Chapter 2 - BÖLÜM2

ZAFERE GİDEN YOL

Feci bir baş ağrısıyla beraber gözlerimi araladım. Küçük gösterim bu beden için oldukça acı verici olmuştu. Kafamın içinde kafatasıma vuran küçük yumrukları hissedebiliyordum. Bir an bu bana komik geldi. Bir zamanlar o yumruklar bana aitti ama şimdi bir sesten ve etkisiz birkaç yumruktan daha fazlasıydım. İçim, kafamdaki yumrukları unutturacak kadar büyük bir hazla doldu. Zaferimin önündeki ilk engelden kurtulmuştum şimdi sırada ikinci aşama vardı. Dikkatle etrafıma bakındım. Burası revir olmalıydı. Aptallar. İşimi öyle kolaylaştırıyorlardı ki. Odadaki her şeyin yerini aklıma kazımak için daha dikkatli incelemeye başladım. Küçük bir revirdi. Zaten bir kişi için daha büyüğüne de gerek yoktu. Sağ tarafımdaki dolapta bana verdikleri ilaçları gördüm. O lanet ilaçların kolumda bıraktıkları izler sızladı. O iğneleri her verdiklerinde diğer tarafın aklına olanlar, onunla beraber benimde hissettiğim acı hepsini hatırladım. Büyük bir öfkeyle doldum. İçimdeki ateşin varlığını tekrar hissettim. Bu ilaçların vücuduma ilk girdiği gün… Diğer tarafım hiçbir şey den şüphelenmezken ben tıkıldığım kafesin duvarlarına vuruyordum. Sesimi duysun bu kadar aptal olmasın diye son gücümle boğazımı yırtarcasına bağırdım. Beni duyduğunu biliyordum ama o her zaman yaptığı gibi beni aklının en ücra köşelerine iteleyip ona güvenmeye devam etti. Bir canavarı bir kahraman gibi görmek için ne kadar aptal olmak gerekir? Aslında çok değil sadece birazcık aşık olmak yeterli oluyordu. Başımdaki yumruklar fazla düşünmememi söylercesine daha güçlü vurmaya başladılar. Elimi başıma götürmek için kaldırdığımda zayıf kollarıma taktıkları serumu gördüm. Serum şişesine doğru bakıp gözlerimi devirdim. Kim bilir bana yine ne veriyorlardı. Dışarıdan gelen topuk seslerini duyunca işte dedim sonunda başlıyoruz. Kapı yavaşça açılıp içeriye esmer zayıf bir kadın giydi. Üzerine giydiği önlüğü gördüğümde bunun o iğrenç ses olduğunu anladım. Bu kadar geri zekalıya rağmen diğer tarafın buradan kaçmayı becerememesi beni ona karşı biraz daha nefretle doldurdu. Allah aşkına kim tek bir hastanın olduğu bir yerde doktor önlüğü giymeye gerek duyardı ki? Kadın uyandığımı gördüğünde biraz tedirgin birazda bunu saklamaya çalışıp asla beceremeyen adımlarla bana doğru yürüdü. Derin bir nefes alıp yatağın önünde durdu.

"Kendini nasıl hissediyorsun? Bizi korkuttun yaptığın şey seni öldürebilirdi." Dedi. Bu düşünceli haline gülmek istedim ama tepkisiz yüzümü koruyarak gözlerinin içine bakmaya devam ettim.

"Kaç para verdi sana?" dedim. Bunu beklemiyordu. Şaşırdı ve anlamaya çalıştı bir gün önce ayağa kalkmaya iki cümleyi kurmaya gücü olmayan kızın nasıl şimdi kafasını duvarlara vuran o değilmiş gibi sapasağlam durup ona hesap sorduğuna şaşırmıştı. Yüzündeki şaşkınlığı gizlemek isteyip

"Anlamadım?" dedi. Evet, basit insan davranışları, anlamasına rağmen ezbere yaşadığı için ezberinde olan ilk şeyi söylemek. Gözlerine aynı tepkisizlikle bakmayı sürdürerek

"Hayır anladın." Dedim. Önündeki masanın üzerinde duran kağıtları telaşlı ama bunu belli etmemek için yavaş olmaya özen göstererek incelemeye başladı. Kalemle bir yandan bir şeyler yazıp bir yandan da

"İlaçlarını birazdan vermeye gelecekler ciddi bir travma geçirdin iki gündür uyuyorsun kafanın karışması normal." Diyerek açıklama yapmaya başladı. Benden korkuyordu. Bu iyiydi korku insanlara hata yaptırırdı. Sakin tavrımı hiç bozmadan

"Beni burada zorla tutuyorlar. O ilaçlar beni delirtiyor biliyorsun değil mi? Kaç para satın aldı seni? Yoksa sana para dökmelerine bile gerek kalmadı mı? Evet, tabi ki kalmadı çünkü bıkmıştın. İğrenç bir ses tonun var ve bunun farkında olan tek kişi ben değilim anlaşılan. Sana iş verdi üzerine bir şeyler daha vermesine gerek bile kalmadı değil mi? Sana normal olman için bir şans verdi sende sorgulamadın. Merak ediyorum vicdanın sızlıyor mu? Burada ne haltlar döndüğünü bildiğin halde hiçbir şey yapmayan vicdanın sızlıyor mu?" dedim. Her cümlemin yüzüne bir balyozla vurduğunu gördüm. Her kelimede bir çizik attım susturmak için uğraştığı vicdanına. Gözleri dolmuştu. Bu iyiydi demek ki rahatsız oluyordu. Biraz bile duygu sahibi olan biri ele geçirilebilir yönetilebilirdi. Yutkunup duraksadı. Boğazını temizleyip

"Biraz uyu sana sakinleştirici vereceğim aklını toplamana yardımcı olur." Dedi. Arkasını dönüp giderken birkaç adım atmasına izin verdim. Birkaç cümle kurup kendine telkin vermesine izin verdim. Birkaç adım sonra konuşmaya başlayınca olduğu yerde durdu.

"Elinde boya lekeleri var ama parmağında yüzük yok. Bir çocuğun var yada resme yeteneklisin ama daha çok pastel boya izi gibi o halde ya boyama kitabın var yada bir çocuğun. Yalnız bir annesin kocan yok ne yaptı sana gerçi bu ses tonuna bakılacak olursa platonik bir ilişkinin meyvesi gibi duruyor çocuğun. İstemedi değil mi? Kovdu seni. Yada haberi bile yok. Aşk işte bazılarımızı yalnızlığa bazılarımızı bir kafese mahkum ediyor. Beni buraya kapatan adam kim biliyor musun?" dedim. Olduğu yere çivilemiştim onu. Doğru yoldaydım. Bu farkındalıkla devam ettim.

"Aşık olduğum adam. Bir erkeğin bir kadına yapabileceği en kötü şeye bakıyorsun ve sende bunun bir parçasısın." Dedim. Omuzları çöktü üzerine yüklediğim ağırlık düşünmekten kaçtığı şeylerle yüzleşmesini sağlamıştı.

"Elimden bir şey gelmez." Dedi. Kabulleniş. Güzel, artık vicdanı gün yüzüne çıkmıştı. Onu duyabiliyor ve rahatsız olacağı kadar hissediyordu.

"Sadece sana dediklerimi yap." Dedim. Şuan ben onun için yıllar önceki yardıma muhtaç haliydim. Beni bir kez görmüştü artık görmezden gelemezdi. Bunu sonuna kadar kullanacaktım. Yavaşça bana doğru dönüp.

"Yapamam beni öldürür yapamam olmaz üzgünüm." Dedi. Ağlamaya başlamıştı. En iğrendiğim şey birinin ağlamasıydı. Bana düşen gardının ardındakileri gösteriyordu onu resmen bir kitap gibi okuyordum. Sesimi güçsüz tutmaya özen göstererek

"Yapmazsan onunla beraber sen beni öldüreceksin. Katil olmak, bunu bilerek yaşamak daha mı iyi?" dedim. Yardıma ihtiyacı olan güçsüz çaresiz bir kadın gibi görünmeye çalışıyordum. Bana acımalıydı. Tekrar arkasını dönüp "özür dilerim" dedi ve odadan büyük bir hızla çıktı. Bense arkasından zaferin geleceğini bilmenin rahatlığıyla uzandığım yere biraz daha kuruldum. İnsan dediğiniz şey zayıflıklarla dolu bir çöp poşetidir. Duyguların beraberinde getirdiği tüm acıyı önceden ön görseler bile görmemiş gibi davranırlar. Sonra sıra bedel ödemeye geldiğinde kendilerinden başka herkesi suçlarlar. Her biri oynanması ayrı zevk veren birer oyuncak aslında oynamayı bilenler kötü oyuncaklarsa iyi olur. Beni buraya tıkanlarda oynamayı biliyordu. Onlar akıllıca davranıp diğer tarafının zaaflarını kullandılar ama hesaplamadıkları bir şey vardı. Herkes içinde kötülük barındırır. Onu asla kullanmaz ve dışarı çıkmasına izin vermezler. Ama bir gün o kötü taraf sinirlendiğinde oyunun iplerini eline alır. Ona ödeyeceği bedeli göstermiştim şimdiyse arkama yaslanıp iplerin bana gelmesini bekleyecektim.

Rahatsız tavşan uykumdan izlendiğim hissiyle uyandım. Gözlerim uzun zaman sonra bu kadar fazla ışığa maruz kalıyordu. Gözlerimi yavaşça zayıf koluma indirdim. İşte oradaydı. Güneş tenimde parlıyordu. Hafif bir sıcaklık hissediyordum. Bu his eskiden beni rahatsız ederdi. Ben güneşi sevmezdim. Vücudumda bıraktığı histen nefret ederdim. Serin havaların insanıydım yada belki de diğer taraf öyleydi. Elimi yavaşça kaldırdım parmaklarımı teker teker ileri geri hareket ettirdim. Sanki güneş parmaklarımın arasından kayıyordu. Sanki bütün o koca güneş parmaklarımın arasına sığmıştı. İlk kez kendimi dışarıda hissettim. Bir an küçük bir an sanki kafesin kapası aralanmıştı. Ama çıkamazdım. Şimdi değildi. Zamanı vardı. Sıkıntıyla kafamı yan tarafa çevirip beni izlediğini bildiğim kişiyle göz göze geldim. Nefret sardı tüm bedenimi. Beni kafese iten ellerden birini gördüm karşımda. Sarı saçlarıyla benim adi bir kopyamdı. Kıskanç küçük kardeş. İçlerindeki en tehlikeli düşmandı o. Beni kafesin önüne getiren oydu. Gözlerindeki zafer onu öldürme isteğimi bir kez daha harladı. Diğer taraf bu kızın kim olduğunu bir kez bile görmemişti. Görmek istememişti. Onu taklit eden o olmak isteyen kızı hiç görmemişti. Karşımdaki kadına gözlerimdeki ablayla baktım. Bana benzemek için sarf ettiği uğraş takdire şayandı.

"Küçük kardeşim beni görmeye gelmiş." Dedim gözlerimdeki alayı sesime yansıtarak. Yüzündeki nefreti ve beni aşağılamaya çalışan ifadesini saklamadan

"İyi görünüyorsun." Dedi. Ona saldırmak ve yüzündeki o aşağılamaya silmek için tam konuşacakken kapıdaki karaltıyla bundan vazgeçtim.

"Eserini görmeye mi geldin? Hepinizden nefret ediyorum beni dönüştürdüğünüz şeye bak." Dedim. Sesim ağlamaklı çıkmıştı ve birazda güçsüz. Gözlerinden bir anlık bir üzüntü geçti. Üzüntü değil bir an acıdı bu halime. Sonra hemen kendini toparlayıp eski haline döndü.

" Şimdiye ölürsün diyordum. " dedi. Kısa bir nefesle menden sonra alaycı birazda hüzünlü bir gülümsemeyle

"ama hep böyle olur değil mi? Sen asla pes etmezsin sen yenilmezsin. Sen her şeyi elde edersin." Dedi. Bu kız hep böyleydi. Kıskanç sinir bozucu bir sorundu. Ondan uzun zaman önce kurtulmalıydık ama diğer taraf onu sırtında taşımaktan bir an bile vazgeç"emişti. Böyle bir sevgiye sahipken onu neden parçalamak ister ki bir insan? Aptal olmaktan fazlasını isterdi böyle bir şey. İçimdeki duygusuzluğa rağmen ablası olduğuma inanması için gözlerimden bir damla yaş düşürüp ağlayarak

"Seni hep sevdim. Ailemiz öldüklerinde bir tek ikimiz kaldığında sana tutundum. Yas bile tutmadım. Sen büyü diye diğerlerinden eksik hissetme diye gece gündüz çalıştım. Seni hep korudum. İstedim ki kardeşim bu dünyanın kötü yüzünü görmesin, istedim ki sen hiç üzülme ben her şeyi hallederim ama senin ayağına taş değmesin. " hıçkırıklarım arttığında derin bir nefes alıp devam ettim.

"Karşılığında ne gördüm peki? İhanet. Sevdiğim herkesten ihanet gördüm. Ben size hiçbir şey yapmadım. Sadece sizi çok sevdim." Dedim. Tanrım biraz daha ağlamaya devam edersem kusacaktım. Karşımdaki kadının yüzünde bu aciz halimi görmenin verdiği tatmini görmek doğru yolda olduğu gösteriyordu. Yüzünde bende iğrendiğini belli eden ifadesiyle

"Bu fedakar abla ayakları her zaman midemi bulandırmıştır zaten. Herkes hak ettiği yerde. Uslu dur yaptığın küçük şovdan haberim var ve ellerine iyi bak ablacım çünkü güneşi bir daha asla hissedemeyeceksin. Sen bu delikte ölüp gideceksin bense dışarıda kraliçe olmaya devam edeceğim. Yıllarca senin gölgede yaşadım. O gölgeyi parçalayıp var olmayı başardığım için bana kızamazsın. Zayıfların yeri pis kafeslerdir ablacım. "dedi. Yüzüme iğrenç gülümsemelerinden biriyle bakıp yanındaki çantasını koluna takarak çıkışa doğru yürüdü. Kapıya yaklaşınca son silahımı kullandım

" Neden? "dedim. Sesimden acı akıyordu. Şuan herkesin acıyacağı kadar aciz görünüyordum. Sorunla beraber durdu. Yüzünü bana dönmeden

"Çünkü başka yolu yoktu. " dedikten sonra hızla odadan çıktı. Onun çıkmasıyla beraber ağlamaya devam ettim. Bir süre sonra kapı tekrar aralandı ve içeri iğrenç ses girdi. Üzgündü. Gözlerime bakmıyordu. Yavaşça bana doğru yaklaşıp. Yanımda durdu. Kararsız bir ifade vardı yüzünde. Ona zaman vermek adına

"Bana bunu yapanlardan biriydi o. Kardeşim. Yanında olduğun insanlara dön de bir bak. Ben ölene kadar durmayacaklar." dedim. Kararsız ifadesi benim söylediklerimle birlikte yok oldu. Kafasını kaldırıp gözlerime baktı

"Tamam" dedi. Anlamamış gibi yaparak gözümdeki yaşları sildim

"Tamam ne?" dedim. Gözlerime bana acıdığı belli bir ifadeyle bakıyordu. Bu acı bir süre sonra şefkate döndü

"Buradan çıkana yardım edeceğim." Dedi. Yüzümde minnet doku gülümsemeyle ellerini tutup

"Teşekkür ederim. Teşekkür ederim." Dedim. Oda bana içten gülümseyip ellerimi sıktı

"Sana birazdan bir ilaç verecekler merak etme ilaçları değiştirdim sana vereceğim ilaç gücünü toplamana yardım edecek." Dedi. Başımı onaylarcasına salladım.

"Şimdi gitmem gerek bu gece de burada uyu. Yarın tekrar konuşuruz." Dedi. Ellerimi bırakıp odadan çıktı. O odadan çıkar çıkmaz yüzümdeki ıslaklığı sildim. Biraz daha rol yapsaydım bayılacaktım. Neyse her ikisi de oyunuma gelmişti. Kapıda bizi dinlediğini ilk anladığım andan beri rol yapıyordum. Bazen kazanmak için karşındakini kaybettiğine inandırmak gerekir. Gurur ve asla ezilmediğini göstermeye çalışan duruş sadece aptalların işidir. Bu küçük oyun diğer tarafın kaybettiği ipleri bana geri getirecekti. Kraliçe bendim. Bu kafeste olsam bile kraliçe bendim. Tahtını ne çakma kopyalarıma ne de adi hırsızlara bırakacak değildim. Herkesi hak ettiği deliğe sokacaktım. Bunun için aptal rolü yapmam gerekirse yapardım. Gerekirse diğer taraf bile olurdum. Her pisliği o ateşi izlemek için yapmaktan çekinmezdim. Bu gece uzun zaman sonra ilk kez huzurla uyuyacaktım. Bunu bilinciyle gözlerimi tekrar kapattım ve uykuya teslim oldum.