Download Chereads APP
Chereads App StoreGoogle Play
Chereads

Kael:Swords and Flowers (TR)

Cemo_Ferdo
7
chs / week
The average realized release rate over the past 30 days is 7 chs / week.
--
NOT RATINGS
44
Views
Synopsis
Genç Kael, ailesinin ölümünden sonra saraya gönderilir ve burada yalnızlıkla mücadele eder. Eğitim aldığı sarayda dışlanıp hor görülse de, içindeki öfke ve azim onu daha güçlü kılar. Bir gün, prensesi kurtarma yolunda gizli bir komployla karşılaşır ve karanlık bir örgüt tarafından kaçırıldığını öğrenir. Kael, hem prensesi kurtarmak hem de saraydaki ihanetin peşine düşmek için tehlikeli bir yola çıkar. Ancak, bu yolculuk ona sadece düşmanlarını alt etme fırsatı sunmaz, aynı zamanda kaybolan bir parçayı da bulmasına yol açacaktır. Kael, tahta ulaşmak için verdiği savaşı kazanabilecek mi, yoksa gücü elde etme yolunda kaybolan bir parçasını sonsuza kadar kaybedecek mi?
VIEW MORE

Chapter 1 - Karanlıkla Aydınlanan Çocuk

Bir zamanlar, dört krallıkla çevrili, büyü ve kılıcın hüküm sürdüğü, kudretli dağların gölgesinde uzanan bir diyarda, adı küçük köylerin rüzgarında bile anılmayan bir çocuk doğdu. Adı Kael'di. Talihsizlik, onun daha bebekken peşini bırakmamış; anne ve babasını bir veba salgınında kaybetmişti. Onu, köyün kıyısındaki taş kulübelerinde yaşayan dedesi Arthon ve anneannesi Elira büyütmüş, yoksulluk içinde geçen yıllarına rağmen ona sevgilerini esirgememişlerdi.

Kael'in çocukluğu, köyün rüzgarla dans eden tarlalarında geçmiş, ancak diğer çocuklar gibi neşeli bir oyun arkadaşı olamamıştı. Küçük yaşlardan itibaren, diğerleri ona "yetim" diye seslenir, alay ederdi. Yine de dedesi ona umudu aşılamıştı. Arthon, eski bir savaşçıydı ve torununa sık sık, "Hayatta her darbeye göğüs germeyi öğrenmelisin, Kael. Güç, düşmemekte değil, kalkmaktır," derdi.

Kael'in on birine bastığı yıl, köyün rahibi, onu başkent Altherion'daki büyük akademiye göndermeyi önerdi. Dedesi ve anneannesi, bu fırsatı Kael'in geleceği için bir umut ışığı olarak gördü. İki eski savaşçı, torunlarını gözyaşlarıyla başkente yollarken Kael, arkasında yalnızca bir kaç parça kıyafet ve dedesinin ona verdiği eski bir madalyonu taşıyordu.

Altherion'un Soğuk Yüzü

Başkent, Kael'in hayallerindeki gibi bir yer değildi. Koca taş binaların arasında kaybolmuş hissettiği gibi, akademideki diğer çocuklar tarafından da dışlanmıştı. Asillerin çocukları, onun yoksul köylü geçmişiyle alay ediyor, Kael'i oyunlarına dahil etmek yerine hizmetçi gibi kullanıyordu. Çoğu zaman aç kaldı, kimi zaman yerde uyudu. Ancak hiçbir zaman şikayet etmedi; dedesinin öğütlerini hatırlıyor, dayanıyordu.

Bir gün, kış güneşi bulutların arasından zar zor süzülürken, Kael şehirde dolaşmaya çıktı. Sokaklar her zamanki gibi karmaşıktı. Ancak, köşede bir kargaşa fark etti. Genç bir kız, kalabalık arasında eşyalarını korumaya çalışıyordu. Çevresinde birkaç hırsız, ellerindeki pelerinle yüzlerini gizleyerek kızın çantasına saldırıyordu. Kael'in içindeki öfke bir anda alev aldı.

Eline yerde bulduğu bir taşı aldı ve en yakın hırsıza fırlattı. Taş, adamın omzuna sert bir şekilde çarptı. "Bırak onu!" diye bağırdı Kael, sesi titremesine rağmen kararlıydı. Hırsızlar, beklenmedik cesareti görünce kızın çantasını bırakıp hızla kaçtılar.

Kız, korku ve şaşkınlıkla Kael'e baktı. Parlak yeşil gözleri, altın bir işlemeyle süslenmiş sade elbisesiyle uyum içindeydi. Kael, bu kızın başkentin soğuk taşlarından farklı olduğunu hissetti.

"Teşekkür ederim," dedi kız, hafifçe eğilerek. Sesi, uzun zamandır duymadığı bir sıcaklık taşıyordu. Kael, istemsizce gülümsedi. Ancak o an, çevreye muhafızların doluşmasıyla yarıda kaldı. Kalabalık, şaşkın bir şekilde kızın etrafında toplandı. Bir muhafız Kael'e döndü, "Farkında mısın çocuk, kimin yardımına koştun?" diye sordu.

Kael şaşkınca başını iki yana sallarken, muhafız gülümsedi. "Prenses Lyria'ya!"

Kralın Huzuruna

Olay, sarayda hızla yayıldı. Ertesi gün, Kael, koca taş duvarlarla çevrili sarayın içine alınmıştı. Altın işlemeli tahtında oturan Kral Eryndor'un sert ama adil yüzü Kael'i karşılıyordu.

"Cesaretinle kızımı kurtardın, evlat," dedi kral. "Bir dileğin varsa, söyle."

Kael'in aklında onlarca düşünce dolandı. Ancak hepsinin arasında bir dilek ağır bastı. Cesaretini toplayarak, "Sarayda eğitim görmek ve burada çalışmak istiyorum," dedi. Ama asıl sebebini söyleyemedi; prenses Lyria'ya hep yakın olma isteğini kalbine gömdü.

Kral bir süre düşündü, sonra başını salladı. "Dileğin kabul. Ama saray, zorluklara alışkın olmayanları kolayca ezer. Senin kadar cesur bir çocuğun bununla başa çıkabileceğini umuyorum."

Kael, yüreği mutluluk ve heyecanla dolarak başını eğdi. Şimdi, hayatı bambaşka bir yöne savrulacaktı. Ama bu yolun nereye varacağını o da bilmiyordu…

Kael'in Yeni Dünyası

Kael, sarayın taş koridorlarında yürürken, ilk gün hissettiği heyecanın yerini belirsiz bir sıkıntı almıştı. Saray, büyüklüğüyle hem etkileyici hem de bunaltıcıydı. Göz alıcı mozaik duvarlar ve altın işlemeli avizelerin altında, Kael kendisini küçücük bir gölge gibi hissediyordu.

Saray okulundaki diğer çocuklar, Kael'in köylü geçmişini öğrenir öğrenmez onu dışlamıştı. Zengin ve asil ailelerden gelen bu çocuklar, onun kaba hareketlerini, eski püskü kıyafetlerini ve aksanını sürekli alay konusu yapıyordu. Kael, Altherion'un soğuk yüzüne alışkındı ama burada işler farklıydı. Artık yalnızca fiziksel değil, ruhsal bir savaş vermek zorundaydı.

Saygı Kazanmak

İlk aylar, Kael için zor geçti. Ancak pes etmeyi hiç düşünmedi. Sarayın eğitim programı hem fiziksel hem de zihinsel açıdan zorluydu. Sabahın ilk ışıklarında başlayan kılıç talimleri, ardından gelen tarih, politika ve edebiyat dersleriyle devam ediyordu. Kael, her alanda kendini kanıtlamak için çabaladı.

Zamanla, köyde dedesiyle yaptığı ağır işler ve çetin hayatın ona verdiği dayanıklılık farkını göstermeye başladı. Kılıç talimlerinde hızı ve çevikliğiyle eğitmenlerini etkiledi, okçulukta hedefi on ikiden vurmayı alışkanlık haline getirdi. Derslerde de hafızası ve çalışma azmiyle parladı. Zamanla diğer çocuklar, onu küçümsemek yerine hayranlık duymaya başladılar.

Kael'in bir başka güçlü yanı ise kişiliğiydi. Sarayın soğuk kurallarını bir kenara bırakıp insanlara şakalar yapıyor, onlara neşe getiriyordu. Gülümsemeleri görmek, Kael'in içindeki yalnızlığı bir nebze olsun hafifletiyordu. Ancak, zamanla bir şey fark etti: İnsanlara kendini kabul ettirebilmek için sürekli kendini değiştiriyordu.

Artık Kael, komik şakalarıyla tanınan, mükemmel bir öğrenci gibi görünüyordu ama bu rol, onun kim olduğunu sorgulamasına neden oldu. Eskiden ne yaparsa yapsın yeterince iyi olmadığını hissederdi. Şimdi ise her şeyini vererek bir yerlere ulaşmıştı ama sanki bu yeni Kael, eski Kael'den tamamen farklıydı. "Ben kimim gerçekten?" diye düşündü sık sık.

Son Ana Kadar Pes Etme

Prenses Lyria, Kael'in aklından bir an olsun çıkmıyordu. Onu sarayda ara sıra, bir grup muhafız ve nedime eşliğinde görüyordu. Lyria, her zaman zarif ve nazikti. Yüzündeki o içten gülümseme, Kael'in kalbini titretiyordu. Ancak ne zaman prensesle konuşma fırsatı olsa, kelimeler boğazına düğümleniyor, yalnızca birkaç anlamsız mırıltı çıkarabiliyordu.

Oysa ki Lyria'nın, Kael'le konuşmasına izin vardı. Saraydaki herkes onun prensesin hayatını kurtaran çocuk olduğunu biliyordu ve kral bile bu konuda herhangi bir engel koymamıştı. Kael'in bu durumu aşabilmesi için tek bir şey gerekiyordu: Cesaret.

Ancak bu cesareti bulamıyordu. Lyria'nın gözlerine bakınca, her seferinde kendisini bir köylü olarak görüyordu. "O bir prenses," diye düşünüyordu. "Benimle neden konuşmak istesin ki?" Kael, bu korkularının ve utangaçlığının önüne geçemiyor, onunla konuşmaktan sürekli kaçınıyordu.

Ama yine de bir umut vardı. Lyria'yı uzaktan görmek bile Kael'e güç veriyordu. Sarayda kalma arzusunun altında yatan gerçek sebep, Lyria'nın o ilk gün ona verdiği içten teşekkürdü. "Belki bir gün," diye düşündü Kael, "belki bir gün onunla konuşabilirim…"

Kael'in hem kendi kimliğini bulma yolculuğu hem de Lyria'ya karşı hissettiklerini ifade edebilme mücadelesi, onu beklenmedik bir serüvenin içine çekecekti. Kendi içinde büyüyen bu karmaşayla yüzleşmesi gerektiğinin farkında değildi. Ancak kader, Kael'in önüne çok daha büyük sınavlar koymaya hazırlanıyordu.

Kael'in Turnuva Hazırlıkları

Sarayda düzenlenecek olan Kılıç Ustalığı Turnuvası, Kael için bir fırsattı. Bu turnuvada başarı elde etmek, yalnızca asillerin çocukları arasında saygınlık kazanmak değil, aynı zamanda kendi gücünü ve yeteneğini kanıtlamak anlamına geliyordu. Ancak Kael, henüz rakiplerine kıyasla yeterince güçlü olmadığını biliyordu. Kendisine karşı dürüsttü; bu turnuva için çok çalışması gerekiyordu.

Kael, turnuvaya hazırlanmak için bir plan yaptı. Her gün belirli bir programı takip ederek, hem fiziksel hem de zihinsel açıdan kendini geliştirmeye karar verdi.

Kael'in Çalışma Programı

1. Sabahın İlk Işıkları: Koşu ve Çeviklik Egzersizleri

Kael, güne ilk ışıklarla birlikte başlıyordu. Gün doğmadan önce ormana gidiyor ve taşlı, engebeli patikalarda koşuyordu. Koşu sırasında hızını artırmak için ağaçlar arasında zikzaklar çiziyor, önüne çıkan engellerin üzerinden atlayarak reflekslerini keskinleştiriyordu. Hedefi sadece daha hızlı koşmak değil, aynı zamanda dengesini ve dayanıklılığını geliştirmekti.

2. Gün Ortası: Kılıç Talimi

Kael, öğle saatlerinde kılıcını alıp, ormandaki bir açıklığa gidiyordu. Burada eski bir ağaç kütüğünü rakip olarak kullanıyordu. Talimleri sırasında şunlara odaklanıyordu:

Hassasiyet ve Teknik: Kütüğe farklı açı ve hızlarla darbeler indirerek el göz koordinasyonunu geliştiriyordu.

Kombinasyon Hareketleri: Gerçek bir dövüşte kullanabileceği hızlı ve etkili hamlelerin kombinasyonlarını çalışıyordu.

Savunma Teknikleri: Kendi hayal gücünü kullanarak görünmez bir rakibin saldırılarını savunma pratiği yapıyordu.

3. Akşamüstü: Güç ve Dayanıklılık Egzersizleri

Kael, fiziksel gücünü artırmak için ağaç kütüklerini taşımaya başlamıştı. Kollarını ve sırtını güçlendirmek için ağır taşları kaldırıyor, sırtında taş dolu bir çuvalla uzun mesafeler yürüyordu. Ayrıca, ormandaki dallara tırmanarak kol gücünü ve dengesini geliştiriyordu.

4. Gece: Zihinsel ve Stratejik Çalışmalar

Günün sonunda Kael, saray kütüphanesine gidip eski savaşçıların hikayelerini okuyordu. Strateji üzerine yazılmış kitaplar buluyor, kılıç dövüşünde zayıf yönlerini analiz etmek için notlar alıyordu. Ayrıca, sessiz bir köşede meditasyon yaparak zihnini sakinleştirmeye çalışıyordu.

5. Serbest Antrenmanlar: Doğa ile Uyum

Kael, zaman zaman doğayı kılıç talimlerine dahil ediyordu. Örneğin, bir şelalenin yanında gözlerini kapatarak seslere odaklanıyor, duyduğu her harekete karşılık hayali bir hamle yapıyordu. Bu, çevresel farkındalığını ve içgüdülerini keskinleştirmesine yardımcı oluyordu.

Kael'in çalışma programı yorucuydu, ancak her gün kendini biraz daha güçlü hissettiğini fark ediyordu. Ağaçların altında geçirdiği saatler, yıldızların ışığında yapılan talimler, onu hem fiziksel hem de ruhsal olarak olgunlaştırıyordu.

Turnuva günü yaklaşıyordu. Kael'in en büyük rakipleri, sarayın en seçkin ailelerinden gelen, en iyi eğitmenlerle yetişmiş çocuklardı. Ancak Kael, ne saraylı bir çocuktu ne de asil bir soyun parçasıydı. Onun sahip olduğu şey, bitmek bilmeyen azmi ve dedesinden öğrendiği o unutulmaz sözlerdi:

"Güç, düşmemekte değil, kalkmaktır."

Kael, o günü iple çekiyordu. Belki kazanacaktı, belki de kaybedecekti. Ama ne olursa olsun, o arenaya çıktığında terinin her damlasıyla hak edilmiş bir mücadele verecekti.