Kardeşimle kendimi bildim bileli arkadaş gibiyizdir. Birbirimizi çok sever sayarız, fiziksel farklılıklarımızla dikkat çekeriz genelde; kimse bizim kardeş olduğumuza inanmaz. Onun alev rengi saçları ve buz mavisi gözleri; benimse papatya sarısıyla karışık kahverengili kızıllı renklerin bulunduğu saçlarım ve açık yeşil gözlerim var. Tek fark fiziksel değil, zevklerimiz de ayrıdır. O resmi çok severken ben küçüklüğümden beri piyano çalarım, artık çok geliştirdim kendimi bu konuda, en zor melodileri çalabilecek, her yarışmada 1. olacak durumdayım.
İlginç olaylar ise benim yeni bir yarışmaya hazırlandığım dönemlerde yüzünü göstermeye başladı. En önemli yarışmalardan biriydi, piyano çalarak şarkı söylemem gerekecekti; o yüzden bütün gün ses çalışmaları, bir sürü nota ezberleme vb. çalışmalar yapıyor ve sıkı çalışıyordum. Annem beni dinlerken kardeşim de ara sıra yanına sokulup beni dinliyordu, zevk alır gibi bir hali vardı. Beni dinlerken sürekli gülümsüyor ve zevkin doruklarına ulaşıyordu. Hatta bazen yanımda resim bile yapıyordu. O muazzam çizgileri çekerken bazen gözlerinin kapanıp sadece beni dinlediğini bile fark etmiştim, eskisinden daha güzel çiziyordu benim yanımda. Bu da beni mutlu ediyordu tabii, müziğimle onu etkilemek ve zevk almasını sağlamak gururumu okşuyordu.
Bir gün yanımda oturup resim yaparken beni buz mavisi gözlerini kocaman açarak dinlemeye başladı. Dudağını kıvırmış tatlı küçük çocukların şeker isterikenki bakışlarını takınarak beni izliyordu, gözlerindeki eski soğukluk kaybolmuş yerine kahverengi gözlü birinde olan tatlılık esir almıştı. Onun bu tatlılığına dayanamayıp sarıldım ancak o beni itti, gözlerindeki tatlılık da bir anda kayboldu. Biraz kırılmış ve ne olduğuna şaşırmış halde piyanomun siyah ve beyaz tuşlarına aynı ritmi takip ederek basmaya başladım. Bana ''Ashy, ben de piyano çalmak i-i-stiyorum.'' diye fısıldadı. İlk kez kekelemişti ama heyecandandır diye umursamadım. Ona ''Tamam anneme danışırız.'' cevabını verebildim. Yüzünde hafif bir gülümseme oluştu ve resmine devam etti. Ben çalışmayı bitirirken de narinliğini koruyan, boyalara bulanmış olan elleriyle dikkatlice resmini imzaladı, sonra arkasını dönüp odasına gitti.
Gece piyanodan gelen muazzam seslerle uyandım. Sanki benden daha profesyonel biri tuşlara kusursuzca basıyordu. Kulaklarım bu sese aşık olmuştu, daha fazla dayanamadım ve odaya gidip bakmaya karar verdim. Pembeli siyahlı renklerin birbirine karıştığı süslü yorganımı üzerimden atıp yatakta doğruldum. Annem ve babamı uyandırmamak için parmak uçlarımda, çıplak ayaklarım soğuk zemini hissederken yürüyerek kapıya ulaştım ve araladım. Ses karşı odadan geliyordu ve daha önce hiç duymadığım tonda bir müzik çalıyordu, çalmakta çok zorlanacağım tonda bir müzik. Doğrusunu söylemek gerekirse cenaze müziği gibiydi. Notalar arada birbirini tekrar ediyor ve muazzam tonda bir ses ortaya çıkıyordu. Ancak bu müzik insanı intihara teşvik ediyordu, içime karamsar düşünceler doluyordu. Bu hislere engel olmak imkansızdı. Karşı odaya geçtim ve kapının demirden yapılma soğuk kolunu çevirdim ve kapıyı açtım. Başımı ahşap kapıdan içeriye uzattıktan sonra kardeşimi gördüm.
Bu imkansızdı, çalamazdı; daha nota bile bilmiyordu ama benden daha iyi çalıyordu. Hem de otomatiğe bağlamış gibi çalıyordu. Oda karanlıktı ve piyanoya gözyaşları damlıyordu, kardeşim ağlıyordu. En azından ben öyle sanmıştım. Ona doğru yaklaşıp fısıltı sesiyle ''Biraz geç değil mi? Annemleri uyandıracaksın Jessy.'' dedim. Bana bir anda yüzünü döndü ve o surat ifadesini bir daha hatırlamak istemeyeceğim bir şekil suratını ele geçirmişti: Ağzı kulaklarına kadar açılmıştı, bir kişinin böyle gülümsemesi imkansızdı. Bir diğer gerçeği ise perde rüzgar eşli��iyle hafif hareketlenip ay yüzünü birkaç saniye gösterince anladım, sanki bana gerçeği göstermek için grupça çalışmışlardı. Ancak bunu o an umursamadım çünkü kardeşim ağlamıyordu gözlerinden damlayan sıvı kandı ve bütün piyanoyu kaplamıştı. O an her şey karardı ve soğuk zemine çarpışımı hissettim. Ancak piyano sesleri hala gelmeye devam ediyordu, cenazemi kılmak üzere organize edilmiş gibiydiler. Ölünce nereye gideceğimi düşünürken biri bağırdı: ''ANNE!! UYANDI!! O UYANDI!!''. Çok tanıdık bir sesti, kardeşim bağırıyordu. Gece yaşadıklarımızı nasıl hatırlamazdı? Gözlerinden kan akarken piyano çaldığını ve benden daha iyi çaldığını nasıl hatırlamazdı?
Onu hemen yanıma çağırdım ve ikimize de kahve yapıp getirdim. Sıcak kahvelerimizi yudumlarken fıstıklı kurabiyelerin tadına bakıyorduk. Keyif yaparken dolaylı yoldan gece yaşanan olayların konusunu ona açmaya çalıştım. Konuşmak için ağzımı açtığımda o henüz ilk kurabiyesini bitiriyordu ve bana gülümsüyordu. Ancak gece surat ifadesindeki aynı gülümseme değildi, normaldi, kardeşimde her zaman görebileceğiniz cinstendi. Ona, ''Dün gece piyano çalıyordun, dürüst ol bakalım benden gizli ders mi aldın yoksa?'' diye şaka yoluyla sordum ama gülümsemesi birden kayboldu ve hiç beklemediğim kelimeler ağzından döküldü: ''Piyano mu? Ben nota bile bilmem. Ne piyanosu Ashy? Yanlış duymuş olmayasın?'' O an şok olmuştum. Ağzım açık kardeşime bakıyordum ve bilmemesine şaşırıyordum. Gece yanlış duyma imkanım yoktu, rüya da olamazdı çünkü bayılmıştım. Gözlerimi korku dolu bir ifade aldı ve bunu Jessica fark etmiş olacak ki ''İyi misin?'' diye sordu. Ben ise bu soruya aldırış etmeyerek ''Daha geçen gün bana 'piyano öğrenmek istiyorum' demiştin Jess. Onu da mı hatırlamıyorsun?''diye sordum. Bana yine aynı şaşkın bakışla baktı ve yine aynı şeyi söyledi: ''Hayır, ben müziği sevmem. Yeteneğim yok Ashy. Öyle bir şey demedim.'' dediğinde korkmaya başladım. Hayal görmüş olamazdım, gerçekti.
Okul servisinin kapıda belirip cırtlak sesli kornasını çalmasıyla kendimi toparladım, çantamı aldım ve evden çıktım. Günün nasıl geçtiğinin farkına bile varmamıştım. O kadar dalgındım ki eve geldiğimizi fark etmemiştim, şoförün kendi evinin yolunu tutarken beni fark etmesiyle eve geç gelmiştim ve annemden okkalı sözler işitmiştim. Piyano hocam bana 'tam bir uyuşuk' gibi çaldığımı söylemiş ve arkadaşlarım benimle alay etmişti. Ben ise şu an neye uğradığımı şaşırmış bir şekilde aptal aptal etrafa bakıyordum.
Annem bendeki değişikliği fark edip bana o sözleri söylediği için utangaç bir tavırla gelip özür diledi ve iyi olup olmadığımı sordu. Ben ise gece iyi uyuyamadığımı söyleyerek geçiştirdiğimde bana uyku ilacı verdi. Gecenin iyi geçmesini dileyerek ve yine aynı piyano seslerini duymamayı dileyerek yatağıma yattım ben de.
Dileğim kabul olmamıştı, yine aynı cenaze müziğine benzeyen piyano sesleriyle uyandım gece. Elimi korkakça uzatıp telefonumun tozlanmaktan buğulu gözüken ekranına dokunduğumda saate bakmayı planlıyordum. Yanan göz kamaştırıcı mavi ekran ışığı bir süre gözlerimin kapalı kalmasına sebep olduktan sonra tekrar bakmaya yeltendim. Üzerinde beyaz harflerle gece 4.03'ü gösteriyordu. İlginç olansa dün de aynı saatte aynı sesleri duyup uyanmamdı. Bunu umursamayıp kapıya yöneldim ve yine aynı şekilde aynı odanın kapısını araladığımda piyano sesleri bir anda kesildi. Kardeşim odanın ortasında parlayan kıpkırmızı gözlerle bana bakıyordu. Üzerine mum koyulmuş ve ellerinde çiçeklerle bana bakıyordu. Gözlerinden yine kanlar dökülüyor ve özel olarak satenden dokunmuş halımızın üstünü kirletiyordu. Halının mavili pembeli desenleri kanda görünmez hale gelmişti. Mum ışığının aydınlattığı yüzünü bana anormal bir şekilde döndürdü ve yine o korkunç yüz ifadesini takında. Bu sefer gülümsemesi kulaklarına değiyordu. Ağzından kanlar fışkırırken ve ben şoktayken bana şeytani ve fısıltılı bir sesle ''Onlar buradalar. Onlar buradalar. Beni öldürecekler. Onları bul. Bul onları. Seni ve beni istiyorlar. Siyah. Siyah adamlar. Si-'' dedi ve sözü kesildi. Ben ağlamaya başlamıştım. Ne yaşıyordum lan ben? Hayal dünyasında mıydım yoksa... Hayır, bu olamazdı. Ona ve o aptal arkadaşlarına anlattığım o aptal şeytan oyununu oynamış olamazlardı. Yaşlarına dikkat etmemiştim ve böyle bir oyunu oynayacaklarını hiç düşünmemiştim. Kardeşim gözümün önünde ölüyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum, sadece gözyaşlarına boğulmuştum.
Az önce ise kardeşimi çığlıklar içerisinde götürdüler. Acısını anlayabiliyorum ve onun için çok üzgünüm. Neden bu hikayeyi anlattığımı şimdi daha iyi anlayacaksın. Oyunun amacı şeytana hizmet etmek. Bunu kedi keserek veya arkadaşından bir parçayı ayin şeklinde Şeytan'a sunarak yapabilirsin. Unutma, eğer evinden piyano sesleri gelirse Şeytan senden memnun değil demektir. Oyun boyunca sakın aynaya bakma ve bu iki kuralı bilirsen oyundasın demektir. Senden tekrar özür diliyorum. Dediklerimi sakın unutma sevgili oyuncu. Şeytana ne kadar çok hizmet edersen o kadar çok dilek hakkın olur. Bir tanesinde kardeşimin kurtarılmasını dile. Eğer ona hizmet etmezsen seni götürürler. Onların ne yapacağını bilmek istemezsin ancak sana anlatacağım oyuncu. Önce senin derini, pembemsi ve kırmızımsı tonların sardığı kasların tamamen gözükünceye kadar yüzerler. Merhametle alakaları bile yoktur. Sonra seni tuzun çok yoğun olduğu göle sokarlar ve 5 saat orada hayatta kalmanı sağlarlar. Senin acıdan attığın çığlıklar karşısında deli gibi güler. 5 saatin sonunda ise bütün kemiklerini kırarlar ve seni canlı canlı yerler.
Sana bol şans.