Chereads / Tanrı ve Meleği / Chapter 2 - 1. Gün

Chapter 2 - 1. Gün

Günlerden cumartesi. Bir ayın ilk günü.

Düzenli olarak saat sabah 8.00de çalan alarm yine çalmıştı.

Emre hafifçe gözlerini ovuşturdu. Yatakta doğruldu. Göz kapakları hala ağırdı. Hızlı bir hareketle ayağa kalktı ve tuvaleti aramaya koyuldu. Bomboş koridoru aksak ve ağır adımlarla geçti.

Yandaki odada Koray'ın uyuduğunu gördü.

Yavaşça içeri girdi. İçerideki eşyalara tek tek dokundu. Masada değişik figürler, birkaç tane film CD'si, silgi ve kalemler ve laptop vardı. Gardrobun kapağı açıktı ve giysiler karmakarışıktı. Yerde bir gitar ve birkaç tane bira şişesi vardı.

"İşimiz zor galiba." diye düşünerek gülümsedi Emre.

Yatakta yatan adama baktı. Yüzüne, saçlarına, kollarına. Vücudunu örtü gizliyordu. Açık kalmış gece lambasını söndürüp odayı ağır adımlarla terketti.

Lavabo yan odadaydı yüzünü güzelce yıkadı. Kendine aynada göz attı. Açık sarı saçları birbirine karışmıştı. Gözleri hala uykuluydu. Dudakları kurumuştu.

Omzunu silkip odasına geri döndü. Gömleğini üstüne geçirdi. Eşofman giymek istemedi çünkü havalar çok sıcaktı. Temmuzları hep sıcak geçerdi zaten.

Mutfağa girip buzdolabına bakındı. Kahvaltı hazırlamayı planlıyordu. Ama buzdolabı o kadar karışıktı ki birşey bulmak mümkün bile değildi. Emre üfleyerek her şeyi çıkardı ve kullanılabilir yiyecekleri tezgaha dizmeye başladı.

Meyvelerin çoğu çürümeye yüz tutmuştu. Kim bilir kaç haftadır yenmiyorlardı. Tost ekmeklerinin çoğu küflenmişti. Küflenmemiş olanları özenle seçti Emre. Bir parça sucuk ve bir kısmı küflenmiş kaşar.

Malzemeleri iyice istifleyerek artık kullanılamayacakları çöpe attı. İnce uzun parmaklarıyla dikkatlice dilimlediği kaşar ve sucukları ekmeklerin arasına yerleştirdi. Tost makinesinin arasına tostları yerleştirdi. Ve yine mutfakta keşife başladı.

Kahve yapacaktı.

~~

Güneş kendini perdelerin arasından göstermeye başlamıştı bile. Koray yüzüne serpilen bu sarı ışıktan rahatsız olup sağına doğru döndü ama nafile. Güneş tüm hızıyla yükseliyor. Yükseldikçe de odayı sarı ışığıyla kaplıyordu.

Artık direnemeyen Koray  küçük bir çocuk gibi mızmızlanarak yataktan kalktı. Burnuna güzel kahve kokusu geliyordu.

"Tamam tamam! Artık uyanma vakti." Gözlerini ovuşturarak kokunun geldiği mutfağa doğru ilerledi. Karşısında sanki yeni yapılmış bir mutfak duruyordu. Tertemiz ve düzgün. Ayrıca bu evde kaldığından beri hiç görmediği bir şey.. Biri tezgahta birşeyler karıştırıp yemek yapıyordu. Hafifçe bir gülümseme belirdi yüzünde.

"Günaydın." diye seslendi Emre.

Oysa Koray'a arkası dönüktü ve Koray ses çıkarmamıştı bile.

Her seferinde şaşırtmayı beceriyordu.

"Sana da günaydın." diye karşılık verdi. Sesinden şaşkın olduğu belli oluyordu.

Masaya oturdu ve etrafına bakınmaya başladı Koray. Eve hanım eli değmesi gibi bir şey varsa bu mutfak da hanım elini tatmış gibiydi. Dirseğini masaya koydu ve başını eline yaslayıp Emre'nin yaptıklarını izlemeye başladı.

Model adam cennetten düşmüş gibiydi.

Gözlerini ovuşturdu Koray. Hala uykusu vardı. Ama bir daha yatsa da uyuyamayacağını biliyordu. Bu yüzden pencereden dışarı bakmaya başladı.

Emre omleti de  tabağa yerleştirip masaya koydu. Her şey hazır gibiydi. İki adet tost, iki fincan kahve, bir tabak omlet. Sandalyeye yerleşti ve Koray'ı beklemeden tostundan bir ısırık aldı.

"Yesene."

"Evet."

Emre de dışarıyı seyretmeye başladı. Evin ön tarafında park vardı. Köpekler burada geziniyorlardı. Birkaç dakikada bir yandaki yoldan araba geçiyordu. Rahat ve güncel bir yerdeydi ev.

Koray iştahının olmadığını hissediyordu ama ilk ısırığı aldığında ne kadar aç olduğunu farketti. O sırada tam karşısında duran model adam dikkatini çekti.

Gömleğinin ilk iki düğmesi açıktı kollarından bir tanesi omzunu açıkta bırakmıştı. Bembeyaz teni güneş ışığını yansıtıyordu ve bakan herkesin gözünü kamaştırıyordu. Uzun süre baktığınızda sanki güneşe bakmış gibi gözlerinizi ağrıtıyordu. Çenesi sivri ve tam olması gereken gibiydi. Altın oran yüzünde hayat buluyordu sanki. Gözleri kısıktı . O soluk maviler hep merak içindeydi ve bir yerden bir yere koşturuyormuş bir oraya bir buraya bakıyor, etrafı analiz ediyordu.

Pencereden hafif bir meltem esti ve açık sarı saçları dans ettirdi. Rüzgarın müziği bitince de her tel teker teker usulca beyaz tene geri döndü.

Koray uzun bir oh çekti. Sanki uzun bir süre karanlıkta kalmıştı ve birden bütün içindeki karanlık son bulmuş gibiydi.

Model adam gözlerini pencereden çekti.

"Omlet ister misin? Kaşarlı."

"Olur."

~~~

"Biz ikimiz 2 ay boyunca onun yanında kalamayacağız. Bir ayı geçti. Ve hiç evden çıkmamış. Kapıcı öyle söyledi."

"Benim yapmam gereken şey ne?"

"Başından son altı aydır çok kötü şeyler geçti. Depresyonda diye düşünüyoruz."

"Anlıyorum."

"Seni de dostumuz Ömer önerdi. Sana haftalık para vereceğiz."

"Ve?"

"Ve sen de onunla bir ay için ev arkadaşı olacaksın. Ev ücreti istemiyoruz. Sadece onu eski haline getir."

"Her şey serbest mı?"

"Onu eskisi gibi yapacaksa evet."

~~~

Koray dün ve ondan önceki günler gibi sadece kendi odasında durmak yerine bu sefer oturma odasında oturmayı tercih etti.

Model adam onda merak hissi uyandırıyordu. Aynı zamanda hem hayranlık duyuyordu hem de endişe.

Arkadaşları model  adama kalacak yer ayarlamışlardı. Ama eğer onca yıldır tanıdığı arkadaşlarının böyle bir arkadaşı varsa o neden tanımıyordu?

Nerden çıkmıştı bir anda? Olaylar mitolojiye ve dini şeylere benziyordu sanki. Cennetten düşmüş melek? Kovulmuş şeytan? Bu nedenle böyle birinin insan olabileceği aklına yatmıyordu. Hiç kafa yormadığı dinsel konular bir anda aklına üşüşmüştü.

Bir yetişkin olarak  düşünmesi gerekenler barlar, kızlar, futbol maçları ve saire olmalıydı oysaki ona göre.

Bu düşüncelerle koltukta kurulmuş televizyona bakarken (izlemiyordu sadece bakıyordu) Emre yanına ilişti.

"Şşt, yine neye daldın düşünen adam?"

Hafifçe kafasını yana çevirdi Koray muhattap aldığı adamı görebilmek için.

"Pek önemli değil."

"Sana daha önce psikoloji okuduğumu söylemiş miydim?"

Koray susup düşündü sonra ufak bir kahkaha attı.

"Çok kötü."

"Beden diliyle alakalı çok şey okudum. Her hareketinin ne anlama geldiğini az çok biliyorum."

"Bu daha da kötü."

Önceden tanıştığı erkekler gibi muhabbetlere giremiyordu Koray. Engelleyen bir şeyler vardı. Saygı mıydı? Hayranlık mıydı? Sanki önünde çok entelektüel ve kültürlü biri duruyordu. Boş işlerin adamı olmadığı her davranışından belliydi. "Ne yani, model herifle geçen günkü maçı veya karı kız  muhabbeti mı yapacağım?" diye geçirdi aklından.

Kafasını geriye doğru attı Emre. Saçları yer çekimine yenik düşerek alnını terketti.

"Bugün neler yapacaksın?"

Koray gözlerini televizyondan ayırmayarak "Yapacak bir işim yok." diye cevap verdi.

"Hep evde mi duruyorsun?"

Öyle bir tonlamayla sormuştu ki soruyu, Koray birden utandığını ve yanaklarının hafifçe kızardığını hissetti.

Emre aniden ayağa kalkıp "Hadi kalk dışarıya çıkıyoruz." dedi.

Koray çok şaşırmıştı. İster misin diye sorulmamıştı. Utangaç ve pasif bir kişiliği yoktu bu yüzden biri tarafından yönetilmeye çalışılmak.. Hiç hoşuna gitmemişti.

Ama bir değişiklik iyi gelebilirdi. Hem belki de model adamla yakınlaşabilir onu daha çok tanıyabilirdi.

~~~

Taksiden inip bir kafeye girdiler. Emre önden Koray arkadan gidiyorlardı. Birden sesler çoğalmaya başladı.

"Oo, Emre kardeşim! Nabersin?"

Emre kalabalık masadaki birkaç kişiyle tokalaşıp Koray'a doğru döndü.

"Ev arkadaşım, Koray."

Koray da ne olduğunu anlamasa da samimi bir gülümsemeyle insanlarla tokalaştı.

Onlara ayrılmış olduğu belli olan son iki boş sandalyeye oturdular.

"Ee nasıl gidiyor Ömer?" diye sordu Emre.

Normalde suskun olan çocuk şakır şakır sohbet ediyordu milletle.

Bir kez daha şaşırmıştı Koray. Ama alışıyor gibiydi de.

Sohbet çok güzeldi. Masa upuzundu ve herkes bir bütün olarak dursa da gruplanmış bir şekilde sohbet ediyorlardı.

"Sen ne okuyorsun Koray?" diye sordu Mert adında biri.

"Mühendislik ya."

"Bilgisayar mı?"

"Evet. Nerden bildin?"

Kahkahalar koptu bir süre. Durulunca Mert cevap verdi  "Seninle aynı dersliğe girmiştik bir iki kere. Oradan."

"Ya demek öyle" diyerek gülümsedi Koray.

Ortam çok hoşuna gitmişti. İnsanları özlediğini farketti Koray. İçinde o özlemin burukluğu ama bir yandan da insan içinde olduğu için  çocuksu bir heyecan vardı.

Yemekler yendikten sonra herkes yavaş yavaş ayrılmaya başlamıştı. Emre de Koray'ı dürtüp müsaade istedi. Ve mekandan ayrıldılar.

Taksinin gelmesini bekliyorlardı.

"Ee nasıl, keyif aldın mı?"

"Evet ya, bayağı keyifliydi sohbet falan."

Koray gizlice Emre'ye bakarak devam etti.

"Sağ ol davet ettiğin için."

Emre yola bakmaya devam ederek " Ne demek." diye karşılık verdi.

Saat öğlen 4'ü geçmişti bile. Taksi gelince bindiler ve bütün yol boyunca o günkü sohbetle alakalı konuştular.

Emre sürekli Koray'ı analiz ediyordu. Her sözünde, her hareketinde. Kahverengi dalga saçları, keskin ela gözleri vardı. Gözleri genelde yoğun bakardı ama bazense öyle parlardı ki.. Hafifçe esmerdi. Akdeniz erkeği havası veriyordu. Vücudu anlaşılan eskiden yapılıydı ama son zamanlarda buna dikkat etmemişti. Elleri kuvvetliydi, sesi ise kalınca. 1.85 boylarındaydı. Emre'ye göre biraz kısaydı.

Kızların düşüp bayılabileceği biriydi.

~~

Akşama doğru Koray kendi odasına çekildi. İçinde bir şeyler değişiyordu. Sanki bazı parçaları çıkartılıp yenilerini takılıyor gibiydi. İçi daralıyordu.

Çekmecesinden bir şişe bira çıkardı. Kapağını dikkatsizce açtı.

Birkaç damla ziyan olmuştu.

Bir gün boyunca çölde susuz kalmışçasına dikti kafasına alkolü. Boğazını yaka yaka geçiyordu ılık sıvı.

Bitirince yere rastgele bıraktı şişeyi.

Kendini yatağa yüzüstü fırlattı ve düşünmeye başladı.

Eskiden olduğu kadar sosyal ve girişken değildi. Kendini suçlamaya başladı. Çocuk gibi davrandığı için kendisine kızmaya başladı. Bir yanı sürekli suçluyor, diğer yanı ise bu suçlar altında ezilip büzülüyordu. Öyle ki kendi bile cenin pozuna geçmiş, kendi kendine verdiği cezalardan ve suçlamalardan korunmak için kafasını kollarıyla saklamaya çalışıyordu.

Ağlamıyordu ama ağlamaktan beter olmuştu. Suçlayan tarafı onun ezik ve delirmiş olduğunu söylüyordu. Sürekli ve sürekli.

Sanki geçmişte olanlar kendisinin suçuymuş gibi davranıyordu. Haksızmış gibi .

O sırada kapının açılma sesini duydu.

Emre karşısında böyle duran birini göreceğini hiç tahmin etmemişti. Gidip yatağın kenarına  oturdu.

"Bir sorun mu var?"

Sessizlik.

"Koray bir döner misin?"

Suçlayan taraf bu sefer de küçük duruma düştüğünü söylüyordu. Küçük düşmek umrunda bile değildi. Gözlerini açıp model adamı gördüğünde suçlayıcı sözler birden kesildi.

Kollarını kafasından çekip yavaşça eski haline döndü.

"Üzgünüm. Geldiğini görmedim." dedi kalın ses fısıldayarak.

Model adam o an gerçekten melekmiş gibi geldi ona. Suçlamaları durdurabilen, geldiği anda karanlıkları unutturan biriymiş gibi geldi. Görenin içine su serpiyor, göründüğü anda bütün derdi tasayı içinizden atıyordu. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi?

Tam Emre bir şey diyecekken Koray sözünü kesti.

"Sen cennetten mi geldin?"

Öyle ciddi bir ifadeyle sormuştu ki dalga geçmek mümkün bile değildi. Meraklı gözler, hafifçe çatık kaşlar, gergin bir çehre..hepsi de gerçekten bir şeyleri anlamaya çalışıyordu.

"Bilmem."

Sessizlik.

"İyi misin?"

"Evet."

Bu sefer suskun taraf Koray olmuştu. Yanlış bir şey söyleyip kızgınlığını ona kusmak istemiyordu. O model adamdı. Böyle kötü lafları işitmesi gereken son kişiydi.

"Bir şeyler yemek ister misin?"

İştahı yoktu ama nedense "Evet." demişti.

.