Chereads / Silahlar ve Lip gloss'lar / Chapter 2 - Bölüm 2

Chapter 2 - Bölüm 2

Sonraki birkaç dakikaysa oldukça tuhaftı.

Aslan gittikten sonra bir süre kahvaltı sofrasında öylece kalakaldım. Söylediklerini sürekli kafamda dönüp duruyordu.

Bu da yeni bir oyun muydu?

 Beni yeni bir tuzağa mı çekmeye çalışıyordu?

Ne zaman bana böyle yakın davransa ve ben ne zaman aramızdaki ilişkinin değişmeye başladığını düşünsem Aslan mutlaka yanıldığımı gösterecek, bana yerimi hatırlatan bir şey yapıyordu. Ben akıllı bir kadındım ama kadındım işte, ne kadar kabul etmek istemesek de ufacık bir sevgi kırıntısı yetiyordu kafamızı karıştırmaya. Aslanla aslında her an böyle bir ihtimal vardı çünkü o tam olarak hayatının merkezinde olmak isteyeceğiniz türden bir erkekti. Aslan gibi bir adamın hayatındaki en önemli kişi olmak sahip olabileceğim en eşsiz şey olurdu ama ona ulaşmak çok zordu. O isterse gelir alırdı. Biraz sevgi benim gibi bir kadının aklını karıştırabilirdi ama dedim ya Aslan dengesiz bir tipti. Onun o anki hareketlerine bakarak ne düşündüğünü ya da hissettiğini anlamak imkansızdı. Bu yüzden temkinli olmalıydım. Bunu tekrar yaşamaya hiç niyetim yoktu. Sadece dün gece ufak bir bocalama yaşamıştım, kısacık bir duygu karmaşasıydı o kadar. Daha fazlası değildi. Beni afallatacak ya da kafamın karışmasına neden olacak bir şey değildi. Hiçbir şey değişmeyecek, dün geceyi silip kaldığım yerden devam edeceğim. Sadece kendime gelmem gerekiyordu.

Beni ne kendime getirir?

Bugün spa randevum vardı. Evet. Spa beni kendime getirebilirdi. Biraz masaj yaptırır, biraz rahatlar, belki biraz alışveriş yapar sonra da kendime gelebilirdim. Alışverişe ihtiyacım vardı. Aslanı kızdıracak bir şeyler alabilirdim. Aslan'ın parayla bir derdi yoktu ama nedense yaptığım her alışverişte bana soğuk davranıyordu. Bilmiyorum belki de o kadar fazla paket görmek canını sıkıyordu. Alışveriş iyi fikirdi. Böylece meydan okumasına cevap vermiş olurdum. Ona kanmadığımı görmesini sağlayabilirdim. Hala aynı ben olduğumu görmesi gerekiyordu. Masadan kalktım ve yatak odasına gittim. Komodinin üstündeki telefonumu alıp Esra'yı aradım.

Esra görüp görebileceğiniz en şımarık ve en yiyici zengin sürtük olabilirdi. Tam bir sürtüktü. Babasının bir mücevher markası vardı. Aslında adam çok zarif bir beydi ama kızı onun tam aksine şımarık ve boş bir teneke gibiydi. Tek iyi yanı her şeyden haberinin olmasıydı. Ayaklı gazete derler ya hani işte öyle biriydi. Azıcıkta saftı. Sevilmek isteyen, karşı koyamadığı bir yanı vardı. Dedim ya biz kadınların böyle bir zaafı vardı işte ama Esra da bu durum oldukça fazlaydı. Galiba bundan dolayı sürekli yanlış erkek seçimleri yapıyordu. Bu saf yanı çok işime yarıyordu ve ilginç bir şekilde bana bayılıyordu. Aslan ve ben onun rüya çiftiydik. Tabi gerçeği bilmediği için öyleydik orası ayrı. Aslan'ın bana olan aşkını çok kıskanıyordu. Haset gibi bir kıskançlık değil ama. Daha çok imrenmek gibi. Bir gün olurda gerçeği herkes öğrenirse en çok onun dünyası başına yıkılırdı herhalde. 

Telefon ikinci çalışında açıldı. Çok bile sürmüştü çünkü Esra telefon eline yapışık gezen bir kızdı. Sosyal medyaya bayılırdı ve oldukça fazla takipçisi vardı. Zaten hayatı tam olarak sosyal medyada gösterdiği gibiydi. Gerçek olan her şeyden uzak, sorunsuz, pembe bir dünya. 

"Balımm sen beni arar mıydın ya?" dedi. Belki bana uzata uzata balım demese onu daha çok arayabilirdim. Belki ama… çok ufak ihtimalli belki.

"Aşk olsun canım bende uzun süredir görüşemiyoruz diye plan yapmıştım. Kalbimi kırdın." Dedim. Ne kadar sahteydik. Dün geceden sonra daha iyi fark ediyordum. Eskiden de böyle miydim? En son ne zaman içimden geldiği gibi davranmıştım. Galiba en son… Neyse!

Dün geceyi düşünme!

"Hımm bak o zaman seni affedebilirim. Neymiş bakalım planın?" dedi. Tekrar eski neşeli sesime döndüm.

"Harika bir spa planı yaptım. Ne dersin?" dedim. Sanki balıklama atlamayacakmış gibi. Normalde hiç Esra'yla uğraşmazdım ama yalnız kalmak istemiyordum. Yalnız kalınca dün geceyi düşünüyordum ve bu dengemin bozulmasına neden oluyordu. Esra yanımda olursa kafamdaki seslerden daha fazla gürültü çıkartabilirdi.

"Harika fikir! Masaj bana iyi gelecek, yaralarımı saracak." Dedi gülerek. Hayatında gerçekten yorulduğu bir an var mıydı acaba? Mesela ben eskiden sabahın köründe kalkıp…

Neyse…

"O zaman iki saat sonra buluşuyoruz. Ok?" dedim ve yüzümü buruşturarak kendimden nefret ettim. Ok mu? Nefret ettiğim her şeye dönüşüyordum. Hayır. Ben sadece bir rolü oynuyordum hepsi bu. İstediğim her şeyi yapabilmenin küçük bir bedeliydi bu. Katlanabilirdim.

"Tamam balım bayyy!" dedi ve telefonu kapattık. Giyinme odasına geçip ne giysem diye bakındım. Çok değil bir sene öncesine kadar bir dolap kıyafetim ya var ya yoktu ki çoğu başkalarının eskisiydi. Kendime ait hiçbir şeyim olmadan büyümüştüm. Ne ben bir yere aittim ne de bana ait bir şeyim vardı bu hayatta. Sahip olduğum her şeyin üzerinde başkalarının kokusu vardı. Bu dolaptakiler hariç. Buradaki her şey bana aitti. Hepsini kendim seçip almıştım. Yani biraz rol yapabilirdim. Buna katlanabilirdim. Oturduğum yerden kalkıp üzerime iki gün önce aldığım bir elbiseyi geçirdim. Ben kesinlikle elbise insanıydım. Hele ki hava bu kadar sıcakken. Çok hafif bir makyaj yaptım. Tamam spaya gidiyor olabilirdim ama göz altlarımı kapatmadan ve pembe lipglossumu sürmeden burnumun ucunu bile dışarı çıkartamazdım.

Bazı prensiplerim vardı işte.

Çantamı alıp merdivenlere doğru yürürken aşağıdan gelen sesler dikkatimi çekti. Bu saatte evde kimse olmazdı ki. Bir tek Çiçek abla ve kızı Menekşe olurlardı. Bunlar kimdi şimdi? Çantamı koluma takıp bir elimde telefonum topuklularımın üstünde dikkatle aşağıya indim. Kapıda birkaç tane adam vardı ve Çiçek abla eliyle onlara salonu gösteriyordu. Beni görünce

"Heh. Selin Hanım bu beyler klima için gelmişler." Dedi. Ne kliması ya diye düşünürken aklıma sabah Aslanın söyledikleri geldi. Manyak herif gerçekten odaya klima mı taktıracaktı?

"Ne kliması şimdi, kim gönderdi sizi?" dedim adamlara doğru.

"Aslan Bey gönderdi bizi Selin Hanım sizin haberiniz yok muydu?" dedi içlerinden biri. Vardı desem yalan yoktu desem yalan. Neyse bozuntuya vermeyeyim şimdi.

"Vardı evet yatak odasına değil mi? Çiçek abla sen beyefendilere yolu göster." Dedim. Adamlar birbirlerine baktılar sanki söylediğimi anlamamış gibi. Yanlış bir şey mi söylemiştim şimdi?

"Selin Hanım yanlış oldu herhalde bize tüm odalar için talimat geldi ama." Dedi az önce benimle konuşan adam. Yok artık ama ya. Tüm odalar mı? Adama bir sarıldık aklı mı uçtu gitti yerinden acaba. Hoşuma da gitmedi değil şimdi.

 Salak bu adam ya.

Suratımda aptal bir sırıtma belirdi ama hemen kendimi toparladım. Çiçek abla da benim güldüğümü görünce bıyık altından sırıtmaya başlamıştı zaten.

"Tamam o zaman siz halledersiniz. Çiçek abla burada zaten." Dedim ve Çiçek ablaya döndüm.

"Ben çıkıyorum akşama kadar da gelmem abla sen beyefendilerle ilgilen." Dedim.

"Tabi Selin Hanım." Dedi hala sırıtıyordu. Rezil de oldum durup dururken. Çiçek abla aslında ilişkimizin asıl yüzünü bilen tek kişiydi. Menekşe bile bilmiyordu ama Çiçek abla çok uzun süredir Aslanla beraberdi ve aynı evin içerisinde rol yapamayacağımız için Çiçek abla her şeyi biliyordu. Aslında başlarda onun gözünde para avcısı ve kibirli biriydim ama beni tanıdıkça oda fanım olmuştu. Çünkü herkese hak ettiği gibi davranırdım ve asla saygısızlık yapmazdım. Aslan'ın evlenmek için beni seçmesinde bence bu büyük bir etkendi.

Evden çıkarken aklımda hala Aslan vardı. Benimle oynamak için bu kadarını yapmazdı. Belki de dün geceki yakınlaşmamızdan o da benim kadar etkilenmişti ya da benim böyle düşünmemi istiyordu. Aslan'ın bana karşı bir şeyler hissedebileceğine bir kez inanmıştım ve boyumu ölçüsünü çok güzel almıştım. Onun gözünde sadece para avcısı bir kadındım o kadar. Neyse ki evlendiğimizde bakireydim de sürtük olduğumu düşünmüyordu. Buna katlanamazdım. Yıllarca kendimi korumak için mücadele vermiştim o yüzden kimse karşıma geçip bana orospu diyemezdi.

Kırmızı arabama binerken keyfim tekrar yerine gelmişti. Bu arabayı çok seviyordum. Aslanla tanışmadan birkaç ay önce bir gazetede resmini görüp aşık olmuştum ve resmi kesip başucumdaki duvara yapıştırmıştım. Bu araba bana o zamanlardan kalan tek şeydi. Başarımın canlı kanlı kanıtıydı. Spa salonuna vardığımda aklımın her bir köşesinde başka bir düşünce vardı. Neyse ki birazdan Esra tüm bu düşüncelerin yerini dedikodularıyla dolduracaktı. Kendimden çıkmaya ihtiyacım vardı. Arabadan indim ve salona doğru yürürken Esra'yı aradım. Bu sefer ilk çalışta açtı.

"Balım neredesin ya?" dedi. Bu kadar enerji dolu bir sesin beni yükseltmesi gerekirken enerjim daha da çok çekiliyor gibi hissetmem normal miydi? Ben en iyi günümde bile bu kadar yüksekte olamıyordum.

"Geldim şimdi arabadan indim salona doğru yürüyorum." Dedim.

"Tamam ben soyunma odasındayım çabuk gel." Dedi ve kapattı. Salonun kapısından girerken derin bir nefes aldım ve suratıma herkesin görmeye alışkın olduğu gülümsememi yerleştirdim. Ben herkesin kıskandığı kadındım. Gülümsemem tacım gibi bir şeydi. En az bir taç kadar parlak ve göz kamaştırıcı; işte benim rolüm buydu. Soyunma odasına önüne gidene kadar birkaç kişiye selam verdim ve kapının önünde Esra'yı Pırıl'la konuşurken gördüm. Pırıl tam bir yılandı. Ondan nefret ederdim ki ben çok az kişiden nefret ederdim. Başarılı bir kadındı, çok iyi bir modacıdır ve bende dahil çoğu zengin kadını o giydirirdi. Birbirimizden pek hazzetmezdik. Tabi bunda Aslanla olan geçmişinin çok ufak bir payı vardı. Çok ufak ama. Pırıl'ın babası ile Aslan beraber iş yapıyorlardı ve adam mantıklı olarak Aslan gibi bir damadı olmasını kaçırmak istemedi. Kızıyla birkaç kez görüşmelerini Aslandan rica (!) etmiş. Yersen. Neyse ki Aslan Pırıl gibi birine asla bakmazdı. Bir kere Pırıl küçük dağları ben yarattım diyebilecek potansiyelde kibirliydi. Zenginlere güler yüzlüyü oynar, fakiri de görmezden gelirdi.

"Nerede kaldın Balım ya." Esra beni görünce hemen boynuma sarıldı. Bu kızda kesinlikle mesafe kavramı yoktu. Samimiyet bir insan olsa Esra olurdu herhalde. Bozuntuya vermeden bende ona sarıldım.

"Geldim işte Aslan bugün geç çıktı ondan geç kaldım." Dedim. O sırada Pırıl'la göz göze gelince yüzümdeki gülümsemeyi daha da büyüttüm. Ne demişler dostuna yakın düşmanına daha yakın. Esra'dan ayrılıp Pırıl'a elimi uzattım.

"N'aber Pırıl?" dedim. Aramızda elle tutulur bir gerilim vardı ama ikimizde ilk taşı atmamaya yemin etmiş gibiydik. İlk saldıran kıskanç kadın olacaktı bunu ikimizde biliyorduk. Kıskanılan mağdur tarafında olmak varken bu kozu ona asla vermezdim. O da öyle. Pırıl uzattığım elimi en az benimki kadar sahte bir gülümsemeyle tuttu.

"İyiyim Selin sen nasılsın?" dedi. İçinden umarım Allah belanı veriyordur dediğine adım kadar emindim de neyse.

"İyiyim bende aynı şeyler işte. Esra'yla bir mola verelim dedik." Dedim. Pırıl'ın yüzünde alaycı bir gülüş belirdi.

"Neye mola verdiniz tam olarak?" dedi. Pırıl korkak bir düşmandı. Vurup kaçar cevap vermeye kalksan sen beni yanlış anladın duvarının arkasına saklanırdı. Peki yer miydi Anadolu çocuğu.

"Haklısın aslında çok şanslı bir kadınım benimki gibi bir kocan olduğunda hayatın hep bir tatil gibi oluyor. Kızlar günü yapmalım dedik diyeyim o zaman." Dedim. Hayal ettiğin hayatı yaşıyorum imam anlaşılmıştır değil mi? Yüzünden hafif silinen gülümsemeye bakılırsa evet anlaşılmıştı. Aradaki gerilimi fark eden Esra olaya müdahale etme isteği duymuş olacak ki.

"E Tabi Aslan abi gibi bir adamla hayat cennet gibidir. Hepimize böyle koca nasip etsin Allah'ım diyorum ve artık seni uzaklaştırıyorum. Hoşça kal Pırılcığım." Dedi ve koluma girerek beni uzaklaştırdı. Pırıl'ı pek kimse sevmezdi çünkü hem kibirli hem yılan dilliydi. Esra da bazen kibirli olabiliyordu ama onunki bilerek yaptığı bir şey değildi. Daha çok şımarıklık gibiydi. Esra Pırıl ile olan gerilimimize çok iyi biliyordu ama tuhaf ki kimseyle bizim hakkımızda konuştuğunu duymamıştım. Soyunma odasına girer girmez Esra hemen dedikodu moduna geçti.

"Kızım o neydi öyle sessiz sessiz ateş ettiniz birbirinize." Dedi. Bir yandan boş bir dolabı açık eşyalarımı yerleştirerek üzerimi değiştirmeye başlayıp ona cevap verdim.

"Aman her zamanki halleri işte." Dedim. Esra'nın yanında yılan dilli falan diyemezdim çünkü anında yayılabilirdi, bu riski alamazdım. Bu dünyanın bir kötü yanı daha; filtresiz arkadaşlık yoktur.

"Sen de kimseye kötü laf etme. Yılan işte bildiğin, seni gördüğü her fırsatta tıslıyor da sokamıyor işte orası ayrı." Dedi. Bu dediğine güldüm. Kesinlikle çok haklıydı.

"Esra ya alemsin gerçekten. Pırıl'ı şu an düşünmek istemiyorum bugün rahatlama günüm. Önce masaj yaptıralım mı her yerim kaskatı oldu." Dedim.

"Ay evet önce masaj yeni birini almışlar uzak doğulu değil ama çok maharetliymiş senin için kadını ayarladım kıymetimi bil." Dedi. Buraya pek yeni insan almazlardı ve çalışanların hepsi uzak doğuluydu. Yersen. Türkmenleri uzak doğulu diye bu zengin kadınlara ittiriyorlardı. Onların umurunda değil tabi farkı anlamaya çalışmazlardı bile. Benim gibi aşağıdan gelen herkes farkı anlardı ama.

"En çok seni seviyorum biliyorsun hadi gidelim." Dedim ve gülerek soyunma odasından çıktık. Masaj odasına geldiğimizde Esra çoktan dedikoduya başlamıştı. Gülsel ailesinin en küçük oğluyla görüşüyordu ve çocuğu daha bir ay dolmadan başka kızlarla yakalamıştı ama sırf yakışıklı olduğu için affetmişti. Esra umutsuz bir sevgi dilencisiydi, söylemiştim dimi? Şimdi de iki gün önce başka bir kızla yakaladığı çocuğun kendini affettirmek için ona aldığı pahalı bilekliğin fotoğrafını gösteriyordu. Açıkçası biraz sıkılmıştım. Esra'da daha ilginç dedikodular olur sanmıştım ama beklentim elimde patladı resmen. Aslan ne yapıyor acaba? Aklımı karıştırdı gitti insan bir kere arardı. Esra telefonuna bakıp yine aynı mevzudan bahsederken göz ucuyla telefonuma baktım ama ne bir arama vardı ne bir mesaj. Eminim benim düşündüğüm kadar düşünmüyordur bile. Gözüm hala telefondayken Esra'nın sesini duydum.

"Ne oldu kocanı mı özledin?" dedi pis pis sırıtarak. Bunun da iyice maskarası olmuştum. Neyse ben kocasına çok aşık bir kadındım. Özleyebilirdim. Bu rolün saklaması gereken bir şeyi yoktu.

"Özledim tabi canım kocam kim bilir ne kadar yoğun arayamadı hala." Dedim. Esra'ya göre biz gün içinde birbirinin sesini duymadan yaşayamayan bir çifttik. Yoksa Aslanın beni asla aramadığını bilse… Bilmese daha iyi.

"Yaa bayılıyorum sizin şu aşk böceği hallerinize." Dedi. Öyle bir elini çenesine yaslamış hayran hayran olmayan bir ilişkiye bakıyordu. İnsan sahte bir şeye bu kadar hayran olabilir miydi? Ya da bu kadar hayran olduğu bir şeyin sahte olduğunu bilmek ister miydi?

"Aşk böceği ne be?" dedim. Esra gülerek çenesini yasladığı elinden kaldırdı.

"Aman sen anlamazsın boş ver. Hadi ara kocanı." Dedi. O nereden çıktı şimdi ya. Yok arayamam hayatta. Esra'ya da yok arayamam diyemem. Az önce çok hevesliydim çünkü. Hem merak da ediyorum. Ararsam şimdi beni etkilediğini düşünür. Etkilendim de ama biraz. Belli etmeme gerek var mı peki? Hayır.

"Meşguldür şimdi o ararım sonra." Dedim. İnşallah ısrar etmezdi de durumu kurtarırdım buradan. Esra'nın yüzü düşünce ardından gelecek ısrarı tahmin etmem çok zor olmadı.

"Hayır ara hem Aslan abi sen arayacaksın ve işim var diyecek. Görülmüş şey mi?" dedi.

"Değil tabi. Arayayım o zaman." Dedim el mecbur. Aslanın numarasının üstüne gelince kısa bir an tereddüt ettim ama korkunun ecele faydası yoktu değil mi? Numaranın üstüne basıp kulağıma götürdüm. Gergin bekleyiş başladı. İkinci çalışta telefon açıldı. Başında mı bekliyordu telefonun?

"Efendim Selin." Dedi. Sesi her zamanki gibi mesafeliydi. Yanında kimse yoktu belli ki çünkü olsaydı karıcım derdi.

"Nasılsın hayatım?" dedim onun aksine samimi bir sesle. O yalnız olabilirdi ama ben değildim sonuçta.

"Yanında biri var belli ki dur tahmin edeyim; Esra?" dedi. Esra karşımda ilgiyle bana bakıyordu ve telefonu hoparlöre almam için kendini türlü şekle sokuyordu.

"Ne yapalım bizde işte Esra ile spaya geldik." Dedim ve hoparlöre aldım telefonu. Artık oda rolüne bürünecekti bu yüzden gerilmeme gerek yoktu.

"Kızlar günü ama karım beni özledi sanırım?" dedi. Pislik bilerek yapıyordu. Neyse oda elime düşerdi bir gün.

"Özledim tabi ki kocacığım sen özlemedin mi?" dedim işveli bir sesle. Altta kalacak değildim ya. Hattın öteki ucundan derin bir iç çekiş duydum.

"Tahmin bile edemezsin." Dedi sonra. Bunu söylerken sanki rol yapmıyordu. Çok gerçekti. Ne diyeceğimi bilemeden durdum bir süre. Galiba oda farkına vardı ki onun da sesi çıkmıyordu.

"Eve birileri gelecekti montaj için geldi mi?" dedi birden. İşte bizim ilişkimizdeki gerçek anlar en fazla bu kadardı. Kısa bir iç çekiş süresi kadar. Bende kendimi topladım ve rolüme geri döndüm.

"Evet Aslan geldiler. Sen delirdin mi ya tüm odalara klima taktırmak nerden çıktı?" dedim. Bu adama karşı azıcık çirkefleşmem gerekiyordu. İpleri ona bırakırsam yanardım. Bu adam beni yakardı. Aslan dediğime güldü. Resmen alay etmeye devam ediyordu benimle.

"Fark ettim ki sana ufak bir teşvik gerekiyor karıcığım ve bende iyi bir kocayım. Hem sen dün geceden sonra kutuplara taşınmadığıma dua et." Dedi. Yanaklarım kızardı ve yüzümde aptal bir sırıtış belirdi hemen. Engel de olamıyordum ki resmen kapatamıyordum dudaklarımı.

"Bu kadar istekli olduğunu bilseydim daha önceden yapardım kocacığım." Dedim. Esra'nın varlığı tamamen uçmuştu benim için. Halinden memnundu kesin. En sevdiği dizi çifti karşısında birbiriyle oynaşıyordu. Her hayranın hoşuna giderdi bu.

"Selin" dedi Aslan ama o nasıl tonlamaydı öyle ya. Bu tonu tanıyordum ve sonrası hep çok yakıcı oluyordu. Sıcak mı oluyordu yine yoksa bu kocam etkisi miydi? Zar zor sesimi bulup

"Efendim" diyebildim sadece.

"Bir toplantıya girmem gerek iki saatin var geliyorum." Dedi. Almaya değil de daha çok… tövbe tövbe edepsiz herif beni de bozdu ya.

"Aslan bir saat yeter aslında bana." Dedim. Delirdim resmen. Tamamen hormonlarım tarafından ele geçirilmiş durumdaydım.

"Siktir et toplantıyı geliyorum." Dedi ve yüzüme kapattı. Ne yaptım ben ya delirttim adamı resmen. Fazla mı abarttım acaba. Çiğ çiğ yerdi bu şimdi. Esra

"Oha" demese kendime gelemezdim herhalde. Ona bakınca ağzı beş karış açık bir bana bir telefona bakıyordu. Çok ileri gittik. Rezil oldum kıza resmen.

"Az önce resmen gözümün önünde telefon seksi yapıldı." Dedi gözlerini kapatarak. Kurtulamazdım artık çenesinden.

"Resmen bütün tüylerim diken diken oldu." Bir eliyle de bana tüylerini gösteriyordu. Utançtan içime kaçmıştım. Deve kuşu gibi kafamı gömecektim şimdi şuraya.

"Niye böyle oldu gerçekten?" dedim. Suratım resmen kıpkırmızı olmuştu. Salak mıyım neyim birden kendimi kaybettim.

"Artık dün gece ne yaptıysan adam orada kalmış. Ben sana söyleyeyim bu adam seni ikiye böler." Dedi gülerek. Dirseğimle koluna vurdum. Bugün de herkesin benle alay edesi tutmuştu. Yani biraz da kozu ben vermiş olabilirdim ama olsun.

"Salak salak konuşma ya utandırma beni" dedim ama yüzümde hala o aptal sırıtma vardı. Bende az değildim yani.

"Az önce hiç utanmıyordunuz ama Selin Hanım." Dedi. Maskara oldum resmen.

"Olan bizim günümüze oldu kızım ya. Azıcık eğleniriz dedim adamı kudurt üzerine sal demedim herhâlde." Dedi ama bu sefer yüzü düşmüştü. Aslanla konuşurken sabahtan beri içimde olan tüm endişeler birden uçup gitmişti o yüzden Esra'yla durmamın bir anlamı kalmamıştı ama kıza ayıp olmuştu. Elimi omzuna koydum.

"Söz veriyorum telafi edeceğim hem daha bir saatimiz var hala masaja vaktimiz var yani." Dedim. Tam o sırada kapı açıldı ama ikimizde kapıya döndüğümüzde kafama bir şimşek yedim sanki. İçeri giren Masözlerden biri Eceydi. Ece geçmişimin gölgelerinden biriydi. Hatta en karanlık gölgeydi. Oda beni görünce benim gibi dondu. İkimizde birbirimizi bir daha görmeyeceğimize emindik hâlbuki. Onu herhangi bir günde herhangi bir yerde tekrar göreceğimi düşünmemiştim. Karşılaşmamız hep daha özel olur sanıyordum. Karşılaşacağımız gün sanki bundan ikimizin de haberi olacak, arkada yüksek sesli bir müziğin çaldığı havalı bir film sahnesini yaşayacaktık. Hiçbir şey böyle sıradan olmayacaktı ama onunla karşılaşmayı planladığım her ihtimalin aksine basit bir masaj odasında karşılaştık. Ne müzik vardı ne de bugün büyük bir gündü. Birbirimize öylece bakarken kendini toplayan ilk ben oldum. Üstümdeki bornozu çıkarıp yüz üstü uzandım. Esra hemen yanımda çoktan yerini almıştı bu yüzden yaşadığım o kısa şoku görmedi. Gerçi görseydi bile bir anlam verebilir miydi bilmiyorum? Ama kesin öğrenmeye çalışırdı ve bu ona açıklayabileceğim bir durum değildi. Kendime bile açıklamaktan kaçtığım bir durumdu.

Ecenin Elleri omuzlarıma değer değmez irkildim. O ise hiç benden etkilenmeden masajına devam etti. Yüzünü görmüyordum ama onu iyi tanıyordum. Aynı yerden gelmiştik bu yüzden duygularımızı gizlemede çok iyiydik. Aslında bana masaj yapmak yerine beni öldürmeyi tercih ederdi büyük ihtimalle ama dedim ya duygularımızı gizlemede çok iyiydik bu yüzden profesyonel davranıyordu. Belki de hala anlamaya çalışıyordu. Ben nasıl burada masaj yaptırabilecek birine dönüşmüştüm? Acaba Aslanla evli olduğumu biliyor muydu? Belki de burada olması planlıydı. Belki de bugün sandığım kadar sıradan bir gün değildi. Belki uzun zamandır planlanan bir güne uyanmıştım. Belki geçmişimin en karanlık gölgesi en karanlık anını anlatmak için ya da bana karşı kullanmak için buradaydı. Belki… Belki, belki, belki. Offf! Bir anda kafamda yüzlerce ihtimal aynı anda dönmeye başladı. Karnımın üstünde bir yılan kalbimden boğazıma doğru kıvrılarak nefesimi kesti. Korkum anksiyeteyle birleşip bedenimin kontrolünü ele almaya başlamıştı. Nefesimi düzene almaya çalıştım. Ece fark etmişti kesinlikle ama Esra'nın da fark etmemesi için dikkatli davranıyordum.

Sakin ol

Sakin ol

Sakin ol

İçimde yaşadığım fırtınayı çaktırmamak için üstün bir çaba sarf ediyordum. 

"Her yerim kaskatı olmuş değil mi?" Esra benim aksime masajının keyfini çıkarabiliyordu. Bense tenimde dolaşan ellerin gerginliğini en az kendi gerginliğim kadar iyi hissediyordum.

"Evet Esra Hanım masaja ihtiyacınız varmış." Dedi masör kız. Sadece zengin müşterileri pohpohlamak için konuşuyorlardı ki içinden ne yaptın da kaskatı oldun acaba diye kinlendiğine emindim. Çünkü bende öyleydim yani eskiden.

Eskiyi düşünmek yok.

Ama tepemde bana masaj yapıyor.

Yine de düşünmek yok.

"Evet vallahi çok iyi geldi. Bu arkadaş yeni galiba ilk defa gördüm." Dedi Esra. Korkularımdan daha baskın merakım artık konuşmalara dikkat kesilmişti. Ecenin konuşmasını ve bana işime yara bir şeyler vermesini istiyordum. Belirsizlik kontrolü kaybettiriyor gibi hissettiriyordu. Kontrolü ele almak için önümü görmem gerekiyordu.

Bir savunmam olmalıydı ya da olmalı mı en azından onu bilmeliydim.

"Evet Esra Hanım yeni başladım." Ece konuşana kadar sanki bir hayalin içindeydim, gerçek değildi de ben kafamda kurguluyordum şu yaşadığımız anı ama konuşunca şimdi her şey gerçek olmuştu.

"Onu anladım zaten. Eee anlat bakalım kimsin necisin? Ben öyle kibirli zenginlerden değilim. Rahat ol yani değil mi Selin?" dedi. Pası bana atmamış olsaydı çok daha iyi olurdu.

"Evet tabi rahat ol." Diyebildim bozuntuya vermemek için. Benim sesimi duyunca elleri titredi. Zaten soğuk olan elleri sanki biraz daha soğudu.

"Ece ismim. Konya da yaşıyordum aslında kardeşimle ama o vefat edince bende buraya yerleştim."

"Öldü mü?" dedim aniden yerimde doğrularak.

"Evet Selin Hanım beş oldu." Dedi ama bakışı senin yüzünden oldu der gibiydi. Sevinç öldü demek. Karnımdan tüm vücuduma bu sefer üzüntünün ateşi düştü. Onlarını geride bıraksam da onlara hissettiklerim asla geride kalamıyordu. Hisler berbattı.

"Çok üzüldüm başın sağ olsun." Diyebildim. Tekrar eski pozisyonumu aldım.

"Neden öldü yani söylemek istersen tabi?" Esra'nın sorusunun cevabını içten içe biliyordum ama başka bir cevap duymak istedim. İçinde benim olmadığım bir cevap.

"Hastaydı zaten. Böbrek yetmezliği vardı. Ömrü bu kadarmış." Diyebildi zar zor. Neden cevabın başka bir şey olduğunu hissediyordum. Hastaydı evet ama belki de ben onları arkamda bırakmasam…

Geçmişi düşünme.

Geçmişi düşünme

Ne diyorum ben ya geçmiş karşımda kanlı canlı bir tehdit gibi duruyordu ben hala kendimi avutmaya çalışıyordum. Daha fazla bunu katlanamayacaktım.

Her şey kaldıramayacağım kadar fazlaydı.

 "Bu kadar yeter. Sağ ol." Dedim yerimden doğrulurken. Bir an önce buradan çıkmak istiyordum.

"Nereye daha masaj bitmedi. Masajı mı beğenmedin." Esra başını kaldırmış niye birden kalktığımı anlamaya çalışıyordu.

"Yok hem Aslan gelecek biliyorsun." Dedim. Bornozumu giyip göz ucuyla Eceye baktım. Olduğu yerde bana bakıyordu ve gözlerinde hiç his yoktu. Bir yabancıya bakar gibiydi ama bu odada sadece ikimiz benim kim olduğumu biliyorduk.

"Ay sen ne kocacı oldun böyle ya. Tamam hadi git bekletme kocanı." Esra benim şu anki ruh halimin tam tersi bir şekilde çok fazla eğleniyordu. Şu an onun yerinde olmak o kadar isterdim ki. Etrafında ne olduğunun hiç farkında değildi.

"Sonra haberleşiriz yine. Hadi öptüm." Dedim ve hızla odadan çıktım. Çıkar çıkmaz derin bir nefes almıştım. Sanki odadan çıkınca Ece de hayatımdan tamamen çıkmıştı. Şimdi soyunma odasına gidip hızlıca giyinecek sonra da kocamın arabasına binip buradan bir daha geri dönmemek üzere ayrılacaktım. Arkamda bırakacaktım.

Soyunma odasına gidip eşyalarımı koyduğum dolaptan kıyafetlerimi çıkardım. Tam o sırada kapı açıldı. Geleni görünce bu işten bu kadar kolay kurtulamayacağımı anladım çünkü Ece bakışlarından akan nefretiyle tam karşımda duruyordu.

"Yardıma ihtiyacınız var mı Selin Hanım? Gerçi siz yalnız olmayı seversiniz ama." İşte başlıyorduk. İlk taş geldiğine göre bende gardımı alabilirdim. İlk saldıran ben olmayacaktım. En azından bu saygıyı hak ediyordu. Bunu ona borçluydum.

"Bak Ece şu an bu yüzleşmeyi yapabiliriz ama ne ben daha az suçlu olacağım ne de sen daha çok haklı. O yüzden geride bırakalım." Dedim. Onunla tartışmak ya da vicdanımı sızlatmak için atacağı okları göğüslemek istemiyordum. Bir gün için çok fazla geçmişe maruz kalmıştım zaten.

"Geri de bırakayım. Neyi geride bırakmam gerekiyor tam olarak. Senin yaptığın gibi geçmişimi ya da kardeşlerimi kolayca geride bırakamıyorum." Dedi. İşte o zehirli kelimeler. Geçmiş ve kardeş. Prangalarım.

"Biz kardeş değildik Ece." Dedim. Kan bağımız yoktu. 

"Kan bağımız yoktu belki ama kardeştik. Kendini avutmak için buna sığınma. Birbirimize bir söz vermiştik. Birbirimize yaslanmıştık. Sana güvendim. Gidelim dedin o yurttan seninle kaçtım. Kardeşin benim de kardeşim kurtaracağız onu dedin inandım. Sen ne yaptın…"

"Ben kendimi kurtardım." Cümlesini bitirmesine izin vermedim çünkü sonunu biliyordum. Sen bizi bıraktın bize ihanet ettin diyecekti ama ben kimseye ihanet etmedim. Hatta kendime ihanet etmemek için gittim. Ece söylediklerimden sonra bana hayretle baktı.

"Ya sen…" Sesini yükselttiğini fark edince kapıya bakıp bana doğru yaklaştı.

"Sen nasıl bir insansın be. Sen değil miydin bu kız burada kalamaz gidelim biz birbirimize yeteriz diyen. Biraz parayı görünce her şey lafta olduğu çıktı ortaya tabi. Ruhun orospu senin. Para için ardında bırakmayacağın yok. Kahpesin kızım sen." Dedi. Sinirliydi biliyorum ama kimse benimle böyle konuşamazdı. Hele orospu hiç diyemezdi. Artık bende sinirliydim.

"Bana bak ağzını topla. Biraz paraymış. Sen baksana bir etrafına. Anca çalışan olarak girdiğin yere Vip üyeyim ben. Kapı da beni görünce yok sayan adamlar şimdi kapımı açıyor, beni kapılarda karşılıyor. Sizinle kalsaydım ne olacaktı? Onurlu ama ağzı açlıktan teneke kokan senin gibi bir masöz parçası olacaktım. Sen bana gittiğim için kızgın değilsin. Seni de yanımda götürseydim ne kardeşlik safsatan kalırdı ne de o hasta kardeş…" yüzüme yediğim tokata kadar ağzımdan çıkanların farkında değildim. Ne kadar ileriye gittiğimi, aslında hiç söylemek istemediğim şeyleri söylediğimi o tokatın sesiyle fark ettim. Fark ettikten sonra acıyı yanağımda değil vicdanım da hissettim. Sevincin yüzü o an ilk kez geldi gözlerimin önüne. Hasta vücudundaki belki de t sağlıklı parçasıydı gülüşü. Başım tokadın şiddetiyle yana düştü. Bir süre kaldıramadım kafamı sanki her şey donmuştu. Zaman bile söylediklerimi kaldıramamıştı. Durmuştu. Başımı doğrultunca Ecenin gözünden düşen bir damla yaşı hızlıca sildiğini gördüm.

"Senin yüzünden öldü." Dedi. Bir elini bana doğru sallıyordu. Eminim ki o el beni boğmamak için zor duruyordu.

"Senin yüzünden. Duydun mu beni? Senin yüzünden kaçtık o yurttan. Sen girdin kanımıza. Sen o kıza ümit verdin. Aile olma hayalleri kurdundun. Senden sonra dayanamadı. Benim de gücüm yetmedi. Yaşatamadım. Sen burada para içinde yüzerken o rutubetli bir odada öldü." Dedi. Sözleri attığı tokattan daha çok yaktı canımı. Hiçbir şey söyleyemedim. İğrenç biriydim az bile söylemişti.

"Parasız kaldık doğru ama biz senin asla sahip olamayacağın bir şeye sahiptik. Sevgiye. O sevildiğini bilerek öldü. Bir ailesi vardı. Ben vardım. Senin neyin var. Parası olmasa yanında beş dakika bile durmayacağın. Sıkıldığı an sana tekmeyi basacak bir adam. Hoş senin nasıl biri olduğunu bilse bir dakika bile düşünmez ya." Dedi. Arkasını dönüp kapıya gitti.

"Sen ne yaparsan yap kim olursan ol asla mutlu olamayacaksın. Mutsuzluk rutubetli bir evde de bir sarayda da aynı mutsuzluk. Sen mutsuz öleceksin ama en kötüsü asla sevilmediğini de bilerek. Bir daha karşıma çıkma buraya da gelme. Ben sana hakkımı helal ediyorum. Dilerim öteki tarafta bile görmem yüzünü." Dedi ve gitti. Ben o gidince ne yapacağımı bilemeden öylece kalakaldım. Öylece çöküverdim olduğum yere. Tüm vücudum sanki uyuşmuş gibiydi. Bir gün bunun olacağını biliyordum aslında ama dedim ya her şey daha büyük olur sanıyordum bu konuşmaya önceden hazırlanabilecektim. Belki de cesaretimi toplayıp yanlarına gidecek ve özür dileyecektim. Tüm bu senaryolar aklıma gelmişti ama ben onlardan hep kaçtım. Düşünmekten bile kaçtım. Söylediği her şey de haklıydı. Ben iyi olan hiçbir şeyi hak etmiyordum. Bencil kaltağın tekiydim. Onları öylece arkamda bırakmış zengin hayatıma öyle kaptırmıştım ki bir gün bile nasıl olduklarını düşünmemiştim. Geçmişim benim bir parçamdı ama ben o parçamdan kaçabildiğim kadar uzun süre kaçmıştım. Şimdi geriye dönemezdim. Zaten dönmemim bir anlamı da kalmamıştı.

Eceye yurttan kaçalım dediğim günü hatırladım. Sevinçte böbrek yetmezliği vardı ve ilk ortaya çıktığında anlamıştım ki bu yurtta daha fazla yaşayamazdı. O zamanlar ben bir kafede garsonluk yapıyordum Ece de manikürcü de çalışıyordu. İkimizde çalışıyorduk tek göz oda bize yeter sevincin de bir evi olur diye düşündüm.

İtiraf ediyorum ki bir eve ihtiyacı olan bendim.

Onları da sadece kendi isteklerim için kandırdım. O zamanlar herkes için iyi olanın bu olduğunu düşünmüştüm. Aslanla tanıştıktan sonra da onları peşimde götüremeyeceğimi biliyordum. Çünkü Aslanla birbirimize aşık değildik o yüzden sorunlarıma katlanmasını bekleyemezdim. Peşimden iki kişiyi daha sürüklediğimi görürse neden bu kadar derdi olan birini hayatıma alayım ki tek tabanca başka bir kadınla evlenirim diyebilirdi. Bende gittim. Haber bile vermeden sadece bir mektup yazıp gittim. Eğer onları sevdiğim için kalsaydım üçümüzde sefalet içinde ölecektik. Neredeyse 12 saat çalışıyordum ama yetmiyordu. Hayal ettiğim gibi olmamıştı yani. Sevincin masrafları, ev kirası, faturalar, mutfak o kadar çok şeyi düşünmem gerekiyordu ki geceleri uyuyamaz olmuştum. Aslan benden bunu aldı. Omuzumda beni artık yürüyemez hale getiren o yükleri aldı benden. Kim buna karşı gelebilirdi ki. Hiçbir şey için endişelenmek zorunda olmayacağı bir hayatı kim seçmezdi ki?

İhtiyacım olan şey sevgi değildi.

Sevgi sadece bir prangaydı.

Yıllar önce ayaklarımdan sökerek attığım o zincirlere bir yenisini eklemeye hiç niyetim yoktu. Seversen herkes senden fedakârlık beklerdi. Kendin için yapacağın her şeye bencillik derler sadece onları düşünerek yaşamanı isterlerdi.

İhtiyacım olan şey sevgi değildi.

Aslında Eceyi görmem belki de iyi olmuştu. Sabahtan beri aklım yerinde değildi. Aslana sarılmak bir hataydı. O benim eşim falan değildi. Para makinemdi. Bende onun karısı değildim. Oyuncağıydım. Canı sıkıldığında seviştiği canı sıkıldığında kavga ettiği stres topuydum. Bundan fazlası değildim.

Kim olduğumu unutmayacaktım.

Telefonum çalmaya başlayınca kendime geldim. Kendi gerçekliğime döndüm. Arayan Aslandı. O buraya ben çağırdığım için ya da özlediği için falan gelmemişti. Her zamanki gibi onu biraz eğlendirmiştim oda bu eğlenceyi tamamlamaya gelmişti.

Sevgi mevgi yoktu yani.

Telefonu açtım.

"Geldim ben güzelim işin bitti mi?" dedi açar açmaz. Yerimden kalkıp bir yandan giyinmeye başladım.

"Bitti evet giyinip çıkıyorum şimdi." Dedim. Sesimde hala az önceki depremin çatlakları vardı. Aslan bunu hemen fark etti tabi.

"Sesin iyi gelmiyor bir şey mi oldu?" dedi. Ondan bir şey saklamak çok zordu ama yapmak zorundaydım.

Kendini topla Selin. Bir şey belli etmenin kimseye faydası olmaz.

Derin bir nefes alıp rolüme girdim.

"Yok kocacığım ne olmuş olabilir sen bekle beni ben hemen geliyorum." Dedim sesimi neşeli tutmaya çalışarak. Rol yapmada iyiydim. Fazla iyi.

"Bekliyorum." Dedi ve telefonu kapattı. Kocam iyiydi hoştu ama biraz öküzdü. Öyle kibarlık falan bilmezdi. Zengin olmasa çekilir miydi diye düşündüm bir an. Gerçi yatakta da iyiydi ama neyse şimdi konumuz bu değildi. Aslında buydu. Sonuçta adam o kadar yolu kara kaşıma kara gözüme gelmemişti.

Zaten bir kere ben mavi gözlüydüm.

Ne saçmalıyorum ben ya.

Dışarı çıktığımda Aslanı tüm karizmasıyla sigarasını içerken görmeyi beklemiyordum. Pek sigara içmezdi aslında. Canı mı sıkkındı ki. Çok da seksiydi vicdansız. Yüzüme her zamanki gülücüğümü kondurup Aslana doğru koştum resmen. Arkası bana dönük yola doğru baktığından sırtına atlayım boynunu öpene kadar fark etmedi beni.

"LAN!" diye böğürdü öküzüm ama hemen sigarasını attı bir eliyle de beni tuttu. Sigara içmesinde nefret ederdim. İğrenç kokuyordu. O da bunu bildiği için pek içmezdi aslında. Kesinlikle canı sıkkındı.

"Lan ne Aslan ya ayı mısın?" dedim. Sırtından inince Aslan ellerini belime koydu.

"Kızım öyle gelinir mi aklımı aldın." Dedi. Biraz huyuna gidip cilve yapmaktan zarar gelmezdi. Ellerimi boynuna dolayıp biraz sokuldum.

"Özledim kocamı ne var?" dedim. Bakışları anında değişti. İşte böyle biraz cilve biraz trip erklerin aklı uçup giderdi. Ben biliyordum aklından geçenleri tabi. Erkekler ne tuhaftı ya azıcık cilve yaptım anında dibimde bitti.

"Ne kadar özledin hemen göster bakayım." Dedi gülerek sonra öpmek için dudaklarıma eğilmişti ki hemen kendimi geri çekip kollarından sıyrıldım.

"Çok isterdim kocacığım ama sigara içtiğini gördüm. Aniden sempatim azaldı sana." Dedim.

"Bir nefes alabildim zaten hemen geldin. Gel bakayım şöyle bak yüzüne hohlarım ha." Bir yandan ağzını yüzüme yaklaştırırken hem gülüp hem kaçmaya çalıştım ama belimi kavrayınca kaçacak yerim kalmamıştı. Kocam çok güçlüydü. Sonra dudaklarıma yöneldiğinde onu engellemedim. Aslanla öpüşmeye başlayınca tüm sesler susuyordu bir anda. Kısa bir süreliğine kendi gerçekliğimizden uzaklaşıyorduk ama her seferinde geri döndüğümüzde daha sert çakılıyordum. Her seferinde bu gerçekliğe dönmek daha da zorlaşıyordu. Ayırıldığımızda Aslan bir farklı bakıyordu bana. Gerçekten özlemiş gibiydi sanki.

Kafanı karıştırma.

"EE hadi gidelim." Dedim ve arabaya bindik. Aslan arabaya binince telefon çalmaya başladı. Selim yine en güzel anlarımızın katili olarak geç bile kalmıştı zaten.

"Efendim Selim." Aslan arabayı çalıştırdı. Araba sürmesine bile yükselmem normal miydi?

"Abi neredesin sen toplantın varmış." Karısı için iptal etti canım onu. Yüzümdeki pis sırıtışı Aslan görmemişti tabi. Bununla dalga geçersem hemen kendini geri çeker buz kütlesine geri dönerdi.

"İşim vardı Selim sen halledersin." Dedi sonra bana bakıp göz kırptı. Allah'ım sana geliyorum.

"Hallederim abi de diğer iş için senin gelmen lazım." Diğer iş? Aslanın hiç görmediğim ama varlığını hep bildiğim karanlık bir tarafı vardı. Ben yanlarındayken hep böyle üstü kapalı konuşurlardı. Sanki anlamıyordum ama belli etmemek benim de işime geliyordu çünkü o tarafıyla tanışmaya hiç mi hiç niyetim yoktu. Zaten Aslanda asla bahsetmezdi.

"Çok uzun sürmez iki saate gelirim." Dedi. Yüzümdeki gülümsemem aniden yok oldu. İşte tekrar kendi gerçekliğime dönmüştüm. İki saatlik bir iştim sadece. Biraz oynaşıp sevişeceği kaltağıydım. Aklımda Ecenin söyledikleri dönmeye başladı.

Senin asla sahip olamayacağın bir şeye sahiptik.

Sevgiye.

Sen asla sevilmediğini bilerek öleceksin.

Sıkıldığı an sana tekmeyi basacak.

"Selin, Selin…" Aslanın sesini duyunca bugün kaçıncı kez kendime bunu söyledim bilmiyorum ama yine aynı şeyi söyledim.

Sadece rolünü oyna.

"Şu ara sokağa girsene." Dedim. Yola baktığımda ıssız bir ara sokak vardı. Rolümü oynamak için biraz mahremiyete hakkım vardı değil mi?

"Ne?" Aslan ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Halbuki ben onun işini hızlandırıyordum farkında değildi.

"Dediğimi yap Aslan." Dedim. Benden bu sert çıkışı beklemiyordu ama bir şey demeden dediğimi yaptı.

"Selin ne oluyor?" dedi. Cevap vermedim. Sokakta biraz ilerleyince.

"Arabayı sağa çek." Dedim. Derin bir nefes aldı ve dediğimi yaptı. Araba durur durmaz kemerimi çıkarıp daha Aslan'ın bana dönmesine fırsat bile vermeden kucağına oturup dudaklarına yapıştım. Aslan bana karşılık veremedi bir süre. Sonra kendine gelince omuzlarımdan tutup beni geri çekti.

"Delirdin mi kızım ne oluyor?" dedi. Ellerini omuzlarımdan çekip yüzünü kavradım ve tekrar öptüm.

"Bunun için gelmedin mi hızlandırıyorum işte." Dedim kısa bir süre çekilip. O kadar seri öpüyordum ki Aslan geri çekilmeye çalışıyor ama bana yetişemiyordu. Her çekilmesinde daha sıkı kavrıyordum onu. Aslan sonunda ellerimi yüzünden çekip arkamda sabitledi. Böyle yapınca mecbur geri çekilmiştim.

"Ulan bir dur. Arabanın içinde tövbe tövbe. Ne oldu iki dakika da." Dedi. Dudaklarına resmen saldırdığım için kıpkırmızıydı. Ofladım.

"Aslan burada kimse yok numara yapmak zorunda değiliz yani. İkimizde niye geldiğini biliyoruz." Dedim.

"Allah Allah niye gelmişim?" dedi. Hala numara yapıyordu ama ben oynamaktan sıkılmıştım. Kendimi sertliğine sürttüm. Anında altımda sertleşti, gözleri koyulaştı. Bu kadar basitti işte.

"Bunun için işte. İstediğin bu değil mi? Bizim aramızdakiler sadece bunlar işte para ve seks." Dedim. Söylediklerime öfkendi. Arkamda sabitlediği ellerimi fazla sıkmaya başlamıştı ve bana her an üzerime atlayacak gibi bakıyordu. Gerçekliğe dönmek böyle bir etki yaratıyordu işte.

"Para ve seks öyle mi? O güzel aklın bir tek parayı görüyor değil mi? Başka bir sikimi gördüğü yok." Dedi. Bağırmıyordu ama bağırsa daha az korkardım herhalde. Yine de geri adım atacak değildim. Ayrıca bende sinirliydim.

"Evet öyle. Sen üzerine düşeni yaparsın, ben üzerime düşeni yaparım. Evlenmemizin nedeni bu değil miydi?" dedim. Benim sesim biraz yükselmiş olabilirdi tabi. Birazcık ama çok az.

Aslan sadece kafasını kısa bir an sağa çevirip güldü bu söylediğime ama bu tamamen sinirinden olan bir gülüştü. Neye sinirleniyordu ki?

"Ne bekledim ki zaten?" dediğini duydum ama neredeyse fısıldamıştı.

"Doğru." Dedi bana dönüp. Sesi buz gibiydi. Gerçekliğimize dönmüştük işte. Dudaklarıma sert bir öpücük kondurup geri çekildi.

"Herkes üzerine düşeni yapsın." Dedi ve elleri kalçalarımı sıkmaya, beni daha sert öpmeye başladı. Sonra herkes üzerine düşeni yaptı. Ben de Aslanda hiç olmadığımız kadar serttik. İkimizde hıncımızı birbirimizden çıkarttık.

Bu arada arabada seks hiç de konforlu bir şey değildi.

Hem de hiç.