Chereads / ZEVK SARAYI / Chapter 92 - 9

Chapter 92 - 9

Uzayın boşluğuna adım attığında, motor iticileri devreye sokup rotasını tekrar belirledi. Kırmızı yıldız, geminin arkasında ufak bir ışık gibi kalıyordu artık. Shen, bir sonraki yolculuğa hazırdı. Belki yeni bir görev, belki basit bir mola, belki de yepyeni bir macera… Önemli değildi. Öğretisini yaşadığı, koruyucu bilincini sürdürdüğü sürece, evrenin herhangi bir köşesi onun için bir sığınak olabilirdi.

 

İşte böylece Shen, "aktarıcı ve koruyucu" rolünün hakkını bir kez daha vermiş olarak, yıldızlar arası yolda kaybolan bir nokta haline geldi. Gökyüzünün sonsuz karanlığına karışırken, geride yeni filizlenmiş bir umut ve korunma bilgisi bırakmıştı. Evren uçsuz bucaksızdı; ama Shen, her nereye giderse gitsin, Y.G.K Akademisi'nde edindiği inancı ve bilgeliği sırtında bir miras olarak taşıyacaktı.

Shen, uzayın karanlığında süzülürken yine kendi saçlarına ve vücuduna takıldı gözü. Elini hafifçe ensesine götürdü; beyaza çalan yeni saçlarını parmaklarının arasında hissetti. Yükselişten sonra kazandığı bu görünüm ve bilinç düzeyi ona oldukça doğal gelmeye başlamıştı. Yine de, zihninin bir köşesinde eski halini anımsadıkça garip bir yabancılık hissi yaşıyordu. Artık daha uzun, daha dinç bir bedeni vardı. Ses tonu bile farklı tınlıyor, hareketleri eskisinden daha akıcı görünüyordu. Önündeki konsola göz attı, aracın enerji düzeylerini kontrol etti; her şey yolundaydı. "Devam," diye fısıldadı kendi kendine. Karşısında, Y.G.K Görev Sistemi ekranı devreye girdi.

 

Bu sefer haritada, şekli haltere benzeyen bir takım yıldız kümesi işaretlenmişti. Görebildiği kadarıyla, ortasında düz bir şerit gibi çizgi, kenarlarda ise dikey yuvarlaklara benzeyen yıldızlar vardı. Shen, kendi kendine bu takım yıldıza "Haltere Takımyıldızı" diye seslendi. Ekranda kırmızı renkle yanıp sönen bir uyarı, "Acil koruma talebi" olarak özetleniyordu. Detaylara ulaşmaya çalıştı, ama sistemin veri tabanında fazla bilgi yoktu. Yalnızca bir gezegen adı geçiyordu: İcoorten. Gezegen, beyaz bir yıldızın etrafında, normal yörüngeden daha uzak bir mesafede dönüyordu.

 

Shen vakit kaybetmeden rotayı bu noktaya sabitledi. Aracın motorundan yükselen hafif vızıltı, geminin hızlanacağının habercisiydi. Boşluğun içinde, yıldızların sıralandığı sonsuz karanlıkta yol alırken, zaman kavramı yine akışkan bir forma büründü. Bir süre sonra, konsoldaki sensörler fısıldar gibi uyarılar vermeye başladı: Gezegene yaklaşılıyor…

 

İcoorten beklenenden daha büyük ve olağandışı bir maviliğe sahipti. Beyaz yıldızının soğuk ışığında parlıyor, uzaklardan bakıldığında sanki buzlarla kaplı dev bir top izlenimi veriyordu. Shen, atmosfer taramasına henüz başlamıştı ki, geminin dışına çarpan irili ufaklı "buz ve cam" parçaları olduğunu fark etti. Bu parçalar, donmuş kristaller ya da göktaşlarından kopmuş buz parçaları değildi yalnız; sanki atmosferin kendi doğal oluşumlarından kopan keskin shard'lar gibi görünüyorlardı.

 

Shen, derhal aracın koruyucu kalkan seviyesini yükseltti. Konsoldaki element analiz modülünü çalıştırdı: "Tanımsız elementsel izler, kristal yapı yoğunluğu yüksek… Buzdan ve camdan türemiş karışık partiküller…" Ekranda sıralanan veriler böyle diyor, ama Shen gerçekte neyle karşı karşıya olduğunu tam kestiremiyordu.

 

Yine de yardım çağrısı almıştı; bir an önce gezegen yüzeyine inmek niyetindeydi. Yüzeye yakın indikçe, aracın camlarına vuran buz parçalarının sertliği daha da arttı. Sanki gökyüzünde bir fırtına dönüyordu. Shen, ekrandaki "rüzgâr şiddeti" ve "darbesel parçacık riski" göstergelerini gözleyerek manevralar yaptı. Derin bir nefes aldı, "Dayanmalı," diye mırıldandı. "En azından şu yardıma ihtiyaç duyanların konumuna varana kadar…"

 

Nihayet, gök yüzünün üst tabakasının hemen altında, bir dizi parlama gördü. Bu, muazzam bir çatışmanın işaretiydi. Buz ve cam biçimli oluşumlar, aşağıda, yoğun bir savaş veriyor gibiydi. Kristalize şekiller ile buzdan askerler, geniş bir düzlükte karşılıklı çarpışıyordu. Shen, aracın sensörleriyle taramaya çalıştı: kristalize görünen ırk, parıldayan, pürüzlü yüzeylere sahipti. Kimisi neredeyse saf pırlanta gibi şeffaf, kimisi mor, yeşil veya mavi tonlarında ışık kırılmaları yansıtıyordu. Karşılarında ise tamamen buz bloklarından doğmuş, bazı yerleri keskin cam katmanlarıyla kaplı, ürkütücü görünümlü başka bir topluluk vardı. Bunların kolları buz kılıçlarına benziyor, adımları yere vurdukça kırık cam gibi sesler çıkarıyordu.

 

Aşağıda tam bir kaos hüküm sürüyordu. Kristal ırktan biri kılıcını —veya kristalden yapılmış bir silahı— savuruyor, buz yaratıkları onu sarıyor, kırıyor, parçalıyor. Yakın bir noktada buz yaratıkları toplanıp adeta dev bir çeper oluşturarak ilerliyor; kristalize varlıklar bozulmuş bir cephe halinde geri çekiliyordu. Shen, gözleriyle birkaç saniye savaşın gidişatını izledi; çarpışmanın kristal ırk aleyhine olduğu, neredeyse tamamen yok olacak kadar kötü durumda kaldıkları ortadaydı.

 

Hemen konsolda Y.G.K doktrinini hatırladı: "Ne olursa olsun, bir ırkın tamamen yok edilmesine izin verme." Bu, dengenin de bir parçasıydı. Shen, aracına kısa bir koordinat girdi ve savaşın biraz uzağına, nispeten emniyetli gözüken bir yere kondu. Fakat aracın zırhını güçlendirdikten sonra, adeta gökyüzünden yağan buz ve cam keskinliklerine karşı savunma oluşturmanın ne kadar zor olduğunu fark etti. Hızlı bir plan yapması gerekiyordu. Yanındaki ekipman çantasına basit koruyucu malzemeler ve elementsel titreşim kol bandı koydu, geminin rampasını yavaşça açtı.

 

Dışarı adımını atar atmaz, hışırdayan keskin kar taneleri yüzüne çarptı. Burada kar yok, ama cam tozlarıyla karışmış ince buz kristalleri gökyüzünde dönüp duruyor, gözlere, tene acı verecek şekilde batıyordu. Shen, anında kısa süreli bir rüzgâr kalkanı büyüsü oluşturdu; avuçlarını iki yana açarak rüzgârı kendi etrafında ters yönlendirip en azından soluk alabileceği bir açıklık sağladı. Bu hareketi, mavi ve yeşil titreşimli bir alan olarak belirdi gözünün önünde.

 

Önünde, yaklaşık elli metre ileride kristal ırkın birkaç üyesi, buzz-cam oluşumlarla boğuşuyordu. Birinin uzuvları yarı kırılmış gibi görünüyordu, diğeri yere devrilmişti. Shen tereddüt etmeden ileri fırladı. Elindeki element bandını aktive etti, su ve ateş elementlerinin birleşimiyle anlık buhar patlamaları yaratarak, buz-cam varlıkların saldırılarını püskürtmeye çalıştı. Birkaç tanesi geriye savruldu, ama hemen toparlanıp Shen'e doğru yöneldi.

 

Derin bir nefes: Shen, ateşin yıkıcılığını kısıtlı ölçüde kullanmak zorundaydı; yoksa bu gezegenin dengesini daha da bozabilirdi. Diğer yandan, su ve buz arasındaki etkileşim, doğru kullanıldığında, buz-cam yaratıkların hareketlerini kısmen sınırlayabilirdi. Shen, minik bir ateş küresiyle suyu ısıtıp ani buhar patlamaları oluşturuyordu. Bu patlama, havayı buğulandırıp buz-cam varlıkların görüşünü engelledi, kristal ırk üyelerinin geri çekilmesine fırsat tanıdı.

 

Kristal ırktan bir tanesi, göğsü çatlamış gibi titreşerek Shen'e baktı. Gözleri yoktu, ama yüzüne benzer bir bölgede ışıldayan iki kristal lens fark ediliyordu. Shen'e doğru bir minnettarlık ifadesi yaptı: kollarını çaprazlama göğsüne bastırıp eğilme. Muhtemelen "teşekkür" anlamına geliyordu. Shen, el işaretiyle onlara geri çekilmeleri için işaret etti. Bu sırada sağdan gelen dev buz parçaları, keskin bir rüzgârla Shen'in etrafını sarmaya başladı. Gökyüzünden yağan kılçık benzeri buz şeritleri, adeta ok yağmuru gibi çevresine saplanıyordu.

 

Shen, kendisini korumak için bir rüzgâr döngüsü daha oluşturdu, ama bu sefer kristal ırk üyelerinin de yanında bulundukları alana yayılan bir alan kalkanı şekline getirdi. Birkaç saniye boyunca hepsi güvende kaldı. Ancak buz-cam yaratıklar kabile halinde ilerliyor ve çevrelerini sarmak istiyordu. Shen'in gözü aracına takıldı. "Burada kalmak, ikimizi de —hem beni, hem onları— zora sokar," diye düşündü. Kristal ırk üyeleri, "Teşekkürler, iyi ki geldin," diyor gibiydiler, ama Shen riskin büyüklüğünü hissediyordu.

 

"Saldırı dağılmadan ben bir şeyler öğretmek için uygun koşulları bulamayacağım," diye geçirdi içinden. Hemen kristalize varlıklara, kollarıyla geri çekilme işareti yaptı. O sırada buz ve cam yağan gökyüzü oldukça tehlikeli boyuta varmıştı; devasa bir parçanın Shen'in sağ omuzuna çarpmasıyla hafifçe sendeledi. Zırhı dirençliydi ama yine de sarsıcı bir etki hissediyordu.

 

"Kısa vadeli çözüm: Buradan çıkmalı," diye seslendi, ancak biliyordu ki çeviri cihazı devreye girip onların diline dönüştürmesi biraz vakit alacaktı. Yine de, kristal ırk durumu anlamış olacak ki Shen'in gemisine doğru sıçramaya başladılar. Shen koşar adım araca geri döndü. Kapıya vardığında, gökyüzünden inen büyük bir buz çivisi araca çarptı, metal kabuğu ciddi oranda göçertti. Shen konsolda alarm zilleri çaldığını duydu.

 

Kapıyı açtı, kristal ırktan iki kişi de arkasında belirdi. Onlar da girmek ister gibi bir tutum sergilediler. Shen "Geliyorsanız çabuk gelin," dercesine işaret etti. İçeri girdiler, ama gemi çok büyük değildi, böylelikle arkada, zırhlı bölmenin bulunduğu dar alanda durabildiler. Bir tanesi, bel hizasında bir kırık kristal parçası taşıyordu. Shen'e doğru uzatıp, ortasında sönük bir kırmızı cevher bulunan mavi bir materyali adeta "armağan" misali fırlattı. Shen, "Gerek yok," diyerek elleriyle reddetme işareti yaptı, ama varlık ısrarla bunu sunuyordu. Çeviri cihazı bir şeyler mırıldandı: "Bu, sana teşekkür… kurtarıcı… lütfen kabul et."

 

Shen, "Teşekkür ederim, ama şimdilik kalsın," diye kısık sesle karşılık verdi. Fiziksel bir nesne almaya çok da hevesli değildi. Koruyucu rolündeki bir Y.G.K gezgini olarak, yardımlarına karşılık bir hediye almak kural dışı değildi ama Shen'in kişisel ilkeleri, böyle bir savaşın ortasında, onlara asıl gerekenin "anlık yardım" değil "kalıcı korunma yöntemi" olduğunu söylüyordu.

 

Bu sırada geminin kabin kısmına geçtiler. Shen koltuğa oturur oturmaz bir dizi düğmeye bastı. Motorlar canlandı, üzerinde birikmiş buz ve cam parçalarını silkelemek için sarsıcı bir manevra yaptı. Dışarıda hâlâ kaynak bilinmez bir fırtına dönüyordu. Aracı kımıldatmak bile güçtü, ama Shen hafif bir enerji patlaması yollayarak motorların tam kapasiteye geçmesini sağladı.

 

İki kristal varlık heyecanlıydı, geminin içindeki ışıltılara ve gösterge paneline bakınıyorlardı. Biri, Shen'in yüzüne doğru kristal yüzeyini yaklaştırıp kendi dillerinde hızlıca konuşmaya başladı. Çeviri cihazı yine devreye girdi: "Burada eğitim mi vereceksin? Ama çok küçük…" Shen, başıyla onayladı: "Evet, haklısınız. Burada antrenman yapmak mümkün değil. Araç küçük." Sonra "Sizin bir sığınağınız, sarayınız ya da korunaklı bir alanınız yok mu?" diye sordu.

 

İkisi birden susup birbirlerine baktılar. Ardından, daha iri olan kristal varlık şöyle bir şey dedi: "Kralımıza aittir… kristal saray… belki orada. Ama çok uzakta." Shen ifadesinde "Saray göremedim, nerede bu saray?" der gibi baktı. Varlık, "Kuzey dağlarının ötesinde. Yüksek buz şeritleriyle kaplı. Gözle görülemez." Shen tam "Nasıl yani?" diye soracaktı, ama o sırada dışarı çarpan bir başka buz patlaması gemiyi yine sarstı.

 

"Tamam, anlatırız," dedi varlık. "Sen sür."

 

Shen, bu daveti bir fırsat olarak görüyordu. "Pekâlâ, oraya varana kadar biraz daha deneyeceğim," diyerek gemiyi harekete geçirdi. Yüksek bir ivmeyle bulundukları alandan sıyrıldı. Aracın dış tarama sistemleri bozulmuştu, ama en azından manüel navigasyon ile dağları tespit edebilirdi. Kristal varlıklar, kabinin yan panelinde bir görsel göstermeye çalışıyor, Shen de oradan rota çıkarıyordu.

 

Yaklaşık yarım saatlik (bu gezegende zamanın nasıl aktığı meçhul, ama Shen kendi ölçülerine göre yarım saat civarı) bir uçuş yaptılar. Arkalarında bıraktıkları savaş alanı gittikçe küçüldü; geminin alt kameralarında buz-cam ordusunun kovalamayı bırakmadığını, ama hızlarının gemiye yetişmeye yetmediğini fark etti. En sonunda, gökyüzü daha da berrak bir maviye döndü, karanlık bulutlar dağıldı. Altta, kristal ve buz heykelleri gibi duran sivri dağ sıraları belirdi.

 

"Şuraya in," dedi iri kristal varlık. Shen, o yönde ufak bir plato gibi görünen, ama yansımaları nedeniyle tam seçilemeyen bir yere yaklaştı. Yaklaştıkça, ışığın kırılmasıyla belirginleşen devasa bir kubbe silueti gördü. İlk bakışta yok gibiydi, ama gökyüzüne uzanan bu kubbe, saydam kristalden inşa edilmiş gibi parıldıyordu. Shen, nefesini tuttu: "İşte kristal saray," diye düşündü. Gerçekten görkemli bir yapıydı, ancak neredeyse optik kamuflaj gibi bir etki yaratıyordu.

 

Aracı yere indirirken, yansımalar yüzünden doğru noktayı bulmakta biraz zorlandı. Sonunda, kristal varlıklar kapıyı açıp dışarı atıldı. Shen de motorları kapattıktan sonra indi. Hava hâlâ soğuktu ama burada, oradaki çılgın buz fırtınasına kıyasla daha sakin bir ortam vardı. Sanki sarayın yakınlarında, belli belirsiz bir ısı ve enerji alanı koruma sağlıyordu. Yukarı baktığında, dağların zirvelerini keskin buz pervazları kaplıyordu.

 

"İşte saray," dedi iri kristal varlık, kolunu ileri doğru uzatıp bir girintiyi işaret ederek. Shen, orada kristal kapı benzeri bir açıklık sezdi. Yaklaştıklarında, kapının yüzeyinde bir dizi ışık titreşti. Kristal kapı hafifçe kayarak açıldı, ardında mavi koridorlardan oluşan geniş bir salon uzanıyordu. Zemin ve duvarlar, sanki cam gibi şeffaf, içten içe parıldayan damarlarla bezeliydi.

 

Shen içeri girince, önce hafif bir ürperme yaşadı: Ayaklarının altında derin bir boşluk varmış gibi hissediyordu, çünkü şeffaf zeminin altından, kristal sarayın farklı katmanları görünüyordu. Duvarlarda, sarayı aydınlatan minik kristal lambalar asılıydı. Bunlar, sarayın kendi enerjisiyle beslenen parlak köşelere dönüştürüyordu. Shen gözlerini kısıp baktığında, alanın zenginliğini ve tuhaf zarafetini hayranlıkla izledi.

 

Koridorun sonunda daha geniş bir salona açıldılar. Birkaç kristal varlık burada toplanmış, dışarıdaki çatışmadan haberdar gibi gergin bekliyordu. Shen'i görünce, kimisi geri çekildi, kimisi ise heyecanla ona doğru yaklaştı. Kısa bir süre kargaşaya benzer bir uğultu yükseldi, her kafadan bir ses çıkıyordu. Neyse ki, yanındakiler kollarını kaldırıp "Sakin olun," der gibi bir işaret yaptılar.

 

Shen, yumuşak bir sesle konuşmaya başladı. Çeviri bilekliği devredeydi: "Ben Shen. Y.G.K Akademisi'nden geldim. Sizin savaş alanındaki zor durumunuzu gördüm. Tamamen yok olmanıza göz yummam. Sizlere yardım etmek isterim, fakat asıl yardımı, saldırganları yok ederek değil, sizin kendinizi koruma yollarınızı geliştirerek sağlayabilirim."

 

Salonda bir uğultu koptu. Anlaşılan, Shen'in yaklaşımına aşina olmayan bazı kristal varlıklar "Lütfen onları yok et" anlamında cümleler kuruyordu. Hatta birkaçı, "Artık durmalılar! Savaşı bitir!" diye bağırıyordu. Shen, ellerini havaya kaldırarak sessizlik işareti yaptı.

 

"Anlıyorum," dedi sakince. "Fakat inanın, göründüğü kadar basit değil. Ben bir orduyla gelmedim. Öte yandan, size aktaracağım bazı teknikler, buz-cam saldırılarına karşı nasıl savunma geliştireceğinizi öğretecek. Uzun vadede bu, onları püskürtmenize ve kendi özgürlüğünüzü korumanıza yarayacak."

 

Sözleri çeviri cihazı aracılığıyla yankılanınca, kristal ırk içerisinden daha yaşlı görünen —rengi daha soluk, kenarları çatlak— bir varlık Shen'e yaklaştı. Göğsündeki kristal plaka üzerinde kırmızı ve turuncu çizgiler vardı. Sesi derin ve yavaş geldi: "Evvelce de göklerden gelenler oldu, ama hiçbirinin gücü bize yetmedi. Senin farkın nedir?"

 

Shen, derin bir nefes aldı. Yükseliş sonrası sahip olduğu aurasının, belki de onlara bir farklılık hissettireceğini umuyordu. "Ben bir koruyucuyum," dedi. "Sizin kültürünüzde nasıl adlandırılır bilemem, ama benim görevim, bir ırkın varlığını sürdürmesi için onlara öğretmek ve güçlendirmek. Ben savaşa girmem, yok etmem. Sadece bilgi aktarmayı ve düzen sağlamayı amaçlarım."

 

Salondakilerden kımıltılar, mırıldanmalar duyuldu. Birçoğu bu yaklaşımı kabul edebilir gözüküyor, ama bazıları hâlâ şüpheciydi. Derken iri kristal varlık öne çıktı, Shen'in gemisinde de bulunan, ona sarayı gösteren kişiydi. Kolundaki parlak bir kristali göstererek, "O, savaş alanında bize yardım etti. Yok olacaktık…" diye konuştu. Bu itiraf, pek çok kişinin bakışını yumuşattı.

 

Shen, konuyu fazla uzatmadan "Öğretme" sürecine başlamak istedi. Fakat burası kocaman bir saraydı ve nerede, neyi nasıl anlatacağını bilmesi gerekiyordu. İçsel olarak "Penetalia olsa, önce bir enerjisel alan yaratır, sonra toplu farkındalık meditasyonu yaptırırdı," diye hatırladı. Aynısını uygulayabilirdi.

 

"Bana bir alan lazım," dedi. "Kendinizi rahat hissedebileceğiniz, dağınık olmayan, kimsenin tehlikede olmadığı. Burada, gemimde yapmamız mümkün değil. Ama sarayınızın güvenli bir köşesinde olabilir."

 

Yaşlı kristal varlık, "Zemin katta geniş bir oda var," dedi. "Eskiden kraliyet meclisi yapılırdı, şimdi çok kullanılmıyor. Orada." Shen başıyla onay verdi. "Lütfen beni oraya götürün."

 

Bir grup kristal varlık Shen'i alıp koridorları geçerek sarayın daha iç katmanlarına ilerledi. Yolda Shen, duvarlarda parıldayan çeşitli oymaları, kristal mozaikleri inceledi. Bazıları adeta simgesel sahneler içeriyordu: Belli ki bu ırkın tarihini anlatan kabartmalar, kahramanların ya da kralın başarılarını resmeden panellerdi. Shen, "Ne geçmişiniz var, kim bilir hangi efsaneleri barındırıyorsunuz," diye düşünürken, bir yandan da buz-cam saldırılarının nasıl meydana geldiğine dair izler arıyordu. Mozaiklerden birinde, dev bir buz yaratığının kristal surları aştığı betimlenmişti, belki şu an yaşanan savaşın atası o sahnede saklıydı.

 

Nihayet, alt kata indiklerinde, kapıları açıldığında Shen gözlerini kırptı. Burası oldukça geniş bir odaydı; zemini saydam kristal ve belli ki alt katmanlarca desteklenmişti. Tavanda, ışıltılı damlacıklar gibi sarkan kristal lambalar, odayı büyülü bir şekilde aydınlatıyordu. Kenarlarda, koltuk ya da eşya benzeri kristal çıkıntılar göze çarpıyordu. Salonun ortası boş, tam Shen'in istediği gibi, bir eğitimin gerçekleştirilmesine elverişliydi.

 

"Burada toplanalım," dedi Shen ve yanındakilere dönerek devam etti: "Önce, buz ve cam saldırılarına karşı kendi bedeninizi nasıl koruyacağınıza dair basit bir teknik öğreteceğim. Ardından, temel element kontrolleriyle, bu saldırıları en azından püskürtebilecek bir savunma alanı oluşturacaksınız."

 

Kristal ırkın üyeleri, merakla ama aynı zamanda sabırsızlıkla bekliyorlardı. Shen, her zamanki gibi teorik anlatımla başladı. Onlara, buz elementinin nasıl oluştuğunu, hangi şartlarda dayanıklılığının arttığını, keskinliğini nasıl yitirdiğini açıkladı. Cam benzeri yapının, yüksek basınç ve ısı değişimiyle çabucak parçalanabileceğini ama sabit bir soğuklukta çok dirençli kaldığını söyledi. Bu nedenle, eğer kısa süreli ısı değişimleri yapabilirlerse, buz-cam varlıkların zırhında çatlaklar oluşturup saldırılardan kurtulma şanslarının artacağını vurguladı.

 

Tabii, kristal ırkın büyü ya da element kontrolü konusunda ne kadar tecrübeli olduğunu bilmiyordu. "Belki de sizde de su, ateş veya toprak odaklı bir gelenek vardır," diye sordu. Cevap olarak, kimisi kafasını sağa sola salladı, kimisi "Biz yalnızca kristali kullanırız," dedi. Shen'in anladığı kadarıyla, kendilerine has kristal büyüleri vardı ama buz ya da ateş gibi klasik elementleri manipüle etmiyorlardı. Dolayısıyla, Shen onlara "Kristal manipülasyonuyla ısı ve basınç oluşturma" tekniğini öğretebilirdi.

 

Kristal ırkın, kristal mücevherlerle telkin veya kontrol sağlama gibi yeteneklerinin olduğunu öğrendi. Mesela, göğüslerindeki kristal çekirdek titreştirilerek belli bir dalga frekansı yayılabiliyor, bu frekansla çevredeki kristaller ısı üretmek üzere harekete geçirilebiliyordu. Shen, bu fikri duyunca hemen bir bağlantı kurdu: "O halde buz-cam saldırılarını alt edebilirsiniz. Kendi titreşimlerinizle anlık bir ısı dalgası yayarsanız, hem buzu çatlatır hem camı toz haline getirebilirsiniz."

 

Elbette bu, basit görünen ama pratikte zor bir teknikti; kristal ırkın çoğu, böyle bir yöntemle hiç savaşmamıştı. Shen, "Benim işim size bu bilgi ve yöntemi vermek. Denemeler yapacağız. Eğer biraz ustalaşırsanız, en azından hayatta kalma şansınız yükselir," diye belirtti.

 

İlk aşama, zihni uyumlama. Shen, yaklaşık on kadar kristal varlığı etrafına topladı. Onlara, göğüs kristallerini hafifçe titreştirmeyi öğretmeye başladı. Bu, insana benzeyen bedeni olan kristal varlıklar için doğal bir kas hareketi değildi, daha ziyade ruhsal veya enerjisel bir beceri gerektiriyordu. Shen, avuç içlerini yukarı kaldırdı, sanki bir meditasyon duruşu sergiliyor gibiydi. Etrafındaki on kişi de benzer şekilde göğüslerine bakarken, Shen yavaşça ritmik komutlar verdi.

 

Salonda, tuhaf bir vızıltı duyuldu. Düşük frekanslı bir uğultu, kristal varlıkların çekirdek titreşimlerinden kaynaklanıyordu. Shen, arada bir devreye girip "Daha yumuşak," "Şimdi biraz hızlandırın," "Tam burada sabitleyin," diye yol gösteriyordu. Bazısı çabucak öğreniyor, bazısı zorlanıyordu.

 

Sonraki aşama, ısı dalgası üretmek. Shen, ateş elementine dair temel prensipleri basitçe anlattı: "Isı, moleküllerin hareket hızıdır." Kristal varlıklar, belki "molekül" kavramını bilmiyordu, ama Shen onlara "Maddelerin en küçük parçacıkları" şeklinde çevrilen bir açıklama sundu. Titreşim ne kadar artarsa, ısı o kadar yükselir. Dolayısıyla, göğüs kristalindeki titreşimi yükseltirlerse, sınırlı bir alanda sıcaklık patlaması meydana getirebilirlerdi.

 

Tabii, bunun büyük bir risk taşıdığı da kesindi. Eğer kontrolsüz yükseltirlerse, kendi kristal bedenlerinde kırılmaya yol açabilirlerdi. Shen, her seferinde "Denge…" diye hatırlatıyordu. Y.G.K'nın temel doktrinlerinden biri buydu: Gücü kontrol etmek, yıkılmamak için daima bir içsel dengeye ihtiyaç duymak.

 

Eğitimin pratik aşaması, kapalı kutu şeklinde hazırlanan bir mini buz bloğu üzerinde deneme yapmaktı. Koruma amaçlı, sarayın bir köşesine yığılmış buz kütleleri vardı; Shen, kristal ırktan birkaç kişiyi bunları getirip ortada bir "hedef" haline getirmesini rica etti. Sonra her öğrenci sırayla göğüs kristalini titreştirip buzu hafifçe ısıtmaya çalıştı. Kimileri cılız bir ısı yayıp buzun yüzeyinde minik çatlaklar yarattı. Kimilerinin denemesi başarısız oldu. Yine de, ilerlemeye işaret eden ufak sonuçlar ortaya çıkınca heyecan duydular.

 

Shen, memnundu, ama daha fazlasını da planlıyordu. "Bu basit ısı dalgası buz-cam yaratıkların zırhını incitebilir. Ancak saldırı anında, kendinizi savunmak için alan oluşturmanız lazım," diyerek ikinci tekniğe geçti. Bu, "Kalkan formunda kristal titreşimi" idi. Yani, kendi bedenlerinden yarım metre kadar ötede, saydam bir kalkan tabakası oluşturmayı deneyeceklerdi. Bunu yapmak için titreşimi dışarı akıtmaları, bir nevi "kristal aura" şeklinde salmaları gerekiyordu.

 

İlk denemeler çok da parlak geçmedi. Kristal varlıkların bir kısmı, enerjiyi dışarı salınca göğüslerindeki kristal plakada çatlaklar belirmeye başladı. Shen, paniğe kapılmamalarını öğütledi: "Enerjinizi yavaşça salın," diyerek gösterdiği tüm görsel adımları tekrarladı. Salondaki hava, titreşimlerden dolayı gitgide daha yoğun bir melodiye dönüşüyordu. Dışarıdan bakınca, neredeyse belli belirsiz bir koro gibi, bir uğultu duyuluyordu.

 

Saatler süren çabanın ardından, en azından birkaçı kısa süreli yarım şeffaf bir kalkan oluşturmayı başardı. Bu kalkan, dokunulduğunda suya benzeyen bir titreşim veriyor, birkaç saniye sonra eriyip gidiyordu. Shen, "İşte bu," diye gülümsedi. "Başlangıç için harika. Bunu geliştirirseniz, buz-cam kılıçları bir anlığına durdurabilir, hatta belki kırılmalarına sebep olabilirsiniz. Ama ben sadece kısa kalacağım, öğrendiğinizi sürdürmeniz gerek."

 

Eğitim bitince, salonun içi bir nevi umuda büründü. Varlıklar heyecanla kristal kalkan denemelerini konuşuyor, buz bloklarını ufak patlamalarla parçalayabilmenin hazzını paylaşıyorlardı. Shen, içinden "Daha yapacak çok şey var, ama en azından temeli attık," diye düşünüyordu.

 

Ardından, sarayın ileri gelenleriyle kısa bir toplantı yaptı. Onlara, "Ben sizin gerçek düşmanınızın kökenini bilmiyorum, ama eğer bir barış veya anlaşma mümkün değilse, en azından soykırımı engellemek için bu teknikleri uygulayacaksınız," diyerek veda etmeye hazırladı kendini. Ne var ki, kristal ırkın temsilcileri, Shen'in biraz daha kalmasını, hatta bir "muhafız birliği" eğitmesini çok istediler. Shen, gülümseyerek, "Benim görevim uzun süreli kalmak değil, başka pek çok noktada yardıma ihtiyaç var. Ama size nasıl ulaşabileceğinizin yolunu öğreteceğim," dedi.

 

Çantasından ufak, küre biçimli bir iletişim cihazı çıkardı. Bu, Y.G.K ağ bağlantısı sağlayan basit bir modüldü. "Eğer tekrar bana ya da akademiye seslenmek isterseniz, bunu kullanabilirsiniz. Çekirdek enerjinizle besleyin, birkaç dakikalığına sinyal yollayabilir. Biz de yardımı yine planlarız."

 

Kristal varlıklardan bazıları, Shen'in ayaklarına kapanır gibi bir hareket yaptı, belli ki çok minnettarlardı. Shen, kendi kültüründe bunu bir "abartılı teşekkür" olarak algıladı, ama onlara saygıyla yaklaştı: "Sizi anlıyorum, ama o kadar büyük bir şey yapmadım," diye kısık sesle konuştu. "Gerçek kahramanlar, bu teknikleri uygulayıp halkınızı koruyacak olan sizlersiniz."

 

Odadaki ortam ısınmış, belki kristal varlıkların titreşimlerinden ötürü içten içe parıldıyordu. Shen, gittikçe kendini yorgun hissediyordu, zira bu kadar uzun süreli rehberlik ve element enerjisi paylaşımı, ondan da büyük odak istemişti. Nihayet, "Artık dönmem gerek," diyerek saraydan çıkmaya hazırlandı. Salondan ayrılırken, kristal ırkın ileri gelenleri onu kapıya kadar uğurladı. Birkaçı, yine Shen'e bir kristal hediye sunmaya çalıştı; ortasında sönük kırmızı cevher olan, parlak mavi bir yüzeyle kaplı bir parçaydı. Shen, "Teşekkür ediyorum," diye nazikçe aldı, bu kez ısrarlara dayanamayıp cebine koydu. Y.G.K'nın kurallarına aykırı değildi, ama Shen yine de alırken yüzünde hafif bir utangaçlık ifadesi vardı.

 

Saraydan çıkınca, gökyüzündeki buz fırtınasının burada daha hafif seyrettiğini gördü. Aracının yanına vardığında, motor kısmında biriken kalın buz tabakasını fark etti. Ufak bir ateş-sıcaklık titreşimiyle buzu eritti, sonra gemiye bindi ve kapıyı kapattı. İçeride, iniş yaparken oluşan hasarları kontrol eden sistem raporları belirdi. "Onarımı kendim halletmeliyim," diye düşündü. Yine de en azından gezegenden kalkabilecek haldeydi.

 

Yavaşça havalandı, sarayın ışıl ışıl kristal kubbesine son bir bakış attı. Bu kubbe, neredeyse yokmuş gibi görünmesine rağmen, bir vakitler belki de büyük bir medeniyetin parçasıydı. Shen, "Umarım bu öğrettiklerimle ayakta kalırsınız," diye kalbinden geçirdi. Geminin burnunu yukarı çevirdiğinde, bulutların üst katmanlarına doğru ilerledi.

 

Gökyüzü hâlâ buz kesici ama savaş alanının üzerindeki kadar şiddetli değildi. Shen, rotayı belirleyip yıldızlara doğru süzülürken, içini yine bir huzur kapladı. Bu gezegenin kurtuluşu garantide değildi, ama en azından kristal ırkın yok oluşunu erteleyecek, belki de tamamen engelleyecek bir bilgi tohumlamıştı. Y.G.K öğretilerinde tam da bu vurgulanıyordu: "Bir ırkın kendi kendini savunmayı öğrenmesi, dışarıdan gelen yardıma sonsuza dek bağımlı olmasından iyidir."

 

Gemisi, atmosferin dışına çıkarken, kabin pencerelerinden kızıl-mavi tonlarda parıldayan İcoorten'in muazzam küresi göründü. Bembeyaz yıldızından gelen soğuk ışık, gezegenin yüzeyine yansıdıkça orada süren mücadeleyi varlığını sürdürebilen canlılara emanet ediyor gibiydi. Shen, Y.G.K Görev Sistemini tekrar aktif etti, raporunu kısaca özetledi: "İcoorten: Buz-cam varlıklarla kristal ırkın savaşında yok olmayı önlemek adına elementel eğitim verilmiştir. Sistem not alsın."

 

Bir sonraki hedef ya da yardım çağrısı için ekranı taramaya başladı. İçinde, Penetalia'nın "koruyuculuk" hakkında söylediği onca söz tekrar çınladı: "Bazen büyük savaşlar, küçük dokunuşlarla biter. Ve bazen küçücük bir bilgi, bir medeniyetin kapısını kurtarır." Shen, gülümsedi. Bu sözlerin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anlamıştı.

 

Böylece gemisi, gezegenin etrafındaki buz tozlarını tek tek yararak boşluğa karıştı. Yakında belki yeni bir tehlike, belki bambaşka bir macera onu bekleyecekti. Kestiremiyordu ama şundan emindi: Her nereye gitse, "yükseliş" sırasında kazandığı bilinci ve Penetalia'nın öğrettiği koruyucu duruşu yanında taşıyacak, gittiği her noktaya bilgeliğin ufak da olsa bir kıvılcımını bırakacaktı.