkaç ıvır zıvır... Şu an orada olmak için her şeyi yapabilirdi. Bir an düşündü, acaba sakladığı yiyecekler ne durumdaydı, biraz bal yemek istedi ancak aldığı ağır bir darbe yere düşmesine ve düşüncelerinden uzaklaşmasına neden oldu. Bir an için nerede olduğunu unutmuştu. Darbenin etkisinden kurtulmuş gözleriyle kendisini tekrardan bu iğrenç çamur ve kan gölüne gönderen kişiyi aradı. Kendisinden birkaç adım uzakta durmuş, bozulan saçını düzeltiyordu. Hemen ayağa kalktı, üzerine bulaşan kir sıcak güneşin altında kuruyor, hareketini zorlaştırıyordu. Karşısındaki kişi alaylı bir ses tonuyla konuşmaya başladı: 'Yoksa yoruldun mu, Ezra? Pes mi edeceksin?' Ah, o gerçekten de pes etmek istiyordu. Pes etmeyi her şeyden daha fazla istiyordu. Pes etmek ve güzel bir banyo yapmak istiyordu. Bu anlamsız düelloyu hiç istememişti ki! Yine de bu düşüncelerini sesli bir şekilde söyleyemedi, sadece gülümseyerek, 'Yorulmak mı, ben mi yorulmuşum? Şaka yapmayı bırakın lütfen. Arden, sevgili dostum. Nefesinizi benim için harcamayın, biraz sonra ihtiyacınız olduğunda ne yapacaksınız?' demekle yetindi.
Sabahın ilk ışıklarıyla başladıkları düello bir türlü son bulmuyordu. İki taraf da tüm güçleriyle birbirlerine saldırıyor, üstünlüklerini ilan etmeye çalışıyorlardı. Neredeyse öğlen olmuştu ve şimdiye kadar düellonun bitmesi ve kutlamaların yapılması gerekiyordu... Yani en azından biri kutlama yapacaktı.
Ezra, elindeki kılıca baktı. Gerçi artık bir kılıç denilemezdi. Sapı bile parçalanmaya başlamıştı. Şimdiye kadar ikisi de o kadar çok silahı parçalamıştı ki artık kullanabilecekleri bir şey kalmamıştı. Elindeki çöpe son kez baktı ve karşısında sırıtan kişiye fırlattı. O kadar hızlı ilerledi ki kimse gözüyle bile takip edemezdi, ama hedefe ulaşamadan ateş aldı ve oracıkta kül oldu.
İki taraf da yıpranmıştı. Kıyafetleri artık paramparça olmuş ve baştan aşağıya kirle kaplanmıştı. Ancak kıyafetlerinin aksine, ikisi de dimdik ayakta duruyordu. Yüzlerindeki katman katman kuruyan kire rağmen, yorulmadıkları belli oluyordu. Azimlilerdi, ilk andan beri bakışları değişmemişti.
Bu anlamsız düello, yüksek bir bağırma sesiyle bölünene kadar birkaç saat daha devam etti. 'Yeter, son verin artık şu maskaralığa!' Ezra sesi duyar duymaz olduğu yerde durdu ve dizinin üzerine çöktü.
Sesin sahibi yanlarına yaklaştı. Sinirli olduğunu anlamamak için bir aptal olmak gerekirdi. Ezra, yere çöktüğünde, Arden'in sinirli sesiyle birlikte yine sessizlik hakim oldu etrafa. Arden, hala silahını göğsünde tutuyor, nefesi hızlıca inip kalkıyordu. Yıpranmış kıyafetleri ve kirli yüzüne rağmen, hala kararlı bir ifade taşıyordu.
Arden, Ezra'ya yaklaştı ve kılıcını yere doğru sapladı. 'Seni ezeli rakibim,' dedi, sesinde hala biraz öfke vardı, 'bugün yeniden savaşanın sen olacağını sanmıştım. Ama gördüğüm kadarıyla, sen hala kralın kuklasısın.'