ismin Ayşe idi.
cinayete uğradınız.
işte sana anlatacağım hikaye .
oku.
seni kendime nasıl inandırabilirim bilmiyorum ama seni o yıllara götürebilirim 1921 yılında işgal altındaki Gaziantep ilinde ibin 317 insan iç Kalede baş kaldırdığı için Fransız askerleri tarafından hiçbir sorgu olmaksızın öldürülmüştü bu yıl da Gaziantep'te Savcı olarak çalışan Ayhan adındaki bir adam başrol olacak
bu yıllarda kendi aramızda konuşurken baş harfinin altını iç çekiçlerimizin yanı sıra yüz ifadelerimizle çizdiğimiz dava sırasında 50 yaşında ve 1 yıl öncesinde emekliye ayrılmış önemli bir adamdı görkemli olduğu kadar mesafeli ve soğuk tavrıyla adeta bir Kartal'ı andırıyordu az konuşurdu ve bir o kadar da etkileyici konuşurdu Herkes ona saygı duyardı aslında Tüccar bir aileden geliyordu o yıllarda Nizip ilçesinde zeytin ve k çok fazla ekildiğinden ya Sanayi gelişmişti Ve bu sabun yeşil ve katı bir sabundu
Bugünlerde tekrar saç dökülmesine iyi geldiği iddia edilen ve internet pazarlarında satılmaya çalışılan Yeşil sabun.
bay Ayhan'ın sabitmiş gibi duran gözleri kalın dudakları geniş bir anda kırlaşmış saçları vardı.
ülkemizden ötede bu küçük kasabada olan olaylar hakkında benim nasıl bilgim olduğunu merak ediyorsun bunu sana ileriki konuşmalarımızda açıklayabilirim Aslında bunu açıklamam ne kadar doğru olur kesin bir karara varmış değilim
Özellikle kışın Nizip ilçesinin sokaklarını harabeye çeviren aynı zamanda Gaziantep ilinin taş evlerine toplarla saldırıp yıkıntılar haline dönüştüren Fransızlar..
O yıllarda kamyonlar ve arabaları ve pis kokulu Dumanlar ve pek uzakta sayılmayan sınır cephesinden gelen saklanmış bir ülke gibiydi
kişiler ve mekanlara göre Savcı farklı şekilde hitap edilirdi t ülkesindeki hapishanede bulunan tutukluların çoğu ona Zalim demişlerdi Hatta hücrelerden birinde Çınar ağacından yapılmış bir kapının üstünde bıçakla kazılmış bir resmini bile görmüştüm Ben de senin gibi o yıllarda küçük bir çocuktum
yani Nizip ilçesinin merkezinde olan ki o zaman Merkez denilen yer çok küçük bir bölgeydi o küçük caminin önündeki çınar ağacına asılmış olan bir suçlu adamı asılma sürecine tanıklık ederiz demiştik
Cellat suçlunun ayaklarının altındaki Kalın kütüğü tekme ile devirdikten sonra titreyen Hayatlar hala gözlerimin önünden gitmiyor bir cehennemin evinde izlerken savcılar önce kararı e bir daha okudu ona basitçe Savcı Bey diye hitap ederlerken
Bu sırada erkekler feslerine çıkarır mütevazi kadınlar çarşaflarını gözlerine kadar Örter de diğerleri Yani onun dünyasına ait olan kadınlar damlarda su içen kuşların yaptıkları gibi başlarını hafifçe önüne eğerdi Ayhan bunlardan etkilenmez Ender olarak karşılık verir ve o sırada sizin dudaklarınızı kıpırdatıp kıpırdatma da en azından emin olmak için iyice parlatılmış gözlüğü üst üste takmanızı ç affedebilirdi çoğunluğun sandığı gibi onunla davranış şekli bir küçümser ine işaret edildi
Belki de buradan ilgisizlikten vereyim tüm bunlara rağmen onu az çok anlayabilmiş tek bir kişi vardı bu kişi başsavcıya gözünün altına takmıştım Belki de davanın meydana gelmesindeki tek neden sayılabilirdi ama bu kız olanlara asla öğrenemedi yılın başında Savcı demek büyük insan demek ki Çünkü Gözü Kara i delikanlı gibi ..
O yıllarda isyancılara yardım etti diye söylenen 14 çocuk Fransız askerleri tarafından Değirmen Başında elleri arkadan bağlanarak kurşuna dizilmişti ve ünlü bir türkünün dizeleri o yıllarda yazılmıştı
Değirmen Başında Vurdular Beni
anamdan babamdan koydular beni
vurma zalim vurma
nar tanesiyim
anamın babamın oğlu bir tanesiyim
bu ünlü türkü ileriki yıllarda Kürt Olan adı Ahmet Kaya olan Bir Türk vatandaşı tarafından okundu ve bu şarkıcının ya da türkücünün kasetleri milyonlarca satılmıştı
Fransızlar o çocukları isyancılara yardım ettikleri için kurşuna dizmişti onların isyancılar olarak tanımladığı insanlar sadece memleketlerine savunan özgürlük savaşçılarıydı . 1921 yılının nisan ayının ilk Pazartesi günü Nizip ilçesinde bulunmuştunuz daha doğrusu cesedin bulunmuştu Ayşe nisan ayı olmasına rağmen yine de hava soğuktu toprak ayaklarımızın altında çatlıyor çıkardığı ses hepimizin hoşuna gidiyordu Ayşe'nin gövdesinin Üstüne oturmuş olan battaniyeyi ve hemen anasını anımsıyorum Çünkü bir insan yağmur yağıyordu Bir de başında bekleyen iki dilekçeyi diğer cesediyse arkadaşına aitti Birkaç adım ötede iri kıyım bir çocuk olan Burhan'ın pırasa kadar tutarıyla gitmekle kalmak arasında kararsız ne yapacağını bilmeyen bir halde sesini çekiştirip durmasını görüyordum cesetlerden korkuyordum ama bir yandan da merakına yenik düşmüşüm 10 yaşında olan cesetler yağmur suları ile ıslanmış olsa da fazla ağır değildi bay Ayhan kızın üzerindeki battaniye bir köşesini kaldırmış ardından ellerini birbirine sürtmüştü ve orada senin güzel gözün belirdi Ayşe daha doğrusu senin 21 yılında yeryüzünde olan güzel yüzün hepimiz o anda büyülenmiştik ve iri gözlerinin sonsuza kadar kapanmıştı beyaz göz kapaklarında bir prenses gibiydin. Uzun dalgalı siyah ve gür Saçların Dere kenarındaki çamurlu otlara karışmıştı Bahar ayında olmamıza rağmen hava öyle soğuktu ki nefesimizi de dışarı verdiğimiz zaman insanlar sigara içtiğimizi düşünebilirdi kanımızın ayaklarımıza ulaşması için olduğumuz yerde zıplıyorduk gökyüzünde Kuşlar halkalar çiziyordu yollarını kaybetmiş gibi yediler belki de ülkemize dönen meleklerdir onlar gittikçe aydınlanan gökyüzü sis paltosuna bürünmekteydi Fransızların Tok sesleri bile donmuş gibiydi hiçbir şey duymuyorduk Belki de Barış ilan edip kendi ülkelerine dönmeye karar vermişlerdir dedi Keşke Burhan Hadi be sen de dedi Oktay bir yandan da korku dolu bakışlarla yerdeki cesetlere bakıyordu Burhan bu iki kıza tecavüz etmişler dedi tecavüz ne demek dedi Oktay yani kirletmişler oğlum anlasana her şeyi sana Ben mi öğreteceğim dedi Gaziantep'ten yüksek yüksek kademeden bir takım adamların gelmesini beklemiştik sonunda insanı olmadık saatlerde yatağından kaldıran ve çoğu zamanda bir köpeğim bile dışarıya bağlanmayacağı kadar soğuk havalara denk düşen uğursuz günlere özgü yüz ifadesiyle başkan gelmişti yüksek kademeli adam asla adını öğrenemediğim ancak yüzünün sol tarafını yiyip bitiren amansız bir egzama ve çocukluğunda Fareler tarafından yenilen yarım kulaklı katibi ile gelmişti yanlarında asla devriye gezmeleri gerektiğini düşünmeyen 3 rütbeli bir Jandarma eğri ve bir Ordu mensubu vardı Ordu'dan olan adamın orada ne işi olduğunu pek anlamamıştım Ama zaten adam fazla da beklememişti belki de Gaziantep'in Nizip ilçesi o zaman Jandarma bölgesine aitti öylesine bir göz attıktan sonra onu hemen kahveye götürmüşlerdi Çarşı Camisi'nin yanındaki köy kahvesine O kasıntı adam hayatında hiç çünkü görmemişti ya da belki de ancak cephanelikte o da şüpheliydi Oysa niyete geçmemizin Özgürlük Savaşçısı A5 Efendi Antep'te dostları ile birlikte Fransızlara mermileri yokken süngülerle saldırıyorlardı jilet gibi ütülü adeta Cumhuriyet Mahallesi'ndeki dükkanındaki mankenlerin üstüne göre biçilmiş üniformasından anlaşılıyordu bu savaşa büyük ihtimalle dökümden güzel bir fırının dibinde Kadifeden büyük bir koltuğa gömülmüş bir şekilde yapıyor olmalıydı Belki de sonuna kadar padişahçı olanlardı padişahımız Efendimiz istikbalinin Batı devletlerine sığınmakta olduğunu görüyordu Yunan kazanırsa daha özgür olacaktı herhalde daha sonra akşam çökünce bu savaşı kristal avize verelim ve o da erkek tarafının arasında balo kıyafetleri içindeki kızları elinde bir kampanya yaşayarak da anlatıyor olacaktı yüksek kademeli adam kafasında püsküllü fesi ve karnı gözü tok edalarıyla tam bir vurdumduymazdı Belki de her gün ceset görmeye alışık olduğundan bu onun için sıradan bir gündü püsküllü fesi onun kulaklarını ve burnuna belki renk katıyordu Ama onun sevimlileştirmiyordu battaniyeyi kaldırıp güzel kızları uzun uzun baktı diğerleri Ondan bir kelime biri çekiş beklemişlerdi küçük ucu da mevzua ait olan bir taş ya da bir parça odunmuş gibi duygusuzca Tıpkı iki adım ötesinde akan Nizip çayı kadar donuk bir şekilde bakmıştı ona Zavallı kızcağız sadece 10 yaşındaydı İnanabiliyor musunuz daha dün masa örtünüzü şerefsizi ekmek getiriyordu diyormuş gibi kulağına bu kızı tanıyorum demişti birdenbire topuklarını birbirine vurup hazır ola geçmiş ve kendisi ile muhatap olana dek Neyse ben vazifemi yapayım dedim Bu olaydan sonra yüksek kademeli adam bizim için sadece yüksek kademeli bir adamdı yerini biliyorduk onu hiç sevmesek de ona saygı duyuyorduk ama o Pazartesi günü Küçük kızım sorarsa Tamam onu keserek karşısında özellikle kırıcı veya alaycı ses tonuyla ağzından çıkanlar herkesin ona Sırtına çevirmesine ve ondan nefret etmesine neden olmuştu katil kızları size kiliseyi göstereceğim diye kandırıp kiliseye soktuktan sonra orada bulduğu büyük taşlardan biriyle kafalarını ezerek öldürmüştü daha sonra cesetlerine tecavüz etmiş sonra tekrar tesettürleri sürüyerek aldığı yere geri bırakmıştı.
Ne de olsa her katil cinayet mekanına geri döner Pekala diyerek sanki oyuna ya da av partisine katılacakmış gibi şakayarak sözü yeniden aldı Sonra karnı acıktı hemen çalışacağım işinin karşısındaki kebapçıya gideceğini söyledi eşini bir an evvel götürmüyor muydu Güzel kızın bedeninin yanı başında Yaşanan bu durum herkesin azarlanmasına neden olmuştu
Dakikalar geçmişte hava hala soğuktu ortalıkta gezinen tavuklar Nihayet ortadan kaybolmuştu battaniyenin bir ucu akan suya değiyor akıntı onu oynatıyor ve tersini çeviriyordu o yıllardan Nizip çayı o kadar temizdi ki bazı insanlar balık tutardı adeta ritim tutan ve arada suya dalıp yeniden çıkan biriyle andırıyordu ama yüksek kademeli adam bunları Fark etmiyordu şişko Burhan'ın anlattığı hikayeyi tek bir satırını bile atlamadan dinlemekle meşguldü yumurtalarını da unutmuştu diğerinin o zamanlar kafası Bulanık değildi daha Sonraları bunlardan bir roman yapacak her köy kahvesine gidişte tüm mekan sahipleri tarafından sarhoş edilmek uğruna adeta bir hikaye yazacaktı gece yarısına doğru zil zurna hareketinden melodiler sağda solda içeceği tüm rakı kadehleri ile birlikte pantolonunu yaşayacaktı her günün sonunda Üstü başı bir kuzu yavrusu kadar pisliğe bakmış kalabalığın karşısında şarabın etkisiyle daha da etkileyici ve dramatikleşecek her kol hareketleri yapmakla yetinecekti yüksek kademeli adam koca kaçığın ile tabureden kalktı karşımıza ilk defa çıktığında ilgimize çekmiş deve Deresi ve avanaz'dan 3 Ayaklı bir tabelayı da bu suç mahalinde Onu defalarca açıp yeniden katlar üstünde bir modelin yanı başındaki ressam gibi düşüncelere de var ya da genellikle Her seferde olduğu gibi Şam babası misali oturup etrafında olup bitenle dalgasını geçerdi adam sonunda sipariş ettiği yumurtalar geldiğinde onları yemeye başladı keşke'yi dinlemişti dumanı üstünde yumurtalar Ben beyaz bir bez içerisinde parmağı ile pantolonundaki yırtığı kapatan Jandarma tarafından ulaştırılmıştı bıyığı artık sarı ve gri renkteydi kabukları ayaklarının dibindeydi patiskadan mendiliyle dudaklarını silerken bir yandan topraklarıyla onları eziyordu kan sesleri duysanız ilk kez kullanırım kemiklerinin kırıldığını sanıyordum büyük ihtimalle senegalden getirilmiş ve Fransız ordusuna hizmet için kayıt olunmuş iki tane zenci askerde ayakta durmaktan yorulmuş cesetlerin yanıbaşına oturmuşlardı kabuk kalıntıları ufacık Mahmutlar gibi kardeşim botuna yakışmıştı Halbuki yan tarafında sadece birkaç adım ötede cesetler hala İslam'ı suyun Kefenin İçinde yatıyordu yumurtalar yer gece gitmemişti eminim ki sırf bu nedenle onları oldukça da lezzetli bulmuştu hikayesini tamamlamıştı Yargıç ve çok dünyalarının beraberinde anlatılanları da afiyetle yemiş yakasına çeki düzen vermiş ardından manzaraya dikkatlice bakıp incelemişti her zamanki gibi püsküllü fesi yerli yerindeydi Sabah ilk ışıkları ve ilk saatleriyle aydınlanmaya başlamıştı oradaki herkes tiyatro sahnesindeki figüranlar gibi ayakta dikiliyordu şişko Burhan'ın burnu akmış gözleri yaşlıydı yarım kulaklı bir eliyle çoktan notlar aldığı akıl defterini tutuyor bir eliyle de ara sıra beyaz lekelerden oluşan hasta yanağını kaşıyordu o yarım kulağına bakınca çok korkuyordum acaba Fareler kulağını yerken canı acımış mıydı ya da uykusunda mıydı uykudan büyük bir korkuyla uyanmıştır eminim yumurtacı Jandarma macun gibi olmuştu Başkan sıcağa kavuşacağını mutluluğuyla belediye binasına dönmüştü kötü kişinin yerine getirmişti gerisi artık onu ilgilendirmiyordu elleri arkasında olduğu yerde zıplayan yüksek kademeli adam havayı ciğerlerine çekiyordu Gaziantep'ten gelen Doktor bekleniyordu Ama yargıcın artık acelesi yoktu o anın Ve mekanın tadını çıkarıyordu ikisini de zaten dolu olan suç ve cinayet manzaralarıyla dolu zihninin en derinlerine katılmaya çalışıyordu Burası onun müzisiyle Ve eminim ki arada sırada onları hatırladıkça sokmaları aratmayacak derecede kaynıyordu hala ağacı arasındaki sınır oldukça incedir Doktor gelmişti yargıt ve işsiz birikti zorlaştırıyorlardı lise yıllarından beri tanışıyorlardı birbirleriyle Sen de benimle konuşurlardı ama altlarında öylesine tuhaflaşıyordu ki bu hitap şekli adeta Siz de bildiği gibi algılanırdı Çarşı merkezdeki kebapçıda ve pek çok başka mekanda beraber yemek yerlerde kümes hayvanları bolca servis edilirdi elle şiş kebap yuvarlama şuraya gideceğiz babadan ve borani'nin en sevdikleri yemekti birbirlerine çok iyi tanıdıkları ve aynı şeylerden hoşlandıkları için zamanla birbirine benzemişler aynı ten rengi bu oyun kısmında aynı zengin gıdığı aynı göbek aynı büyüklük kibirlilik kaldırımdaki çamurları temkinli ve acımağıyla bakan gözler
Doktor karşısında duran vücudu okuldaki bir kadavra gibi incelemiştim eldivenlerini ıslatmamaya Özen gösterdiği fark ediliyordu Halbuki o da kızları iyi tanıyordu ama parmaklarının ucunda artık ölü bir kız çocuğu değil sıradan bir kadavrulmuştu dudaklarını ellemiş göz kapaklarını kaldırmış Ayşe'nin boynunu yoklamıştı ve o anda orada bulunan herkes kazanır bir kolye gibi boynunu saran morlukları fark etmişti sonra boğulmuş diye beyan etmişti doktor acaba önce bu olmuş muydu yoksa önce taşla kafasına vurup beyin kanaması geçirmesine mi sebep olmuştu belki ikisini de bir arada yapmıştır bunu söylemek için toplanma mezunu olmak gerekmiyordu ama yine de o Buz gibi soğuk sabaha hele söz konusu küçük bir beden olunca bu sözcük hepimize tokat gibi çağırmıştı İhsan'ın kabartan gerçek bir cinayetle dizisi olmaktan pek hoşnut olan yargıç Pekala diyerek sözü yeniden aldı cinayetin bir çocuğa Hatta bir kız çocuğuna karşı işlenmiş olması bu taraf gibi gelmiş ti yumurta sarısını bulanmış ayaklarıyla yargıç bulunduğu yerden kapaklarının üzerinde türlü türlü Kaos vererek şöyle demişti Bu Kapıdan evden çıktı o anda herkes doğmuştu yırılmış otların ortada aniden Çıkmış Bir mucize gibi kapıya dönüp bakmıştık yüksek duvarların içinde bir deliğini kapatıp büyük bir bahçeye açan gelişti Bu kapı kilisenin kullanılmayan pasta kapısı çıplak dalları birbirine donanım ağaçların Ardında yüksek bir evin gölgesi seçiliyordu mimarisi ile karmaşık bir yapıydı kilisenin bahçesine Açılan Kapı dedi doktor Bir kilise demek diye cevap verdi Evet gelirse romalılardan kalma Ama şu anda kullanılmıyor Belki ileride Cami yaparız Tıpkı Ayasofya kilisesini yaptığımız gibi Pekala diye yeniden söz aldı birden gururlu bir şekilde geri senin bahçesine açılan küçük Kapının tam karşısına yerleştirdiği ve egzotik sandalyesine kıçını yerleştirmiş uzun süre Tıpkı çamaşır ipinin üstüne tünemiş bir kuş gibi soğukla oturmuştur o sırada jandarmalar ısınmak için ayaklarını yere vuruyorlardı süs kağıdı Kurumunu hissetmiyordu yarım kulaklı ise mor bir renge kesmeye başlamıştı.
Kilisenin önemsemeyecek bir şey olmadığını da söylemek gerekiyor Hali vakti yerinde olmayan mahallede Kerpiç Duvarlar ve arduvaz kiremitinden çatasıyla gelirse en inatçılara bile kendini kabul ettirebilirdi Kim bilir Romalılar zamanında bu küçük bahçede Ne mutlu günler geçirmişlerdir üzerlerinde beyaz çarşaftan elbiseleriyle ellerinde şarap kadehleriyle pazar sabahları buluşup Neşe ile birbirlerine Selam vermişlerdir Evet bizim bir kilisemiz var nice ülkesinin gezisi Tabii o yıllarda endişeden çok köy de denilebilir Üstelik o kadar da değil dünyadaki kıyım yıllarında hiç boş kalmayan bir sağlık ocağımız Bir de Kırtasiye ve erkekler için iki okulumuz Bir de kocaman sabun fabrikamız var Gece gündüz yaz kış gökyüzünü tırmalayan yuvarlak paçalarından Duman fışkırıyor 80'li yılların sonunda kurulmuş fabrikada ülkenin her yerinden insanlar çalışırdı neredeyse herkes tarlalarını ve Bağlarını onun uğruna terk etti ve sonra büyük Bağlar boyunca hızla yapılan bakımsız topraklarda öğretmenler verimli toprakların bazı köpekleri ne demeye verdiklerini yiyip bitirdi iyi temiz pek büyük sayılmaz Ama son yıllarda gelen Suriyeli mültecilerle nüfusu ikiye katmanda diyebiliriz vilayete göre yakından uzaktan bir benzerliği olduğu da söylenemez ama yine de insan burada kaybolabilir anlayacağınız kuradan hemen koruyu yaşamak isteyen herkes kendine manzaralı bir köşe bulabilir kadın niye okullara ciddi kitapların bulunduğu küçük kütüphanenizde var ve eski belediye başkanının fabrikası fabrikanın patronunun ne Adı ne yüzü vardı onu Aslında grup demek daha doğru olurdu ülkemizde Sol görüşlü bir partinin Belediye Başkanı olması büyük bir sürprizdi biraz daha akıllı geçinenlere göre ise bu ortaklıktı Eskiden Hekim yeri olan göçü karaasilleri şimdi lojmanlar kurulmuştu Seyit'in ağaçları kesilmiş yerlerini betona hemen yapılar olmuştu birbirinden aynı virüsünü Küçük Sokak yapılmıştı ve burada düşmanlarını hazırlayüzünde taşköprü'den üstümde tren gayeleri kızgın güneşin altında büyük bir hırsızınarak ısıyı etrafa yansıtıyordu ve Ben çocukken Bu tren gaylarını takip ederek Gayette ulaşmayı Hayal ederdim Çok az bir para ya pek çok imkan sağlayan bu lojman evleri bu kadarını da Hiç beklemiyor ve çanta kötülerin ortasına açtıkları deliye değildi klozete yaşamayı komik bulan işçilere kiraya verilmişti Tabii o yıllarda klozetin ne olduğunu insanlar bilmezdi hala direnen tek tek arazi sahipleri ise tepki olarak birisinin çevresinde toplanmıştı Bunlar eski sürüm sabun üretmeye devam ediyorlardı o yıllardan kalma fabrikaları artık sit alanı idare edilmiş Üstelik çökme tehlikesi olduğu için etrafları tellerle çevrilmişti eski duvarları alçak pencereleri tozlu bu kilitlerim ve fabrikalarının aralanmış kapılarından yoğun bir koku delirdi delik duvarlardan içeriye bakınca farelerinin gezindiğini görebilirdiniz tüm bunların yanı sıra bize 2 adet asfalt yol bile hediye edilmişti biri büyük diğeri küçülttü büyük olan üzerinde tren raylarının olduğu taş köprünün altından geçerdi ve küçük Çarşıyı sanayiye bağlardım sanayideki sabun zeytin odunu mercimek fabrikalarına kömür ve Kalker getirip kükürt götüren kamyonlar için yapılmıştı kiliseye geri dönecek olursak köyünden gösterişlilerinden biri olduğunu söylemem doğru olacaktır ihtiyar Savcı büyük kar felaketinden sonra büyük bir ev yaptırmıştı bizim burada konuşmayı fazla Sevmese bile insan başka yöntemlerle Kendinden söz ettirebiliyor Savcı hayatı boyunca orada yaşadı Hatta daha iyisini bile yaptım orada doğup orada öldü savcının evinin büyük bir bahçesi vardı ama buna rağmen hala hiçbir zaman kalabalık olmadım Savcı bir oğlu olduktan sonra da bir daha çocuk yapmadı halinden memnun değil ancak yine de bazı kadınların güzel fikirlerle doldurmasını engel olamamıştı bu durum onlara da 20 yaşına gelene kadar bir altın kuruş vermişti ilk 20 yaşından liselerine bir mektup sıkıştırıp Kaşlarını göz çekmeyle dünyanın gerçekten yuvarlak olup olmadığını kontrol edebilsinler diye çok uzaklara postalamıştı bizim burada bu duruma gönlü bol davranmak denir Çünkü herkesin harcı değildir Bu Savcı Ailesinin son ferdiydi ondan sonrası olmayacaktı evde olmadığından değil karısı çokken bir yaşta tüm bölgenin Servet ve saygınlığını sergileme fırsatı yakaladığı Düğünden 6 ay sonunda ölmüştü diğer kadınlara dair ise İmam nikahıyla evlenmişti genç kız ailesinden de hataları hiç çöpe yok ki herkesinkiler gibi savaşmıştı ama kimse bu duruma bilmez ve ilgilenmez düğün günlerinden kalma bir resmini evinde görmüştüm yüzüne yastığı tavuğu kaçınılmaz sonunu sezebilmişti müstakbel ölümünün soygunluğu yüz hatlarındaki başkaları çok çarpıcıydı ve benim bahçesine etrafa sıkıntı vermeden rahatlıkla bir Alayı sığabilir etrafı suyla çevrilebilir bu suyun Nizip çayından getirdiği söylenir dipte belediye ile Tren Garı arasındaki arasındaki yolu kısaltan halka açık bir yol vardır Nizip çayının diğer tarafında bir kulübenin büyük pencereleri görüyoruz orası patronlara daha fazla para kazandırmanın yollarını arayan mühendislerin hesap kitap yaptıkları bir yerdir bahçenin sağ tarafında dar ve kıvrımlı çay Yakar adından Anlaşılacağı gibi yosunlarla kaplı ağır ağır Arkam girdi sudur deneyim her şeyin içine işlemiştir evin bahçesi Sırılsıklam Bir bez parçası gibidir zaten Savcı da hasta olmuştu doktorun ilk Ziyareti ile yavaş yavaş attığı son kürek arasında tam 3 hafta vardı Bir gün niye hep sonuncusu diye sormuştum ona O da dipsiz kuyuları andıran bakışlarıyla bana çünkü sonuncunun hafızalara kazılması gerekir diye cevap vermişti ağzı iyi laflar iyi laf yapar ve insanı etkilemeyi sever yanlış mesleği seçmişti bence onu bir tiyatro sahnesinde görmek isterdim Savcı aynı zamanda bir toprak adamıydı kendini para defterleri ve altın dolu keseleriyle aklamayı başarmıştı Dünyası değişmişti kişileri vardı ortak işletilen Çiftliği Bir ormana bu döşeklerine Fransız askerlerine istemeden de olsa hediye etmişti insanları ağırlar davetlere katılırdı topraklarını işgale gelen askerlere kebap ziyafeti bile vermiştim Bir de Savcının Karısı vardı daha doğrusu İmam nikahlı karısı o bambaşka biriyle en güzel dünyadan geliyordu yine bizim Topraklar kanama çalışan kesimden değil o yıllarda kadın çalışamazdı Zaten her şeye sahipti eşine Şehit olarak kayboldukları tüm varlığın yarısından fazlasına 2 bıraktığı gölge kurallarını getirmişti fakat kendini Arap harfleriyle yazılmış kitaplara vermişti Osmanlı İmparatorluğunun resmi dili osmanlıcaydı ama kullandıkları alfabe Arap alfabesiydi ve çok ilginç bir durum olsa gerek oğluna isim koyma hakkına sahipti daha doğrusu oğullarına ismini anne baba ortak olarak koydular falan filan oğlunu çok haklı neredeyse hiç görmedi Köpekteki yılları Arap tadılar arasında geçti yıllarıysa yatılı okullarda askeri okullarda zaman göz açıp kapatıncaya geçmişti savcı hanım gözleri Hiçbir gün Velet dünyaya getirmiştim günün birinde karşısında dimdik çenesinde iki seveceğinin arasından 3 4 tel kıl çıkmakta olan ve kendine tepeden bakan Arap alfabesini iyi kullanan ve zenginlik hayatı ile yanıp tutuşan gerçek bir delikanlı olmuştu sadece hemen yaşadığı gibi ölmüştü ev hanımı olarak az kişi farkına varmış öldüğünü oğlu eğitim için istanbul'daydı cenazesi için gelmişti sohbet ortamlarında bulunmuş ve başkenti görmüş bir adam olmuştu artık Osmanlı'nın büyük başkenti rüyalar şehri ya da diğer adıyla şehirlerin sultanı İngilizlerin Fransızların ve bütün yabancıların hala altında olan bir şehir açık renk ahşaptan bastonu düzgün fese o günlerin son modası bağlanmış kravatı ve ince bıyıkları vardı ihtiyar marangoza en güzel tabuta sipariş etmişti marangoz da ömründe ilk kez böyle bir fırsatı yakalamıştı hayatından biri 250 liraya açmış diğeri dizilerin üzerinde sessizce Ağlamakta olan iki kişi bahçede dikilmişti terziye gidip kendisine 3 tane siyah kumaştan 3 takım elbise diktirmiştim o yıllarda Nizip köyünde sadece 3 tane tarzı vardı sonra bir gün yeniden geldi ciddileşmiş ve babası gibi Savcı olmuştu Oğlan annesinin tabutuna yeterli diyen bir ifadeyle bakmış treni kaçırma korkusuyla apar topar giden sıkıcı bir gerekçe geldi artık sanki onu kırarım içine dönmesine neden olan bir şeyler olmuştu Ama kimsenin nedenini öğrenmemişti ihtiyar sadece karısından 8 yıl sonra ölmüştü çiftçiyi paylaşmaya Hatta belki de kapıya koymak üzere çektiklerinden birine giderken ani bir kriz yakasına yapışmıştı onun nisan ayı başlarında Bizim buraya özlüyor diyor yaran yağmurların yapışkan yağmurlarının yüksekliği toprağın üzerinde epeyce kalın bir çamur katmanının üzerinde ağzı açık ve yüzükoyunlu miktarda Sonuçta geldiği yere dönmüştü döndü tamamlanmıştı parası pek işine yaramamıştı bir köylü olarak doğmuş köylü olarak ölmüştü oğlu o zaman tam anlamıyla yalnız kalmıştır büyük Evde Tek Başına İnsanlara tepeden bakmaya devam ediyordu ama bence az bile yapıyordu güzel kıyafetleri ve tek bakışları ile çarptım gençliğimi mazide kalmış artık yaşlanmaya başlamıştı işi tüm vaktini alıyor orada ihtiyarın zamanında evde altı parçadan bir bekçi bir aşçı 4 Arap O da hizmetçisi ve bir şoför çalışırdı doktorlara hizmet eden Bu kabile kışın evliliklerle suyun donduğu çatı katındaki ortak bir alanda köpek olarak alıyorlardı sadece her birine teşekkür etmişti düğünde değildi her birine bir tavsiye mektubu lazım sanmayacak miktarda para vermişti sadece ister istemez O da hizmetçiliğini de istemiyor Arap aşçı ile neşeli karısının tersine gittilerken görmediğimiz Bu yüzden de ciddi dediğimiz kocasını tutmuştu gittiği ufak tefek bütün işlerde ve bakımla ilgilendiğinden hiç boş durmazdı çift dışarıya pek çıkmaz sesleri işitilmezdi Eğer uykuda gibiydi kulelerden birinin çatısı akıyordu sarılmasına izin verilen büyük bir sarmaşığın dalları panjurların çoğunu örtüyordu bazı köşe taşları soğuktan çatlamıştı hem insanları gibi yaşlanıyordu Savcı hiç misafir ağırlamazdı herkese sırtını çevirmişti Her cuma Çarşı camisindeki duaya katılıyordu koca bir çınar gövdesinden yapılmış oturağa aile isimlerinin baş harfi kazınmıştı hiçbir Cuma namazını kaçırdığını görmedik İmam vaaz sırasında savcıyı karşısında büyük bir adam ya da yardımcısıymış gibi gözüyle düzeldi namaz sonunda girişten fesliler çıkarken İmam Cami avlusuna kadar ona eşlik ederdi ezanların peş peşe yankılanan sesleri altında Savcı parmakları sigara ağırlığı kadar ince bir kadının ülke kadar zarif ellerine merdivenlerini geçirir Bu esnada Havadan sonra sohbet ederdi ve tonları biriyle ruhları tanıyorum bir yeri görevini yerine getirmek isteyen iki adam iki gibiydi görev yerine getirilmiştir sadece evine dönerken herkes onun ne kadar yalnız olduğu konusunda hakem keserdi bir gün sabah fabrikasının müdürlerinden birini geniş Algıladığı Evine kabul etmenin haricalarına tatmıştı protokol yerine getirildi eğilmeler ve sesler havada uçuştu Sen anlaşmalar müdür kabul edilmişti sevimli Şişko bir Kürt soyluydu Kadır kıvırcık favorileri bastı bacakları paltosu kareli pantolonu kırmızı kravata işlemeleri bordo renk dese ve cilalı botlarıyla Bir Roman centilmeni Gibi giyinmişti Her neyse elinde çay için gerekli tüm malzemelerin olduğu bir tepsiyle gelmiş ve onlara servis yapmıştı Arap hizmetçi sonra da ortadan kaybolmuştu müdür sohbete başlamıştı Her zamanki gibi pek konuşmayan hiçbir yani sigara kullanmayan gülmeyen sadece terbiyeli bir şekilde Dinlemek de yetenen biri gibi davranmıştı bir yere Bin Dereden Su getirmişti 10 dakika kadar futboldan konuştular İngilizler tarafından bulunan yavaş yavaş insanları esir eden futbol adındaki yeni oyundan ardından keklik avında konuştular tütünden beri Gaziantep mutfağından 45 dakika önce geçmiştim müdür tam havalardan dolayı açacakken sadece diğeri fark etsin diye yavaşça saatine bakmıştım müdür durumu anlamış öksürmüş elindeki fincanı bırakmış bir daha öksürmüş fincanı yeniden almış En sonunda sadece gelmişti Ondan bir istekte bulunacakmış ama nasıl söyleyeceğini pek bilmiyormuş biraz tereddüt ediyormuş esasında kaba olmaktan çekiniyormuş
Fransız askerleri için kalacak yer bulmakta sıkıntı yaşanıyormuş bu yüzden bu büyük evde Fransız askerleri Pansiyon olarak kalabilirlermiş tabii yüksek bir rakam ödeyeceklermiş Burası için ve herhangi birini yerleştirmeyecekler mi söze mutlaka terbiyeli sakin iyi yetişmiş ve mesafeli kişiler olacaklarmış bunlar çocuksuz Şef yardımcıları gibi mesela müdür söz vermiş ve botlarının ve de işte senin altında kurdelen kurdeşen dökmüş sonra da susmuş beklemiş ayağa kalkmış bahçeye göğsüne çökmekte olan ses Sevdalandım savcının yüzüne bile bakmayı cesaret edememiş Sessizlik oldukça uzun sürmüş müdür o anda çakışından pişmanlık duymaya başlamış ki Savcı dönmüş ve teklifi kabul ettiğini söylemiş bu kadar basit memnun olmuş bir seste öteki kendine gelememiş ayağa kalkmış kökezlemiş bir şeyler gebermiş bin bir türlü Teşekkürler etmiş geri geri yürümüş ve ev sahibine fikrini değiştirmek fırsatını vermemek için hemencecik ortadan kaybolmuş Savcı neden teklife kabul etmişti Belki de sadece müdür bir an önce çekip gitsin Ve onu sessizliği ile baş başa bıraktım diye yapmıştı onu ya da belki ömründe ilk kez birinin kendisinden idam ya da af dışında bile istekte bulunmuş olması hoşuna gitmişti aşağı yukarı 19 00 ya da 1901 yıllarıydı oldukça uzun bir zaman önceydi Tabii ki Ayşe bu senin hangi yaşamına göre söz ettiğimize bağlı olarak değişir Eğer 1982 yılındaki Necip Erdoğan'ın sınıf arkadaşı olan Ayşe oğuz'dan bahsediyorsak 80 yıl önce diyebiliriz ama 1921'deki yaşamına göre daha kısa bir sürede elbette fabrika bahçedeki evin onarım masraflarını karşılamıştı yaşlı bir asma gibi Rutubet Evin her tarafını yiyip bitirmişti oraya o güne kadar ihtiyaç duyulmayan Eşyalar da koyulmuştu şimdi küçücük Nizip çayından nasıl o kadar Rutubet oluşabilir diyebilirsin ama Nizip çayı 2000 yılındaki kurumuş şeklinde düşünme 100 yıl önce o Çayda insanlar yüzerdi ve çok şiddetli Akardı küresel ısınma ve sanayileşmenin yarattığı kirlilik bu doğal su kaynağını bitirme noktasına getirdi işe yaramayan pek çok şey çekmeceleri eksik dolaplar fare kapanları adeta yarım ay andıran Paslanmış ince tırpanlar taşlar tuğlalar kiremitler bir at arabası kullanılmayan oyuncaklar et keserleri hep kütüklere hep yumakları bahçe aletleri yırtık pırtık kıyafetler yemeniler ve sayısız koyun kellesi bu koyun kelleleri evin kapısına asıldığı zaman nazardan korunduğu düşünülürdü ihtiyar böyle şeylere düşkündür oğlu da her ne kadar kafaları o Çokça da bu koyun kellelerini görmekten hoşlanmazdı bütün kaba işler sonrası ince işler için Antep'ten yatırılan bir mimar bu işlere yoluna koymuştu askerler İnşaat geçer gitmez taşındı artık Kimse kaç asker geldiğini saymıyordu hepsi birbirine benziyordu hepsi zenci halka Şirin görünme küçüğün hasbakanın mavi öne kurban ve umduğunda boyu kadar tüfeği olan ve ucunda süngüsü parlayan Fransız askerleriyle Hepsi devşirmeyi de insanlar Hepsine aynı şekilde hitap ediyordu Hey işte zenci Fransızlar geliyor oldukça genç ve iri kıyım delikanlılardı askerlerin hepsi Sabah 6'da kalkar sayım yapılır sonra sabah sporuna başlarlardı savcının hayatı değiştirilemez bir ritüele dönmüştü her hafta karısının mezarının bulunduğu mezarlık ile Gaziantep'te bulunan Adalet Sarayı arasında dikkat ettiği yol dışında neredeyse bir hayalet gibi kapandığı evinde yaşıyor Etrafında ilerlemekte olan dünyadan Kendini tamamen soyutluyor ve zamanla kadın kabına çekiliyordu yaşı ilerliyor ama görüntüsü değişmiyordu her zamanki gibi insanı uykudan ciddiyetini ve bir Yüzyıl kadar yoğun olan sessizliğini koruyordu sesini duymak isteyenin herhangi bir davaya katılması yeterli oluyordu sesi oldukça yumuşak davaları oldukça fazlaydı bizde suç pek çok başka yerden daha fazla işlenir Belki de bunun nedeni kışların uzun geçmesi içine sıkıntılı olmasıdır ya da yazların aşırı derecede sıcak geçmesi ve damarlarındaki kanın buharlaştığını hissetmemizdendir insanlar saatini söylediklerini her zaman anlamıyordu o eğitimliydi insanlar ise Eğitim almamışlardı okuma yazma oranı çok düşüktü aralarında pek çok çevreden insan vardı ama Ender olarak nüfus duydular genellikle işe yaramaz kişilerde esnaflar pancar suratlı köylülerle yan yana sıralanmıştı küçük işletmeciler güneşten önce uyanarak bütün cemaatten Sonra gelmiş kıyafetleri yıpranmış kör ayetleri okurlarda Aslında Hepsi İki bıyıklı görevlinin arasında resimleri andıran o adamlar gibilerdi Eminim bunu içten dışlar farkındaydılar bunu itiraf etmeseler de farkındaydılar ve İşte bu nedenle karşılarındaki Ne o kadar kin ve katalogla yaklaşıyorlardı yargılanan kendileri olabilirdi ama karşılarındaki hattında kötü kaderine kurban olmuş bir kardeşleriyle mahkeme salonunda savcının sesi duyulduğunda salondaki Herkes bir aynanın karşısındaymış gibi yakasına paçasını düzelterek Kendine çeki düzen verirdi birbirine Bakanlığı nefesini tutan bir salon dolusu insan düşünün dava ne olursa olsun ya da suçlu Her kim olursa olsun mahkeme kararı iki sayfadan fazla tutmazdı savcının yöntemi Aslında selamlaşma kadar basitti şaşaalı laflara yer yoktu cinayetin ve kurbanın soğuk tasvirini yaparken hiçbir ayrıntıyı atlamazdı çoğunlukla doktorun hazırladığı rapor hiç elinden düşmezdi ve buna çok güvenirdi onu sadece Okumakla yetinir en çok yaralayabilecek Kelimelerin üstüne vurgusunu yapardı en ufak bir yarayı en ufak bir doğramayı en küçük bir bağlamayı ya da herhangi bir karın deşilmesine dillendirirdi katılımcılar birdenbire çok uzakta sandıkları bu karanlık manzarayla burun buruna gelirlerdi Böylece kötüye ve onun şekil değiştirmiş haline Tanık olurlardı sık sık insan bilmediği şeyden korkar gelir Ben ise daha çok bir gün önceki bilmediğimiz şeyi öğrendiğimizde korkunun içimizde filizlendiğine inanıyorum işte savcının Sırrı da buydu umursamazların yüzüne asla yaşamak istemeyeceklerini sıradan ya da önemsiz şeylermiş gibi çarpıyordu gerisi kendiliğinden geliyordu Zafer kaçanılmaz olurdu artık mahkumun idamını talep edebilirdi yürüyeleri de adamın kellesini ona göre Gümüş tepsiresini yollarda ardından Çarşı caminin karşısındaki kebapçıya yemeğe girebilirdi darağacına biri daha Savcı Bey derdi onun masasına kadar eşlik eder ve bir Kralı hizmet ediyormuş gibi davranırdı Savcı en çok yağlı etten yapılmış kebabı sererdi eti mutlaka ekmeğe sarar bol soğan koyar ve iştahı ısırırken alttan yağların tabağı damlamasına bayılırdı sabah kahvaltıda bile tencerede eritilmiş kuzu yağını ekmek batırıp bol tuz dökerek büyük bir iştahla ısırırdı diğer yargıç kebapçıda onu Selamlar o da karşılık verirdi İkisi de birbirinden 10 metre mesafede otururlardı İkisi de kendi masalarındaydılar hiçbir zaman konuşmazlardı o o sırada çoktan bir yerde bir bıçak bileylenmeye idam sefası kurulmaya başlanmış olurdu Savcı yeteneği ve servetiyle başka yerlerde yükselebilirdi ne demeye tüm hayatını Nizip köyünde geçirmişti ki Demek istediğim Burası gibi önemsiz bir yerde yıllarca hayatın bizleri uzakta çalan bir melodi gibi geldi bu diyarda kalmak istemişti 4 yıl boyunca güzel bir tabağa Hasret ve darmadağın olmuş Bu kasabada eski zamanların artık var olmayan kıyafetlerini taşıyordu üstünde yıllar geçtikçe solgunluğu silinmişti üstünden geçilen vernik sayesinde yanaklarında hala tatlı bir pembelik vardı Savcı bu Kebapçı dükkanının duvarındaki resmime bakıp hayallere dalmıştı Her gün biraz daha yıpranmış çökmüş ve ağırlaşmış olarak onun önünden geçiyordu Her ikisi de Gün geçtikçe birbirinden biraz daha uzaklaşıyordu ani ölümler güzel olan her şeyi beraberinde götürse de onlara aynı zamanda hiç değiştirmeden saklar işte ölümün nasıl yüceliği de burada yatar ölüm demişken aklıma sürekli ölümlerden bahseden bir Türk Şair geldi ismi Cahit Sıtkı Tarancı sen 1920'de birdeki ilk hayatında onun adını duyamazsın 1982'deki ikinci hayatında Eğer bir kitap kurdu olsaydın ve şiiri çok sevseydin duyabilirdin Ama şu anda Çin Halk Cumhuriyeti'ndeki 3 hayatında onun adına duyman imkansız çünkü dünya çapında Bir şaire değil ama çocukluğunda babası ayağına ip bağlayıp onu yüksekten sarkıttığı için ölüm korkusu her an her dakika kalbine sarmış ve yazdığı her mısrada ölümden bahsetmiştir Eğer demiştir işe giderken şu yokuşa çıkarken çektiğim eziyet öbür dünyada yoksa ölmek Hiç de fena bir şey değildir ve çok sevdiği sevgiliye şu şekilde hitap etmiştir Eğer bir gün ölmüşsem bil ki kabirde böbreklere senin güzelliğini ezberlettiriyorum ve ahiret günü yollara düşmüş seni arıyorum sen bir ekmek gibi su gibi nimettensin nimettensin sabret zamanın geçişine bir pencerenin arkasında Hiçbir şey yapmadan bir tahta sedirde ya da bir tahta iskemli'ye oturarak seyretmeyi seviyordu Tıpkı önüne mesaj de ki bir şey yapmadan oturalım köy ağası gibi ismi neydi hatırlayabildin mi hoplama oldu zannedersem Evet Tıpkı ablam o gibi sürekli oturuyordu Bunca Yıldır anlamaya çalışıyor ama bir başkası kadar akıl yürütemiyor olayları yok diyor içinde kayboluyor ve dört dönüyordum başlarda davadan önce Savcı benim için sadece bir resim bir görev bir servet her hafta en az iki kez ya da 3 kere karşılaştığımda sesimi çıkarıp selamlamam gereken bir yüzden ibaretti Ama tüm bunların Ardında yatanlar Aman Allah'ım o zamanlardan biri bu hayaletle yaşadığım için Savcı Bana artık Eski bir tanıdık bahtsız bir akraba Hatta Kendimden bir parça almış gibi geliyordu Böylece konuşması ve ona o soruyu sorabilmek için yeniden Yaşatmaya çalışıyordum onu tek bir soru bazen de kendime boşuna zaman harcadığımı söz konusu adamın bir ses perdesi kadar düzenli olduğunu bin gecem de olsa bu işin içinden çıkamayacağımı söyleyip duruyordum ama şimdi çok zamanım var sanki bu dünyada yaşamıyorum artık benim olmayan bir tarihin çal kamplarını yaşıyorum yavaş yavaş bundan sıyrılıyorum 1921 yılı halk İsyan çıkarmıştı Fransız askerlerine karşı gerilla taktiği kullanılıyordu Kamil adındaki küçük bir çocuk annesiyle birlikte sokakta yürürken bir Fransız askeri annesinin peçetesini zorla açtığı için Kamil sinirlenmiş askere saldırmıştı ve asker onu hemen süngüreyerek Şehit etmişti İşte bu olaydan sonra halk bağımsızlık ateşini kalbinde hissediyordu ve Osmanlı ordusundan bir asker olan Şahin Bey Kilis yolunda Fransız askerlerini durdurmak için son koşullarına kadar savaşmış ve şehit olmuştu Diğer taraftan Kara Yılan adında bir gerilla halkın gözünde bir kahramandı özgürlük için savaşan bir mücahitti Habeş efendi'de Kara yılanın ünlü yardımcısıydı.
Kadın fabrikası Her zamanki gibi çalışmaya devam ediyordu yaz kurulu bir saat gibi yurttaşların beyinlerinde olduğu kadar çardakların altında da fokurdayarak kendini hissettiriyordu insanlar Eylül ayı geldiğinde Asma yapraklarını toplar ve olgunlaşmamış üzümlerde toplayarak baharat katar ve bol acıyla iştahla yerlerde buna o bölgede terlemeye denirdi özellikle tıka basa doygunluk gecelerinde saça kapanın verdiği ağırlıkla hazımsızlık yaşanırdı bizde olduğu kadar başka yerlerde de gittikçe derinleşen eğiltihaplanan yaralar zor kapanacaktı Karşılıklı sevgi ve anahtarlıkla tüm bir ülke bir diğerinin pençeleri arasına atmaya hazırlanmıştı babaları oğullarına Oğullar babalarına teşvik ediyordu Kahramanmaraş'ta Türk bayrağı bir Fransız subayıyla dans eden Ermeni kızın ricası üzerine indirilmişti o Cuma günü vaaz vermek için görev yerine gelen imam Maraş bize mezar olmadan düşmana Gülizar olmaz dedi Gülizar lale bahçesi demektir bayrağımız gökte özgürce dalgalanmadıkça kıldığımız cuma namazının bir anlamı yoktur özgürlüğümüz için savaşmalıyız her kim ki Mustafa Kemal ve askerlerine karşıdır bilin ki o kişilerde kafir kanı Akar İşte bu sözler halkı Kale Han'a getirdi namaz çıkışı halk Fransız bayrağına doğru yürüyüşe geçti ve bayrak indirilmek zorunda kaldı Küçükköylü Savaşı duymuş ama katılmamıştı ama şaşılacak bir şey onu gerçekten de yaşadı diyebiliriz Erkeklerin hepsi fabrikayı döndürüyordu ona ihtiyacımız vardı tepeden bir Emir gelmişti Ender görülen cinsten hoşgörem öldü bu Bilmem nereden hangi önemli şahsiyet ayrımcılık yapmış ve tüm müşrikleri askerlikten muaf bırakmıştı Böylece 800 zaten mavi ufuklardan ve patlayan kırmızılıklardan uzak kalmıştı diğerlerinin gözünde artık Erkek olarak görülmeseler bile bu adamlar her sabah sıcak yataklarından kendilerine dolanmış bir koldan çamurlu ancaklerden ceset taşımak için değil değerli arabalarını itmek için kopartılacaklardı havan topunu vermelerinin korkunun acı çeken 20 adım ötelerinde dikenli tellere takılıp ölen arkadaşlarından ölü bedenleri kemiren sıçanlardan uzakta kalacaklardı Bunun yerine gerçek ve basit olan hayatı yaşayacaklardı sabahlar seslerin arasında tüten bir hayale değil güven veren uyku ve kadın kokan insanı kucaklayan bir hayata doğacaktı şanslı piçler diye düşünüyordu ne kahret dönemindeki tek gözü kör bir ayağı topal kötürüm deşilmiş parçalanmış zehirlenmiş ve doğranmış askerler ne zaman ellerinde çuvallarla yoldan geçen pancar yanaklı bir işçiyi görseler konu sarılı ya da takma bacaklı olanlar bazıları onların yanından geçtiklerinde yere tükürüyordu deli Erdal da onlara bakıp uzaktan gülüyordu bundan çok daha azı için beni nefret besleyebilir insan herkes eşit değildi yaşı gelmiş birkaç köylü cephedeki ellerini Elbette ki almıştı bazıları Çok yakında inşaatına başlanacak bir anahtarı resimlerinin yer alacağından habersiz ailenin küçüğü olarak gururla yola çıkmıştım veya akıllarda gerilecek bir gidiş daha olmuştu inanılması güç bir resimde okul öğretmenimiz bizim bu aradan değildi Onun için bir Kur'an talep edilmişti çocukları ağlamasına neden oldukça duygusal ve saf dışı arkadaşlarım içeriden belediyeye ona bir tütün tabakası ve çok kravat hediye etmişti deriden yapılmış bir kutudan İpek kağıtlara sarılmış bu merdivenleri çıkarıp anlamsızca bakmadan hemen önce onlara ne yapacağını doğrusu düşünmeye başlamıştım bile ona ne oldu bilemiyorum ölmüş sakatlanmış ya da o dört yıl boyunca sapasağlam hayatına devam etmiş olabilirdi her ne olduysa buralara bir daha geri dönmemişti Tıpkı Cengiz AYT makovin ilk öğretmenim romanındaki ünlü öğretmen dövüşen gibi öğretmen bir kız çocuğunun okuması için elinden geleni yapmış sonra savaşa git diye söylenmiş ve ortadan kaybolmuştu dedi kız çocuğu büyüyor köyüne geri döndüğünde Her yerde onu aramış bir tren garında onu gördüğünü sanıp aniden trenden inmiş ve ona koşmuştu ama yine de onu bulamamıştı onu anlıyorum Savaş sadece kürekler dolusu ölüme neden olmamıştı aynı zamanda Dünya ile hatıralarımız arasına girmişti sanki önceden yapacaklarımız artık elimizde bir daha cesaret edemeyeceğiniz eski ve cebinde örneklerinde bulunan Cennette yer alıyor oradan onun yerine artık değişmemek üzere bir başka öğretmen tayin edilmişti Özellikle o deli bakışlarını anlatıyorum gözleri gece beyazının tam göbeğinde çelikten iki gece gibiydi sınıfını göstermeye gelen belediye başkanına birdenbire muhalifim demişti ona buradan anne muhalefetle kavga takılmıştı Çünkü o padişahın ve muhalifti ıslah olmaz Bir Kuvayi milliyeciydi şaka bir Mustafa Kemal taraftarıydı tek bildiği kelime özgürlüktü muhalif olmak güzel bir şeydir hiçbir zaman anlayamadık zaten 3 ay her şeyi çözmemize yetmiş çarpmıştı bile adamın dengesi Şüphesiz bozulmaya başlamıştı bazen ağzı ve diliyle makineli tüfek sesi çıkartıp Deresi yarıda kesiyor bazense patlayan bomba taklidi yaparak kendini yerden yere atıyordu Böylece hareketsiz yerde yatıyordu delilik herkesin kabul görebileceği Bir Rüya değildir Sonuçta gençliğinde Çanakkale'de savaşmış ve psikolojisi oldukça bozulmuştu her şeyi hak etmek gerekir şu Oysa ailenin kralıydı Dümenin başında tek başına kıyıya yanaşmaya çalışan şakasına atmış Bir Kaptan andırıyordu her akşam Nizip çayı boyunca geziyor kendi kendine konuşuyor çoğu zaman kimsenin anlamadığı sözler de veriyordu araya yeniden seç olarak bir elinde bir zeytin ağacının dalı bütün dışın görünmez bir düşmandan mücadele ediyordu şiddetli top atışlarının olduğu bir gün çizmeyi aşmıştım kuvvetli bir rüzgar altında dalgalanan Su Gibi her 5 saniyede bir camlarımız langırdıyordu havaya yoğun bir Barut Kokusu ve hayvan Neşe kokusu hakimdi evlerimizin içine kadar ulaşıyordu bu koku nemli bezlerle pencere pervazlarını kapatmak zorunda kalmıştık Veletler daha sonraki günlerde Vay Kuvayi Milliye'nin başını saatlerce iki elinin arasına aldığını ve Yaklaşık 5 saat kadar onu patlatacak kadar sattığını anlatmışlardı asasının önüne geçtikten sonra bir yandan Maaşlar söylemiş Diğer yandan sistematik bir şekilde Tüm kıyafetlerini