Download Chereads APP
Chereads App StoreGoogle Play
Chereads

SON OYUN

🇹🇷Ahmet_Turan
--
chs / week
--
NOT RATINGS
357
Views

Table of contents

VIEW MORE

Chapter 1 - HALİLULLAH

Başkomiser Yusuf ve ekibi olay yerine vardıklarında kalabalık çoktan toplanmıştı bile, onların memnuniyetsizliklerini yüzlerinden okumak hiç zor değildi. Patlayan flaşlar, durmadan sorular soran meraklı köylü, işini yapmaya çalışan ve sürekli bir koşuşturma halinde olan polisler derken ortalık tam bir pazar yeri gibiydi.

Komiser arabasından indiği gibi sarma sigarasından bir tane çıkarıp yaktı. Bu aralar azaltmaya çalışıyordu fakat bu stresle pek mümkün görünmüyordu. Yavaş ve umursamaz adımlarla olay yeri inceleme yapan memurlardan birine doğru yanaştı;

-Nedir durum?

Genç memur yanına gelen bu adamı hemen tanımıştı, efsane başkomiserdi o, teşkilatta herkes onu iyi tanırdı, bir an heyecanını attıktan sonra konuşmaya başladı polis;

-Başkomiserim, maktül 30'lu yaşlarında bir kadın. Üzerinden kimlik çıkmadı. Göğsünden, boynundan ve karın bölgesinden birer bıçak darbesi almış. Bıçak uzun ve tırtıklı ekmek bıçağı. Suç aletini 25 metre ileride otların arasında bulduk. Ölüm sebebi yaralanmaya bağlı kan kaybı ve kalp krizi olarak görünüyor. Herhangi bir boğuşma veya tecavüz izi tespit edilemedi ama tabi otopsiden sonra daha da netleşecek. Bunların dışı...

- Gören eden var mı?

-Şu anda bulunan bir tanık yok komiserim, kör noktada öldürülmüş.

-Savcı?

-Yolda.

Burası şehirden birkaç kilometre uzaktaydı, namus cinayeti veya onun gibi herhangi bir şey olma ihtimali yüksekti. Çok üzerinde durmadı Yusuf, savcıyı bekleyecekler sonra da her zamanki gibi şubelerine dağılacaklardı. Onlar için her şey bu kadar sıradanlaşmıştı, mesleğin ilk yıllarında azim ve heyecan dolu bu adam, şimdi sönmüş bir yanardağ gibiydi. Her gün gördüğü ölü bedenler, o bedenlerin feryat eden yakınları, kan gölleri, ateşlenen silahlar derken bu meslekte 30 küsur yılı devirmişti Yusuf Başkomiser. Herkes onu sever,sayardı. Bugüne kadar cinayet büroda yaptıkları dillerden dillere pelesenk olacak cinstendi. Odası üstün başarı belgeleri ile doluydu. İlginçtir ki başkomiser rütbesinde kalmak istemişti, onunla beraber akademiden çıkanlar ülkenin çeşitli yerlerinde emniyet amirliği hatta şube müdürlüğü yapıyorlardı. Ama o sahada olmak istiyordu. Durmak, dinlenmek, geriye çekilmek ona göre değildi. Emekli de olmak istemiyordu, bu hayatta yapacak daha iyi bir işi yoktu. Yetim ve öksüz büyümüştü, eski bir yeşilçam filmi gibi Bursa'da bir cami avlusuna bırakılarak başlamıştı hayatı, ama o bütün zorluklara rağmen adeta yetimhaneden çıkan eşşiz bir mücevher olmuştu. 18 yaşında girdiği akademiden 20 yaşında mezun olup mesleğe atılmıştı. Onu büyüten ve mesleğe sokan devletine sonsuz bir minnet içindeydi bu yüzden işini severek yaptı yıllarca. Kimsenin girmeye cesaret edemediği dosyalara gözü kapalı atlamıştı. Bazen bir dosyanın üstüne çalışırken günlerce odasından çıkmadığı oluyordu. Kahve ve sigarası olduktan sonra hiçbir şey onun için problem değildi.

Savcı Bey biraz sonra gelmişti, incelemeleri bittikten sonra da ceset kaldırılmış, ortalık toparlanmıştı. Olayın tüm prosedürleri tamamlandıktan sonra Yusuf ve ekibi de olaysız şekilde yuvalarına geri dönmüştü.

Ekibin en genç üyesi Bilal'di. Akademiden 2 sene önce mezun olmuştu. Üstün başarıları ve pekiyilerle dolu eğitim hayatı onu Başkomiser Yusuf gibi efsaneleşmiş bir polisin yanına kadar sokabilmişti. Komiser, onda kendisinin azmini görüyordu bu yüzden hem bir amir hem de öğretmen gibi yaklaşıyordu ona.

Gencay, ekibin diğer bir üyesi aynı zamanda beyniydi. Yazılım ve siber konusunda ekibi dışardan destekliyordu. Direkt olarak operasyonlara çıkmıyor, içerideki koordinasyonu sağlıyordu. Onu Yusuf ile karşı karşıya getiren tek bir sorunu vardı; Alkol.

2 gecede bir mutlaka içki içiyor, kendinden geçecek derecede de gecesini bitiriyordu. Hatta bu yüzden 1-2 defa tartışmışlardı fakat Yusuf'un babacan tavrı ve ekibine olan düşkünlüğünden dolayı affediliyordu her defasında.

Yıldız, o da Bilal gibi akademiden üstün başarılarla mezun olup gelmişti cinayet büroya. Gazi bir teğmen babayla, hemşire bir annenin tek kızıydı. Azmi ve isteğiyle o da ekipte çoktan yerini bulmuştu bile. Yusuf, öz kızı gibi sahipleniyor diğerlerinden ayrı bir özenle seviyordu onu.

Ekip bu şekilde odalarında sabahki olayı tartışırken içeri bir hışımla Celalettin Müdür girdi.Pek sık gelmezdi buralara, o yüzden ekip hem şaşırmış hem de korkmuştu. Başkomiser'in akademiden yakın arkadaşıydı. Birbirlerini hem çok severler hem de sürekli bir kavga halinde bulunurlardı. İkisi de dediğim dedik ve otoriter insanlardı. Öğrencilik yıllarından beri kader onları hep aynı safta birleştirmişti. Yusuf başkomiserlik ile yetinirken Celalettin daha hırslıydı, emniyet müdürlüğü yapıyordu. Teşkilatın her yerinde eli ayağı olan biriydi bu yüzden işlerini herkesten önce hallederdi.

Yusuf dışında hepsi ayaktaydı dikkatli gözlerle içeri giren müdürü izliyorlardı, direkt olarak komiserin masasına gidip oturdu;

- Yusuf ne oluyor?

-Her zaman ki işler müdürüm, bilmediğimiz bir şey mi var?

Ortamda başkaları varken ona rütbesi ile hitap ederdi, bu akademide öğrendikleri ilk bilgilerdendi, başkalarının yanında birbirlerini ezmezler ve rütbelerine saygı gösterirlerdi.

-Sabah bulunan kızın kimliğini tespit ettiniz mi?

Yusuf kafasını kaldırarak göz ucuyla Gencay'a baktı, Gencay hemen lafa girecekti ki müdür devam etti;

-Bakmanıza gerek yok ben söyleyeyim. Kız Gülizar Lalevar. Tanıdık geldi mi? Onu da ben söyleyeyim; Bakan Beyin yeğeniymiş. Bakan, yolda buraya geliyor.

Yusuf dışında odadaki herkes dehşetle birbirine baktı, bir anda içerisi buz kesmişti, müdür konuşmaya devam ederken başkomiser bir sigara yaktı. Sanki konuşulanları umursamıyormuş gibiydi. 1-2 dakika geçtikten sonra Bilal, Gencay ve Yıldız'a dışarı çıkmalarını söyledi. Onlar çıkarken Celalettin'de ayağa kalkmış nefes almak için pencereye doğru gitmişti. Yusuf sigarasından bir duman alıp konuşmaya başladı;

-Ne bu panik Celalettin? İlk defa mı insan ölüyor? Geldin ortalığı yangına verdin yine.

-Ulan Bakan geldiğinde ellerimizi boş görünce teşekkür mü edecek sanıyorsun? Hepimizin ağzına sıçacak, başta benim ve senin.

Biraz önce ast üst ilişkisi içinde konuşan o adamlardan eser kalmamıştı, ikiside birbirine karşı oldukça rahat ve sertti.

Celalettin odadan çıktığında Yusuf açık kapıdan onun gidişini izliyordu, bir yandan aklında cinayetin izleri diğer yanda politik baskının ayak sesleri vardı. Sert bir viraja girdiklerini anlamıştı. Müdürden hemen sonra ekip içeri girdi;

-Gencay, kızın tüm telefon görüşmelerini, mesajlaştıklarını, konuştuklarını istiyorum. 1 saate masamda olsun. Ha bir de çevredeki güvenlik kameralarını falan ne varsa...

-Ama Komiserim...

Yusuf, işaret parmağıyla onu susturup Bilal ile Yıldız'a döndü;

- Eşi, dostu, sevgilisi kim varsa bulun getirin. Hadi!

Ekip odadan çıkarken Yusuf onları durdurdu;

-Her şeyi adabına uygun ama serserice yapın.

...

Bütün emniyetin üst düzeyleri lobide Bakan'ı bekliyorlardı, İl ve ilçe emniyet müdürleri, bürokratlar, amirler sıraya dizilmişlerdi. Yusuf ve Celalettin de yan yanaydı. Sadece 1-2 tane ajans muhabiri alınmıştı içeriye. Diğerleri polis ve ulusal kanal muhabiriydi. Bakan geldiğinde ortalık hareketlendi. Flaşlar patladı, mikrofonlar uzatıldı ama hiçbirine yanıt vermedi. Üzgün durumdaydı. Korumalarıyla içeri girdiğinde gazetecileri kapının dışında bırakmışlardı.

...

Odada en baş köşedeki koltukta Bakan Bey, çaprazında emniyet müdürü, onun yanında bakan yardımcısı ve odanın çeşitli yerlerinde birçok polis vardı. Tam karşılarında ise Celalettin. Hesap verme kısmı ondaydı ama şimdilik "araştırıyoruz" demekten başka çaresi yoktu.

-En kısa zamanda bulacağız efendim.

-Hiç merak buyurmayın, tüm birimler çalışıyor efendim.

-Tüm güçlerimizle olayın üstündeyiz efendim.

Bakana sözler, vaatler verilirken o fena halde sıkılmıştı. 1.5 saat süren toplantı bu şekilde sonlandırıldı. Artık top emniyette hatta cinayet bürodaydı. Bakan Bey, tüm birimlerle olayın derinlemesine araştırılması emrini vermişti ama forvette hala "Cinayet Büro" vardı. Bakanın ziyaretinden sonra büroda işler daha da ciddileşmişti. Bütün herkes diken üstünde çalışıyordu sanki.

Yusuf'un ekibi odalarında toplantı yaparken, maktülün erkek arkadaşı aşağıda başkomiser tarafından sorgulanıyordu. Çocuk, gece yarısı apar topar evinden alınmıştı. Ekipler içeri girdiğinde alkolden yarı baygın kanepede yatıyordu. İlginç olan masanın üstünde duran kanlı tişörtüydü. Şüpheler bir anda onun üzerinde yoğunlaşmıştı.Sorgu odasının dışında bakanlıktan ve istihbarattan memurlarda vardı, sürekli ellerindeki defterlere notlar alıyorlardı;

-Biz Gülizar'la öyle haftasonu bir şeyler yapalım, eğlenelim diye 2 günlüğüne gittik oraya amirim. Birbirimizi çok seviyorduk. Evlenecektik. Vallaha.

- Ulan madem birlikte gittiniz senin kendi evinde ne işin vardı?

Çocuk hem ağlıyor hem de bir şekilde ifade vermeye çalışıyordu. Yusuf ise zorladıkça zorluyor, çocuğun bir yerde açılmasını istiyordu;

-Amirim, gece oturup birlikte şarap içerken telefonum çaldı, lanet olsun o telefona. İş yerinden bir kız arkadaşım aradı.

-Ee?

-Gülizar'da gördü tabi amirim. Ordan bir tartışma çıktı aramızda. Kıskançlık krizine girdi bir anda. Ne varsa üzerime fırlatmaya başladı.

-Sende dayanamadın kızı bıçaklayıverdin öyle mi?

-Ne ! Hayır amirim, ekmek çarpsın ben dokunmadım bile, dokunamam, çok seviyordum ben.

Çocuk, ağlamaktan akan salyalarını ve sümüğünü temizledikten sonra devam etti;

- Hatta masanın üzerindeki şamdanı bana fırlattı, kaşıma geldi, üstüm başım kan oldu. Sakinleşmedi, çok uğraştım ama sakinleşmedi. En son çıkıp git dedi, hayır kalacağım dedim, öldürürüm kendimi dedi. Çıktım geldim amirim.

-Allahın ıssız köyünde kızı tek başına mı bıraktın yani?

-Sarhoştum amirim, gururuma yediremedim. Atladım arabaya geldim. Hem onun da arabası vardı, sakinleşince gelir diye düşündüm.

-Senin gururuna sokayım!

Sorgusu bittiğinde çocuk gözaltına alınmıştı. Açıklamalarında tutarlılık olsa da en büyük şüpheli şu an oydu. Ama Yusuf'un içini kemiren bir şeyler vardı, bunca yıllık içgüdüleri olayın farklı bir boyutu olduğunu söylüyordu ona. Bu kadar kolay olmamalıydı. Yukarı çıkıp odasına girdiğinde ekip hararetli şekilde tartışıyorlardı. Bilal'in nadir sigara içtiği anlardan birine denk gelmişti. Odada bir şeyler olduğunu hemen anladı. Daha sormaya fırsat kalmadan Gencay lafa atladı;

- Kendini altın çocuk mu sanıyorsun sen?

Bilal ile tartışıyorlardı. Gergin hava, başkomisere rağmen bile dağılmamıştı.

-Ne oluyor gençler? Hayırdır?

-Bilal Bey siz yokken bize emirler yağdırıyor komiserim. Olan bu.

Bilal sigarasından bir nefes daha alıp Gencay'a doğru atıldı ama araya Yıldız girip onu durdurdu.

Komiser elini şakağına götürüp ovalamaya başladı, o bunun klasik hareketiydi, sinirlenmeye başlıyordu. Onlara daha fazla belli etmeden sandalyesine oturdu.

- Bırakın bu saçmalıkları!

Çocuklar tartışmaya daha fazla devam ederlerse fırtına kopabileceğini anlayıp susmuşlardı.

-Nasıl bir bokun içine girdik farkında değilsiniz. Bir daha böyle saçmalıklarla karşılaşmak istemiyorum, aksi halde hepinizi alırım bu dosyadan tek başıma ilerlerim. Yapmayın!

3 genç polis olayın ciddiyetini kavramışlardı, hele dosyadan alınma tehditi onları epey korkutmuştu. Böyle tarihi bir dosyada olmak onlar için büyük tecrübeydi. Yıldız elindeki dosyayı bırakıp Gencay ve Bilal'i de alarak odadan çıktı.

Yusuf, masasının üzerine bırakılmış dosyayı biraz sonra kurcalamaya başladı; Gülizar Lalevar DOSYASI

Daha gencecikti, bunca yıllık tecrübesi olmasına rağmen bu tip cinayetlerde hala içi cız ediyordu. Bir sigara yaktı. Sayfaları öylece gelişigüzel çevirirken bir şey farketti. Maktülün öldürüldüğü bıçağın fotoğrafındaki bir detay ona çok tanıdık gelmişti. Hemen Yıldız'ı aradı.

-Yıldız, bana arşivden son 2 yıl içindeki tüm vakaların dosyalarını getir. Hızlı ol.

Yarım saat sonra Yıldız, elinde onlarca dosyayla odaya giriş yaptı. Dosyaları hızlıca masanın üzerine boşalttılar. Onlarca dosya, yüzlerce sayfa önlerindeydi.

-Şimdi seninle bıçakla işlenen tüm cinayetleri tarayacağız. Bulduğunu panoya as.

Yıldız, başkomiserinin ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordu, bu kadar dosya ve fotoğraf içinde bir şey bulmak samanlıkta iğne aramaktan farksızdı. 2 saatin sonunda odadaki 3 panoda fotoğraflarla dolmuştu. Yusuf bir ona bir diğerine bakıyordu. Yıldız ise sadece başkomiserini izliyor, olayları çözümlemeye çalışıyordu. Bıçakların neredeyse hepsi birbirinden farklıydı. Böyle 15 dakika kadar geçmişken,Yusuf birden olduğu yerde zıpladı.

-Buldum seni !

Genç polis şaşkın gözlerle ona bakarken, Yusuf 3. panodaki fotoğrafı çıkardı. Gülizar'ın öldürüldüğü cinayetteki bıçak ile aynı logoya sahipti. El oyması bir logoydu. İki dosyayı da alıp masasına geçti. Sesli şekilde okumaya başladı;

-Fidan Kalayar, 2 yıl önce Tekirdağ Hayrabolu'da kırsal alanda öldürülmüş. Göğsünden ve boynundan bıçaklanmış. 36 yaşında. Ah bu kızcağızı hatırlıyorum !

Yıldız daha fazla dayanamayıp söze girdi;

- Komiserim, aynı kişi mi?

Yusuf, soruyu savuşturup;

- 2 yıl önce bize kadar gelmişti bu cinayet. Şu dosyanın tamamını bul bana Yıldız. Kimi almışlar öğrenelim.

...

- Cihan Sarsılmaz, köyün çobanı, cinayetten 2 saat sonra evinde kendini asmış olarak bulunmuş. Cinayet bıçağı da yanındaymış. Önce Fidan'ı öldürmüş sonra eve gidip kendini asmış. Dava kapanmış.

- Bundan ne çıkar ki komiserim?

Yusuf kafasında bir şeyleri oturtamıyordu. Ayağa kalkıp pencereye doğru gitti. Bir sigara daha yaktı;

- Ortada tecavüz yok, zorlama yok, darp yok. Madem kendini de öldüreceksin neden kurbanını dışarda öldüresin ki?

- Belki adam kendini öldürmeye sonradan karar vermiştir.

Yusuf biraz düşündükten sonra kafasını iki yana sallayıp;

- Böyle bir eyleme sonradan karar veremezsin Yıldız. Mantıklı değil.

- Başka biri mi diyorsunuz yani?

- Bilmiyorum ama bu kadar sıradan olması hiç içime sinmiyor.

Başkomiser bıçağın üstündeki el oyması logoya tekrardan baktı; "HALİLULLAH"