Öğle güneşinin gözüme gelişiyle gözlerimi kırpıştırdım. Abime yetişmeyi unutmuştum. Oysaki sabah erken kalkmalıydım. Yataktan fırlayıp kıyafetlerimi değiştirdim ve kumral saçlarımı da ördükten sonra anneme seslenip koşarak mutfağa doğru gittim. Mutfak masasının karşıma çıkmasıyla annem:
- Eldoria'nın ışığı üzerine doğsun Aveline, dedi. Bende ona;
- Senin de Eldoria'nın ışığı üzerine doğsun, anneciğim, dedim.
Masaya oturduğumda abim Kael içeriye girdi ve masaya otururken bana hafif kızgın ama sevgi dolu bir bakış attı açık kahve gözleriyle. Ne kadar sert bakarsa baksın göz renginin yumuşaklığı bana hep huzur verirdi.
-Aveline sana ne demiştim? Bugün uyanamadığın için ejderha gözlemlemeyi kaçırdın, dedi.
- Biliyorum abi, bir sonraki gözlem günü beni götürür müsün?, diye sordum.
Abim derin bir nefes aldı ve ciddileşti, annem de masaya oturunca anlatmaya başladı.
- Bu sabah Ejderha Vadisi'nde garip bir hareketlilik vardı. Ejderhalar huzursuzdu. Bunu diğer krallıklar da fark etti.
Bunları dinlerken gözlerim büyüdü. Ejderhalar neden huzursuzdu. Bu ne duyulmuş ne de görülmüştü. O sırada annem sordu.
- Bu ne anlama geliyor Kael?
Abim anlatmaya devam etti.
- Diğer krallıklar Eldoria'yı tehdit etmeye başladı. Kral, ejderhalarla barış içinde yaşamak istiyor ama diğerlerine göre bir zayıflık. Ejderhaları ordularımıza katmamızı ya da onları yok etmemizi istiyorlar. Kral ise şu an tarafsız kalıyor ama bu çok uzun sürmez. Yakında bir karar vermek zorunda kalacağız.
Bende endişe ve heyecanla sordum:
- Peki ya ejderhalar? Onlar ne yapıyor?
Abim bir an duraksadı. Gözlerinde endişeli bir ifade vardı ve şöyle dedi:
- Bu durumun farkında ve rahatsızlar Aveline, bir şeyler değişiyor ve bu, tüm krallıkları etkileyecek!
Kael, Eldoria'daki en önemli görevlerden birini yapıyordu, "Ejderha Gözlemcisiydi". Onlar Eldoria'nın kuzeyindeki Dağlar Geçidi'nin arkasındaki vadinin derinliklerinde yaşayan ejderhaları izleyen, hareketlerini kaydeden ve krallıkla olan dengelerini koruyan bir keşif birliğiydi. Bazı insanlar ejderhaların birer efsane olduğuna inanırdı ama ejderhalar vardı ve bazıları düşündüğümüzden çok daha yakınımızdaydı. İşin ilginç yanı, kimse ejderhalarla konuşmaya cesaret edememişti. Kael ve ekibi sadece gözlemler yapıyor, ejderhaların insanlarla doğrudan temas kurmasına engel olmaya çalışıyordu. Bunu Eldoria'nın güvenliği için yaptıklarını söylüyorlardı ama ben hep merak etmiştim. "Ejderhalarla dost olmak mümkün değil miydi?"
Krallığımız Eldoria, tüm diyarların en huzurlu yerlerinde biriydi. Burası adeta çiçekler içinde bir cennetti. Geniş ormanları, büyüleyici bahçeleri, berrak nehirleri ve yumuşak iklimiyle diğer krallıklardan çok farklıydı. İnsanlar mutlu yaşardı, rekabet ve açlık yoktu ama huzurun içinde bile gizli bir gerilim vardı. Bugün abimin söyledikleri bana, Eldoria'nın bu huzurunu uzun süre koruyamayabileceğimizi düşündürdü.
Eğer diğer krallıklar gerçekten bizden ejderhaları kullanmamızı ya da yok etmemizi bekliyorsa belki de yakında her şey değişecekti ve ben… Ben bu değişimin neresinde olacaktım?
Kael konuşmasını bitirdiğinde içimde tarifsiz bir his vardı. Bu sadece korku değildi. Aynı zamanda merak, heyecan ve bir şeyler yapma isteğiydi. Belki de artık benimde bir seçim yapmamın zamanı gelmişti. Yüzüme en tatlı bakışımı takındım. Gözlerimi Kael'ın gözleriyle buluşturdum ve ona:
- Abii, dedim. En tatlı sesimle.
Bana şaşkın bir bakış atarak çorba kaşığını ağzına götürdü. Çorbayı yutup:
- Efendim, Aveline, dedi.
- Abiciğim, biliyorum bugün uyuyakalmıştım ama ejderhaları görmeyi ne kadar çok istediğimi biliyorsun ve bu benim son şansım olabilir, lütfen beni ejderhaların yanına götürür müsün?
Kael, uzun bir iç çekişin ardından başını yavaşça aşağı yukarı salladı.
- Tamam Aveline, dedi kaşlarını çatarak.
- Ne olursa olsun yanımdan ayrılmayacaksın. Gözlem yaparken dikkatli olacağız, ejderhalar çok hassas yaratıklar.
Ben başımı hızla sallayıp gülümseyerek onayladım. Nihayet, nihayet ejderhaları görebilecektim.
Akşama doğru yatmadan önce hazırlıklarımı yaptım; Hafif ama sıcak tutan giysiler, bir not defteri ve bir kalem, Lyra'nın (En sevdiğim arkadaşlarımdan biri) bu seneki doğum günümde verdiği dürbünü çantama koydum ve son olarak ne olur ne olmaz diye, geçen seneki doğum günümde abimin benim elime özel olarak yaptırdığı kınında adım kazılı olan hançerimi de elime aldım. Tam o esnada odamın kapısı açıldı. Gelen abimdi. Elimde hançerimi çevirerek abime döndüm.
- Biliyor musun, eğer bana geçen yıl bu hançeri vermeseydin belki de yarın için kendimi bu kadar hazır hissetmezdim, dedim, hafif bir gülümsemeyle.
Abim göz ucuyla bana baktı, kapıya yaslanıp kollarını göğsünde kavuşturdu.
- Saçmalama Aveline, bir hançer seni ejderhalara karşı korumaz, dedi ama yüzünde o tanıdık hafif gururlu ifade vardı.
Hançerin kınındaki adımı parmaklarımla hissettim. Krallığımızın ilk kralı olan Kral Aldric'in kanunlarına göre her çocuk on üç yaşına bastığında ailesi tarafından ona özel bir hediye verilirdi. Bu hediye o kişinin geleceğindeki kimliğini şekillendirecek bir anlam taşırdı.
Kimisi bir kitap alırdı, kimisi bir mücevher ama benim abim...
O bana bir hançer yaptırmıştı. "Senin için en doğru olanı seçtim" demişti, doğum günümde. O an tam anlamamıştım ama şimdi anlıyordum. Hançer yalnızca bir silah değildi, aynı zamanda bir mesajdı. Bana ait bir şeydi, " Benim kadar keskin ve benim kadar özgürdü". Yarın ejderhaları gözetlerken belki de hançerimi kullanmam gerekmeyecekti ama yanımda olduğunu bilmek bile bana güven veriyordu.