Chereads / Ölü soy / Chapter 3 - 3. Bölüm

Chapter 3 - 3. Bölüm

On İki Yıl Sonra

Avluda iki kişi birbiriyle savaşıyordu. Biri gözle görülmeyecek bir hızda hareket ediyor diğeriyle oyun oynuyormuşcasına saldırıyordu.

"Huuu huuu. Lanet olsun yaşlanmışım. Rain bugünlük burada bırakalım."

Sahuba derin nefesler alıp verirken yorgunlukla avlunun zeminine oturup sakinleşmeye çalıştı. Zemine çöken babasına büyük bir dikkatle bakan Rain gözlerini kırpıştırarak 'fazla mı hızlı hareket ettim acaba?' diye düşündü.

"Peki baba."

İkilinin çalışmalarına ara vermesiyle sabırla bir kenarda bekleyen Zahiri merakla oğluna karşın mırıldandı.

"Rain, Huroa'yı görmeye gitmeyi neden kestiğini öğrenebilir miyim?"

"Anne Huroa teyze kendisinin bana öğretecek bir şeyi kalmadığını homurdanarak gelmeyi bırakmamı söyledi."

"Ne..? Lanet olsun bu günün bu kadar erken geleceğini hiç düşünmemiştim. Bildiğim her şeyi sana öğrettim. 14 yaşında olmana rağmen artık baban bile seninle eğitim yapamıyor. Gittikçe dahada güçleniyorsun. Bu her ne kadar iyi bir şey olsa da seninle ne yapacağım ben? Seni zincirliyormuşum gibi hissediyorum.."

Mutluluğun yanında bolca endişeyi barındıran kadın aklında fikirler üretmeyi çalışırken bir süreliğine kendini yarı yarıya ortamdan soyutladı ve yanlarından bir süreliğine uzaklaştı.

"Hahahahah evlat güç seviyen ne şu anda?"

"Saygı değer babacığım şu anda güç seviyem 9 bu hızla bir yıl içinde zirve seviyeye çıkabileceğim gibi görünüyor. Hem annemin bana öğrettiği meditasyon tekniği gerçekten eşsiz. Sınırlarını kestiremiyorum ama şu anda ki bilgimle bu tekniğin sınırlarının kıtamızda ki güç seviyelerini aştığını rahatlıkla söyleyebilirim."

"Evlat güç yönünden hiçte 9. Seviye gibi durmuyorsun bende yüz yılı aşkın 9. Seviyedeyim fakat seninle aşık atamıyorum senin bedeninde bulunan 1500 iblis soyunun etkisi olmalı. Ahahah gerçekten etkileyici bu hızla bizim intikamımızı alman hiçte sorun olmamalı."

Eğlence ve gururla karışık kahkalarıyla Rain'le konuşmaya devam eden Sahuba hafifçe karısına döndü.

"Evet baba sizleri onurlandıracağım ve intikamımızı alacağım. Bu arada baba bana eğitimimiz bittiğinde bir hediye vereceğini söylemiştin. O hediyenin ne olduğunu hala öğrenmek istiyorum."

"Lanet velet bu kadar konuşmada yemek yemek için yemek masasına gel. Daha ne kadar oyalanacaksınız orada."

"Hahahah anneni duydun. Hadi bir duş alıp yemek masasına geçelim. Hediyeni de yemekten sonrada alabilirsin."

"Tamam baba."

Annesinin yanına doğru ilerleyip masaya yavaşça oturur Rain. Yemek masasına oturmasından kısa süre sonra annesinin kelimeleri üzerine birden ayağa fırlamıştır.

"Rain yarın evden ayrılacaksın."

"Anne henüz erken olduğunu sanıyordum. Nereden çıktı bu böyle birden bire?"

İsyankar bir ses tonuyla konuşması annesinin sert bakışları ve ses tonuyla kesilirken hüzünle başını yere eğdi.

"Lanet velet konuşmayı kes yemeğini ye ve beni dinle.

"Peki anne."

"Şu anki halinle hala güçsüz sayılırsın. İntikamımızı alacak kadar güçlenmen için buradan ayrılmalısın. Senin için en doğru karar budur sana tek bir şey söyleyeceğim. Bizim krallığımız ile eşit güçte pek krallık bulunmamaktadır hatta sadece bir krallık var diye biliriz. Oradaki eğitim akademisine gitmeni ve orada güçlenmen gerektiğini düşünüyorum. Sana boyutsal küpe vereceğim. Bu boyutsal küpede aradığın her şey ve bir servet vardır. Küpeyi kanın ile mühürle böylece senden başka kimse kullanamaz.

"Tamam anne ama o akademide güçleneceğimi sanmıyorum."

"Hahahah evlat dünya hiç küçük bir yer değildir ve de bulunduğumuz kıta tek kıta değildir. Bunu unutma. O akademi tabi ki de seni güçlendirmeye yetmez ama o akademide en üstlere tırmanırsan kim bilir belki diğer kıtalarda önemli insanlar seni fark eder. Orası bu iblis topraklarının aksine bayağı canlıdır diğer kıta da ki klanlar ile ticaret ve de turnuvalar düzenlediklerini duymuştum."

"Ona da peki baba fakat o krallığı nasıl bulacağım siz bile sadece söylentileri anlatıyorsunuz oraya hiç gitmemiş gibisiniz."

Biraz merak barındıran cümlesiyle zafer kazanmış bir edayla kısa süreliğine anne ve babasına baktı Rain. Sıra ile ardı ardına konuşan anne babasını dinlerken kaşları yavaştan çatılmaya başlamıştı bile.

"O krallığı hiç görmediğimiz doğru fakat Huroa daha önceleri oraya gitmiş. Oranın bir haritasını isteyeceğiz ne pahasına olursa olsun güçlenmen lazım. sana vereceğimiz küpenin boyutu sonsuzdur. O da senin gibi ölü soy ile birleştirildi onun için 1000 iblis kullanıldı. Onunla birleşirsen gücünde artacaktır. Babanın bahsettiği hediye.. O ise bir kılıç o da ölü soy ile birleşti fakat ne küpeyi ne de kılıcı biz ölü soy ile birleştirdik. Onları on binlerce yıl önceki eski kadim ustalar yapmıştı onlar bizim klanımızın en büyük hazineleridir. Onlara dikkatli bak oğlum."

"Aynen evlat sana vereceğim hediye o kılıç idi. O kılıcı sadece kadim soy ile yaratılmış bir soya sahip olan kişi kullanabilir başkası kullanamaz. Biz bile ne gibi güçleri olduğundan emin değiliz tek söyleyebileceğim o kılıcın sana öğrettiğim her teknikten daha büyük güce sahip olduğudur."

"Baba, anne bana verdiklerinizi alçak gönüllülük ile kabul edecek aynı zamanda intikamınızı alacağıma da yemin ediyorum. Bana güvenebilirsiniz."

Ertesi gün Rain krallıktan ayrılmış ve uzun bir yolculuğa çıkmıştı. Her ne kadar ölü soyu taşısa da aslı insan olduğu için görünüşü bir insan gibiydi. Bel kemiğine inen saçları, zifiri karanlık gözleri ve meleği andıran yüz hatları vardı. Her ne kadar boyu yaşıtlarına göre uzun olsa da bunun nedeni ölü soya sahip olduğu içindi. Vücut yapısı pek kaslı göstermede fit bir vücudu vardı.

Rain'in Ağzından

Bu babamın bana verdiği kılıç. Adı Kanlı Yıldırım. İsmini renginden dolayı aldığını söylemişti. Kılıcı elime aldığımda, kılıç tüm anılarını bana aktardı sanki. Bu kılıç canlı gibiydi. İki tekniğe sahip her biri inanılmaz özelliklerde iki büyü gücü vardı. Kara hüküm benle aynı güçte ki ve tüm rakipleri kara ve kalın demirden daha sert olan zincirler ile zincirler daha sonra da onları bilinmeyen bir boyuta atıp sindirmeye başlar. Bu benim soy hapsi yeteneğim ile aynı gibiydi ama farklı bir boyuta taşıması inanılmaz bir özellikti. Bununla birini hiçbir iz bırakmadan öldürmem mümkündü. Fakat şu anda çok zayıfım. Öncelikle Ölümsüz Anka Kuşu krallığına gitmeli ve oradaki savaş akademisine girmeliydim. Boş yere kimseyle savaşmak istemiyorum. Sonuçta dışarıda klanda ki gibi hizmet edecek köleler yok. Bu yüzden her şeyi kendim yapmam gerekir. Yanımda birinin olması yavaşlamama sebep olurdu gerçi. Zaten uzun bir yol vardı önümde. Hiç duraksamadan hareket edeceğim güzergah eğer doğruysa 1 ayda oraya varmam gerekirdi.

Üç Gün Sonra

Ormanda hızla ilerlerken ormandan gelen çığlık sesiyle yönümü oraya çevirdim ve sesin geldiği tarafa doğru koşmaya başladım. Yaklaştığımda arkasına saklandığım ağacın arkasından ortamda bulunan kişileri incelemeye başladım.

(1.yabancı)"Lanet olsun bu yaratıklar da nereden çıktı?"

(2.yabancı) "Bana sorma ben nereden bileyim lanet olsun bunların sonu gelmiyor."

(3.yabanci) "Lütfen yardım edin, kız kardeşim yaralandı onu iyileştirin."

(1.yabancı) "Kapa çeneni sürtük. Hepsi senin yüzünden oldu zaten. Eğer buraya kadar kaçmasaydın bunların hiçbiri olmazdı bizde rahatça sizin tadınıza bakardık."

Bu sözleri duyduğum vakit gerçekleşen olayı az çok tahmin etmiştim zaten. Kendi kendime kısık bir sesle olayı özet geçerken göz kapaklarım kısılmış ve yabancıları izlemeye devam etmiştim.

"Anladığım kadarıyla bu adamlar iki kıza tecavüz etmek istediler fakat kızlar buraya kadar kaçtılar. Sonrasında ise kaya kurtlarıyla karşılaştılar ama bu adamlarda ne böyle yahu. Çok zayıflar biri 3. Seviye diğeriyse daha 3. Seviye bile olamamış ne yapsam acaba..? Off. Keşke bana uygun birileri çıksaydı karşıma.."

Homurdanarak saklandığım ağaçların arkasından çıktım ve ayakta duran kızın yüzüne baktım. Kız beni gördüğünde hayalet görmüş gibi korkarak göz kapaklarını sonuna kadar açmıştı. Bu tepkisi her ne kadar komik gelse de gülmemiştim. Şaşkınlıpını üstünden atan kız hızla toparlandı ve titreyen sesiyle kekeleyerek konuşmaya başladı.

"S-..-s-ss sen-sende kimsin?"

Kızın bu ilginç tepkisine aldırmayıp yerde yatan diğer kıza elimi uzatarak kısık bir tonda iki kelime mırıldandım.

"Cennet havzası."

Sözlerimin ardından yerde yatan kızın yaraları hızla iyileşmeye başladığında derin bir nefes alıp kafamı ayakta duran kıza doğru döndürdüm. Bunu gören kız ilk başta kız kardeşine bir şey yapacağımı sanarak korksa da sonradan olanları gördüğünde şoka uğradığı mimiklerinden açıkça belli oluyordu.

İlahi Bakış Açısı

Daha önce iyileştirme büyüsü görmediği halde etkilerini duyduğuna emindi genç kız. Hatta 6. derecedeki bir büyücünün bile birinin vücudundaki yaralarını ancak birkaç saatte tamamen iyileştirdiğini de duymuştu. Şu an olan iyileştirme hızını daha önce hiç duymamıştı. Gözlerini sıkıca kapatıp açtı. Rüya veyahut da halüsinasyon gördüğünü düşündü. Ama gerçekti. Kız kardeşi gözlerinin önünde tamamen iyileşmişti hemde birkaç saniye içinde. Neredeyse ölmek üzere olan kız kardeşinin vücudunda tek bir çizik bile kalmamıştı. Kendine gelmeye çalıştı ve hemen karşısındaki kişiye daha dikkatli bir şekilde bakıp uzun uzun inceledi. Karşısındaki kişi insan olamayacak kadar güzel görünümlü genç bir delikanlıydı. İçten içe korktuğu halde belli etmemeye çalışarak karşısında duran delikanlıya şu sözleri zorlukla sarf etti.

"Te-te-teşekkürler. B-ben sana gerçekten borçluyum. Bana ne istersen yapabilirsin bu yüzden lütfen lütfen kız kardeşimi buradan götür sana yalvarırım."

Rain bu sözleri duyunca kaşlarını çatarak kıza bakıp konuştu.

"Benden yardım mı istiyorsunuz?"

Kız bu sözleri duyunca başını salladı.

"Genç Lord.. Sizden böyle bir şey için yardım isteyerek çok küstahça davrandığımı biliyorum affınıza sığınarak kardeşimi kurtarmanızı istiyorum karşılığında benim hayatımı alabilirsiniz."

Rain biraz şaşırdı aslında evdeki köleleri kendisiyle sözleşmeli olmadığı için köle almayı düşünüyordu neden bunlar olmasın diye düşündü bir an için.

Fakat düşüncesi duyduğu boğuk bir çığlıkla kesildi. Bu bağırtı kurtlarla savaşan kişiydi anlaşılan kurtları öldürmüşler ve de Rain'i görmüşlerdi. Onlar için kötü bir gün olacaktı.

"Seni şerefsiz velet. Kimsin sen? Bizim avlarımıza nasıl yaklaşırsın ha? Anlaşılan ölmek istiyorsun!"

Rain gülümseyerek karşısında ki adama kısa bir süre baktı sonra da umursamaz bir ifade ile kızlara baktı.

"Siz kızlar bunlardan kurtulmak istiyorsunuz değil mi? Pekala eğer benim kölem olursanız size yardım edeceğim ama reddederseniz size yardım edemem."