Sanırım bu bir bayrak yarışı , " Mahmut hocalar Ahmetleri , Ahmetler Mahmut hocaları yetiştirecek " Hababam sınıfı filminden hatırladığım bir söz bu. İnönü'de sık sık aile ziyaretlerimiz oluyor ilk olarak Tuğba 'nın ailesi tüm öğretmenleri öğle yemeğine davet etti. Yemekten sonra konu elbette Gölcük depremiydi. Kayıp sayısının hızla arttığı haberlerini alıyoruz. Tuğba'nın hedefi avukat olmak bence de başarılı bir avukat olabilir , insanlarla iletişim kurarken kendine has bir rahatlığa sahip ve azimli , hislerim yanlış olabilir ama pencere kenarında oturan Gamze ile arasında sıkı bir rekabet var. Zeynep ise kimi zaman Tuğba'nın kimi zaman Gamze'nin tarafında olarak durumu idare etmeye çalışıyor. Bu rekabetin gerçek sebebi ise erkek meselesi, Gamzeye arkadaşlık teklif edip hayır teklifi alan gitar çalan şaşı çocuk(kendi tabirlerini kullanıyorum)şansını bir kerede Tuğba'da denemiş ve bu kez evet yanıtını alınca Eskişehir'de buluşmaya karar vermişler. Bu nedenle
o gün derste Tuğba yoktu, Gamze ise şaşı çocuk ile mutlu bir ilişkisinin olmasını diliyordu.
Sınıfta öğrenci sayısının ikiden az olması durumunda ders yapmamam gerektiğini sıkı sıkı tembihlemişti müdür yardımcısı, odası daima gül suyu kokan kalın camlarının ardından kısık gözlerle bakan ve yüzünün büyük kısmını gözlük kapsadığından ilk yüzüme çarpan metal çerçeveli gözlükleri oluyor. Müdür yardımcısı İnönü'de oturuyor. Sohbetlerimizde bir an evvel evlenmem gerektiğini salık veriyor. İşini eline almış bir gencin bekar gezdiği her günün vebalinin ebeveynlerine yazıldığını söyledi. Bu durumda ben günaha girmiş olmuyorum, çünkü hayatımı kendim kazanıyorum ve evlenmek istediğimi de belirttim. Bununla birlikte babam Neslihan'ı istedi , " kısmetse olur" cevabını da aldık, en kısa sürede evleneceğimizi beklerken hesaplar tutmadı , ailem Neslihan ile evlenmemi istemiyor. Gerekçe olarak benim gibi öğretmen olmasını istiyorlar. İktisat mezunu birinin öğretmen olmasını nasıl bekleriz? Bunun için en büyük gerekçe geçen seneki Refahyol hükümetinin tüm üniversite mezunlarını öğretmen olarak ataması , ElEZHER üniversitesi mezunlarının atanmış olmaları yazılı basında geniş yer tuttu. İnsanlar hükümetin laiklik konusunda yeteri kadar hassas olmadığını düşünüyorlardı bu nedenle üç yıl önce " Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" kampanyası başlattılar. Hükümet' te şimdi Anasol D var ve yeni milli eğitim bakanı eğitim fakültesi dışındaki tüm bölümlerin atama dışı kalacağını açıkladı, mühendis olan kuzenim bu nedenle öğretmenlik umudunun kalmadığını görüp maden mühendisi olarak çalışmaya başladı. Benim gibi atama beklediği günlerde psikolojisi bozulmuştu. Bu durumda Neslihan'ın öğretmen olma şansı yok geçen yıl aldığı Pedagojik Formasyon belgesinin de bir anlamı kalmadı. Telefonda kavga ettik, ben onun yüksek lisans yapmak amacı ile Eskişehir'e gelmesini istiyorum. Böylece kendi aramızda evlenip buraya yerleşebiliriz, ailemin bu evlilik için ikna olacağını sanmıyorum. Hayatıma müdahale ettikleri için ailemle görüşmüyorum. Gül yağı kokulu makam odasına sahip olan müdür
yardımcısı sık sık annemi aramam konusunda beni uyarıyor. Tahminime göre annem müdür yardımcısı ile telefonda görüşüyor ve sesimi duymak istediğini adama anlatıyor.
Neslihan ise ailelerin onayı almadan evlenmek istemediğini söyledi. " Aileni ikna et gel yoksa görüşmeyelim " deyip ilişkimizi bitirdi. Uzun zamandır hayalini kurduğum evlilik artık gerçekleşecek gibi gözükmüyor. Özgürlük ilk günlerde cazip geldi, okuldan sonra kaldığım öğrenci yurdunda yatağıma uzanıp kitap okuyorum, bu ilişki beni gerçekten yormuş ama ben farkına varmamışım, belki de etrafıma bakmalıyım, üstelik dün okul çıkışında bir randevu talebi aldım! Pazartesi okul çıkışında öğrenci yurduna çıkan keskin yokuşun başındaydım. Coğrafya öğretmeni yanıma yaklaşıp yarın kafede buluşup yıllık planları birlikte hazırlamamızın uygun olduğunu söyledi. Bu öneri beni memnun etmişti ama cümlesini tamamladıktan hemen sonra sırtını dönüp kendi yurduna yöneldi Ayten Ertesi gün kafede buluştuğumuzda kısa sürede yıllık planları tamamlayıp ayrılacağımızı sanıyordum. Konu konuyu açmaya başlamıştı, plan yapmayı bırakıp okul hakkında konuşmaya başladık daha çok o anlatıyordu ben dinliyordum. Ayten de benim gibi stajyer öğretmendi. İzmir anılarını anlattı, üniversite yıllarında benim gibi matematikçi olan ve gitar çalan bir gence karşı platonik aşık olmuştu, zamanla bu aşkı arkadaşlarına anlatmış ancak Gökhan'ın bu durumu hiç bir zaman bilmemesi için kızları sıkı sıkı tembihlemişti.
Üniversiteyi bitirip memleketine döndüğünde Gökhan dört yıl boyunca en yakın arkadaşı bildiği Ayten'in kendisine karşı özel duygular beslediğini ortak arkadaşlarından birinden öğrenmiş soluğu Ayten'in yanında almıştı duygularının karşılıklı olmasa dahi bir ilişkiye başlamalarının doğru olduğunu ifade etmişti Gökhan. Yıllarca sevdiği Gökhan'ı reddettiğini anlattı Ayten, bunu neden yaptığını sordum, anlaşılması zor biriydi sanki, yıllarca sevdiğiniz bir kişi ayağınıza geliyor ve siz onu reddediyorsunuz! " Ben başkasından duyarak koşup peşinden
gelmeni istemiyorum, gözlerime baktığında sana olan hislerimi anlamanı isterdim " demiş Ayten, bence ona karşı duyguları kolay kolay silinecekmiş gibi gözükmüyor. Gün ortasında buluşmuştuk ve artık hava kararmaya başlamıştı, meğer konuşacak ne kadar çok konumuz varmış! İkinci buluşma için sözleştik , kız yurdunun misafirhanesinde okul çıkışı buluşacaktık. İkinci buluşmamızda ben de Neslihan'dan söz ettim, nasıl tanıştığımızı ona yazdığım sayfalar dolusu mektupları ve ailem yüzünden evlenemediğimizi anlattım. Ayten'in dikkatli bir şekilde beni dinlediğini sanıyordum oysa birden sözümü kesti. " Sen , Allah'a inanır mısın , Necip?" Bu soru beni çok şaşırtmıştı, bu nasıl bir soruydu böyle! Elbette Allah'a inanıyordum. Ayten sanki bana anlatmaya çalıştığı bir gizeme sahipti, bu sırrı dolaylı yollardan bana anlatmaya çalışıyor benim bazı çıkarımlarda bulunmamı istiyordu. İlk kez ondan duyduğum bir kelimeyi söyledi kendisinin Ehlibeyt olduğunu söylediğinde ben gene anlamamıştım bu nedenle anlayabileceğim bir dil kullandı , Alevi olduğunu söyledi. Bu benim en cahil olduğum konuydu, mezhepler konusu, Ayten sık sık Pir Sultan'dan , Hacı Bektaş'tan söz ediyordu.
Hafta sonu birlikte kitapçıya gittik ben aşk romanlarına bakarken o Vedat TÜRKALİ kitaplarına aç kurt gibi saldırıyordu sonunda yazarın kalın bir romanını beğendi yanlış hatırlamıyorsam kitabın adı " GÜVEN" di. Alevi kelimesini ilk kez dönemin başbakanı ERBAKAN'dan duymuştum. Grup toplantısında bunlar " Mum söndü oynuyorlar" demişti. Sonraki günlerde sık sık kitabı sordum ona. Beni sendikaya götürmeye karar verdi bir gün , Eğitim'sen 'in Eskişehir şubesine vardığımızda oldukça dar bir alanda yan yana yerleştirilen masaların etrafında çoğu yaşlı birçok kişi sigaralarını tüttürürken, hararetle bir şeyler tartışıyorlardı. Dumandan göz gözü görmüyordu. " Ayten tam kendisine uygun bir yer bulmuş " dedim içimden çünkü kendisi de günde üç paket sigara içiyordu. Sendikada kendisine matematik anlatmamı istedi, yüksek lisans yapmayı düşündüğünü bu amaç ile ALES sınavına girmek istediğini anlattı. Tüm gün zaten okulda beraberdik ders aralarında koridorda birlikte sınıflardan
çıkarken göz göze geliyorduk. Eğer o öğretmenler odasına benden önce gelmişse beni gülümseyerek karşılıyordu, aramızdaki arkadaşlık zamanla aşka dönebilir miydi acaba?
Yirmi beş yaşına kadar hiç kimse ile ilişkisi olmamıştı Ayten'in sadece üniversite yıllarında platonik şekilde aşık olmuştu. Öğretmenler odasına girerken beni gülümseyen gözlerle karşılaması itiraf edeyim ki benim de hoşuma gidiyordu ancak bana gülümserken diğer taraftan dumanlar içinde olması hiç hoşuma gitmiyordu çünkü sigaradan hiçbir zaman hoşlanmamıştım. Beş dakikalık kısa süren ders arasında mümkün olduğu kadar çok sigara içmek istiyordu Ayten. Gülen gözlerinden cesaret almıştım akşam serviste yanına oturdum başka bir konu üzerine konuşuyorduk, Ayten Osmanlıdan bu yana Alevilerin zulüm gördüğünü yobazlar tarafından dinsizlermiş gibi muamele gördüklerini anlatıyordu bende ellerini izliyordum, birden sözünü kestim, " Ne kadar zarif ellerin var, Ayten" dedim. Bu sözü duyunca çok şaşırmıştı anlattığı konular kafasında karışmıştı, her iş çıkışında kapitalizmin insanları köleleştirdiğinden söz ederdi ben hiç dinlemediğim halde dikkatle dinliyormuş gibi yapardım, kimi zaman ona şirin görünmek için babamın SODEP 'e oy verdiğini söyledim. Ayten babamın sosyal demokrat olmasına memnun olmuştu ancak bu medeni adamın benim evliliğime müdahale etmesine bir anlam verememişti.
Havalar ısınmaya başlayınca Yunus emre kampüsünde piknik yapmaya karar verdik, salı günleri ikimizin de boş günüydü, sabah erken buluşup tren ile Kütahya'ya gitmeye karar verdik, Ayten yolda üşüdüğünü söylediğinde ceketimi omuzlarına koydum o anda aramızda bir kıvılcım hissettim. Kolumu ceketi yerleştirdikten sonra omuzuma koydum o da bu hareketi komut almış bir robot edası ile başını omzuma yasladı, heyecandan kalbimin duracağını hissediyordum sanki tren ağır ağır ilerlerken ben yolculuğun bitmesini hiç istemiyordum. İkimizde artık bu ilişkinin arkadaşlık boyutundan çıkmaya başladığını düşünmeye
başlamıştık. Oda arkadaşlarımız , bizim sırılsıklam aşık olduğumuzu ancak farkında olmadığımızı söylüyordu. Yolculuk esnasında benim walkman'in kulaklıklarını paylaşmak için iyice yaklaştık artık onu hissedebiliyordum. Kütahya da ilk durağımız döner gazino oldu, o vejetaryen olduğundan peynirli pidede karar kıldı, yemek esnasında sık sık gözlerine bakıyordum, bulunduğumuz yer bir erkeğin duygularını açmak için uygun olduğu bir yerdi. Yemekten sonra MACAR Evi'ne gittik , orda benden cep telefonumu ödünç alıp oda arkadaşını aradı telefondan karşı tarafın sesini duyuyordum, oda arkadaşı ateş bacayı sarmış dediğinde o da gülümsüyordu. Benim oda arkadaşlarım da benzer tepkileri veriyordu hasta olduğum halde odada yatmak yerine Ayten çağırdığında hemen ayaklandığım için benimle dalga geçiyorlardı.
Eskişehir'e döndüğümüzde onun kaldığı kız yurdunun misafirhanesinde oturduk. Misafirhaneden en son çıkan ben oluyordum. Odamda kendi kendime düşündüğümde sabahın erken saatlerinden gece geç saatlere kadar hep Ayten ile birlikte olduğumun farkına vardım, şairin dediği gibi" iki kere iki dört elde var Ayten!" diyecek duruma gelmiştim. Sonunda ona mesaj yazmaya karar verdim ama cep telefonu kullanmıyordu oda arkadaşının cep telefonuna yazdım saat gece yarısına varmak üzereydi. " Ayten aylardır anlamını bekledim, bakışlarımla tavırlarımla bunu sana anlatmaya çalıştım, ben senden hoşlanıyorum " mesajımı yolladıktan sonra iletim raporu gelince rahatladım artık rahat bir uyku beni bekliyordu. Sabah servise birlikte bindiğimiz yere geldiğimde elinde tava vardı o tava ile ne yapacağını sordum , kafamda patlatacağını söyledi ama bu sözleri söylerken dahi gülümsüyordu galiba hislerimiz karşılıklıydı. Bu gülümseme cesaret verdi gün serviste bana bir öyküsünü anlattı. İnönü lisesine atandığını öğrenince bana, o Cem evindeki dedeye bu okulun hayırlı olup olmayacağını sormuş. İlk başta ben dede dediği zaman yaşlı bir insan'dan söz ettiğini sanmıştım fakat dede olmak için mutlaka yaşlı olmak gerekmiyormuş, zaten Ayten'in söz ettiği dede orta yaşlıymış. Bu dede ona bu okulda kendisini mutlu edecek birisi ile tanışacağını söylemiş,
bu nedenle teklifimi kabul etmeden önce düşünmek için zaman istediğinde aklına memleketindeki dede gelmiş ve teklifimi kabul etmeye karar vermiş. İlk teklifimde beni reddetmesinin nedeni ise üniversite yıllarımda yaşadığım ilişkiymiş. Ben hayır cevabı aldığımda ilk aklıma gelen soru " Neden" ve cevap ise benim Neslihan'ı unutamamış olduğumu düşünmesiydi.
Mezhep farkının mutluluğumuza engel olamayacağını inanmıştık. İlişkimizden ailesine söz ettiğinde ablası Sünni bir genç ile evlenmesinin yanlış olacağını söylemiş. İlk anda mezhep farkının ben de sorun teşkil etmeyeceğini düşünüyordum ancak zaman içinde bu konunun ciddiye alınması gereken bir konu olduğuna karar verdim. Bir gece rüyamda Cem evinde diz çökmüştüm etrafımda mumlardan oluşan bir çember vardı karşımda iri siyah gözlü elinde yılanın diline benzeyen kılıcı olan bir adamın resmi ve bu resmin etrafında saz çalan insanlardan biri aniden ayağa kalkıp dinimi neden sattığımı sordu. Bu rüya bana birden " Memleketim" filmini anımsattı bana ait olmadığım kültüre girmem imkansızdı ancak bunu o benden önce hissetmişti. Hafta sonu sabah misafirhanede bir saat onu bekledim sonunda odasından çıkmıştı yanımdan bir yabancıymışım gibi geçti doğruca ankesörlü telefona yöneldi bir süre konuştuktan sonra koridorda koşmaya başladı aniden önüne çıkıp yolunu kestim ve kollarımı açtım , çok kısa bir süreliğine kendini kollarıma bıraktı ben de gözyaşlarını silmeye başladığım an hızla kendisini geri çekti ve hiçbir açıklama yapmadan odasına çıktı. Ablasını arayıp neden ağladığını sorduğumda tatmin edici bir yanıt alamadım. İlişkimiz sadece bir ay sürmüştü artık bittiği kesindi sebep mezhep farkı ya da eski ilişkimdi aslında sebebin ne olduğunun bir anlamı yoktu önemli olan sonuçtu. İlişkimizin tekrar başlaması için onunla konuşmayı denedim ancak konuşacak bir şey olmadığını söyledi.
Ayrılığın ilk günlerinde kararını gözden geçirme ihtimalini göz önüne aldım ancak zamanla geri dönmeyeceğini anlamıştım, artık
okuldaki tüm zamanını felsefe öğretmeni ile geçiriyordu, okulumuzun felsefe öğretmeni ilerlemiş yaşına rağmen oldukça genç gözüktüğü için lise son sınıftaki kızların gözdesiydi, ders aralarında kız öğrenciler onun etrafında bir halka oluştururdu. Felsefeden başka resimle ilgiliydi ve masa tenisinde bir hayli iddialıydı, Ayten bu nedenle öğle tatilini masa tenisi oynayarak geçiriyordu onun gibi usta bir oyuncudan özel dersler alıyordu, topa nasıl vurması gerektiğini, raketin nasıl tutulması gerektiğini uzun uzun anlatıyordu öğretmen. Maçtan sonra yorgunluk sigarası içmeye karar verdiler ve öğretmen ona sigarayı uzattı, dudaklara temas eden kısım öğretmenin elinde diğer kısım onun elindeydi bu şekilde birkaç dakika beklediler bu esnada gözleri hiç ayrılmıyordu her ikisi de gülümsüyordu, ilk kez aşık olan liseli gençlere benziyorlardı. İnsanların hayatlarında kaybetme acısı yaşayarak olgunlaştıkları zamanlar vardır. Bu an benim için bir az önceki tarife uyan bir andı. Bir zamanlar bana sevgiyle bakan bu siyah gözler şimdi evli bir erkeğe adeta aşık olmuş gibi odaklanmıştı, zarif elleri ise sigara ile birlikte öğretmenin ellerini tutuyordu, etrafta öğrenciler ve diğer öğretmenler olsa da onlar odada baş başa kalmış gibiydiler. Bu sevgililik oyunu okul pikniğinde de aynı şekilde devam etti, artık el ele yürümeye başlamışlardı uzaktan onu öğretmen ile birlikte gördüğümde adım atmak istediğim halde adım atamadığımı fark ettim. Koşup yanlarına gelmek kavuşan ellerini ayırmak istediğimi ve bu isteğin ne kadar tehlikeli olduğunu fark ettim.
İnsanların sevgilisini ya da eşini yorgun argın işten geldiğinde kendi yatağında bir yabancı ile bulduğu an ne kadar tehlikeli olabileceğini o an anlamıştım. Aslına bakarsanız ben de tehlikeli bir yaratık olmuştum, bir resim çekmişti gözlerim ve bu resim beynime kazınmıştı ilk an da şoka girdim sonra kendimi kullanılıp atılmış bir paçavra gibi hissettim birkaç saniye sonra kendime acımaktan vazgeçtim intikam almak isteği damarlarımda dolaşıyordu öfkenin bedenimi sardığını anlamıştım. Geziden hemen ayrılıp soluğu üniversitede aldım. Felsefe öğretmeninin eşi Eczacılık fakültesinde memurdu, kapıyı tıklatıp odaya girdim
kocasının okul pikniğinde el ele dolaştığını söyledim. Bedenimde dolaşan intikam duygusu sanki kesilmiş bileklerimden hızla akan kan gibi akıp gitmişti. Uzun yıllardır evli olan ve tek çocukları olan bu çiftin adeta kavga etmesini ya da boşanmasını istiyordum.
Felsefe öğretmeni eşi ile benim yüzünden kavga ettiğini , kendi kafamda kurguladığım küçük oyunlara karısını dahil etmemem gerektiğini söyledi. İntikam almak için yaptığım bu hareket onları daha da yakınlaştırmıştı, zamanla bu birlikteliğe gözlerim alışmıştı çünkü gidilebilecek en uç noktaya kadar gitmişlerdi. Evli bir erkek ile en fazla okul gezisinde birlikte olunabilirdi, okul bitince hafta sonları da görüşecek durumda değillerdi ya da ben öyle umuyordum. İtiraf etmek gerekirse kıskançlık gözlerimi kör etmişti. Benden ayrıldıktan sonra okulumuzda çalışan bekar bir öğretmen ile ilişki kursa belki de bu kadar kıskanmayacaktım. Hislerimi onun da yaşaması için neler vermezdim! Allah dualarımı kabul etti ve güz döneminde yeni atanan bir matematik öğretmeni ile arkadaş oldum. Zamanın nasıl geçtiğini bilmiyordum sanki bir peri masalını yaşıyordum, serviste şiir okurken tanıştık ve her buluşmamızda gözlerinin içine bakıp aşk şiirleri fısıldıyordum, çalıştığımız okullar yan yana olduğundan kimi zaman İnönü lisesine beni ziyarete geliyordu. Aslında çiçeği burnunda öğretmen ve benim yeni sevgilim eski sevgilim Ayten ile görüşmüş benden uzak durmasına dair tavsiyeler almıştı ama gönül ferman dinlemişti.
Mutluluk onun minik ellerini avucuma alıp Cahit Sıtkı okumaktı. Tanışmamızdan kısa bir süre önce astım krizi nedeni ile acil olarak hastaneye kaldırılmıştı Dilek, kısa bir süre solunumu durmuştu , doktoru sigarayı kesinlikle yasaklamıştı, kalbinde ritim bozukluğu vardı ve hepimizin bir adım ötesinde olan ölüm onun bu rahatsızlığı nedeni ile daha yakındı. Onu kaybettiğim günün gecesinde ilginç bir rüya görmüştüm , etrafımda sıra sıra tabutlar vardı ve tabutlar birdenbire açılarak kefenlenmiş cenazeler aniden ayağa kalkıp namaz kılıyordu, kimi tabutlar
camdan yapılmıştı ve tabutun önüne içindeki insanın neden öldüğünü açıklayan hastalığın adı yazılıydı, çok uzun siyah saçları olan genç bir kız veremden ölmüştü. Tabutların içindeki insanlar dirilip namaz kıldıktan sonra yanımda geziyordu ama yüzleri plastik bir madde ile kaplanmıştı bulunduğum ortamı bana açıklayan bir de rehber vardı yanımda ve rehber canlıydı daha doğrusu ben öyle sanıyordum, aniden güneş ışığı yüzünü aydınlatınca onun da teni aynı plastik madde ile kaplanmıştı ve ben sevgili rehberimin de ölü olduğunu anladığım an çığlık attım. Bu çığlık oda arkadaşlarımın sabahın dördünde uyanmalarına neden olmuştu, yatağıma gelip sakinleşmemi sağladılar ama bu korkunç rüya dan daha kötüsü onu solunum yetmezliği nedeni ile kaybedecek olmamdı. Hayatımda gerçek aşkı bulduğum bu peri masalı mutlu son ile bitmemişti o anda yaşadığım acı olayları mukayese etmeye başlamıştım.
Bir insanın sevdiğini kaybetmesinden ötürü hissettiği acının bedenindeki herhangi bir uzvunun kırıldığı anda hissettiği acı ile eşdeğer olduğunu ileri süren bir yazı okumuştum. Yatağımda uzanırken onu hissediyordum sanki gözlerimden akan yaşları silmek için mezarından kalkıp gelmişti. Burnunun ucunu ilk kez öptüğüm küçük parkın kenarı kırık bankında otururken de o üzerinde uzun beyaz elbisesi ile yanımdaydı. Hayatıma devam etmem için yardım almam gerekiyordu ve o gün ilaçlarla tanıştığım ilk gün oldu. Hayatımda gerçek aşkı bulduğum bu peri masalı mutlu son ile bitmemişti o anda yaşadığım acı olayları mukayese etmeye başlamıştım. Bir insanın sevdiğini kaybetmesinden ötürü hissettiği acının bedenindeki herhangi bir uzvunun kırıldığı anda hissettiği acı ile eşdeğer olduğunu ileri süren bir yazı okumuştum. Yatağımda uzanırken onu hissediyordum sanki gözlerimden akan yaşları silmek için mezarından kalkıp gelmişti. Burnunun ucunu ilk kez öptüğüm küçük parkın kenarı kırık bankında otururken de o üzerinde uzun beyaz elbisesi ile yanımdaydı. Hayatıma devam etmem için yardım almam gerekiyordu ve o gün ilaçlarla tanıştığım ilk gün oldu. Dilek kısa yaşamında benden önce dört yıl süren bir ilişki yaşamıştı. Birinci sınıftaki tanışma partisine gittiğinde ilk üç dans
teklifini reddettiğini dördüncü teklifi kabul ettiğini anlatmıştı. " Salkım salkım tan yelleri estiğinde " onlar dans etmeye başlamıştı. Kavalyesinin ceylan gözlerine o şarkı eşliğinde baktığında kaybolmuştu
Dilek kısa bir süre sonra Özkan'ın ev arkadaşı aniden evden ayrılmaya karar vermişti, tek başına kirayı veremeyeceği için ev arkadaşı olması için Dilek en uygun kişiydi. Yenikent mahallesindeki evlerinde öyküleri bu şekilde başlamıştı. Üç yıl boyunca evden sayılı kez çıktı Özkan alışverişten Dilek sorumluydu. Bu yıllardan söz ederken en mutlu yıllarının olduğundan söz ederdi. Anılarını anlatırken evlenmemiş olmalarına üzülmüştüm. Evlilik planı yaptığım kızın benden önceki sevgilisi ile evlenmediği için üzülüyordum! Ayrılık, Özkan'ın gırtlak kanseri olması ile gelmiş. " Yakışıklılığını kaybetmişti " derdi Dilek, kemoterapi almaya başlamış, yüzünde kalıcı hasarlar olmuştu. Bu yeni görüntüsü nedeni ile özgüvenini kaybettiğini sık sık ağladığını ve devamlı terk edileceğini düşünmeye başladığını söylemişti Dilek, aşırı kıskanç olduğu için ortak arkadaşları Selami'den kıskanmaya başladığında " Bitti" demiş Dilek telefonda, Özkan ilk başlarda barışmak istediği için birkaç kez aramış fakat yapılan çağrılar sonuçsuz kalınca eşyalarını toplayıp memleketine dönmüş, Dilek yalnız kaldığı bu şehirde ilk olarak öğrenci yurduna kayıt yaptırmış, üniversitede son sınıfta olmasına rağmen halen birinci sınıf derslerini veremediği için okulu yedi yılda tamamlamak zorunda kalmış ve benim gibi İnönü'ye atandığında hayatına ben girmiştim.